Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, 79. oturumu düzenlenen Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısını ve Birleşmiş Milletler'in geldiği son durumu değerlendiriyor.
Nereye Doğru’ya 79. oturumu yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu haberiyle başlayan Cengiz Aktar, “Seneye 80 olacak ama seneye kalır mı belli değil. Trump seçilirse Birleşmiş Milletler’in kapısını vurup çıkacak gibi geliyor. 22-23 Eylül'de Gelecek Paktı Anlaşması adında önemli bir toplantı vardı. Bu, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres'in 2021’de ortaya attığı bir fikirdi. Rusya ve uydularının bütün engellemelerine rağmen sonunda Küresel Dijital Mutabakat ve Gelecek Nesiller Deklarasyonu anlaşması kuruldan geçerek kabul edildi. Çok genel ama gene de olumlu bir şey. Esasen Birleşmiş Milletler’in ‘SOS’ gibi yardım çağrısıydı. Bağlayıcı bir metin değil; 56 eylem taahhüt ediliyor ama bu zamanda bunun kabul edilmesi bile önümüzde bir mucize olarak duruyor. Barış, güvenlik, sürdürülebilir kalkınma, iklim değişikliği, dijital konularda iş birliği, insan hakları, toplumsal cinsiyet, gençlik, gelecek nesillerle küresel yönetişimin dönüşümü gibi çok geniş bir yelpazeyi kapsıyor ve şöyle bir ibare var: ‘Bu 56 eylem hedefinin hiçbirine, tüm kadınların hayatta siyasi ve ekonomik tam güvenli, eşit ve anlamlı katılımı ve temsili olmaksızın ulaşılamaz.’ Çok net bir ifade bu. Bu kadar açık bir şekilde kadınların toplum hayatına ve bütün dönüşümü olacak olan katkılarını da vurguluyor. İki önemli nokta var: Bir tanesi, çok yakın zamana kadar metinde yer almayan fosil yakıtlar ilk kez metne girdi. Temmuz ortasında bu metni sonuçlandırmak için bir danışma turu yapıldı, ikinci taslakta fosil yakıtın hiçbir şekilde hiçbir yerde adı geçmiyordu. Kamuoyu önderleri ayaklandı. Bangladeş'in yeni geçici lideri Muhammed Yunus, İrlanda eski Cumhurbaşkanı Mary Robinson gibi bir dolu isim hükümetlere mektup yazarak fosil yakıtlarla ilgili herhangi bir atıfta bulunulmamasından derin endişe duyduklarını ifade ettiler çünkü dünyanın karşılaştığı en büyük tehditlerden biri olarak nitelediler haklı olarak ve sonuçta metne girdi. ‘2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kapasitesinin küresel olarak üç katına çıkarılması ve enerji verimliliği iyileştirmelerinin küresel ortalama yıllık oranının iki katına çıkarılması; kömür enerjisinin aşamalı olarak azaltılmasına yönelik çabaların hızlandırılması, sıfır ve düşük karbonlu yakıtların kullanıldığı net sıfır emisyonlu enerji sistemlerine yönelik çabaların yüzyılın ortalarından çok önce veya ortalarında küresel olarak hızlandırılması; enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan uzaklaşılması’ diye bir ibare var. Buna da şükür diyelim. Bundan sonra da Kasım ayında COP iklim müzakereleri geliyor,” açıklamasında bulundu. Birleşmiş Milletler Genel Kurul gündemiyle programına devam eden Aktar, “Üst düzey yani hükümet ve devlet başkanlarının konuşmaları dün başladı ve 30 Eylül’e kadar sürecek. 134 konuşma vardı. Her biri 15 dakikadan ve bütün dünya konuşacak. Bu nedenle de ayın 30’una kadar uzadı. Recep Tayyip Erdoğan, üçüncü konuşmacıydı, dün Biden’dan sonra konuştu. Biliyorsunuz, Biden’ın son konuşmasıydı ve 24 dakika sürdü. Vakti aslında 15 dakikaydı ama herhalde son konuşması diye göz yumdular. Biden konuşurken salon tıklım tıklımdı, çok kalabalıktı. Biden’dan sonra Recep Tayyip Erdoğan kürsüye geldiğinde salon tamamen boşaldı ve üç beş kişi kaldı. Biden her şeyden bahsetti, son derece genel geçer bir konuşmaydı. Netanyahu ile konuşmuş, bir dolu ikili toplantı yapılıyor tabii bu arada. Biden, Gazze soykırımı konusunda nerede durduğunu anlatmak için Netanyahu'ya ‘10 sene önce Suudi Arabistan ile İsrail barışacak desem inanır mıydın?’ demiş. Bir de Afganistan'dan neden çıkılması gerektiğini söyledi. ABD’nin bitmek tükenmek bilmeyen savaşlarından bahsediyor. Bol bol barış deyip durdu ama artık ‘barış’ da tamamen içi boşalmış bir kavram. Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasının metni Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın web sitesinde var, oraya baktım, o da Biden gibi genel şeylerden söz ediyor ama ‘cinsiyetsizleştirme’ kavramını kullanıyor ve bunun dünya çapında bir tehlike olduğundan söz ediyor,” dedi. Aktar’a Özdeş Özbay bu konuda Tayyip Erdoğan’ın tam metnini okudu ve ‘Cinsiyetsizleştirme meselesi bir tercihten ziyade artık küresel bir dayatmaya, tam anlamıyla kutsala ve fıtrata karşı bir savaşa dönüyor’ dediğini belirtti.
