Açık Gazete'nin Nereye Doğru köşesinde Cengiz Aktar'la küresel iklim grevini ve Teknofest'i konuşuyoruz.
(18 Eylül 2019 tarihinde Açık Radyo’da Nereye Doğru programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Cengiz.
Cengiz Aktar: Günaydın.
Can Tonbil: Günaydın Cengiz bey.
CA: Günaydın. Birleşmiş Milletler ağırlıklı bir ‘iklim acil’ programı yapacağız hayırlısıyla.
ÖM: Evet, hayırlı, uğurlu olsun hepimiz için. Biz ‘iklim acil’e 1 Eylül’den beri giderek artan sayıda yapmaktayız bu senin de katkılarınla bunu sürdürüyoruz.
CA: Biliyorsunuz gelecek hafta Pazartesi günü BM’nin mutat genel kurulu başlıyor, yani her yıl Eylül ayının sonuna doğru yapılır; bütün dünya devletleri giderler orada konuşurlar, ikili ve çoklu görüşmelere katılırlar. Yani bu 1945’ten bu yana süren bir adettir. Bir daha hatırlatalım, bunu daha önce konuştuk, bu yılın teması iklim zirvesi, yani 23’ünde genel kurul başlıyor ama aynı zamanda iklim zirvesi de başlıyor. BM’nin bütün diğer faaliyetleri, mesela bu Cumartesi günü idrak edilecek olan Dünya Barış Günü de iklim teması etrafında düzenlenecek. Türkiye’ye temsilen cumhurbaşkanı oraya gidiyor malum, konuşacak, yani genel kurulda söz alacak. Gelen bilgilere göre kendi saraydaki dış politikacı ekibinden birinin hazırladığı konuşmayı orada sunacak. Konuşmada da ağırlıklı olarak bu Suriye’nin TSK kontrolündeki bölgelerine Türkiye’deki mültecilerin yerleştirilmesinden bahsedecek ve diğer devletlerden destek isteyecek. Bunun ne temayla yani bu iklim zirvesiyle ne herhangi başka kalıcı bir çözümle ki BM’nin fıkrasıdır bu yani, kalıcı çözümlere ulaşmak amacıyla çalışılması. Bununla alakası yok tabii, bu iler tutar tarafı olmayan bir girişim. Yalnız tabii Türkiye’den başka şeyler de bekleniyor bu iklim zirvesinde şimdi oraya geleceğim. Dün konuşurken bu iklim meselesinden bahsetmeyenlere söz verilmeyecek diye bir haber geldiğini paylaştık karşılıklı.
ÖM: Evet Diken'de okuduğumuz ayrıntılı bir haberdi aslında, yani somut planı olmayan ülkelerin temsilcilerine söz verilmeyecek diye. Tabii bu durumda mesela ABD de söz alamıyor.
CT: Mesela Türkiye söz alabilecek mi o zaman?
ÖM: İşte onu konuşacağız.
CA: Bu Diken’deki haberin esvab-ı mucizesi şu esas, biraz dersimi çalıştım, şimdi geçtiğimiz Şubat ayında iklimle alakalı olarak dönüşümler sonuçların elde edilmesi amacıyla BM 2019 İklim Zirvesi hazırlıklarının bir parçası olarak 9 tane uluslararası koalisyon kuruluyor Can. BM Genel Sekreteri Guterres birkaç tane uluslararası kurum ve devlet başkanını da koalisyon kurma konusunda liderlik etmelerini istiyor. Birincisi Japonya ve Şili’nin başını çektiği salım azaltma hedefinin arttırılması, yani salım azaltmayla ilgili hedefler üzerinde çalışacak bir koalisyon, bu iki ülke bunun başını çekiyor. İkincisi enerji dönüşümü, Danimarka bunun başını çekiyor ve fosil yakıtlardan uzak ve yenilenebilir enerjiye doğru hızlandırmak, enerji verimliliğinde önemli kazançlar sağlamak. Bu koalisyonun amacı bu, Danimarka başı çekiyor. Sanayi geçişi diye bir koalisyon var, bunun başını Hindistan çekiyor, petrol, gaz, çelik, çimento, kimyasallar ve bilgi teknolojileri gibi sanayileri iklim aciliyeti çerçevesinde dönüştürmeyi amaçlıyor bu koalisyon, bunun adı sanayi geçişi. Bir diğeri dayanıklılık yani ‘resilience’ anlamında.
ÖM: Direnç diyoruz ona evet.
