"Fosil yakıt endüstrisine sağlanan desteği azaltmak zorundayız"

-
Aa
+
a
a
a

İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, dünyadaki iklim sorunuyla ilgili raporları masaya yatırırken, iklim krizinin sadece bir tehdit olmaktan öte, acil ve ciddi bir gerçeklik olduğuna dikkat çekiyor.

""
"Fosil yakıt endüstrisine sağlanan desteği azaltmak zorundayız"
 

"Fosil yakıt endüstrisine sağlanan desteği azaltmak zorundayız"

podcast servisi: iTunes / RSS

Merhaba sevgili Açık Radyo dinleyicileri, bir İklim Kuşağı Konuşuyor programında daha karşınızda olmaktan mutluyum, ben Atlas Sarrafoğlu. Geçtiğimiz hafta içinde yaşanan iklim olayları, yayınlanan raporlar ve aktivizm haberlerinden derlediğim yarım saatlik programım sayesinde sizlere iklim krizinin aslında şu anda dünyanın her yerinde yaşandığını göstermek ve bu konuda hepimizin yapması gereken şeyler olduğunu hatırlatmak için buradayım. Bu hafta yayınlanan ve önemli olduğunu düşündüğüm raporların ağırlıkta olduğu bir derleme hazırladım.


Yeni yayımlanan Lancet Sağlık ve İklim Değişikliği Geri Sayım 2024 Avrupa Raporu, ülkelerin yurttaşlarını iklim değişikliğinden korumak adına yeterli siyasi adımlar atmadığını ortaya koyuyor. Pek çok Avrupa ülkesi, sera gazı emisyonlarına büyük katkıda bulunmaya ve sağlığa zararlarına rağmen fosil yakıtlara sübvansiyon sağlamaya devam ediyor.

Lancet Geri Sayım’ın The Lancet Public Health dergisinde yayımlanan 2024 Avrupa raporu, bölge genelinde iklim değişikliği ve sağlık arasındaki bağlantıların izini sürerken, iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkilerini izleyen 42 göstergenin yanı sıra Avrupa’daki iklim eyleminin yetersiz, gecikmiş ya da kaçırılmış fırsatlarını da inceliyor.

Bu ikinci gösterge raporu, Barselona Süper Hesaplama Merkezi Centro Nacional de Supercomputación (BSC-CNS) tarafından ve ‘la Caixa Vakfı’ tarafından desteklenen Barselona Küresel Sağlık Enstitüsü (ISGlobal) ve Avrupa çapında 40 diğer kurumla işbirliği içinde yürütüldü. Gösterge bulguları, iklim değişikliğinin olumsuz sağlık etkilerinin başlangıç seviyelerine kıyasla arttığını ve çoğu etkinin daha önce bildirilen seviyeleri aştığını gösteriyor. Buna göre;

  • Sıcaklığa bağlı ölümlerin, 2003 - 2012 ve 2013 - 2022 yılları arasında 100 bin kişi başına ortalama 17 ölüm artışıyla Avrupa’nın çoğunda arttığı tahmin ediliyor.
     
  • Isı stresi nedeniyle fiziksel aktivite için riskli saatler 1990 - 2022 yılları arasında hem orta (örneğin bisiklet veya futbol), hem de yorucu (örneğin rugby veya dağ bisikleti) aktiviteler için arttı; bu da muhtemelen fiziksel aktivitenin azalmasına ve dolaysıyla bulaşıcı olmayan hastalık riskinin artmasına neden oldu.
     
  • Avrupa’da iklime duyarlı çeşitli patojenler ve hastalık vektörleri için iklimsel uygunluk arttı (örneğin, Vibrio, Batı Nil virüsü, dang, chikungunya, Zika, sıtma, leishmaniasis ve Lyme hastalığı ve diğer kene kaynaklı hastalıkları yayan keneler).
     
  • Polen sezonunun hem başlangıcı, hem de sonu kızılağaç, huş ağacı ve zeytin için değişirken; sezon süresi Avrupa’nın çoğunda neredeyse aynı uzunlukta kaldı.

