"Biz dünya sisteminde büyük bir istikrarsızlık yaratıyoruz"

-
Aa
+
a
a
a

İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, Akdeniz'deki rekor sıcaklıklara, Asya'da fırtınaların yıkıcı etkilerine, Amerika kıtasında kontrol edilemeyen yangınlara ve Avrupa'nın bazı bölgelerinde yaşanan ölümcül sel felaketlerine değinerek iklim krizinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurguluyor.

""
"Biz dünya sisteminde büyük bir istikrarsızlık yaratıyoruz"
 

"Biz dünya sisteminde büyük bir istikrarsızlık yaratıyoruz"

podcast servisi: iTunes / RSS

Daha sık yaşanan aşırı hava olayları iklim krizinin kendini en belli ettiği yollardan biri ve ne yazık ki geçtiğimiz hafta içinde gezegenin farklı bölgelerinde kendini tekrar gösterdi. İlk haberim ABD'den. 

ABD’nin güneyinde, özellikle de Florida‘yı vuran Helena Kasırgası'nda ölü sayısı 190’ı geçerken, San Francisco kenti 1 Ekim’de yılın en sıcak gününü yaşadı.

Kaliforniya eyaletinde birçok yerde sıcaklıklar 38 ℃ veya daha yüksek seviyelere ulaştı. Yetkililer ve yerel medya kuruluşları bölge genelinde aşırı sıcaklığa bağlı artan orman yangınları, kapsamlı elektrik kesintileri olasılığı ve özellikle evsizler ve yaşlılar için sıcaklığa bağlı ölüm riskiyle ilgili uyarılar yaptı.

San Francisco Chronicle‘ın aktardığına göre, Körfez Bölgesi’ndeki birçok şehirde Ekim ayı için sıcaklıklar 'normalin 25 derece üzerinde' olarak kaydedildi ve Körfez Bölgesi’ndeki birçok devlet okulundaki sıcak nedeniyle açık hava spor müsabakaları iptal edildi. Kentte, 1 Ekim’de sıcaklıklar 33 ℃ olarak kaydedildi.

Rekor sıcaklıklar beraberinde buna bağlı rekor sayıda ölümü getiriyor. Yerel halk sağlığı verilerine göre, bu yıl Phoenix’te 666’dan fazla ölüm sıcaklık kaynaklı oldu. Kamu sağlığı verilerine göre ise ısı kaynaklı ölümlerin neredeyse yarısını evsiz insanlar oluşturdu; aşırı sıcaklardan mağdur olanların da %60’ı 50 yaşın üzerindekilerden oluştu.

Aşırı sıcakta, kaldırımlar ve asfalt ciddi yanıklara neden olabilecek kadar ısınabiliyor. Ancak Phoenix'te kaydedilen düzinelerce sıcaklık kaynaklı ölüm, muhtemelen maliyet endişeleri nedeniyle klimaların bozulduğu veya kapatıldığı evler de dahil olmak üzere iç mekanlarda kaydedildi.

Öte yandan ülkenin güneyi, Kuzey Carolina’nın batısı, Güney Carolina, Georgia, Tennessee, Florida‘da tüm kasabaları sular altında bırakan Helene Kasırgası’nın etkilerini aşabilmiş değil.

Şimdi de gezegenin bir başka bölgesine, Nepal’de yaşanan iklim krizine bakalım istiyorum. 

Katmandu Vadisi, geçen hafta sonu Nepal’de yağış ölçüm ve kayıt sisteminin ilk kez başlatıldığı 1970 yılından bu yana kaydedilen en yüksek şiddette yağışlara tanık oldu. Yetkililer, ülke genelinde yağmurun yol açtığı sel ve toprak kaymalarında yaşamını yitirenlerin sayısının 217’yi geçtiğini açıkladı.

İçişleri Bakanlığı sözcüsü Rishiram Tiwari, sel ve toprak kaymaları ile bağlantılı olaylar nedeniyle şu ana kadar 28 kişinin kaybolduğu, 143 kişinin yaralandığı bilgisini paylaştı.

Perşembe günü başlayan ve üç gün boyunca süren aşırı yağışların tetiklediği sel, Pazar gününe kadar birçok eyalette geniş çaplı yıkıma yol açarak binlerce kişiyi yerinden etti. Ölü sayısının 50’yi geçtiği başkent Katmandu, selin en sert vurduğu yer oldu. Şehrin güney kesiminin büyük bir kısmı sular altında kaldı.

