Dünya Kuşları Koruma Kurumu (BirdLife International) ve Avrupa Doğa Vakfı (EuroNatur) tarafından hazırlanan “Yok Ediliş 3.0 – Akdeniz, Avrupa ve Kuzey Afrika’da Kuşların Yasa Dışı Öldürülmesinin Güncel Durumu” raporu yayımlandı. Rapor, Avrupa ve Akdeniz havzasında kuşların yasa dışı öldürülmesi (IKB) sorununa dair mevcut durumu değerlendiriyor, önceki yıllarla ilgili de karşılaştırmalı analizler sunuyor. Raporda, 47 ülkede 930’dan fazla tür üzerinde yapılan veriye dayalı değerlendirmeler yer alıyor. Bu çalışma; yasa dışı avcılık, yakalama ve ticaretin boyutunu, mekansal dağılımını ve bu faaliyetlerin göçmen kuş popülasyonları üzerindeki etkilerini ortaya koymayı amaçlıyor. Rapora göre, her yıl Avrupa ve Akdeniz havzasında 25 milyondan fazla kuş yasa dışı yollarla öldürülüyor. Kuşların yasa dışı öldürülmesinin göçmen kuşlar üzerindeki etkisi ise yıkıcı düzeyde. Raporun Türkiye bölümünde, 2020’den bu yana yasa dışı kuş öldürme oranlarında %5 ila %24 arasında artış yaşandığı belirtiliyor. 2016 yılında Anne - Loure Brochet ve diğer araştırmacılar tarafından yapılan tahminlere göre Türkiye’de yılda yaklaşık 71.200 kuş yasa dışı yollarla öldürülüyor. Başlıca yöntemler arasında yasa dışı ateşli silah kullanımı, tuzakla yakalama ve ticaret öne çıkıyor. Türkiye'de henüz çok paydaşlı resmi bir ulusal komitenin bulunmadığı ve Ulusal Eylem Planı’nın geliştirilmesine rağmen yürürlüğe konmadığı da vurgulanıyor. Buna karşılık, sivil toplum kuruluşlarının koruma çalışmaları dikkat çekiyor. Doğa Derneği’nin 2024 yılında düzenlediği 21. Türkiye Kuş Konferansı, yaban hayatı suçlarının ulusal gündemde daha fazla yer bulmasına katkı sağladı. Bu farkındalık artışı, göç dönemlerinde yürütülen denetimlerin ve hedefli operasyonların artmasına da zemin hazırladı. Raporda, Türkiye’nin geniş ve çeşitlilik barındıran coğrafyası göz önüne alındığında, bölgesel azaltım stratejilerinin daha etkili olabileceği ifade ediliyor.
Uluslararası Adalet Divanı (International Court of Justice – ICJ), Çarşamba günü yayımladığı bir danışma görüşünde, iklim sistemine zarar veren ülkelerin bunu engellemek zorunda olduklarını, engellememelleri durumunda tazminat ve başka telafi yollarına başvurma yükümlülüğü altına girebileceklerini belirtti. Lahey’deki Barış Sarayı’ndaki mahkemede 133 sayfalık belgeyi sunan Uluslararası Adalet Divanı Başkanı Yūji Iwasawa, iklim krizinin doğal ekosistemler ve insanlar üzerinde ciddi ve geniş kapsamlı sonuçları olduğunu ifade ederek, “Bu sonuçlar, acil ve varoluşsal bir tehdidi gözler önüne seriyor” dedi. Oybirliğiyle alınan görüş, uluslararası hukuk kapsamında çok çeşitli konuları kapsıyor. Devletlerin iklime zarar veren her türlü faaliyetinden sorumlu olduğunu belirtirken, özellikle fosil yakıtları hedef alıyor. Mahkeme görüşünde, fosil yakıtların üretimi ve tüketimi, fosil yakıt arama lisanslarının verilmesi ya da fosil yakıt sübvansiyonlarının sağlanması dahil olmak üzere sera gazı üreten başlıca konularda iklim sistemini korumak için gerekli önlemleri almayan bir devletin “kendisine atfedilebilecek uluslararası haksız bir fiil işlemiş olabileceği” ifade ediliyor. Mahkemenin bu görüşü, iklim aktivistleri ve kırılgan ülkelerin temsilcileri tarafından memnuniyetle karşılandı.
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen, zeytinlik alanları maden faaliyetine açan yasanın, özellikle Muğla’nın su kaynakları, doğal güzellikleri ve tarımsal üretimini tehdit ettiğini belirtti. Bodrum programı kapsamında ilçedeki kurum temsilcileriyle bir araya gelen Aras, “Bütün itirazlarımıza rağmen yasa Meclis’ten geçti. Bu kent bir turizm kentiyse, bu yasa turizmi doğrudan tehdit ediyor. Muğla ormanlarının %70’i, topraklarının ise %60’ı maden ruhsatı kapsamına alınmış durumda” diye konuştu. Turizmin, Muğla ekonomisi için taşıdığı stratejik önemi hatırlatan Başkan Aras, “Turizm ilimizin başat sektörü. Konaklama sektörü bu zincirin en kritik halkası. Konaklama olmazsa yeme-içme, eğlence ve denizcilik de sekteye uğrar” dedi.
Ankara’nın Gölbaşı ilçesine bağlı Kırıklı Köyü’nde açılması planlanan ikinci kömür madeni projesine karşı açılan davada, Ankara 25. İdare Mahkemesi, projeye ilişkin verilen “ÇED Gerekli Değildir” kararının yürütmesini durdurdu. Köylüler, kararın başlangıç olduğunu, projenin tamamen iptal edilene kadar mücadelelerine devam edeceklerini belirtti.
Mahkeme, “projenin uygulanması durumunda bölgede yaşayanlar için telafisi güç zararlar doğacağı” gerekçesiyle kararın açıkça hukuka aykırı olduğunu vurguladı. Ankara Valiliği Ocak 2024’te kömür madeni projesi için “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir” kararı vermişti. Bu karara karşı çıkan Kırıklı Köyü sakinleri, Mart 2024’te Temiz Hava Hakkı Platformu’nun hukuki desteğiyle iptal davası açtı. Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği ile Doğa Derneği de teknik destek sunarak sürece katkıda bulundu. Ankara 25. İdare Mahkemesi, Temmuz 2025’te “ÇED Gerekli Değildir” kararının yürütmesini durdurdu. Bölge halkı, projenin köyün temiz havasını, suyunu ve verimli topraklarını geri dönülmez şekilde tahrip edeceğini belirtiyor. Madencilik faaliyeti, yalnızca ruhsat alanını değil, çevresindeki tarım arazilerini ve yerleşim alanlarını da tehdit edecek; milyonlarca ton toprağın taşınması ve ortaya çıkacak toz ile ağır metaller geniş bir coğrafyada ekolojik riske yol açacak. Yakılan kömür ise iklimi değiştirecek yangınları körükleyecek ve sonunda devlet kendisini Uluslararası Adalet Divanı’nda bulacak.