Lancet Geri Sayım’ınAvrupa Direktörü Prof. Rachel Lowe, İklim değişikliği şimdiden Avrupa’daki insanların yaşamlarını ve sağlıklarını tahrip ediyor,” derken şöyle devam etti, “Raporumuz, sıcaklığa bağlı ölümler, yeni ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklar ve gıda ve su güvensizliği de dahil olmak üzere Avrupa genelinde iklimle bağlantılı sağlık etkilerindeki endişe verici artışlara ilişkin kanıtlar sunuyor. Avrupa’da ve tüm dünyada sağlık üzerindeki bu olumsuz etkileri sınırlandırmak için benzeri görülmemiş bir eylemin zamanı geldi.”

İklimle ilgili olumsuz sağlık etkileri ve iklim değişikliğinin sorumluluğu Avrupa’da veya dünya genelinde eşit değil; genellikle sosyo-ekonomik eşitsizlikleri ve marjinalleşmeyi yansıtıyor. Yazarlar, Avrupa’daki risk altındaki grupları ve Avrupa’nın iklim krizindeki sorumluluğunu vurgulayarak eşitsizliğin yönlerine odaklanıyor.

Rapora göre, sıcaklığa bağlı ölümler kadınlarda, erkeklere kıyasla iki kat daha yüksek; düşük gelirli hanelerin gıda güvensizliği yaşama olasılığı önemli ölçüde daha yüksek; dengesiz beslenmeye bağlı ölümler kadınlar arasında daha yüksek ve orman yangını dumanına maruz kalma oranı yüksek yoksunluk bölgelerinde de daha yüksek.

Güney Avrupa sıcaklığa bağlı hastalıklardan, orman yangınlarından, gıda güvensizliğinden, kuraklıktan, sivrisinek kaynaklı hastalıklardan daha fazla etkilenme eğiliminde. Buna karşılık Kuzey Avrupa, Lyme hastalığı ve kene kaynaklı ensefalit gibi hastalıkları yayabilen kenelerden daha fazla etkileniyor.

Lancet Avrupa Geri Sayım Araştırma Görevlisi ve raporun başyazarı Dr. Kim van Daalen,iklim değişikliğinin doğası gereği bir sosyal ve çevresel adalet sorunu olduğunu söylerken, “Avrupa ülkelerine baktığımızda, en dezavantajlı toplulukların iklimle ilgili sağlık etkilerinden özellikle etkilendiğini görüyoruz. Aynı zamanda, Avrupa ülkeleri tüketimimizin sağlık üzerindeki etkilerini başka yerlere de taşıyor; dünyanın diğer bölgelerinde Avrupa’nın tükettiği mal ve hizmetlerin bir sonucu olarak yerel hava kirliliği ve sera gazı emisyonları yaşanıyor,” diye konuştu.

Nature dergisinde yayımlanan başka bir bir araştırma, 1800’lerin ortalarına dayanan meteorolojik kayıtlara ve Kuzey Yarım Küre çapındaki dokuz ayrı bölgeden ağaç halkalarının analizine dayanan veriler ışığında, 2023 Haziran - Ağustos döneminin son 2000 yılın en yüksek sıcağı olduğunu açıkladı. Bir başka araştırma ise, 1990 - 2019 arasında aşırı sıcaklar kaynaklı ölü sayısının, COVID-19 kaynaklı ölüm sayılarıyla hemen hemen aynı olduğunu gözler önüne serdi.

2023 yazında aşırı sıcaklar birçok can aldı. Sıcak hava, Akdeniz boyunca kontrol edilemeyen yangınlardan, Teksas’ta yolların bükülmesine, Çin’de elektrik şebekesinin hasar almasına kadar onlarca soruna neden oldu ve hemen hemen tüm Kuzey Yarım Küre’yi etkiledi. Öyle ki, kayda geçen en sıcak yaz olmakla da kalmadı; yeni bir araştırmaya göre, 2023 yazı son 2000 yılın da en sıcağı oldu.