Pazar gününden itibaren Katmandu’da havanın düzelmesi ile arama-kurtarma ve yardım çalışmaları biraz daha hızlandırsa da Nepal’in doğu ve orta kesimlerinin büyük bölümü Cuma gününden bu yana sular altında.

Uluslararası Entegre Dağ Geliştirme Merkezi Hindukuş Himalaya Bilgi Merkezi İklim ve Çevresel Riskler Lideri Arun Bhakta Shrestha, “Katmandu’da daha önce hiç bu ölçekte bir sel görmemiştim,” dedi.

Nepal İçişleri Bakanlığı sözcüsü Rishiram Tiwari ise, "Ordu ve silahlı polis kuvvetleri dahil olmak üzere 20 binden fazla güvenlik personelinin devam eden arama-kurtarma ve yardım dağıtımı çalışmaları için görevlendirildiğini duyurdu, “Sel nedeniyle kapanan yolların yeniden açılması için çalışmalar devam ediyor," dendi.

Nepal Hidroloji ve Meteoroloji Departmanı Kıdemli Meteoroloji Uzmanı Shanti Kandel, Pazar sabahı Katmandu’daki dokuz istasyon tarafından kaydedilen verilerin son 54 yılın en yüksek değeri olduğunu söyledi.

Nepal’in Muson yağmurları ile birleştiğinde toprak kaymaları için oldukça elverişli bir ortam oluşturan dik dağlık arazisinde ve taraçalı tepelerinde 'madencilik, tünel açma, ormansızlaşma ve düzensiz bina inşaatı' gibi insan-merkezli faaliyetler Muson mevsiminde can kayıplarını artıran en önemli faktörler arasında.

Ayrıca, özellikle taşkın yatakları boyunca binaların gelişigüzel inşa edilmesi, daha küçük ölçekli afetlere karşı Nepal’in altyapısal ve sosyal kırılganlığını artırıyor.  Bu insan-merkezli faktörler, ülkenin doğal topografyası ve artan iklim değişikliği sonuçları ile birleştiğinde Nepal’in iklim riskine ve aşırı hava olaylarına karşı duyarlılığına katkıda bulunuyor.

Şimdi de gezegenin iklim krizine karşı en kırılgan bölgelerinden biri, neredeyse ilklerinden diyebileceğim Tuvalu’ya bakalım. 

Pasifik ada ülkesi Tuvalu‘nun İklim Bakanı Dr. Maina Talia, Avustralya‘nın üç kömür madeni genişletme projesini onaylama kararının ülkenin 'Pasifik ailesinin bir üyesi' olma iddiasını sorgulattığını söyledi.
Bakan, bu kararla Avustralya’nın 2026 Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi COP31’de ada ülkeleriyle birlikte ev sahipliği yapma iddiasını da zayıflattığını kaydetti.

Analistler, genişletilen madenlerden çıkarılan kömürün denizaşırı ülkelere nakledilmesi ve yakılmasıyla madenin ömrü boyunca 1,3 milyar tondan fazla karbondioksit üretebileceğini söylüyor.

The Guardian’a konuşan Maina Taila, maden onaylarının 'toplumsal geleceğimiz için doğrudan bir tehdit' olduğunu söyledi, “Geçen ay yapılan Pasifik Adaları Forumu‘nda yeni kömür projelerine ilişkin görüşümü çok net bir şekilde belirttim: Fosil yakıtlar bizi öldürüyor, hepimizi. Bu nedenle, Avustralya’nın yakın zamanda onayladığı üç kömür madeni genişletme projesinde yaptığı gibi, herhangi bir ülkenin yeni fosil yakıt projeleri açması ahlaksız ve kabul edilemez. Bu, ülkem Tuvalu ve Pasifik’teki diğer uluslar için bir hayatta kalma meselesidir. Avustralya kendisini Pasifik ailesinin bir üyesi olarak adlandırıyor ancak bu son karar bu ifadeyi sorgulatıyor. Avustralya, varlığımızı tehlikeye atan yeni fosil yakıt projelerini açmaya devam ederken, Pasifik ile birlikte bir Birleşmiş Milletler İklim Konferansı'na ev sahipliği yapmayı nasıl haklı çıkarabilir?”