CA: Evet direnç uyum koalisyonu, bunun başını da Birleşik Krallık çekiyor, iklim değişikliğinin özellikle en kırılgan ve savunmasız topluluklarda ve milletlerdeki etkileri ve risklerini ele almak ve yönetmek için küresel çabaların ilerletilmesi. Ben çevirdim bunları. Bu koalisyonun başını da dediğim gibi Birleşik Krallık çekiyor, direnç, dayanıklılık ve uyum koalisyonu. Bir diğeri iklim finansmanı ve karbon fiyatlandırılması. Tüm öncelikli sektörlerin dekarbonizasyonunu sağlamak için kamu ve özel finansman kaynaklarını seferber etmek.
ÖM: Yani karbon salımlarından arındırma, azaltma, sıfıra hatta
CA: İklim finansmanı ve karbon fiyatlandırılması başlıklı bir koalisyon bu. Burada bu kavram artık BM milletler jargonuna lügatçesine girmiş durumda ‘dekarbonizasyon’ kullanılıyor, sen de bilirsin bunu haliyle.
ÖM: Evet.
CA: Fransa ve Jamaika çekiyor bu koalisyonun başını. Sosyal ve politik kanaat önderlerini etkilemek üzere bir koalisyon var, toplumsal ve siyasi kanaat önderleri, Peru çekiyor. Kamu seferberliği, biliyorsunuz bu konuda çok aktif bir ülkeydi bu ülke, hala da öyle Marshall adaları. Marshall adaları kamu seferberliğinden sorumlu koalisyonun başını çekiyor. Bu mümtaz memleketler arasında 2-3 tane daha var, bunlar da son iki koalisyondan sorumlu, bir tanesi doğaya dayalı çözümler, yani doğaya öncelik veren çözümler, emisyonları azaltmak, biyo çeşitlilik, ormancılık, tarım, okyanuslar ve gıda sistemlerinde dayanıklılığı arttırmak, tedarik zincirleri ve teknolojilerden bu amaçla yararlanmak. Bunun başını kim çekiyor? Doğaya dayalı çözümler. Çin, dünyayı en çok kirleten ülkelerden bir tanesinden bahsediyor.
ÖM: Halihazırda 1 numara.
CT: En fazla etkilenen ülkeler arasında aynı zamanda çevre kirliliğinden ötürü.
ÖM: Tarihsel olarak değil ama, tarihsel olarak tabii ki ABD ve Avrupa ülkeleri var bunca zaman için ama Çin de şu anda en yüksek kirleten tabii.
CA: Tabii ve doğaya dayalı çözümlerden sorumlu. Gelecek Pazartesi bakalım söz verecekler mi?
ÖM: Şu açıdan da küçük bir haklılık payı da görülebilir, çünkü bu güneş panelleri teknolojisinde, yenilenebilir enerjide çok büyük bir öncülük yaptı Çin sanayi, onun içindir belki diye kendimi avutuyorum.
CA: Muhakkak doğaya dayalı çözümler, zaten kendileri de gönüllü olmuşlardır, yani bu koalisyonlar dağıtılırken New York’ta ama tabii muazzam bir paradoks da yaşayan bir ülke bu konuda.
ÖM: Tabii.
CA: Bir taraftan doğaya dayalı ve özellikle dediğin gibi güneş enerjisi çözümlerinde çok ileride ama fosil yakıtlarda da çok ileride.
ÖM: Özellikle kömürde başta Türkiye olmak üzere bütün dünyaya 50’nin üzerinde yeni kömür termik santrali yapmak üzere zaten
CA: Tabii, yani onun uzmanlığı o konuda hatta. Gelelim sonuncu koalisyona, bu koalisyon alt yapı, şehirler ve yerel eylem koalisyonu. Yalnız dikkatinizi çekerim dünya çapında bu koalisyonlar. Şehirlere yerel eyleme odaklanılarak kentsel ve yerel düzeyde esnekliği arttırmak, düşük emisyonlu binalar, toplu taşıma ve kentsel altyapı konusunda dünya çapında yeni taahhütler geliştirmek ve kentlerde yaşayan yoksulların direncini arttırmak. Bu uluslararası koalisyondan sorumlu olan ülkeyi soruyorum Can.
ÖM: Türkiye.
CA: Bravo 10 puan!
CT: Ben bir an farklı bir ülke midir diye düşünmüştüm ama değilmiş.
ÖM: Çırak bilemedi, gene biz ihtiyarlara kaldı iş!
CT: Estafurullah efendim!
CA: Türkiye’nin yanında Kenya var bir de.
CT: Kenya?
