Tatil ve yolculuk şarkıları

Programa, en fazla tanınan yolculuk şarkılarından biri olan Voyage, voyage ile başladık. Seksenleri yıllara damga vuran şarkıyı Desireless seslendirdi. Asıl adı Claudie Fritsch-Mentrop olan 1952 doğumlu sanatçının yayınladığı ilk single’dı bu. Jean-Michel Rivat & Dominique Dubois ikilisinin imzasını taşıyan parçayı ilk etapta Michel Delpech’in kaydetmesi planlanmıştı, ne var ki Delpech bunu reddedince o dönemde Air 89 grubunun solisti olan Desireless seslendirip şarkıyı dünya çapında üne kavuşturmuştu.

Fransız müziğinin gizemli ve bir o kadar da yetenekli isimlerinden Gérard Manset, ilk single’ı Animal, on est mal’ı, Mayıs 1968 olayları sırasında yayınlamıştı. 1970'de piyasaya çıkan senfonik rock altyapılı "La mort d’Orion" adlı albüm, onun daha geniş kitlelerin dikkatini çekmesini sağladı, 1972 tarihli üçüncü stüdyo albümü ise pek çokları tarafından Manset efsanesinin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Sanatçı, 1975’te piyasaya çıkan dördüncü albümünde Il voyage en solitaire – Tek başına seyahat ediyor adlı parçaya yer vermişti. Manset, aslında ilk olarak 1973’te, Il chante la terre adıyla, akordu pek de düzgün olmayan bir piyano eşliğinde kaydedip bir kenara koyduğu parçayı yeni albümüne dâhil etmeye karar verince kaydı daha iyi bir düzenlemeyle yeniden yapmak istemiş ancak o ilk seferdeki sihri bir türlü yakalayamayınca parçanın orijinal halini koruyup üzerine sadece ufak rötuşlar yaparak albümüne eklemiş. Şarkı ticari anlamda büyük bir başarı elde etse de, bu başarı o güne dek gözlerden uzak bir kariyer sürdürmeyi tercih eden Manset’nin pek de hoşuna gitmemiş. 

Jean Nohain imzalı Puisque vous partez en voyage – Mademki yolculuğa çıkıyorsunuz adlı şarkıyı, ilk olarak Mireille ve Jean Sablon ikilisi, 1935 yılında kaydetmişti. İki sanatçının birbirlerinden ilk kez ayrı kalacak olan iki aşığa hayat verdiği şarkıda, kadın on beş günlüğüne seyahate çıkıyor, onu uğurlamak için tren garına gelen erkek arkadaşı ise hareket memuru düdüğü çaldığında dayanamayıp trene atlıyor ve sevgilisini yalnız bırakmıyordu. Parçayı 2000 yılında bu kez Fransız müziğinin en ünlü çiftlerinden olan Françoise Hardy ve Jacques Dutronc, ayrılma kararı almalarının hemen ardından kaydetti ancak bu kez roller değişmişti: adam yolculuğa çıkıyor, onu uğurlamaya gelen kadın da trenin hareket etmesini bekliyordu. Parça ilerleyen dönemde farklı düetlerde yeniden gündeme geldi ve 2010’da Elsa Lunghini ve Elie Semoun, 2013’te, Nolwenn Leroy ve Charles Aznavour, 2015’te de Natalie Dessay ve Bénabar tarafından yorumlandı.

İlk albümünü 2000 yılında piyasaya süren Raphaël, bu çalışmasıyla fazla dikkat çekmese de 2003’te yayınladığı “La réalité” adlı albüm sayesinde adını geniş kitlelere duyurmayı başarmıştı. Genç adam, bu albümün en dikkat çeken şarkısı olan Sur la route’u tecrübeli meslektaşı Jean-Louis Aubert’le birlikte seslendirmişti. Sözü ve müziğini kendisinin yazdığı şarkıda, Raphaël aslında özgürlük temasını ele alıyordu. Parçada birkaç defa bahsedilen ve yolculuğu sırasında istediği yere uçup istediği yere konabilen kuş, özgürlüğü temsil ediyordu. Şarkının ismi olan Sur la route - Yolda ise, özgürlük kavramının statik bir kavram olmadığı, özgürlük için bazen konfor alanından çıkıp mücadele etmek gerektiği anlamına geliyordu. Şarkının sonunda da özgürlüğün ancak intikamın değil adaletin olduğu yerde var olabileceği ifade ediliyordu.

Adını ilk olarak 1981’de yayınladığı pop müzik tarzındaki "Mythomane" isimli albümle duyuran Etienne Daho. 1983 yazını, yaşadığı kent olan Rennes’deki diskoteklerde Billie Jean ya da Let’s Dance gibi şarkılar eşliğinde dans ederek geçiriyordu. Aynı zamanda bir sinema tutkunu olan Daho, başrollerini Audrey Hepburn ve Gregory Peck’in paylaştığı Roma Tatili ya da Antonioni’nin yönettiği La Notte gibi filmlere hayranlık duyuyordu. Week-end à Rome – Roma’da hafta sonu adlı parçayı yazmak da kafasının bu filmlerle meşgul olduğu bir akşam geldi sanatçının aklına. Bir hafta sonu Roma’ya yapılan bir kaçamağı konu alan parça, Antonioni’nin filmine saygı duruşu niteliği taşıyan "La notte, la notte" sözleriyle bitiyordu. Bu sözler aynı zamanda Daho’nun ikinci albümünün ismi olacaktı. 1984 yılının Nisan ayında piyasaya çıkan şarkı, kısa sürede müzik listelerinin üst sıralarına tırmanarak zamanla bir klasiğe dönüştü.

