"Ukrayna topraklarında yine TV dizisi gibi bir savaş izliyoruz"

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ali Bilge, Ekonomi Politik'te Ukrayna'daki savaş nedeniyle gündeme gelen tahıl krizini, Zelensky'nin İsviçre bankaları üzerine çağrısını değerlendirdi, Türkiye-ABD görüşmelerindeki S400'ler meselesi ve seçim kanunu tasarısıyla seçim süreci üzerine konuştu.

Ukrayna'da tren garı, kaçmaya çalışan insanlar

(21 Mart 2022 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)

Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhabalar!

Ali Bilge: Merhaba Ömer bey, merhaba Özdeş, Feryal!

ÖÖ: Günaydın!

AB: Herkese iyi haftalar, iyi yayınlar!

ÖM: Evet, çok yoğun bir hafta her zaman olduğu gibi Pazartesileri biraz Ukrayna savaşı nedeniyle ekonomik şeylere değinme fırsatımız olmadı hiç. Küresel iklim değişikliğiyle ilgili olağanüstü bulgular var maalesef. Her iki kutupta da şimdiye kadar görülmemiş, hatta bilim insanlarının inanılmaz dedikleri ölçümler yapılıyor, yüksek sıcaklık artışları yani. Güney Kutbu’nda, ortalamanın 21 derece daha fazla üstünde.

AB: Evet, savaşların da katkısı var muhtemelen değil mi?

ÖM: Tabii böyle bir şey gidiyor ama ondan bahsedilmiyor şeyde. Ben bir de savaşla ilgili şunu söylemek istiyordum konuşmaya başlamadan önce, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres önemli bir uyarıda bulundu savaşla ilgili olarak. Özellikle de dünya yiyecek, gıda sisteminin eriyip çökeceğini, bir fırtına, kasırga olacağını, açlık kasırgası olacağını da söyledi. Yani çok acayip bir durumdan bahsediyorlar. Bir de bu konuların en büyük uzmanı olan Raj Patel’la da Democracy Now!’da yapılmış, bu sabah bizim de yayınladığımız bir yayında Prof. Raj Patel diyor ki 4C, İngilizcesiyle 4K mı diyelim, “coronavirus”, koronavirüsü, iklim değişikliği, “climate change”, çatışmalar, yani savaşlar ve çatışmalar “conflict” ve “capitalism”, kapitalizmin bir arada muazzam bir çöküşe… Yani agroekolojiyi, sürdürülebilir bir tarımı ortadan kaldırıyor. Bunun geçişinin şart olduğunu söylüyor, çünkü özellikle iki ülkede -Ukrayna ve Mısır’da- arpa ve buğday, özellikle de buğdayın ekmek sepetlerini oluşturuyorlar ve bunda da büyük bir kriz olacağından korkuluyor ve ekmek sepeti de bombalanıyor. 

AB: Dünyada gıda ve tarım 20 yıldır alarm veriyor. En fazla artan fiyatlar gıda ve tarım fiyatları. Dünya Gıda Örgütü ve uluslararası kuruluşlar yıllardır bu duruma dikkati çekerler. İklim krizinin etkisiyle, neoliberal kapitalizmin katkısıyla bu vahim sonucu yaşıyoruz. Ukrayna savaşının dünya tahılı üzerinde etkisi çok büyük Sizin de söylediğiniz gibi burası bir tahıl ambarı, nasıl Türkiye’nin en önemli tahıl merkezlerinden biri Konya Ovasıdır -Polatlı borsası tahılda çok önemli bir borsadır, fiyatlar orada belirlenir- onun gibi dünya tahıl fiyatlarını Ukrayna ve Rusya’daki tahıl üretimi belirler. Çok önemlidir, dünyayı besler bu iki ülke. Bu konulara programlarımızda yıllardır hep değindik. Bir seferinde “Rusya buğdayı silah olarak kullanıyor.” demişiz. Aslında Rusya’nın en önemli silahları doğalgaz ve tahıldır. Elbette bir de gerçek silahlar. Bunların hepsi Rusya tarafından şimdi kullanılıyor. Dünya iklim krizinin yaşıyorken başlayan savaş nedeniyle dünyanın en önemli tahıl deposu devre dışı kalıyor. Türkiye için bir anda Konya Ovasını devre dışı bırakmak neyse dünya için de böyle bir durumla karşı karşıyayız. Belirttiğiniz uyarıları okumadım ama yıllardan beri programlarda bu konuya dikkat çekerim. Tarımda artan fiyatlara, tarımdaki sorunlara, tarımdaki kapitalistleşmenin yarattığı sorunları hep dikkate getirmişizdir. Ünlü Quantum Fonu’nun iki ortağı vardır, biri meşhur Soros, diğeri Jim Rogers. Rogers, İstanbul’a gelmiş ve bir konuşma yapmıştı yıllar önce. O toplantıyı izlemiştim; Rogers, “çocuklarınızı iyi birer çiftçi olarak yetiştirin, gelecek tarımdır ve gıdadır.” diyordu. “Gıda ve tarım tahvillerine, senetlerine yatırım yapın.” diyordu. Yani bu mesele yıllardan beri konuştuğumuz bir konu. Ancak savaş nedeniyle sorun daha da büyüdü; dünyanın tahıl ambarı devre dışı kalıyor, var olan kıtlık ve açlık sorunu daha da artıyor. Yarın çok daha kötü olacak…