CA: Kenya evet. Şehirlere yerel eyleme odaklanılarak kentsel ve yerel düzeyde esnekliği arttırmak, düşük emisyonlu binalar, toplu taşıma, kentsel alt yapı konusunda dünya çapında yeni taahhütleri hedefleyen yeni koalisyonlar kurmak ve kentlerde yaşayan yoksulların direncini arttırmak üzere çözümler üretmekten sorumlu. Bu Diken’in haberine dönecek olursak hepsi birbirinden merdane ülkeler yapabildikleri kadar yani becerebildikleri kadar söz alacaklar demek bu. Çünkü bu işin BM’de başını çeken heyet Pazartesi günü zirvede yalnız en somut ve dönüştürücü sonuçlarla gelmiş olan ülkelere söz verilecek diyor. Demek ki bununla bağlantılı muhtemelen. Bakalım ne diyecekler? Hükümetler diğer hükümetlerle ve sivil toplum üyeleriyle gruplar oluşturacakmış. Tabii çok taraflı kuruluşların oynayacakları roller de burada altı çiziliyor, bu Şubat toplantısından bahsediyorum. Dünya Bankası’nın iklim eylemi için finansman konusunda niyetli olduğunun altını çiziyor. Burada ilginç bir nokta daha var, Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu koalisyonlar ve özel sektör arasındaki etkileşime yönelik kurumsal çerçeve ve özellikle sanayi geçişi çalışma akışına odaklanacak diyor. Yani zaten Davos epeydir bu konuyla ilgili biliyorsunuz herşeye rağmen, orada bir kere daha zikrediliyor. Yani durum gelecek Pazartesi itibariyle Türkiye’nin de sözüm ona bir rol oynadığı, yani resmi olarak, devlet olarak girişimin ardında bu 9 koalisyon var.
ÖM: Tabii burada birkaç soru da insanın aklına gelmiyor değil. Bir tanesi ABD neden yok? Çünkü Paris İklim Anlaşması denen bütün dünya ülkelerinin imzalamış olduğu anlaşmadan çıkıyor. Oradaki taahhütler ağırlıklı olması gerekiyor, çünkü tarihte gezegenin yaşadığı belki de 1 milyar yıldan beri gördüğü en büyük tehlike olduğu da Paris’teki yeni açıklanan rapordan da ortaya çıkıyor ki yüzyıl sonuna kadar 6,5-7 santigrat sıcaklık artışı olacakmış. Muhtemelen dünyada canlı sayısının %5’e kadar ineceği bir sıcaklıktan bahsediyor olacağız. Bu durumda Amerika yok, peki Türkiye’de ama şey durumda tabii, Paris anlaşmasına taraf olmayı beceremeyen ender ülkelerden bir tanesi olarak karışımıza çıkıyor, orada söz verirler mi bilmiyorum.
CA: Zaten Pazartesi günkü zirve ve bütün o zirve etrafındaki bütün diğer faaliyetler, Greta’nın, vs. bütün bunlar Cumartesi gündü Dünya Barış Günü bağlamındaki zirve, iklim duyarlılığı meselesi falan bunlar temelinde iklim değişikliği paneli raporu var, bir de Paris anlaşması var tabii. Yani onlardan kendilerini soyutlayan ülkelerin zaten böyle bir niyeti yok, ABD eminim hiç asla ilgilenmemiştir ama bizimkilerin durumu daha farklı. Bunlar hep el kaldırırlar biliyorsun bu tip toplantılarda, çok ön alırlar yani. Oradaki “tamam biz de bu işin içinde olalım, böylelikle geçiştiririz” diye bir şark kurnazlığı yapıp atlamıştır bunun üzerine. Tabii Türkiye’nin ne böyle bir birikimi var, ne böyle bir merkezi veya yerel siyaseti var, hiçbir şeyi yok yani, alt yapı, şehirler ve yerel...
ÖM: Niye öyle diyorsun? Ben sana o zaman söyleyeyim, başlıyorum hazırsan! “Akıncı ilk kez Teknofest’te T3 Vakfı ile sanayi ve teknoloji bakanlığı öncülüğünde düzenlenen en büyük teknoloji festivali Teknofest hızlı başladı” (Hürriyet). “Türkiye havalandı. İHA’lardan uçak arabaya bir çok yerli teknolojinin sergilendiği Teknofest ilk günden ziyaretçilerin ayağını yerden kesti” (Milliyet). Sabah: "Milli teknolojiyle Türkiye havalandı". Akşam: "Teknofest’e hücum, SU35 şov yaptı". Bu yerli ve milli de niye böyle anlamadım ama uçan otomobile büyük ilgi varmış Teknofest’te. Star: "Teknofest coşkusu". Türkiye’nin en büyük, dünyanın ikinci büyük teknolojik havacılık etkinliği. Yeni Şafak: "İşte uçan araba, teknoloji şöleni, teknolojinin kalbi İstanbul’da atıyor".