Eski Kiribati Başkanı ve şu anda Pacific Elders’ Voice Başkanı olan Anote Tong da Talia’yı destekledi, “Bir ülke [Avustralya] bir zirvenin yapması gerekenin tam tersini yaptığında Pasifik’in bunun bir parçası olabileceğine inanmıyorum. Bu, Avustralya’nın iklim değişikliği konusunda aktif olma iddiasıyla tamamen çelişiyor gibi görünüyor.” Tong, Pasifik liderlerinin Avustralya’nın COP31’e ev sahipliği teklifini desteklemeyi seçmeleri halinde, desteklerini iklim krizi konusunda 'gerçekten önemli bir şey yapması' koşuluna bağlamaları gerektiğini söyledi.

Pasifik odaklı bir insan hakları örgütü olan Edmund Rice Adalet ve Toplum Eğitimi Merkezi‘nin müdürü Alopi Latufeku ise Avustralya’nın yeni kömür projelerini onaylamasının 'Pasifikli bir aile üyesi olma söylemine aykırı' olduğunu belirterek, “Ailenizden biri battığında, onu güvenliğe kavuşturursunuz. Kafasını daha fazla suya sokmazsınız,” dedi.

Avustralya ve Tuvalu, Tonga’daki Pasifik Adaları Forumu’nda bir iklim ve güvenlik anlaşmasını bir aydan kısa süre önce onaylamıştı. Anlaşma, alçakta bulunan atol ulusunun deniz seviyesinin yükselmesine karşı özellikle savunmasız olduğunu kabul ediyor ve ikiliyi 'iklim değişikliğinin oluşturduğu varoluşsal tehdit karşısında birlikte çalışmaya' mecbur kılıyor.

Başbakan Anthony Albanese, forumdaki liderlere Avustralya’nın COP31’e ev sahipliği yapması teklifini sunarken, Marshall Adaları Başkanı Hilda Heine, 'eylem evde başlar' demiş ve bunun 'fedakarlıklar' anlamına geldiğini, Avustralya’nın fosil yakıtlardan uzaklaşma geçişi konusunda COP31’de anlatacak iyi bir hikayesi olmasını umduğunu söylemişti.

Konferansın nerede yapılacağına ilişkin kararın önümüzdeki ay Azerbaycan‘da yapılacak olan ve Türkiye‘nin de yarışta olduğu COP29 zirvesinde verilmesi bekleniyor.

Şimdi de sizin için seçtiğim bir diğer iklim haberi de yaşanmış en büyük yok oluşun açıklaması niteliğinde. 

Yaklaşık 250 milyon yıl önce gerçekleşen Permiyen-Triyas Yok Oluşu, dünya tarihindeki en büyük kitlesel yok oluşlardan biri olarak bilinir. Bu felaket, denizlerdeki türlerin %96'sının, karasal omurgalıların ise %70'inin tamamen yok olmasına neden olmuştu. Bu devasa biyolojik kriz, gezegenin ekosistemini köklü bir şekilde değiştirmiş ve yeni türlerin evrimsel yolculuğunu şekillendirmiştir.

'Büyük Ölüm' veya 'Büyük Yok Oluş' olarak da bilinen Permiyen-Triyas Yok Oluşu, gezegenin biyoçeşitliliğinde büyük bir yıkıma neden olduğu için, yaşamın kendini toparlaması diğer kitlesel yok oluşlara kıyasla çok daha uzun sürdü. Bu olay, dünya tarihindeki en yıkıcı soy tükenmesi olarak kabul edilmekte ve bu yüzden 'tüm kitlesel yok oluşların anası' olarak nitelendiriliyor.

Ayrıca bu olay, şimdiye kadar böceklerde gözlemlenen tek kitlesel yok oluş olarak da biliniyor.

Permiyen döneminin sonunda dünyadaki türlerin %90'ını yok eden bu kitlesel yok oluşun nedenlerine ilişkin pek çok teori öne sürülmüştür. Bu teorilerin bir kısmı, yavaş yavaş gerçekleşen çevresel değişimlere işaret ederken, diğerleri meteorit çarpmaları ve volkanik patlamalar gibi ani olaylara atıfta bulunuyor. Son olarak, 12 Eylül Perşembe günü hakemli bilimsel dergi Science’ta yayınlanan bir araştırma, El Niño’nun da bu kitlesel yok oluşta rol oynamış olabileceğini öne sürdü.

