Türkiye’de demokrasi yürüyüşü

Makale - Yorum - Analiz
-
Aa
+
a
a
a

Ülkemde demokrasi tehdit altında. Resmen tek adam yönetimi var, TBMM işlevsiz hale getirildi, kuvvetler ayrılığı ilkesinden uzaklaşıldı. Darbe girişimi ile hiç ilgisi olmayan çok sayıda kişi tutuklu. Yürümemin nedenleri …

15 Haziran günü Ankara’dan İstanbul’a başlattığım Adalet Yürüyüşüne devam ediyorum. Niçin yürüyorum? 

Bu 450 kilometrelik yürüyüşün tek bir amacı var; adalet. 

“Sokakta adalet aranır mı?” diye soruyorlar. Evet, aranır. Ülkenizde büyük haksızlıklar, adaletsizlikler var ve ülkenizin mahkemeleri adalet dağıtmaktan uzaksa ayağa kalkarsınız ve yollara düşersiniz. Benim de yaptığım budur.

Tek bir sloganım var: ADALET.

15 Temmuz 2016 günü ülkemiz faillerinin çoğu Gülenci subaylardan oluşan kanlı bir askeri darbe girişimi ile karşı karşıya kaldı. O gece darbeciler halkın üzerine acımasızca ateş açtı, 249 yurttaşımızı öldürdü, yüzlercesini de yaraladı. Ancak demokrasiyi benimsemiş her kesimden halk, sokağa çıkarak ve bu menfur darbe girişimini püskürttü. 

İnsanlar sokakta öldürülürken bütün partilerin katılımı ile TBMM toplandı, demokrasiye sahip çıktı, ortak bir bildiri ile de darbecilere karşı birlikte mücadele kararı alındı.

Demokrasimize kast eden ve insanlarımızı öldüren darbeci askerler, diğer kamu görevlileri ve onları destekleyen sivillerin yargılanması ve cezalandırılması kaçınılmazdır. Hükümetin, buna benzer müdahaleleri önlemek için tedbirler alma hakkı da vardır.

Ancak bütün bunların hukukun içinde yapılması gerekir.

Ne var ki, böyle olmamış, 20 Temmuz’da ilan edilen olağanüstü hal bahane edilerek hukukun dışına çıkılmış, ülke keyfi bir şekilde yönetilmeye başlanmıştır. Şu anda Türkiye’de parlamento fiilen devre dışıdır, ülke Erdoğan’ın kararnameleri ile yönetilmektedir. Hiç kuşku yok ki bu bir sivil darbedir. 

16 Nisan 2017 anayasa referandumu işte böylesine bir baskı ortamında yapılmıştır.     Adaletsiz ve eşit olmayan koşullarda yapılan ve sonuçları şaibeli olan referandumla kuvvetler ayrılığı ilkesinden uzaklaşılmış, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hukuk devleti niteliği ciddi şekilde zedelenmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi, giderek demokrasiden uzaklaşmakta. Ülkemde şu anda resmen bir tek adam yönetimi var. 15 Temmuz  askeri darbe girişimini püskürten Türkiye, şimdi 20 Temmuz darbesini bütün yakıcılığıyla yaşamaktadır.

20 Temmuz sivil darbesinin hakim olduğu bu bir yıllık dönemde askeri darbe girişimi ile hiç ilgisi olmayan çok sayıda muhalif tutuklanmış; on binlerce insan kamu görevinden çıkartılmıştır. Aylar geçmesine rağmen bu insanlara henüz kendilerini savunma imkânı verilmemiştir. 

Yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kaldırılmış, iktidar yargıya açıkça talimat verir hale gelmiştir. Tutuksuz yargılama kararı veren savcı ve hâkimler görevlerinden alınıp tutuklanabilmektedir.

Şu anda ülkemde 159 gazeteci ve medya çalışanı, 12 milletvekili ve yüzlerce akademisyen hapistedir. Maalesef artık Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir.

En son partimin milletvekili Enis Berberoğlu tutuklandı. Berberoğlu, milletvekilidir ama öncesinde 33 yıllık gazetecilik kariyerine sahiptir. Ve tutuklanmasına neden olan davada da doğrudan gazetecilik yargılanmaktadır.

Berberoğlu'nun tutuklanması bardağı taşıran son damla oldu. 15 Haziran’da 'Bıçak kemiğe dayandı' diyerek 'Adalet Yürüyüşünü' başlattım.

Ama sadece Enis Berberoğlu için yürümüyorum. 

Benim ülkemde toplumun her kesiminden çok sayıda insan haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlikle karşı karşıya. Ben tüm bu insanlar için yürüyorum.

Benim ülkemde çok sayıda kadın ve çocuk şiddet kurbanı olmaktadır. İnsanlar, kimlikleri, inançları ve yaşam tarzlarından dolayı ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Bu büyük adaletsizliklere karşı yürüyorum.

Benim ülkemde 1 milyonun üstünde çocuk işçi var.  

Benim ülkemde her yıl 2 bin işçi iş kazalarında ölmektedir. 

Benim ülkemde milyonlarca insan açlık sınırının altında olan asgari ücretle ve uygun olmayan koşullarda çalışmak zorundadır. 

İşte ben bu insanlar için yürüyorum.

Sadece benim ülkemde mi? Hayır; dünyada da pek çok konuda adaletsizlik hakim.

Politik ve ekonomik güçlerin hırsları dünyayı kana ve ateşe boğmuş durumda. Devam eden savaşlarda, iç karışıklıklarda çok sayıda masum insan can vermekte. 

Terör dünyamızda kol gezmektedir. Her gün yüzlerce insan teröre kurban gitmekte. Bu büyük bir adaletsizlik ve ben tüm terör kurbanları için yürüyorum.

Dünyadaki zenginlikler adil paylaşılmıyor. Çok sayıda yoksul insan var. Açlıktan ölen insanlar, çocuklar var. Bu büyük adaletsizliğe dikkat çekmek için yürüyorum.

Savaşlar, iç çatışmalar, baskılar ve açlıktan kaçan milyonlarca insan yerlerinden yurtlarından edilmiş, mülteci olmuşlardır. Her yıl güvenlik, ekmek ve özgürlük için batı ülkelerine gitmeye çalışan binlerce insan Akdeniz’in soğuk sularında boğulmakta. Bu büyük adaletsizliğe karşı, Aylan Bebekler ölmesin diye yürüyorum.

Dünyamız talan edilmekte, insanların ve diğer canlıların yaşam alanları yok edilmekte. Bu büyük bir adaletsizliktir ve ben tüm insanlık için, gelecek kuşaklar için yürüyorum.

Ben modern Türkiye’nin kurucusu olan ve Türkiye’nin demokrasi ile tanışmasını sağlayan Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanıyım. Ülkemdeki ve dünyadaki adaletsizliklere karşı yürürken hiç de karamsar değilim. Halkımın bütün baskı ve zorluklara rağmen ülkemde demokrasiyi yeniden tesis edeceğine, adaletin bu ülkede ayağa kaldırılacağına inanıyorum. Aynı şekilde daha adil bir dünyanın mümkün olduğunu da düşünüyorum. Çünkü ben biliyorum ki çok sayıda vicdanlı insan dünyamızdaki adaletsizliklerin nasıl azaltılacağı üzerine kafa yormaktadır …