CA: Tam 100 yıl rötarı var yani Türkiye’nin.
CT: Uçan otomobil konusunda mı efendim?
CA: Hayır, bu harp teknolojileri dediğimiz artık tamamen modası geçmiş teknolojilere tapıldığı bir dönem 100 yıl önce gelişmiş dünyada. Şimdi artık öyle bir şey yok, böyle bir şey olsa bile bunlar gazetelere haber olmuyor yani gizli kapaklı toplantılar ve fuarlar yapıyorlar, üçüncü dünya ülkelerine ve gelişmekte olanlara mal satabilmek. Yoksa onun dışında böyle bir milli gurur faaliyeti olarak tecelli etmiyor bu tip fuarlar, toplantılar.
CT: Ama bir yerden de başlamak lazım tabii ki bu teknoloji akımını takip etmeye. İkinci olmasa bile üç üçüncü Rönesans yakın herhalde?
ÖM: Bir de öncelik haberi daha var, onu da veriyorum bugünkü Karar gazetesinin manşetinde, “Avrupa’nın plastik çöplerinin yeni adresi Türkiye’de, 2016’da aylık 4 bin ton olan çöp ithalatı 2 sene sonra 7 kattan fazla artarak 30 bin tonu geçti. Geri dönüşüm tesislerinde sadece iç pazara sunulmak üzere işlenen çöplerin çevre ve insan sağlığına zararlarıyla uzmanların kabusu oldu” diyor. Ama olsun, Rıza Kayaalp de döndüncü kez dünya şampiyonu olmuş yalnız.
CA: Bu zırvaların ötesinde, tabii bunlar çok can acıtıcı zırvalar diğer taraftan ama Türkiye’deki o kendine basın diyen taifenin bu iklim acil konusundaki hassasiyeti veya bununla ilgili bir haber, vs. hadi ondan vazgeçtim, Greta’dan vazgeçtim, bütün bu toplumsal ve gençlerin faaliyetlerinden vazgeçtim, bu 23’ündeki BM iklim zirvesiyle ilgili bir haber gördünüz mü?
ÖM: Hayır yok ama bugün şeyi de okuduk biz Türkiye’deki büyük hazırlıklara ilişkin bazı raporlar var elimizde, yani dünyanın gelmiş geçmiş en büyük katılımlı şeyi olması ihtimali var.
CT: Çok büyük.
ÖM: Yani iklim konusunda olacağına şüphe yok, belki de iklim değil şimdiye kadar yapılmış en büyük genel grev hareketi olması ihtimali olmasından da bahsediliyor.
CA: Tabii ama burada ilginç olan tabii hem bu genel grev, yani işin toplumsal boyutuyla ilk defa belki devletlerin ve ekonomi dünyasının da işin içinde olduğu başka bir sinerji burada ortaya çıkıyor gibime geliyor. Bunun arkası gelecektir illa ki.
ÖM: Evet. Greta da zaten dün Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü)’nün vicdan elçisi ödülünü kazanırken söylediği gibi eylem işe yarar ve yavaş da olsa önemli bir değişme de olduğunu söyleyen kısa ama vurucu bir konuşma yaptı 1,5 dakikalık. Sonunda da “hadi hep beraber sokağa!” dedi 20 Eylül’de başlayacak, 27’sinde de Kanada’da bir ikinci genel greve katılıyor o da Montreal’de sanıyorum. Durum bu, o zaman sana armağan olarak kabul edersen Greta’nın 1975 grubu eşliğinde dünyaya verdiği mesaj var, çok hoş bir müzik eşliğinde bir şarkısı var. Yeni çıkardı 1975 ve bütün çalışmalarında, albümünde de Greta’yı hedef olarak yani kendisi amaç olarak gösterdi. 1975 adlı pop grubu ama çok hoş bir müzik parçası var elimizde.
CA: Hangi ülkeden?
ÖM: Britanyalı pop grubu. Greta da müziğin üzerine yazdığı çok güzel bir konuşma yapıyor, şimdi onu dinleyebiliriz.
CA: Mükemmel.
ÖM: Çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
CT: Teşekkür ederiz efendim.