“Türkiye, Avrupa Konseyi’ne üye olmuş sabık Sovyet dünyası ülkeleri gibi”

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru programında Cengiz Aktar, Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle ilişkilerinin yanı sıra Kıbrıs konusunu da yorumladı. 

Cengiz Aktar, bu hafta Kıbrıs ve Avrupa Konseyi’ni anlatarak başladı: “Türkiye’nin insan hakları sorunları, hukuk devleti ile alakalı olumsuz gelişmeler artık Avrupalı kurumların radarında değil çünkü bıktılar. Türkiye, Rusya gibi, Ukrayna gibi 89 sonrası Avrupa Konseyi’ne üye olmuş sabık Sovyet dünyası ülkeleri gibi”.

Türkiye’deki meselelere nezaret eden iki kurumun, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi olduğunu söyleyen Aktar, “Avrupa Birliği Kurumları eskiden ilerleme raporları vb. ile çok görünür çok duyulurdu. Oysa birkaç yıldır Avrupa Birliği Konseyi Hükümet ve Devlet Başkanları ve Avrupa Komisyonu Türkiye’deki siyasi meselelerle ilgilenmez oldular” dedi. Aktar, bunun önemli bir gelişme olduğunu, sadece Parlamento’nun kaldığını onun da maalesef hiçbir ağırlığı olmadığını açıkladı. “Parlamentonun yazdığı raporların hiçbir kıymet-i harbiyesi yok, eğer diğer iki Avrupa Birliği Kurumu’dan ses gelmiyorsa” diyerek devam eden Aktar, Avrupa Parlamentosu raportörü Sanchez Amor’un raporunu yayınladığını, çok sert bir rapor olduğunu ama bize yeni bir şey söylemediğini, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri açısından da yeni bir şey söylemediğini anlattı.

Cengiz Aktar, buna mukabil 1949’da Strazburg’da kurulmuş Avrupa Konseyi’nin farklı kurumlarının Türkiye’deki durumla çok daha ilgili olduğunu ve hükümetler arası kurum olan Bakanlar Komitesi’nin yakında Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş konusunda AİHM kararlarına Türkiye’nin uymaması dolayısıyla Türkiye’yi işaret ettiğini söyleyerek “Türkiye de savunmasını yapmıştı. Buna ilaveten Konseyin Parlamenterler Asamblesi Türkiye’yi 2017 yılında Avrupa Konseyi değerlerine aykırı davrandığı için izlemeye almıştı. İzlemede olmak iyi bir şey değil, 17 ülke izlemede. Raportörler Thomas Hammerberg ve John Howell’in Türkiye’deki son gelişmeler ile ilgili hazırladıkları ve kabul edilen rapor zehir zemberek bir rapor. Türkiye ve Azerbaycan karşı oy kullanırken, Rus ve Sırp üyeler çekimser kaldı.  Hammerberg ve Howell, Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun özel durumu ile ilgili bir protesto mektubu da yazdı” dedi.

Aktar, Türkiye’yi takip eden üçüncü kurumun Dunja Mijatovic’in başkanlığındaki İnsan Hakları Yüksek Komiserliği olduğunu ve neredeyse her gün Türkiye ile ilgili bir rapor yayınladığını; dördüncü kurumun da Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO ) olduğunu söyledi. “GRECO Mart ayında bir rapor yayınladı, kamu yetkililerinin şeffaflık, kamusal şeffaflık ve milletvekillerinin şeffaflıkları ile ilgili önerilerin 47 ülke tarafından ne kadar uygulandığı ile alakalı olan bu raporda önerilere uymayan birinci ülkenin Türkiye”.

Diğer bir kurumun ise İşkenceyi Önleme olduğunu ve 2019 tarihli Türkiye ile ilgili son raporlarının çok sert olduğunu belirtti. Aktar, Avrupa Konseyi Kurumları’nın Avrupa Birliği Kurumlarına nazaran Türkiye’deki gidişatla çok daha ilgili olduğu yorumunu yaptı ve son kurumun da İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nden söz etti. Türkiye’nin Rusya ile birlikte sözleşme maddelerini ihlal şampiyonu olduğunu, birikmiş dosyalar konusunda da Türkiye’nin Rusya’nın ardından ikinci durumda olduğunu söyledi. Bir başka önemli gelişmenin, Işıl Karakaş’ın yerine gelmiş olan Saadet Yüksel’in Türkiye’nin yargıcı olarak artık Türkiye ile ilgili siyasi dosyalara sistematik olarak şerh koyuyor olmasını belirtti. Aktar, “Bu, Türkiye’nin değil iktidarın yargıcı demek olduğunu gösterir” dedi.

Cengiz Aktar, Avrupa Konseyi Kurumlarını takip etmek lazım  ‘Bu genel yalnızlık içersinde değerli’ vurgusunu yaptı.

Aktar, Kıbrıs konusunda Avrupa Birliği tarafının toplantıyı ‘müzakere’ olarak tarif ettiğini, bunun muazzam bir aymazlık olduğunu, neyin ne olduğunun farkında olmadıklarını ve ilgili de olmadıklarını söylerken, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel’in özellikle müzakere dediğine değindi.

Toplantı kararının Berlin’de Kasım 2019’da alındığını belirten Cengiz Aktar, “Akıncı ve Anastasiadis, Kıbrıslı iki taraf, tarafların on yıllardır ortaya koyduğu argümanları birbirine bağlamak ve stratejik bir anlaşmaya dönüştürmek üzere çözüm odaklı ve iki tarafı referanduma götürecek bir irade için toplanmışlardı. Ancak Ersin Tatar’la iş değişti” dedi. Aktar, 2017’de Crans Montana Zirvesi’nin ardından Türkiye’nin Kıbrıs sorununun BM parametreleri ile çözülemeyeceği yönünde açıklamalar yapmaya başladığını söyledi. Aktar, “İki toplumlu, iki bölgeli federasyon 1970’lerde Türk tarafının teziydi, Türkiye şimdi kendi tezini reddetmiş oldu. 2017’den buyana pişen bir yemek var orada ve bu yemek Ersin Tatar’la birlikte sunuldu ve İki Devlet lafı ortada dolaşmaya başladı, yeni bir oyun kuruldu” diye konuştu.

“Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi oluşum, Kıbrıs’ın güneyindeki siyasi oluşuma beni devlet olarak tanı diyecek. Hiçbir şekilde oluru yok tabii” diyerek sözlerine devam eden Aktar, sürprizlere açık olmak gerektiğini belirterek 5+1 yani 3 garantör ülke, 2 Kıbrıs tarafı artı BM toplantısında Britanya’nın ne söyleyeceğine dikkat etmek gerektiğini belirterek “Çünkü artık KKTC Devlet olarak tanınmalı diyen sesler duyulmaya başlandı. Britanya, AB prangasından da kurtulduktan sonra dünyanın her yerinde artık tamamen kendi oyununu oynamaya başladı, benzer bir oyunu Kıbrıs’da da tezgahlıyor olabilir. AB ısrarla toplantıda olmak istiyordu, AB’yi gözlemci olarak dahi toplantıya kabul etmediler” dedi.

Cengiz Aktar bu konuda son olarak iki devletten bahsedildiğini bunun da konfederasyon anlamına geldiğini ancak konfederasyonların dahi dış politikasının ortak olduğunu vurguladı.

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Aygen Kalkavan’a teşekkür ederiz.)