Raporun Nature dergisindeki yazarlarından biri olan ve Almanya Gutenberg Üniversitesi’nde iklim uzmanı olarak görev yapan Jan Esper, “Tarihi daha detaylı taradığınızda, mevcut küresel ısınmanın nasıl da dramatik bir seviyeye ulaştığını görebiliyorsunuz,” dedi. Nitekim bu bilimsel çalışma, dünyanın kuzey bölgelerinde 30 ile 90. enlemler arasında geçen yaz hava sıcaklıklarının Sanayi Devrimi öncesi ortalamalarının 2,07 derece daha yüksek bir noktaya ulaştığını kaydetti. Ağaç halkaları verilerine dayanan yine aynı araştırmaya göre, 2023 yaz aylarındaki sıcaklık, yıl 1 ile 1890 arasında tahmin edilen ortalama sıcaklıktan ortalama 2,2 derece daha yüksek oldu.

Başka yeni bir rapora göre, dünya çapında büyük bankalar, karbon emisyonlarının sınırlandırılmasının kabul edildiği Paris Anlaşması’ndan bu yana, fosil yakıt endüstrisine yaklaşık yedi trilyon dolarlık bir kaynak aktardı.2016’daki Paris müzakerelerinin ardından toplam 196 ülke, küresel ısınmanın tehlikelerine karşı önlem almak amacıyla karbon emisyonlarını azaltma hedefi koymuş, küresel sıcaklık artışının 1,5 derecede sınırlandırılması kabul edilmişti. Ancak son yayımlanan bir rapor, birçok ülkenin karbon emisyonlarını düşürme taahhüdü vermesine karşın, özel sektör mevcut işlerini genişletmek adına petrol, gaz ve kömür şirketlerine para aktarmaya devam etti.

Büyük bankaların, küresel sıcaklık artışını sınırlama hedeflerine rağmen petrol, gaz ve kömür şirketlerine bu kadar büyük bir destek sağlaması, iklim krizinin ciddiyetini gözler önüne seriyor. 196 ülkenin taahhütlerine rağmen, özel sektörün kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi ve karbon emisyonlarını azaltma çabalarını engellemesi oldukça endişe verici. Bu rapor, iklim krizine karşı daha sıkı ve etkili önlemler almanın ne kadar acil olduğunu bir kez daha gösteriyor. Artık sadece söz vermek değil; eyleme geçmek ve fosil yakıt endüstrisine sağlanan desteği azaltmak zorundayız. İklim değişikliğiyle mücadelede daha adil ve sürdürülebilir bir gelecek için harekete geçme zamanı geldi.

Başka yeni bir rapora göre, ‘sürdürülebilir jet yakıtı umudu’ hiç de gerçekçi değil.IPS raporu, yakıtların dönüşümünün, iklim felaketini önlemek için gerekli zaman dilimi içinde petrolün yerini alma yolundan oldukça uzak olduğunu söylüyor. Yeni rapor, uçaklarda kullanılan yakıtların karbon kirliliğini azaltacağı yönündeki umutların yanlış yönlendirildiğini ve bu alternatiflere verilen desteğin iklim krizini daha da kötüleştirebileceği konusunda uyardı.

Şu anda standart petrol bazlı jet yakıtlarına, ‘gerçekçi veya ölçeklenebilir bir alternatif’ bulunmuyor ve ‘sürdürülebilir havacılık yakıtları’nın kamu sübvansiyonlarına rağmen, tehlikeli iklim krizini önlemek için gereken zaman diliminde bunların yerini alma yolunda oldukça uzakta olduğu belirtiliyor.

Raporun ortak yazarı Chuck Collins, "Bu, havacılık sektörünün büyük bir yeşil badana uygulaması. Bunu yapabileceklerini düşünmek büyülü bir düşünce. Bu yakıtları ihtiyaç duyulan ölçeğe getirmek büyük miktarda sübvansiyon ve kaynakları daha acil karbonsuzlaştırmayı önceliklendirme konusunda bilinçlendirme gerekecektir,” açıklamasında bulundu.



İklim krizlerini araştıran başka bir rapora göre ise, sekiz Avrupalıdan biri artık aşırı sel tehlikesiyle karşı karşıya olan bir bölgede yaşıyor. Yeni bulgular, Avrupa Çevre Ajansı’nın iklim değişikliğinin, kuraklık ve orman yangınlarını da içeren tüm su döngüsü üzerindeki etkisine ilişkin bir raporundan geliyor. Son 40 yılda şiddetli fırtınalarda 5 bin 582'den fazla kişi hayatını kaybetti ve tehlike hâlâ yüksek.