“New York'taki Türk Evi’nde ikili görüşmeler yapılıyor. Dünkü konuşmadan önce Erdoğan, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han’ı kabul etmiş ve Gazze soykırımı meselesini konuşmuşlar. Fakat tuhaf olan, geçen sene Türkiye'ye karşı açılmış UCM kaleminde bekleyen bir dava var. Ona rağmen çekinmeden onunla birlikte olmuş, bunu da bir kenara not edelim. Bu konuşmalarla ilgili son olarak şu bilgiyi vereyim; yarın New York saatiyle öğleden önce Filistin adına Mahmud Abbas konuşacak, öğleden sonra da Netanyahu konuşacak ve ayın 30’una kadar bu konuşmalar sürecek. Başlangıçta söylediğim gibi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 79 yaşında, 80’i görür mü belli değil. Artık öyle bir dünyadayız ki sorunlar çözümlerden daha hızlı büyüyor ve Birleşmiş Millerler’in eli kolu bağlı. Aslında bir sekreterya olarak uluslararası sistemin bir aynası. Sonuçta pek çok insan ‘Nerede bu Birleşmiş Milletler?’ diyerek Birleşmiş Milletler’den sürekli hesap sorar ama Birleşmiş Milletler’in topu tüfeği ya da herhangi bir yaptırım gücü yok ki! Devletler ne istiyorsa o - yani sistemin aynası ve hatta bana sorarsanız devletlerin çarpıtılmış aynası. O yüzden bir şey yapması mümkün değil, çünkü o devletler birbirlerine girmiş vaziyette. Dünyada 1945’ten bu yana vekalet savaşları üzerinden 80 senedir görülmemiş bir husumet ortamı var. İki tane de nur topu gibi savaş var; bir tanesi, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı diğeri de İsrail'in elini kolunu sallayarak ve arkasına ABD ve başta Almanya, Büyük Britanya, Fransa olmak üzere bazı Avrupa Birliği ülkelerini alarak Filistin'e ve şimdi artık bütün bölgeye sürdüğü savaş. Yakında 7 Ekim’de birinci yılını idrak edeceğiz. Dolayısıyla böyle bir dünya,” diyen Cengiz Aktar’a Ömer Madra, “Yalnız onlar değil; Rusya-Ukrayna dışında da Sudan'da, Afrika'nın çeşitli yerlerinde son derece kanlı ve feci savaşlar var,” eklemesini yaptı Aktar ise, “Onlar radarın altında kalıyorlar, onları gören yok” yorumunu yaptı.
Cengiz Aktar, “Bütün okuduklarımdan ve birkaç kişiyle yaptığım konuşmalar sonrasında çıkardığım bir sonuç var. Bu soykırım meselesi konusunda Birleşmiş Milletler’in bütün çabalarına rağmen ve António Guterres'in özel olarak ikide bir çıkıp bunun durdurulması gerektiği, ateşkese ihtiyaç olduğu vurgusuna rağmen toplantıya katılan ülkelerin çoğu Birleşmiş Milletler’in 1948’de İsrail'in kurulması konusundaki işlevselliğinden yola çıkarak, bugün çok önemli bir sorumluluk taşıdığını ve bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmediğini düşündüklerini söylüyor. Bu, Birleşmiş Milletler açısından çok kötü bir gelişme. Bu anlamda Gazze’de süregelen soykırım, belki Birleşmiş Milletler’in tabutundaki son çivi. Hakikaten Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısına herkes kendi bildiğini okumaya geliyor, ‘barış’ diyorlar ama herkes ne yaptığını anlatıyor. Mesela cinsiyetsizleştirme deniyor ama umumiyetle bu ikili görüşmeler için geliyorlar artık. Mesela oraya Birleşmiş Milletler Genel Kurulu olmasa gelemeyecek olan ülkeler var çünkü onlara ABD vize vermiyor, ama toplantıya katılmaları için vize veriyor. Dolayısıyla orada yasaklı ülkeler var. Mesela Venezuela’nın elini kolunu sallayarak ABD’ye girmesi mümkün değil ama toplantı münasebetiyle geliyor ve orada tabii bir dolu ikili görüşme yapıyor. Biden’ı Trump ile kıyaslayacak olursak, Trump'ın dört yıl boyunca Birleşmiş Milletler’e karşı yaptığı hamlelerin tahribatını biraz toparladı. UNESCO’ya, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne, iklim paneline geri döndü ama tabii Gazze'de ABD’nin körüklediği savaş sonucunda bir kuruşluk kredisi kalmadı ve bunun tabii ister istemez Birleşmiş Milletler’e de yansıması