Philippe Lavil, 1986 tarihli Jamaïcaine adlı şarkısıyla bizi Karayiplere götürüyordu. Sanatçının repertuarında, Il tape sur des bambous ya da La chica de Cuba gibi bu bölgeyi konu alan birçok farklı şarkı mevcut.

Tıpkı Philppe Lavil gibi repertuarında Orta ve Güney Amerika’yı konu alan pek çok parça bulunan ve yolculuk temalı şarkı denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Bernard Lavilliers, 1980’de Jamaika'nın başkenti Kingston'ı konu alan bir parça yazmıştı. Bir milyonu aşan nüfusuyla aynı zamanda ülkenin en büyük şehri Kingston. Körfezdeki Port Royal kasabasının 1692’deki depremde büyük hasar görmesinin hemen ardından kurulan şehir o günden bu yana da ülkenin ticaret merkezi haline gelmiş, 60’lı yıllarda reggae müziğin uluslararası bir ilgili görmesi sonucu turizm açısından da canlanıp sınırlarını genişletmiş. 80’lerde sahilde yer alan birçok bina yıkılıp bunların yerine oteller, kafeler ve restoranlar inşa edilmiş. Kingston aynı zamanda yüksek suç oranıyla da tanınıyor. “Tropik adaların hayalini kuruyorsan burası gerçekten tropikal, caddede reggae, salonda kalipso, sorularına hemen cevap verilmesini istiyorsan, bin jetine geri dön Paris’e” sözleriyle başlayan şarkısında da Bernard Lavilliers tüm bunların bir özetini yapıyor bir anlamda.

1966’da kurulan Les Charlots, isminden de anlaşılabileceği gibi eğlenceli hatta komik şarkılarıyla tanınan bir topluluk. Grup üyeleri, Cet été, c’était toi adlı şarkılarında da, deniz kenarında geçen yaz tatilleriyle ve bu esnada yaşanan romantik ilişkilerle dalgalarını geçiyorlar.

Nancy Sinatra'nın Lee Hazlewood’la birlikte seslendirdiği 1966 tarihli Summer Wine adlı parçanın Fransızca uyarlaması olan Le vin de l’été’yi Marie Laforêt, 1969 yılında kaydetmişti. Erkek vokal olarak Hazlewood’un yerini Gérard Klein'ın aldığı parça, tanımadığı bir şehre gelen zengin bir adamın burada tanıştığı kadınla şarap eşliğinde yaşadığı aşkı konu alıyordu.

1982’de Rennes’de, Muriel Moreno ve Daniel Chenevez’nin bir araya gelmesiyle kurulan pop-rock grubu Niagara, ilk önemli çıkışını 1985’te Tchiki Boum adlı single’la yapmıştı. 1986’nın Mayıs ayında yayınlanan L’amour à la plage – Sahilde aşk adlı şarkı ise topluluğun şöhretini daha da arttırmasını sağlayacaktı. Adından da anlaşılabileceği gibi yaz aylarında yaşanan bir aşkı konu alan parça, gerek sözleri gerekse müziğiyle seksenli yıllara ait olduğunu fazlasıyla hissettiriyor. Şarkı yayınlanmasının ardından büyük ilgi görerek Fransa listesinde beşinci sıraya kadar yükseldi ve ilerleyen dönemde Virginie Ledoyen, Suarez, Alice on the Roof ve Les Fatals Picards tarafından da yorumlandı.

Florian ve Olivio Ordonez kardeşlerin bir araya gelmesiyle kurulan Toulouse orijinli grup Bigflo & Oli, ilk albümünü 2015’te yayınlamış, 2018’de de Dommage aldı parçasıyla "En İyi Şarkı" dalında Victoire de la Musique ödülü kazanmıştı. İki kardeş, 2018 tarihli "La vie de rêve" albümleriyle, bu defa "En İyi Rap Müzik Albümü" dalında bu ödüle bir kez daha layık görüldü. Bu albümde yer alan Bienvenue chez moi – Evime hoş geldin adlı şarkıda, dinleyenlerine Fransa’nın Bordeaux, Lille, Lyon, Marsilya, Paris, Brest ve Strasbourg gibi pek çok şehrinden ve bu şehirlerin en çok tanınan özelliklerinden bahsediyor Bigflo ve Oli, hatta bunlarla da sınırlı kalmayıp bir de Belçika ve İsviçre’ye götürüyorlar bizi. Parçanın nakarat kısmında da “İster büyük şehirde ister bir kasabada yaşasın, insan yaşanacak en güzel yerin kendi yaşadığı yer olduğunu düşünür” diyorlar.