İklim İçin'de Ömer Madra, Özdeş Özbay ve Yücel Sönmez, COP28 öncesinde ev sahibi Birleşik Arap Emirlikleri'nin ortaya çıkan petrol ve doğalgaz anlaşmalarına dair belgeleri üzerine tartışıyorlar.
Ömer Madra:İklim İçin programı başladı. Bendeniz, Ömer Madra.
Yücel Sönmez: Ben Yücel Sönmez.
Özdeş Özbay: Ben Özdeş Özbay.
Ö.M.: COP28’in hemen öncesine denk gelen bir haftadayız. Bu ayın sonunda başlayıp 13 gün kadar sürecek ve dünyanın çeşitli ülkelerinin de bel bağlaması beklenen, özellikle dünyanın bütün yoksul kesimlerinin çok büyük tehlike altında olduğunu, dünyadaki bütün önemli bilim insanları tarafından artık kaçınılmaz bir şekilde söylendiği gibi ve son olarak da Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’in, ‘Uçurumun eşiğinde bile değiliz, artık yoldan çıktık ve şu anda harekete geçmezsek hapı yuttuğumuzun resmidir’ şeklinde tercüme edilebilecek çok keskin açıklamaları vardı. Biraz bundan bahsedebiliriz ve Türkiye'den de aşırı iklim olaylarıyla ilgili pek çok haberimiz var. Ama önce isterseniz şöyle başlayabiliriz; Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) başlıyor iklim görüşmeleri ve 30 Kasım - 12 Aralık tarihleri arasında Dubai'de olacak. Aynı anda da BAE’nin iklim zirvesine hem ev sahipliği yapma, hem de petrol ve doğalgaz anlaşmaları yapmak için bizzat bu zirveyi fırsat olarak kullanmayı planladığının belgeleri ortaya çıktı. Bianet’te vardı. Yani bu riyakarlık düzeni hakikaten insanın küçük dilini yutmasına ve konuşamamasına neden oluyor. Ne diyorsunuz bu işlere?
Y.S.: COP28’de BAE, tam 15 ülke ile fosil yakıt anlaşması görüşmesi planlıyormuş. Şaka gibi aslında.
Ö.Ö.: Özel toplantılar bunlar, zirveye dair değil.
Y.S.: Konuyla dalga geçtiklerini artık daha nasıl anlatacaklarını bilmedikleri için herhalde böyle örnekler koyuyorlar önümüze diye düşünüyorum. Çünkü biraz da dünyanın bu toplantıya nasıl gittiğine bakmak lazım yani dünyada neler olup bittiğine bakmak lazım. Bu yıl çok enteresan bir yıl geçirdik; rekor üstüne rekor kıran sıcaklıklar var gezegenin her tarafında. Küçülen buzullar var ve uzun süredir şunu yaşıyoruz aslında; gezegenin bir tarafa sıcaklıktan, kuraklıktan ve ısıdan muzdaripken, öbür tarafı sellerden, afetlerden, yağışlardan ve fırtınalardan muzdarip. Biz aynısını Türkiye'de de yaşıyoruz yani çok uzun yıllardır görmediğimiz şeyler görüyoruz; hortumlar, inanılmaz derecede şiddetli fırtınalar, afet boyutunda aşırı iklim olayları yaşıyoruz. Hem şiddetleri çok arttı, hem de sıklıkları çok arttı. Bu, dünya ölçeğine çıktığımızda çok daha korkunç boyutlara ulaşıyor.
Ö.M.: İnanılmaz şeyler. Bunlar hem yaşanırken, Afrika'da özellikle açlıktan ölümler başladı.
Y.S.: Evet, açlıktan ölümler başladı artık kuraklıktan. Yani Etiyopya'da 50 tane insan ve hayvan sürüleri...
Ö.M.: Binlerce hayvan.
Y.S.: Evet, binlerce hayvan hayatını kaybetti. Yani aslında dünya çok kritik bir noktadayken COP28 toplantısı düzenleniyor ve kitlelerin de umudunun olduğu bir toplantı bu. Bu toplantının bu şekilde ev sahipleri tarafından sabote ediliyor olması, sanki kitlelere şimdiden, ‘umudunuzu kesin, buradan bir şey çıkmayacak, biz zaten bildiğimizi yapmaya devam ediyoruz, bu da onun bir parçası, siz de bunları anlamıyorsunuz’ der gibi bir hareket işin açıkçası.