Avrupa Çevre Ajansı'nda iklim ve sağlık uzmanı olan Aleksandra Kazmierczak, "Avrupa'daki endüstriyel tesislerin yaklaşık %15'i taşkın ovalarında bulunuyor olabilir. Ayrıca su arıtma tesisleri gibi altyapılar nehrin aşağısında yer alıyor ve bunların Avrupa'daki üçte birinden fazlası taşkın ovalarda bulunuyor," diyor. Rapora göre hastanelerin de %11'i de yüksek riskli bölgelerde bulunuyor.

Kuraklık ve sıcak hava dalgaları, aynı zamanda kirleticilerin konsantrasyonunu artırarak su kalitesini de tehdit etmekte. Bu kümülatif olaylar, halkların suya erişiminde sorun yaratıyor ve nükleer enerji santralleri ile tarımın soğutma sistemlerini etkiliyor.

Aleksandra Kazmierczak, "2022’de, özellikle Güney Avrupa'da mısır ve zeytinyağı üretiminde bir düşüş gördük. Tarım, su temini ve enerji sektörlerinde kuraklığın yol açtığı kayıpların, yılda yaklaşık dokuz milyar Euro olduğu tahmin ediliyor,” diye açıklıyor.

Peki çözüm nedir?

Avrupa Komisyonu İklim Eylemi Genel Müdürlüğü Birim Başkanı Elena Višnar Malinovská, "Avrupa ne yazık ki gelecek olana hazırlıklı değil," diyor. Geçtiğimiz Çarşamba günü Brüksel'deki raporun lansmanında konuşurken, karmaşık olan bu sorun için 'sistemik çözümler' çağrısında bulundu.

Raporda potansiyel çözümler özetleniyor ve şu anda sorunlarla mücadele etmek için gerekli araçlara sahip olduğumuz gerçeğinin altı çiziliyor. Önerdiği basit önlemlerden biri, sel gibi iklim bağlantılı tehlikeler nedeniyle risk altındaki alanlarda yapılanmadan kaçınmak. Ayrıca, yağmur suyunu tutmak için ağaç veya bitki örtüsü dikmek veya arıtılmış suyu yeniden kullanmak gibi doğadan ilham alan çözümler de öneriyor.

Artan gözetim izleme ve erken uyarı sistemleri şeklinde teknolojiye daha büyük bir rol biçiliyor. Raporda, ‘Toplumsal dayanıklılığı artırmaya yönelik hızlı ve sistemli eylem olmadığı takdirde, taşkınlar, kuraklıklar ve bozulan su kalitesi nedeniyle değişen iklimin sağlık üzerindeki etkileri daha da kötüleşecek’ ifadesine yer veriliyor.



Başka bir araştırmaya göre, 69 yaş ve üzeri 270 milyondan fazla yetişkin, küresel ısınma ve yaşlanan nüfus nedeniyle 37,5 derecelik tehlikeli sıcaklık seviyelerine maruz kalacak. Isınan dünya ve yaşlanan nüfusun oluşturduğu ortak riskin altını çizen bu araştırmaya göre, yaşlı insanların ısıya maruz kalma oranı 2050’ye kadar tüm kıtalarda en az iki katına çıkacak.

Bugünle karşılaştırıldığında, 69 yaş ve üzeri 37,5 °C olarak tanımlanan tehlikeli düzeydeki ısıya maruz kalan 250 milyon kadar insan daha olacak. Makale, bunun yaşlı yetişkinlerin artan yoğunlukları ve aşırı yüksek sıcaklıklar nedeniyle biyolojik ve sosyal hassasiyet noktaları oluşturabileceği konusunda uyardı.

Nature Communications'da yayınlanan makale, sağlık sistemleri ve küresel eşitsizlik üzerindeki etkinin çok büyük olacağı konusunda uyardı çünkü yaşlı insanlar yüksek sıcaklıklara karşı daha savunmasızdır ve en kötü etkilenecek nüfuslar genellikle daha sıcak, daha yoksul olan küresel güneyde bulunacaktır.