oldu. Hatırlayacaksınız, Güvenlik Konseyi’nde Gazze'deki savaşın durdurulmasıyla ilgili yapılan bütün ateşkes girişimlerini ABD son ana kadar vetoladı. Birleşmiş Milletler’in Gazze üzerinden canına okuyan, aslında ABD idi. Kuruluşun hali hakikaten berbat. Viyana'da merkezi bulunan Filistinlilere iş ve yardım kuruluşu UNWRA’nın 207 çalışanı öldürüldü. İsrail ne UNWRA’a, ne de Gazze için çalışan sivil toplum kuruluşlarına artık vize vermiyor. Dün de Lübnan'da gene İsrail bombardımanlarıyla bir tane Mülteciler Yüksek Komiserliği çalışanı öldürüldü. Hakikaten iflas etmiş bir kurum görüntüsü veriyor maalesef. Bu yüzden bütün genel geçer ifadelere rağmen başta bahsettiğimiz Gelecek Paktı Anlaşması’nın kabul edilmesi çok önemliydi. Merak edip baktım. 2022 ve 2023’de yani aşağı yukarı Ukrayna savaşı başladıktan bu yana dişe dokunur bir tek güvenlik konseyi kararı yok. Yaptırımı olan yani 15 ülkenin de el kaldırıp ‘evet’ dediği veya kimsenin vetolamadığı güvenlik konseyi kararı yok,” diyen Cengiz Aktar’a Ömer Madra, “Burada garip bir çelişki de göze çarpıyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, kuvvetli bir diskurla sürekli gündemde ya da onun çeşitli çalışanları, yardımcıları durumunda olan İnsan Hakları Komiserleri, Uluslararası Adalet Divanı gibi önemli kuruluşların sözcülerinden de gayet sağlam şeyler geliyor ama eylemde, pratikte bir sonuç alınamıyor maalesef,” yorumunu ekledi. Aktar, “Alınamıyor ama bunun New York'ta olup bitenle, Güvenlik Konseyi’ndeki dengesizlikle ve bir nevi soğuk savaşla birebir alakası var tabii. Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı kararlar veya şimdi Uluslararası Ceza Mahkemesinin alacağı kararların uygulanmamasının nedenlerinin temeli Güvenlik Konseyi’nde yatıyor,” derken, Özdeş Özbay da, “Guterres de bu konuda konuşup reform çağrısı yapmış, ne kadar dinlenecek belli değil ama ‘II. Dünya Savaşı'nın kazananları tarafından Güvenlik Konseyi oluşturuldu artık başka bir dönemdeyiz’ demiş,” eklemesini yaptı. “Guterres’in de son dönemi artık,” yorumunu yapan Aktar, sözlerine şöyle devam etti, “Kararlara baktım,; Gazze soykırımından bu yana Ukrayna ile ilgili tek bir karar çıkmış. Oysa 7 Ekim Gazze saldırısından önce Ukrayna ile ilgili neredeyse her hafta bir karar çıkıyordu ama Ukrayna ile ilgili karar yok. Niye yok biliyor musunuz? Çünkü Ukrayna ile ilgili mesela ‘Rusya hastaneleri vurmasın’ veya ‘Rusya çocuk bakımevlerine vurmasın’ diye bir karar dahi çıkmıyor. Niye çıkmıyor? Çünkü Gazze'de İsrail, hastane ve çocuk bakımevlerini vuruyor. Nasıl tıkanmış bir sistem olduğunu düşünebiliyor musunuz? Ukrayna ile ilgili tek karar, Ukrayna'daki nükleer santrallerin güvenliğiyle alakalı ve onun da nedeni Gazze'de nükleer santral olmaması. Muazzam bir rahatsızlık var. Erdoğan tekrar ‘Dünya beşten büyüktür’ söylemini yaptı. Guterres'in de dile getirdiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi reformu meselesi var ama hakikaten tutmayacak dua - yani çok zor. ‘Afrika'ya iki tane kalıcı daimi üyelik verelim’ diyenler var ama genelde olup bitene bakınca yani Ukrayna, Sudan ve Gazze'ye bakınca büyük bir beklenti var ve bunun karşılığında da pek yapılabilecek bir şey yok. Mesela Birleşmiş Miletler, Hartum’dan kovuldu. Şimdi Hartum’da sadece bir şeyler yapmaya çalışan Nijeryalı özel bir temsilci var. Hartum’da soykırım yeniden başladı. Orada Cancavit denilen bir katil sürüsü var biliyorsunuz.” Aktar, “Birleşmiş Milletler’in kadim işlevlerinden biri olan barış yapıcılığın bittiğini görüyoruz ve eğer Trump seçilir ise Birleşmiş Milletler 80. yaşını göremeyecek gibi gözüküyor. Çünkü ABD, Birleşmiş Milletler verdiği katkı payını kesip atacak gibi duruyor. Durum bu!” diye özetleyerek bu haftalık gündemini tamamladı.