Ö.M.: Centre for Climate Reporting diye bir şey var, BBC ile çalışıyor. Bizdeki programın da adına benzer bir şekilde, ‘İklim Haberciliği Merkezi’ diye çevirebiliriz. Bianet'in de bildirdiğine göre bağımsız gazetecilerin özel bilgilere ulaşması durumu var ve ‘BAE, 15 ülke ile fosil yakıt anlaşması için görüşme planları yaptı’ deniyor. Özdeş’in de biraz önce söylediği gibi, BBC, ‘Bu nedir?’ diye sormuş. Bunu iş görüşmeleri için kullandığını, bu korkunç riyakarlığı da inkar etmiyor ve ‘Özel toplantılar özeldir, size söylemeyiz’ diyorlar. 12 ülkeye de sormuşlar ve toplantılar sırasında ticari faaliyetlerin tartışılmadığını ya da toplantı yapılmadığını söylemişler. İnanılmaz, liderlik konumundaki BAE de BBC’ye yorum yapmaktan kaçınmış ve ‘Anlamlı iklim eylemlerine odaklanıyoruz’ demiş. Acayip bir şey yani ‘son derece ikiyüzlü’ olduğunu söylüyor Sheffield Üniversitesi'nden iklim bilimci Prof. Michael Jacobs.
Mesela, belgelerde Kolombiyalı bir bakana, ‘Kolombiya'nın fosil yakıtlarını geliştirmesine destek olmaya hazırız’ demiş. Bu belgelerde yer alan bilgilerden bazıları şöyle; Almanya ve Mısır’ın da aralarında bulunduğu 13 ülke için Sultan al-Jaber’in başında bulunduğu ADNOC petrol şirketinin, fosil yakıt projelerini geliştirmek için hükümetleriyle birlikte çalışmak istediğine dair konuşma notları varmış. BAE; İngiltere, ABD, Fransa, Almanya, Hollanda, Brezilya, Çin, Suudi Arabistan, Mısır ve Kenya yani dünyanın en büyük kirletici ülkesiyle – belki Mısır ve Kenya hariç - geri kalan 18 ülkeyle yapacağı toplantılar öncesinde yenilenebilir enerji şirketi Masdar için ticari fırsatlara ilişkin görüşmeler de yer alacakmış. Ayrıca Sultan al-Jaber’in CEO’su olduğu BAE’nin petrol şirketi ADNOC’un, Suudi Arabistan ve Venezuela'ya herhangi bir ülkenin doğal kaynaklarını sürdürülebilir kalkınmasıyla iklim krizi konusundaki taahhüdü arasında bir çelişki bulunmadığı demesini önermiş. Yani üstelik yalanında nasıl söyleneceği konusunda, hünkar ve yalan kampanyasının nasıl yürütüleceğini bile önceden konuşmuşlar. BBC de uzmanlara sormuş ‘İddialar doğru mu?’ diye ve ‘Evet, doğru’ demişler ama BAE'nin iklim görüşmelerine liderlik etmesinin ve COP28 başkanının başarısını zirvede elde edilecek sonuçlara göre değerlendirileceğini söylemişler. Yani hâlâ umut besleniyor ve çok tuhaf bir şeyle karşı karşıya olduğumuz apaçık ortada.
Bir de The Guardian'da bu sabah Açık Gazete’de de değinme fırsatı bulduğumuz ilginç başka bir haber de vardı. Suudi Arabistan’ın yapmakta olduğu işler konusunda çok acayip bir durum vardı, değil mi?
Ö.Ö.: Evet, BAE, Suudi Arabistan ve Venezuela'ya doğal kaynakların sürdürülebilir kalkınmasıyla iklim krizi konusundaki taahhüt arasında bir çelişki bulunmadığını öneriyorken, Suudi Arabistan da yoksul ülkelere daha fazla fosil yakıt kullanımı konusunda öneriler yapıyormuş. Birbirlerini zincirleme böyle destek oldukları ortaya çıktı. Bu da yine The Guardian gazetesinin bir araştırması sonucu ortaya çıktı. Suudi Arabistan'ın özel bir fonu varmış Yücel.
Ö.M.: Bunu bilmiyorduk değil mi? O fonu duymamıştık yani o açıdan ‘sustainability programme’ diye bir şey.
Ö.Ö.: ‘Oil demand sustainability programme.’
