Hikâyenin Her Hali'nde 7 Mayıs 2021 Cuma günü, Aslı Odman, çalışma ve ruhsallık, çalışmanın ruhsal etkileri hakkında çalışmaları ile tanıdığımız psikolog ve psikoterapist Eser Sandıkçı'yı konuk etti.
Peki ruhsal olarak kırılgan olarak 'yeniden kapatılma' dönemine girdiğimizden beri, tekrar ve yeniden dikkatimizi çeken, vicdanımızı yaralayan, bizi varoluşsal sorular ve bastırılmış bir isyan hissi ile baş başa bırakan seri intihaların, pandemi öncesindeki intiharların toplumlarımızın rutini olan çalışma (ve çalışamama) durumu ile ilişkisi nedir?
Programda hem Eser Sandıkçı'nın Görünmeyen ve İnşa Edilmeyi Bekleyen Bir Alan: Çalışmanın ve Emeğin Ruhsallığı hakkındaki çalışmalarını, 'çalışmayı' toplumdaki en önemli kimlik ve toplumsal aidiyet tanımı ve algısı haline getiren kapitalist toplumlarda 'çalışırken güvencesizlik' 'çalışma hayatının dışına atılma, çalışamama, işsizliğin' ruhsallığımız üzerine etkilerini konuştuk. 'Kanlı beyaz yakalar' ile 'kanlı mavi yakalar' arasında ortaklıklar nelerdir? Güvencesizliği 'çalışma ve işsizliğin birbirinin içine geçtiği', gittikçe genişleyen bir alan olarak tanımlayan Eser Sandıkçı, bu genişleyen lekenin ruh sağlığımıza etkilerini anlatıyor.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin Nisan 2021'de yayınladığı '2013-2020 Arası İşçi/İşyeri İntiharları' raporu ve Plaza Eylem Platformu'nun (Beyaz Yakalılar Dayanışması'nın) çalışmaları ele alındı.
Sadece salgın politikalarında ve ana akım basında değil, kapitalist toplumlarda ruhsallık ve intihar ele alındığı zaman 'odadaki fil' muamelesi gören çalışma hayatı, işyerleri, çalışamama durumunu ilişkilendirdiğimiz, yani 'çalışmanın psikopatolojilerinden' bahsettiğimiz zaman
Hem çalışırken 'işletmecilik hastalığına tutulmuş toplumlarda' (Vincent de Gaulejac) işyerlerinde ruhsal olarak hastalanan çalışanları işyeri / çalışan / işçi intiharlarını (bakınız France Télécom intiharları davaları) konuştuk; çalışanın zihin, beden ve ruhunu sayıyla, yanındaki ile rekabet içerisinde karşılaştırmalı 'metrik' değerlendiren performans sistemlerini kuran rasyonel 'endüstri mühendisliği, ücretli emeğin terbiyesi' sistemlerinin ruhsallık ile kurduğu ilişkiyi ele aldık; hem de bu 'çalışma acısı' alanını (sağlık çalışanlarının, yardımcı doçent, doktora öğrencisi, köylü, tarım işçisi, Apple Foxconn intiharları, bankacı, esnaf 'asker ve polis' intiharları), onu tanımlayan 'dışarısı' ile, 'bedenini ve zihnini bile bu terbiyeye ve sömürüye' açamayan Ataması Yapılmayan Öğretmenlerin, khk'lıların, topraksızlaşan köylülerin, müzisyenlerin, esnafın 'dışarda tutulmadan' doğan ruhsallıkları ile karşılaştırdık...
Türkiye'de intihar verileri, Amerika ve Avrupa'nın pek çok ülkesinde gördüğümüz gibi sosyo-profesyonel bazında tutulmadığı veya paylaşılmadığı için 'çalışma / emek ve ruhsallık', 'emek ve intihar' arasındaki ilişkiler alanı kurmamız gereken bir alan.
Peki, 'kendi acımıza ve başkasının acısına bakabilme' yetisini çalışma hayatındaki yapısal eril şiddet içerisinde, buna rağmen ve tam da bu şiddetin varlığı sayesinde nasıl geliştirebiliriz? Başarısız olma, kendinden utanma hislerimiz ile, çalışma acımız arasındaki ilişkiler nelerdir? Benzer şeyleri yalnız yaşamaktan, şiddeti kendimize ve akranlarımıza döndürmekten vazgeçip, şiddetin kaynağına nasıl inşa ile yaklaşabiliriz? Çalışmak hasta etmemeli, öldürmeli, kolektif bir faaliyet olan çalışma sürecini yanımızdaki ile rekabet etmeden, doğayı ve diğer türleri sömürmeden, onlarda 'gerçekleştiğimiz' bir süreç olarak kurulmalı! Çalışırken sağlık hakkımız, işyerinde sağlık hakkımız var!