Deniz buzu üzerinde penguenlerin dışkılarının bıraktığı izlerden yola çıkılarak uydu ile tespit edilen alanlar imparator penguenlerin nüfusunun tahmin edilenden %5-10 fazla olabileceğini gösteriyor.
Deniz buzu üzerinde penguenlerin dışkılarının bıraktığı izlerden yola çıkılarak uydu ile tespit edilen alanlar imparator penguenlerin nüfusunun tahmin edilenden %5-10 fazla olabileceğini gösteriyor. Bu da Antarktika’da tahminen 278 bin 500 üreme yaşında penguen bulunduğu anlamına geliyor. BBC Türkçe’deki habere göre uydu bulguları, Antarktika’da eriyen buzullarla doğal çevresi giderek daralan bu türün geleceği bakımından umut yarattı. İmparator penguenlerin yaşam döngüsü deniz buzu alanları bulabilmesine bağlı ve bu alanlar önümüzdeki yıllarda iklim değişikliği uzmanlarının tahmin ettiği hızla yok olursa bu tür de varlığını sürdürmekte zorlanacak. İmparator penguenlerle ilgili araştırmanın detayları ise Remote Sensing in Ecology and Conservation isimli bilimsel dergide yayımlandı. Britanya Antarktika Araştırmaları Kurumu (BAS), yeni penguen kolonilerini Avrupa Birliği’ne ait Sentinel-2 uydusunu kullanarak buldu. Bu uydunun kızıl ötesi görüntüleri Antarktika’da daha önce varlığından haberdar olunmayan sekiz yeni penguen üreme alanını ortaya çıkardı ve ilaveten yüksek çözünürlüklü uzay görüntüleri alınmadan önce varlığından kuşkulanılan ama emin olunamayan üç alanın daha kullanıldığını belirledi. Keşfedilen yeni üreme alanlarının tümü bilinen kolonilerin arasında. İmparator penguen gruplarının diğer gruplarla aralarına en az 100 kilometre mesafe koymaya eğilimli olduğu biliniyor. Yeni bulunan alanlar da bu mesafeyi koruyor. Şu anda imparator penguen, gezegenimizde soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya canlı türlerini izleyen Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin “tehdit altında olmaya yakın türler” listesinde. Verilen önergeyle bu türün “Kırılgan” kategorisine alınması istendi.
Glifosat: En zehirli tarım maddesi
Glifosat, endüstriyel tarımda en çok kullanılan tarım zehiri etken maddelerinden biri. Yabancı otlara karşı kullanılan glifosat için Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu 2015 yılında “muhtemel kanserojen” uyarısında bulundu. Ayrıca Uluslararası Pestisit Eylem Ağı, glifosatın hormonal sistem bozucu olduğuna dikkat çekiyor. Solunduğunda, ağız yoluyla alındığında veya deriye nüfuz ettiğinde hormonal sistemin işleyişinde bozulmalar meydana getiren maddeler için “hormonal sistem bozucu” tanımı kullanılıyor. Hormonal sistem bozucu pestisitler için güvenli bir maruz kalma düzeyi ya da güvenli bir doz söz konusu değil. Çok düşük dozlarda bile maruz kalındığında aynı zararlara yol açabiliyor. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin öncülüğünde bir araya gelen Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı tarafından hazırlanan “En Tehlikeli Pestisitler” raporuna göre glifosat, sadece tüketiciler için değil, üreticiler açısından da ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor. Rapora göre glifosat, çiftçilerde, tarım işçilerinde ve onların çocuklarında kanser riskini artıran pestisitler arasında yer alıyor. Kuzey Amerika Pestisit Eylem Ağı tarafından hazırlanan “Risk Altında Bir Nesil” adlı rapora göre çocuklarda, ana rahminden ilk gençliğe kadar yaşanan hızlı fizyolojik değişimler sırasında, çok düşük seviyede olsa bile pestisitlere maruz kalmak, ileride çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Söz konusu rapor, glifosatın da dahil olduğu herbisitlerin çocuklarda kanser, doğum kusurları, bağışıklık sistemi bozuklukları ve astıma neden olabileceği gibi, beyin ve sinir sistemine, üreme ve gelişim sistemlerine zarar verebildiği belirtiliyor. Glifosat kullanımı, toprağın daha sağlıklı ve verimli olmasını sağlayan doğal süreçlere zarar vererek, topraktaki canlılığı yok ediyor. Örneğin, topraktaki organik maddeyi parçalayarak etrafa yayan, açtıkları boşluklar sayesinde bitki köklerinin toprağa nüfuz etmesini kolaylaştıran ve toprağın bereketini artıran solucanların üremesini engelleyerek azalmasına neden oluyor. Aynı şekilde topraktaki mikroorganizmalar, bitkilerin kendi savunma mekanizmaları ve tozlaştırıcılar glifosat nedeniyle zarar gördükleri için, bitkiler ve toprak canlılığını yitiriyor.
Çin yenilebilire yöneliyor
Çin Ulusal Enerji İdaresi, Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu ile ortaklaşa yayımladığı bir genelgeyle, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla kurulu kapasiteyi ve güç üretimini daha da arttırmak amacıyla rüzgar ve fotovoltaik enerji için sübvansiyonsuz projeler uygulayacağını açıkladı. Çin Uluslararası Radyosu’nun haberine göre, genelgeye göre 2020 yılı sonunda şebekeye bağlı kurulu rüzgar enerjisi 114 GW, fotovoltaik enerji kapasitesi ise 331 GW’a ulaşacak.
Karantinanın iklim krizine etkisi az
Yeşil Gazete’den Elif Ünal’ın haberine göre, Tüm dünyada etkili olan koronavirüs salgının yarattığı ekonomik durgunluk ülkelerin karbon emisyonlarında keskin düşüşler yaşanmasına neden oldu. Ancak yeni çıkan bir araştırma karşımızdaki tablonun o kadar da iyi olmadığını, yaşanan düşüşlerin küresel ısınmayı yavaşlatmak açısından ‘ihmal edilebilir’ düzeyde bir katkısı olduğunu söylüyor. Nature dergisinde yayınlanan araştırmaya göre emisyonlarda yaşanan düşüş 2030’a kadar küresel ortalama sıcaklıklarda sadece 0,01 derece azalma sağlayacak. Öte yandan araştırmacılar asıl olarak hükümetlerin koronavirüs sonrası toparlanma fonlarında yeşil toparlanma ve fosil yakıtlardan arınma için büyük meblağlar ayırmasının küresel sıcaklıkları endüstri öncesi döneme kıyasla 1,5 derece ısınmanın altında tutma şansı verebileceğini belirtiyor. Yazarlar koronavirüsün insanlık için bir kırılma anı olduğuna dikkat çekiyor. Düşülerin temel sebebi ise genel izolasyon ve karantina önlemleri sırasında düşen insan hareketliliği. Araştırmacılar karantinayı sürdürmenin imkansız olduğunun altını çiziyor. O yüzden de sıfır karbon ekonomiye geçmek için büyük çapta dönüşümler yapılması gerekiyor. Guardian’ın aktardığına göre Leeds Üniversitesi’nden Prof. Piers Forster “Pandeminin doğrudan etkisi ihmal edilebilir olacak. Ancak ekonomik toparlanma sırasında fosil yakıt yatırımlarının azalması gibi önlemler 2050 yılına kadar bizi 0.3 derecelik bir artıştan koruyabilir” dedi.