Ö.M.: ‘Sürdürülebilir tutma programı’ diye çevrilebilir.
Ö.Ö.: Harika isim gerçekten ve bunu da kısaltmışlar ODSP diye. Bu programı Afrika ülkelerine sağlıyormuş ve böylece kara taşımacılığı yani otoyol, fosil yakıtlarla çalışan araçlar, otobüsler ve uçakların üretimi ve kullanımı teşvik ediliyormuş özellikle Afrika'nın yoksul ülkelerine Suudi Arabistan tarafından bir fon aracılığıyla.
Ö.M.: COP28’in en önemli meselelerinden bir tanesi de bu petrol fosil yakıtların tüketiminin sınırlanması, hızla azaltılmasını, hatta kesilmesini ve onun için tarih vermeleri filan gerekirken -yani bu yıl iklim krizi bütün rekorları kırdı biraz önce Yücel'in de söylediği gibi ve aşırı hava olaylarını 'super charge' etti diyorlar yani 'turbo'ya bağladı, sayısız insanın geçim şartlarını ortadan kaldırdı, hayatlarını da sona erdirdi pek çok kişinin – ama buna karşılık da bunları yapıyorlar. ‘Yoldan çıktık’ diyor BM Genel Sekreteri, dünyanın en büyük diplomatik kuruluşu. Bütün ülkelerin üye olduğu tek kuruluşun Başkanı, ‘Yoldan çıktık, artık önümüze çıkan tenekeleri tekmeleyerek yapamayız, düşeceğiz’ diyor. Buna karşılık da mesela Suudi Arabistan, Roanda'yla da hidrokarbon kaynaklarına talebi arttırmak için anlaşma yapmış, hem de bu ay. Yani çok acayip, insanın ne diyeceğinin tamam kesildiği bir durum.
Ö.Ö.: Bu arada hemen COP28 öncesinde, başını Birleşik Krallığın eski Başbakanı Gordon Brown’ın çektiği 70 kadar eski devlet başkanı, bir mektup kaleme almışlar. 70 kadar siyasi figür deniyor ve 25’i eski başbakan ya da devlet başkanıymış. Aralarında eski BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve Yeni Zelanda eski Başbakanı Helen Clark gibi çok sayıda isim var. Onlar da diyorlar ki; şimdi ismini zikrettiğimiz ülkelere yani fosil yakıt üreten ülkelere, COP28 zirvesinde 25 milyar dolarlık vergi zorunluluğu getirilsin yani petrol kazançlarına 25 milyar dolarlık vergi konsun. Ama ‘fosil yakıt kullanımı sonlandırılsın’ dememişler.
Ö.M.: Türkiye'de önemli bir şey var. Bugün İklim Adaleti Koalisyonu, Eko-kırım Yasası için acil eyleme çağrı yaptı, “Bugün hep birlikte bir ilke imza attık ve halkın Eko-kırım Yasası’nı hazırlayarak 25 bin imza topladık. 28 Kasım Salı günü de halkın yasasıyla Meclis’in kapısına dayanmaya gidiyoruz,” diye bir bildiri yayınladılar. “İklim Adaleti Koalisyonu olarak, bir an önce yasanın çıkarılmasını, yaşam alanlarının, yaban hayatının, havanın, suyun ve toprağın var olabilmesi için Eko-kırım Yasası’nın bir an önce çıkarılmasını hayati önem de görüyoruz. Eko-kırım çalışma grubu, tüm Türkiye'den topladığı 25 bin ıslak imzayı teslim edecek. Bizler, ekolojik krizi derinleştiren sermayeye karşı havaya, suya ve gıdaya erişimde gün geçtikçe daha fazla zorlanan milyonlar olarak, insanı ve hatta onun da sadece bir kısmını yaşamaya değer tek canlı türü olarak gören anlayışa karşı gezegenin tüm canlıların evi olduğunu düşünenler olarak, Marmara gibi devasa büyüklükteki bir iç denizin kirlilik yüzünden ağır ve telafisi mümkün olmayan seviyede bir tür kaybına uğradığı; deprem sonrasında başta Antakya olmak üzere, tüm illerde asbestin, tozların ve kimyasalların havaya, suya ve toprağa karışmasıyla çöp alanlarının, su