Yerel Yönetimler için Ekosiyaset Belgesi

-
Aa
+
a
a
a

TEMA Vakfı, Yerel Yönetimler için Ekosiyaset Belgesi 2024 ile kentlerin iklim krizi ve doğal afetlere karşı dirençli hale getirilmesi ve doğal varlıkların korunması yönünde çağrıda bulunuyor.

Fotoğraf: TEMA Vakfı
Gezegenin Geleceği: 13 Mart 2024
 

Gezegenin Geleceği: 13 Mart 2024

podcast servisi: iTunes / RSS

TEMA Vakfı, 31 Mart yerel seçimleri öncesi hazırladığı Yerel Yönetimler için Ekosiyaset Belgesi 2024 ile seçimlere katılan tüm belediye başkanı adaylarına, kentlerin iklim krizi ve doğal afetlere karşı dirençli hale getirilmesi ve doğal varlıkların korunması yönünde çağrıda bulunuyor. “Önümüzdeki dönemde, tüm canlılar için daha sağlıklı bir yaşam için doğal varlıkları ve ekolojik dengeyi gözeten demokratik bir yerel yönetim anlayışına ihtiyaç var,” diyen TEMA Vakfı, hazırlamış olduğu Yerel Yönetimler için Ekosiyaset Belgesi 2024’ü kamuoyuyla paylaştı. Yerel yönetimlere doğa ve toplum odaklı politika ve stratejiler geliştirmeleri için rehberlik etmeyi hedefleyen belgede, toprak, su, orman, mera, tarım alanları gibi doğal varlıkların, biyolojik çeşitliliğin ve ekosistem bütünlüğünün korunması için çözüm önerileri sıralanıyor. Bunların yanında, doğa olaylarına karşı dirençlilik, iklim değişikliğine uyum ve iklim kriziyle mücadele, iklim adaleti, sera gazı emisyonlarının azaltımı, gıda, su, hava ve katı atık yönetimi, demokratik katılım ve kentli hakkı konularında başta yerel yöneticiler olmak üzere tüm yurttaşların atabileceği adımlar özetleniyor. Türkiye’de yerel yönetimlerin 2019 yerel seçimlerinden bu yana salgın, deprem ve iklim krizi kaynaklı afetler gibi zorlayıcı gündemlerle yüzleşmek zorunda kaldıklarını hatırlatan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Yaşanan bu afetlerin yanı sıra, orman alanlarının azalması, biyolojik çeşitlilik kaybı, çölleşme, azalan su ve gıda, kirlenen hava gibi süregelen ekolojik krizler de yerel yönetimlerin yeni politikalar geliştirmeleri gerektiğini açıkça göstermekte. Ekolojik kriz ve afetler nedeniyle karşı karşıya olduğumuz etki ve riskler dikkate alındığında, yerel yönetimlerin hazırlıklı olmasının, planlı, acil ve stratejik müdahalelerde bulunmasının zorunlu hale geldiği ortada,” diye konuştu.

İzmir Körfez Geçiş projesi tekrar gündeme gelmeye başladı

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri yaklaşırken 2018’de Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu Kararı iptal edilen İzmir Körfez Geçiş projesi, seçim çalışmalarında vaat olarak tekrar gündeme gelmeye başladı. İzmir’in Kuş Cenneti Gediz Deltası’yla birlikte körfezde yıkıma neden olacak bu projeye karşı sivil toplum kuruluşlarından uyarılar gelmeye başladı. İzmir’in Çiğli ile Balçova ilçelerini bir köprü ve tüp geçit ile bağlamayı hedefleyen, 2017 yılının Nisan ayında ÇED Olumlu kararı verilen Körfez Geçiş Projesi için, Doğa Derneği, TMMOB, EGEÇEP ve 85 vatandaş dava açmıştı. Sonuçta 2018 yılının Aralık ayında ÇED Olumlu kararı iptal edildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Adaylarından Av. Hamza Dağ’ın seçim vaatleri arasında tekrar gündeme gelen proje, İzmir’in simgelerinden olan flamingolar dahil olmak üzere yüzlerce kuş türünün ve yaban hayvanlarının beslenme ve üreme alanlarını tehdit ediyor. Türkiye’de bulunan 14 Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan'dan (RAMSAR) biri olan Gediz Deltası, su kuşları açısından güvenli bir yaşam ortamı sunuyor. Gediz Deltası barındırdığı biyoçeşitlilik ve ekosistem değeri sayesinde Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan kriterlerini karşılıyor. Aynı zamanda delta, Dünya Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından öncelikli koruma alanları olarak gösterilen Önemli Doğa Alan kriterlerini de sağlıyor.

Fukuşima Nükleer Santral kazasının üzerinden 13 yıl geçti ancak kazanın etkisi hâlâ sürüyor

Dünya tarihindeki en büyük nükleer santral kazalardan biri olan Fukuşima Nükleer Santral kazasının üzerinden 13 yıl geçti ancak kazanın etkisi hâlâ sürüyor. 11 Mart 2011 tarihinde meydana gelen ve üç reaktörde de çekirdek erimesine yol açan kazadan bu yana reaktörleri kontrol altında tutmak amacıyla soğutma çalışmaları aralıksız sürdürülüyor. Soğutma çalışmaları nedeniyle ortaya çıkan ve geçici depolarda bekletilen yaklaşık 1,3 milyon ton radyoaktif suyun peyderpey okyanusa bırakılması da sorunları çözmüyor. Tahliye sırasında toprağa sızan 5,5 ton radyoaktif suyun yanı sıra okyanusa bırakılan su da doğal hayat ve balıkçılık için büyük risk teşkil ediyor. Radyoaktif suyun okyanusa boşaltılması kararı, komşu ülkelerde büyük tartışmalara neden olmuş, Çin ve Rusya Japonya’dan deniz ürünü ithalatını yasaklamıştı. Nükleer santraldan sızan radyasyon, sadece okyanusu değil, toprağı da kirletiyor. Kazadan sonra bölgeyi terk etmek zorunda kalan ve sayıları 164 bini geçen bölge sakinlerinin 27 binden fazlası evlerine dönebilmiş değil. Resmi istatistikler konusunda bazı kaygılar olsa da 10 vilayette yapılan 36 bin gıda analizinin 135’inde sınır değerlerin aşıldığı görüldü. Topraktaki kirliliği azaltmak adına Japonya kirlenmiş alanlardaki yüzey toprağının 10 santimetresini kazıyıp, atık depolama alanlarına götürüyor ancak bu alanların kapasitesi de dolmak üzere. Binaların cepheleri ve her türlü kirlenmiş yüzey de benzer bir işlemden geçiriliyor. 13 yıldır süren çalışmalara rağmen nükleer tehlike sürüyor. Ekosfer Derneği Kampanyalar Direktörü Özgür Gürbüz, Fukuşima nükleer felaketinin sadece doğaya değil, ekonomiye de büyük zarar verdiğini belirtirken, “Türkiye’de benzer bir kaza olması halinde yaşayacağımız ekonomik krizi tarif bile edemeyiz. Elektrik üretmek için bu kadar büyük bir risk almak zorunda değiliz. Elektrik üretim gücü fazlamız var. Enerjiyi daha verimli kullanıp, yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirirsek enerji ihtiyacımızı rahatlıkla karşılayabiliriz,” açıklamasını yapıyor.