Dünya nüfusu benzeri görülmemiş bir hızla yaşlanıyor. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde, 60 yaş ve üzeri insan sayısının ikiye katlanarak 2,1 milyara çıkması bekleniyor; bu da gezegendeki her beş kişiden birinin üzerinde bir oran olacağı anlamına geliyor. Gazete, "Bunların üçte ikisi aşırı iklim olaylarının, özellikle muhtemel olduğu düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşayacak," öngörüsünde bulundu.


İngiliz gazetesi The Guardian'ın yaptığı ankete bakalım istiyorum. Ankete göre, iklim bilimciler kısa süre içinde dünyanın 1,5 °C derece ısınma sınırını aşacağını öngörüyor.The Guardian, anket sonuçlarının ardından dünyadaki ısınmanın etkilerini yazdı.

İklim bilimciler, The Guardian'a küresel ısınmanın felaket boyutlarına ulaşmasını beklediklerini söylemişlerdi. Peki bu gezegen için ne anlama geliyor? The Guardian'ın önde gelen yüzlerce iklim uzmanıyla yaptığı ankete göre, küresel ısınma uluslararası kabul görmüş sınırları aşarak felaket boyutlarında sıcak hava dalgalarına, sellere ve fırtınalara yol açabilir.

Ankete katılanların sadece %6'sı 1,5 °C sınırına ulaşılabileceğini düşünüyor ve bunun için dünyanın fosil yakıt yakılmasından kaynaklanan artan emisyonlarını durdurmak ve tersine çevirmek için olağanüstü hızlı, radikal eylemler gerektiriyor. Ancak uzmanlar, pes etmenin bir seçenek olmadığını ve 1,5 °C'nin iklime verilen zararda önemli bir değişikliğe yol açacak bir uçurum olduğunu açıkça belirttiler. Oysa, iklim krizi kademeli olarak artıyor; yani önlenebilecek her ton karbondioksit insanların çekeceği sıkıntıları azaltabilir.

İngiltere'deki Exeter Üniversitesi'nden Prof. Peter Cox, "İklim değişikliği 1, 5 °C’de aniden tehlikeli hale gelmeyecek ve 2 °C'yi geçersek oyun bitmiş olmayacak ki buna ulaşabiliriz," dedi. Fransa'daki IDDRI Politika Araştırma Enstitüsü’nden Dr. Henri Waisman da, "İklim değişikliği siyah ya da beyaz bir soru değildir ve özellikle sosyoekonomik etkilere baktığınızda, her onda bir derece çok önemlidir. Bu da mücadeleye devam etmenin hâlâ faydalı olduğu anlamına geliyor," diye konuştu.

Bir aktivizm haberi var şimdi de; üç iklim aktivisti duruşmalarında Batı Londra'da 20 dakika boyunca yolda yürüyerek ‘önemli ulusal altyapıya müdahale etmekten’ suçlu bulundu. Phoebe Plummer, Chiara Sarti ve Daniel Hall, limanların, havalimanlarının, demiryollarının veya karayollarının ‘herhangi bir ölçüde kullanılmasını veya işletilmesini engelleyen her türlü eylemi baskıcı olarak nitelendirdi ve yetkililere, kendi takdirlerine bağlı olarak neredeyse her türlü protestoyu bastırma yetkisi verdiğini hatırlattı.

Sanıklar, yeni yasaya göre mahkum edilmeleri durumunda birçok meşru protestonun suç sayılabileceği konusunda jüriyi ikna etmeye çalıştı. Ancak jüri üyeleri yalnızca protestonun yollarda ‘önemli’ bir aksamaya yol açıp açmadığını dikkate almaları talimatı almaları üzerine, 11'e 1 çoğunluk kararıyla sanıklar suçlu bulundu.

Beş gün süren duruşma boyunca, Southwark Kraliyet Mahkemesi, geçen yıl 15 Kasım'da Plummer, Sarti ve Hall'un, hükümeti petrolü yasaklamaya çağıran Just Stop Oil kampanyasının bir parçası olarak Earls Court Yolu boyunca Birleşik Krallık'ta petrol ve gaz çıkarma için yeni lisanslara karşı yavaş yürüyüş protestosunu dinledi.