havzalarının, zeytinliklerin enkaz toplama ayrıştırma alanlarına dönüştürülmesiyle, tüm yaşama yönelik süresiz kastın oluştuğu; Rezerv Alanı Kanunu’yla bakanlık yetkilerinin neredeyse sınırsız hale getirilip, eko-kırımın geniş alanlara yayıldığı; Kanal İstanbul projesiyle ve pek çok imar izniyle kuzey ormanlarını ve tüm deniz, kara ve sucul alanlar ekosisteminin yok edilmesinin hedeflendiği ve tarım arazilerinin imar rantına açıldığı; İkizköy’de şirketlerin kazançları için Akbelen Ormanı’nın dinamitlerle patlatıldığı; köylülerin ve yaban hayatının yerinden edinmeye zorlandığı; illerimizin özel statülü maden alanı ilan edilerek talana açıldığı; güvenlik gerekçeli ormansızlaşma ve barajlarla yaban yaşamının ortadan kaldırıldığı ve geçim ekonomilerine ağır darbeler vurulduğu; Karadeniz'in su altı canlılarına mezar olduğu bu ortamda eko-kırım suç sayılsın,” diyorlar. “Yasal dokunulmazlık kılıfını da ortadan kaldıralım. Doğayı ve tüm yaşam alanlarını yok edenlerin fiili olarak sahip oldukları bir dokunulmazlık kılıfı var. Onu da ortadan kaldıralım,” diyorlar ve şöyle bitiyor, “Biz, evimizi, yuvamızı ortadan kaldıranlara karşı kurdun, kuşun, insanın, tüm canlıların yuva hakkını savunuyoruz. Yuvamızı bir avuç kâr için şirketlere ve devletlere vermeyeceğiz,” diyor İklim Adaleti Koalisyonu ve “Bugün de Meclis’in kapısına dayanmaya gidiyoruz,” diye de ekliyorlar. Saati verilmemiş galiba ama onu da bilsek söylerdik.
Y.S.: İnsanların konuyla ilgili hassasiyetinin her geçen gün biraz daha arttığına dair güzel bir haber daha var Ömer Abi, dinleyicilerimizle onu da paylaşmak isterim; Google verilerine göre, 2023’ün ilk 10 ayında, iklim kaygısıyla ilgili İngilizce yapılan arama sorgulamaları, 2017’nin aynı dönemine göre 27 kat artmış. Yani insanlar artık etrafında olup bitenleri görüp, ciddi anlamda kaygılılar ve bu anlamda eko-kırımın suç olarak kabul edilmesini istemek de aslında bu kaygıların toplu halde vücut bulmuş hali gibi. Yani orada sayılan tüm eko-kırım suçlarıyla mücadele etmenin en önemli yollarından birisi de gezegeni tabii ki sağlığına kavuşturmak.
Ö.M.: Peki, o zaman size şunu sorayım; COP28 başlamak üzere ve günlerdir, haftalardır, hatta belki de aylardır haberini yapıyoruz. Önde gelen kirletici ülkeler, başta tarihi olarak en büyük sorumlu olan, zaten endüstri çağına göre artıştaki en büyük sorumlu olan ABD ile şu anda en çok kirletici konumunda bulunan, tarihi değil ama güncel konum olarak en kirletici konumda olan Çin Halk Cumhuriyeti ya da Çin başkanları katılmıyorlar zirveye. Türkiye Cumhuriyeti katılıyor mu, gidiyor mu? Cumhurbaşkanı Erdoğan zirvede konuşma yapacak mı, bir bilginiz var mı?
Y.S.: Bu konuyla ilgili benim de henüz bir bilgim yok.
Ö.M.: Bir açıklama da yapılmadı görebildiğimiz kadarıyla. Özdeş, sen takip ettin mi?
Ö.Ö.: Valla geçmişten sahip olduğumuz deneyime bakılırsa, koruma ordusuna izin verilip verilmeyeceğine bağlı. Genelde eğer izin vermezlerse katılmıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Ö.M.: Ama koruma ordusundan bol bir şey yok zaten dünyada.
Ö.Ö.: Aktivist yok diyorsunuz. Ama hatırlarsanız Glasgow'a gitmemişti bu sebeple ve ‘Biden kadar koruma aracına izin vermediler bana’ demişti.