El Niño, günümüzde de gözlemlenen ve Pasifik Okyanusu'nda Ekvator boyunca yayılan sıcak su kütlelerinin neden olduğu geniş çaplı bir iklim olayıdır. Bu modelde, Pasifik Okyanusu'ndaki yoğun ısı atmosfere aktarıldıkça ekstra sıcaklıklar oluşur. Uzmanlar, 2023 yazının aşırı sıcak geçmesinde de El Niño'nun önemli bir rol oynadığını vurgulamıştı.

Çin Jeoloji Bilimleri Üniversitesi'nden yer bilimci ve yeni araştırmanın baş yazarı Yadong Sun, Permiyen dönemine ait yılan balığı benzeri canlılar olan konodontların dişlerini inceleyerek okyanus sıcaklıkları hakkında önemli veriler elde etti. Sun'ın bulguları, Pasifik Okyanusu’nun atası olan Panthalassa’nın batı kısmının, başlangıçta doğu kısmına göre daha sıcak olduğunu gösterdi. Bu araştırma, kitlesel yok oluşa dair önemli iklimsel ipuçları sunuyor.

Yadong Sun, Permiyen döneminin sonunda iklimin ısınmasıyla birlikte doğu bölgelerde daha yüksek sıcaklıkların oluştuğunu keşfetti. Bu sıcaklık örüntüsü, günümüzde Pasifik Okyanusu'nda görülen El Niño olaylarıyla benzerlik gösteriyor. Sun ve ekibi, Permiyen sonunda çok şiddetli ve uzun süreli bir dizi El Niño olayı yaşandığını tespit etti. Bu olayların etkilerini simüle eden ekip, kitlesel yok oluşla benzer sonuçlara ulaştı. Araştırmalarına göre, önce orman türleri yok oldu ve atmosfere biriken aşırı ısı, Panthalassa Okyanusu'nu tropik bölgelerde 40 dereceye kadar ısıtarak okyanus canlılarının yok olmasına neden oldu.

Washington Üniversitesi'nden paleontolog Peter Ward, "Bu, Permiyen döneminde yaşanan olayları günümüzle ilişkilendiren en iyi çalışmalardan biri" diyerek araştırmayı övdü. Live Science ile yaptığı röportajda, insan kaynaklı iklim krizinin benzer bir kitlesel yok oluşa yol açabileceği konusundaki endişesini de dile getiren Ward, "Medeniyetimizin istikrara ihtiyacı var ancak biz dünya sisteminde büyük bir istikrarsızlık yaratıyoruz," şeklinde uyarıda bulundu.

Yadong Sun ve ekibinin çalışması, geçmişin iklim olaylarını inceleyerek bugünkü tehlikelere ışık tutuyor. Permiyen döneminde yaşanan bu şiddetli El Niño benzeri olaylar, doğrudan kitlesel yok oluşlara sebep olmuşken, günümüzde insan kaynaklı iklim değişikliği benzer bir tehdidi tekrar karşımıza çıkarıyor. Eğer bu istikrarsızlığı durduramazsak, hem kara, hem de deniz ekosistemleri geri dönülemez bir çöküşe sürüklenecek. Geçmişten alınacak dersler, geleceğimizi kurtarmak için ne kadar acil adımlar atmamız gerektiğini gösteriyor.

Bu hafta yaşanan iklim krizinin etkilerine bakmak bile, gezegenimizin bir iklim acil durumu içinde olduğunu anlamaya yetiyor. Akdeniz'de rekor sıcaklıklar, Asya'da fırtınaların yıkıcı etkileri, Amerika kıtasında kontrol edilemeyen yangınlar ve Avrupa'nın bazı bölgelerinde yaşanan ölümcül sel felaketleri iklim değişikliğinin artık her coğrafyada aynı anda etkisini hissettirdiğini gösteriyor. Bu felaketler, yalnızca bir hafta içinde gerçekleşmişken, bilim insanlarının yıllardır uyardığı kriz kapımızda. Artık zaman kaybetmeden küresel bir iklim acil durumu ilan etmeli ve gezegenin dört bir yanında radikal çözümler üretmeye başlamalıyız. Bu durum, erteleme lüksümüzün kalmadığını her zamankinden daha net bir şekilde ortaya koyuyor.