Mahkeme, protestonun uzun kuyruklara neden olduğunu ve trafiğin birkaç saat boyunca durdurulduğu dinledi. Plummer, Sarti ve Hall, savunmalarında protestolarının sürücülerin neden olduğu aksaklıkları en aza indirgemek için tasarlandığını ancak yine de hükümetin petrol ve gaz çıkarımı için yeni lisanslara yasak getirmesi yönündeki taleplerinin medyada yeterince yer almasına neden olacağını söylediler.

Yargıç Chris Hehir'in talimatı üzerine, protestoya katılma motivasyonları ve iklim krizinden bahsedilmelerine ilişkin getirebilecekleri deliller kısıtlandı ve kendilerine bir gerekçe savunması yapamayacakları söylendi.

Phoebe Plummer jüriye şunları söyledi, "Mayıs ayında mahkeme salonlarının o kadar sıcak olması ve duruşma gününün erken bitmesinin ironisi gözümden kaçmadı. Kimseyi geciktirmek gibi bir niyetim yoktu. Kimsenin gecikmesine veya aksamasına neden olmak istemem. Yolların, evlerin ve tarlaların sular altında kalmasından, yolları ve pistleri eriten ve halihazırda dünya çapında milyonlarca insanı öldürüp yerinden eden sıcaktan dolayı hepimiz için büyük bir aksamayı önlemek istiyorum. Niyetim buydu.”

Üçlüye 3 Temmuz'da ceza verilecek. Azami ceza 12 ay hapis, sınırsız para cezası veya her ikisinin olacağı tahmin ediliyor.

Bu habere baktığımda aslında olay İngiltere'de devam eden tartışmalı bir durumu öne çıkarıyor: 2023 Kamu Düzeni Yasası'nın yedinci bölümüne dayalı olarak yapılan bir protestonun ardından, üç aktivistin suçlu bulunması kabul edilir gibi değil. Bu yasa, hükümetin özellikle petrol ve gaz endüstrisine cevap olarak yapılan eylemlere karşı sert önlemler almasına olanak tanıyor. Ancak eleştirmenler, bu yasayı baskıcı buluyor ve her türlü protestoyu bastırma izni verdiğini iddia ediyorlar. Aktivistlerin savunmasına göre, eylemlerin neden olduğu aksaklıkları en aza indirmeyi amaçlıyordu ve iklim krizi hakkında farkındalık yaratmak istiyorlardı. Bu duruşma, İngiltere'de protesto özgürlüğü ve iklim değişikliğiyle mücadele arasındaki hassas dengeyi ortaya koyuyor.


İklim krizine dair olan bitenler hakkında derlediğim raporların ve haberlerin sonuna geldik. İklim krizinin insan sağlığı üzerindeki etkileri, ciddi bir endişe kaynağı ve bu konuda acil eyleme ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Son yıllarda artan sıcaklık, seller, kuraklık ve diğer iklim olaylarının yol açtığı sorunlarla başa çıkmak için küresel bir çaba gerekiyor ancak bu çaba, fosil yakıt endüstrisinin devasa etkisiyle karşı karşıya. Büyük bankaların fosil yakıt şirketlerine sağladığı destek, iklim krizinin ciddiyetini gözler önüne seriyor ve acil önlemler alınması gerektiğini vurguluyor.

Aktivistlerin suçlu bulunmasının ardındaki tartışmalı yasa, protesto özgürlüğü ile iklim değişikliği mücadelesi arasındaki dengeyi gözler önüne seriyor. Bu duruşma, hem protesto haklarına, hem de iklim değişikliğiyle mücadeleye dair önemli bir meseleyi vurguluyor. Tüm bu gelişmeler, iklim krizinin sadece bir tehdit olmaktan öte, acil ve ciddi bir gerçeklik olduğunu da gösteriyor. Artık sadece söz vermek değil, eyleme geçmek ve fosil yakıt endüstrisine sağlanan desteği azaltmak zorundayız. İklim değişikliğiyle mücadelede daha adil ve sürdürülebilir bir gelecek için harekete geçme zamanı geldi.

Bugün sizin için seçtiğim şarkı John Mayer’den “Waiting On The World To Change”. Gelecek hafta Cuma günü 14:00’te tekrar Açık Radyo’da buluşana dek, kendinize, sevdiklerinize ve gezegenimize iyi bakın.