Ö.M.: Yani hakikaten Türkiye'de, Yücel’in söylediği gibi, gerekse de bizlerin de okuduğu gibi ciddi bir şey var. Halkın, Eko-kırım Yasası’na da 25 bin imza atması, Meclis önünde dile getirilmesi gibi çok kuvvetli bazı protesto girişimleri var. Tabii Akbelen direnişi de bütün gücüyle devam ediyor. Bu baskılar, deprem bölgesindeki yapılaşma, asbestler vesaire gibi bunların tartışılmasının tam yeri de COP28. Yani buraya en üst düzeyde katılıp gerekli tedbirlerin alınması için konuşmalar yapılması bekleniyor. Olup olmayacağını bilmiyoruz doğrusu ama Türkiye'de de tam bu sırada, bunları konuştuğumuz sırada, İzmir'de, bini aşkın sayıda ev ve iş yerinin etkilendiği deniz taşması oluyor.
Ö.M.: Tabi bu deniz taşması, daha önceleri olan bir şey değildi. Şimdi tabii özellikle küresel iklim değişikliği üzerinde çok sık konuştuğumuz bir şey, deniz taşkınları oluyor. Mesela Alsancak'ta, birçok iş yeri kepenk açamamış; Karşıyaka'da da su çekilmiş, hayat normale dönmüş ama binin üzerinde ev ve iş yerinin etkilenmesi çok ciddi bir soru. Yani Konak’ın, meşhur ‘Alsancak semtinde, su tahliye ve temizlik çalışmaları devam ediyor’ diye bir haber vardıArtı Gerçek’te, birçok iş yerinin de dün kepenk açamadığına dair haber vardı, ‘Karşıyaka'nın Mavişehir ve Yalı Mahallelerinde ise su çekilince hayat normale döndü’ deniyor. Ama İzmir'de büyük yağış ve fırtına etkiliydi, Kordonboyu’nda suda kalan araçların çekilmesi vardı, ‘Canımı zor kurtardım’ diyenler vardı, Artıgerçek’te Yılmaz Koçtürk diye biriyle mülakat yapılmış. Kordonboyu’ndaki bazı apartmanların zemin katları olduğu gibi su altında kalmış. Bunları tabii daha önceki çeşitli konuşmalarımızda, programlarımızda söyledik. Yani mesele sadece denizlerin sadece kıyı ve liman şehirlerini allak bullak etmesi meselesi değil; deniz basınca altyapıyı mahvediyor. Biraz yükselmeyle kanalizasyon sistemleri ve ulaşım da çok ciddi şekilde etkileniyor. Bir de zemin katları da sular altında kalıyor. Kordonboyu’nda bir apartmanın zemin katında oturan Yılmaz Koçtürk adlı vatandaş, canını zor kurtardığını ve hala evine giremediğini söylemiş. Koçtürk, “Uyuyordum. Saat 03:00 sularında su damlaması sesini duydum. Kameralara baktım, suların yükseldiğini gördüm. Telefonumu alıp terlikle çıktım. Ev tavana kadar suyla doldu, canımı zor kurtardım. Ekiplerin gelip suyu tahliye etmelerini bekliyorum. Geceyi bir kafede sandalye üzerinde yatarak geçirdim. Her şeyim gitti, bittik. Allah kimsenin başına vermesin,” demiş. Böyle açıklamalar da var Artı Gerçek’te, okuyabilir dinleyicilerimiz.
Bir de tabii, Açık Radyo’nun senelerce özel programlar da yaptığı, milyonlarca dolara mal olan Karadeniz, Rize'deki sahil yolu da fırtınanın oluşturduğu dev dalgalar sebebiyle sular altında kaldı. Çayeli - Trabzon istikameti trafiğe kapatıldı. ‘‘Valilik, yolun tedbir amacıyla kapatıldığını’ söyledi’ gibi haberler var. Çok alıştığımız şeyler. Yapımına 4,2 milyar dolar harcanmıştı. 11 kentten geçip Sakarya'ya uzanan 1210 kilometrelik yol, 2023’ün sonunda tamamlanması planlanıyor. 4,2 milyar dolar harcanmış ama dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, yaptığı bir açıklamada, ‘Projenin yanlış olduğunu ancak 700 milyonun üzerinde para harcandığı için bitirilmesi gerektiğini’ söylemişti. Evet, böyle durum yani. Galiba programımızı da bu tatsız, olağanüstü, çarpıcı haberlerle dolu olarak bitirdik. Süremiz de bittiği için huzurlardan ayrılalım. Hoşça kalın.
Y.S.: Görüşmek üzere.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.