Son olarak haberim Türkiye’de açıklanması beklenen İklim Kanunu ile ilgili… Türkiye’nin ilk iklim davasını açan gençlerden biri olarak benim dikkatimi çok çekti bu haber. İklim Kanunu'nun temel amacı, Türkiye'nin yeşil kalkınma vizyonunu ve net sıfır emisyon hedefini gerçekleştirmektir. Bu kapsamda, sera gazı emisyonlarının azaltılması, iklim değişikliğine uyum faaliyetleri, gelirler, izinler, denetimler ve ilgili yasal ve kurumsal çerçeve belirlenmiş olduğunu da söylemeliyim. 

Haber şöyle: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hazırlıkları uzun süredir devam eden İklim Kanunu’nun 1 Ekim’de başlayan yeni yasama yılı ile birlikte TBMM gündemine geleceğine ve yıl bitmeden yasanın yürürlüğe girmesinin hedeflendiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kanunla sanayide yeşil dönüşüm sürecinin hızlandırılacağını söylerken, karbon ayak izini azaltıcı her türlü yeniliği teşvik ederek sanayi kuruluşlarının dönüşümü desteklemeyi ve rekabet gücünü artırmayı hedeflediklerine vurgu yaptı. Açıkçası ben bu cümleyi net olarak anlayamadım sanırım, netleştiğinde göreceğiz tabii. 

Konuşmasında orta vadeli programda dijital dönüşüm, yeşil ekonomi ve enerji verimliliği konularına özellikle ağırlık verildiğini ve bu alanlardaki yatırımları hızlandırmayı planladıklarını da kaydeden Erdoğan, emisyon ticaret sistemi kurulmasına yönelik çalışmaların da devam ettiği bilgisini verdi.

Recep Tayyip Erdoğan bu alandaki bu strateji ile yüksek katma değerli sürdürülebilir dijital dönüşümü destekleyen yüksek teknolojiye dayalı ve kaliteli istihdam sağlayan yatırımları Türkiye’ye daha fazla çekmek istediklerini belirtirken, bu sayede Türkiye’nin küresel sermaye pastasından aldığı payı 2028 yılı itibariyle %1,5’e çıkarmayı hedeflediklerinin altını çizdi - kaldı ki çok düşük bir hedef bence bu!

“Peki, nasıl bir iklim kanunu bizi ve gezegenimizi iklim krizine karşı korur?” sorusuna cevabı WWF Türkiye’nin web sitesinde buldum. Hepsinden bahsetmeyeceğim ama önemli olan bir kaçını size aktarmak istiyorum. 

  • Türkiye iklim krizinden en çok etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz havzasında yer alıyor. İklim kanunu, toplumun her kesiminin sesini duyurmalı. Kanun yapım ve uygulama süreci şeffaf, katılımcı ve hesap verebilir olmalı.
     
  • Değişen iklim beraberinde tanımadığımız hastalıklar ve sağlık sorunları getiriyor. İklim kanunu, yeni ve derinleşen bu sorunlara karşı sağlık sistemini güçlendirecek düzenlemeler içermeli.
     
  • Yıllar boyunca iklim krizine karşı bizi koruyacak iklim kanunu, iklim adaletini, gelecek nesillerin haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmeli.
     
  • Dünya piyasalarıyla rekabet edebilen bir ülke olmak için Türkiye 2053 net sıfır hedefini ve bu hedefe yönelik planları kanunlaştırarak dünya çapında örnek bir ülke olmalı. 
     
  • İklim değişikliğine bağlı küresel sıcaklık artışlarını 1.5 dereceyle sınırlandırmak tüm ülkelerin  sorumluluğu. Türkiye iklim kanunuyla 1,5 derece hedefiyle uyumlu olarak 2030 yılına kadar %35 mutlak emisyon azaltımını garanti altına almalı.
     
  • Sınırlı kaynaklarımızı sınırsızca tüketerek enerjimizi israf ediyoruz. İklim kanunu israfı önleyecek enerji verimliliği için iddialı hedefler ve planlar içermeli.

İklim krizine karşı güçlü bir yasal çerçeve oluşturmak, sadece bugünü değil, yarını da korumak için hayati öneme sahip. Artık sorumluluk alıp bu adımları gecikmeden atmak zorundayız; çünkü geleceğimiz, bugünden aldığımız kararlarla şekilleniyor.

Bugün size programımı kapatırken Matisyahu’dan "One Day" çalmak istiyorum. Gelecek hafta tekrar İklim Kuşağı Konuşuyor programında buluşana dek kendinize, sevdiklerinize ve gezegenimize lütfen çok iyi bakın.