ÖM: Evet, yarına ilişkin olarak da şunu söylemişler; yani BM’nin Dünya Gıda Örgütü FAO’nun yiyecek fiyatlarının en yüksek endeksinde, yani en yüksek olduğunu söylüyorlar ve 45 Afrika ve en az gelişmiş ülkelerini en az 1/3’ünü Ukrayna ve Rusya’dan tahıl, buğday ithal ettiklerini, Burkina Faso, Mısır, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Lübnan, Libya, Sudan ve Yemen gibi 18 ülkenin de en az %50’sini… Yani gerçek bir yıkım olabileceği ve bu yıl yiyecek fiyatlarının, gıda fiyatlarının %22 civarı bir oranda artacağı bekleniyor.

"Yeni bir dünya savaşına girmeyeceğimizi kimse garanti edemez"

AB: Önceki programlarda dile getirmişiz; Rusya’nın dünyanın en büyük buğday ihracatçısı olduğunu, 2028 yılına kadar dünya buğday ihracat pazarını %20’sini kontrol edeceğini belirtmişiz. Bu inanılmaz bir güç demek. O zaman Ukrayna üzerinde durmamışız. İklim değişikliği etkisi ile birlikte Rusya çok büyük bir küresel tahıl silahına, gücüne sahip oluyor. Bugün, bunun devre dışı kalmasının etkilerini yaşıyoruz. 

Ukrayna şehirleri yerle bir oluyor. Filistin, Gazze, Ramallah görüntüleri ortaya çıktı, çocuklar, siviller öldürülüyor, inanılır gibi değil. Bu arada Gazze deyince hatırladım, geçen hafta İsrail cumhurbaşkanı geldi gitti, değinemedik. Yine doğalgaz dediğimiz fosil yakıtla ilgili bir görüşme oldu iki cumhurbaşkanı arasında, ama aklıma hep şu geliyor, Filistinlilerin derdine, acısına sözde sahip çıkan Erdoğan, Gazze’de namaz kılacaktı değil mi ?

ÖM: Evet.

AB: Onu unuttu, kimse hatırlatmıyor da, hatırlatmış olalım. İsrail cumhurbaşkanıyla fosil yakıt anlaşması, boru hattı meselesi konuşulmuş. Ukrayna’ya tekrar dönersek, şimdi de Ukrayna topraklarında yine TV dizisi gibi bir savaş izliyoruz. Bu savaşa Avrupa’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra görülen en büyük kara savaşı deniliyor. Bilmem yanılıyor muyum? Yugoslavya’daki çatışmalar ve savaş çok uzun sürdü ama kara savaşı anlamında 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük savaş. 

Savaşların tarihine baktığımızda geçen yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı başladığında bunların bir dünya savaşı olacağını düşünülmüyordu, savaşın birkaç ay sonra biteceği bile düşünülüyordu… Dolayısıyla yeni bir dünya savaşına girmeyeceğimizi kimse garanti edemez. Birkaç ay içinde daha vahim vaziyetlerde olabiliriz, böyle bir dünyada yaşıyoruz, önceki iki dünya savaşında da bunu görüyoruz. Ayrıca Putin’in nükleer silah kullanmayacağının da garantisi yok. Hiç unutmayalım. 

Bu arada dikkat çeken haberlerden biri Zelensky’nin son açıklaması oldu. Ukrayna’da Açık Radyo dinleniyordur değil mi? İnternet üzerinden dinlenebiliyor, savaşın ortasında Zelensky sanki bizi duymuş, 28 Şubat’ta üzerinde durduğumuz bir konuya değiniyor. Video görüntülü olarak İsviçre parlamentosu üyelerine yaptığı konuşmada Ukrayna'daki savaşı başlatmaktan sorumlu Rusların İsviçre'deki banka hesaplarının dondurulması gerektiğini belirtiyor. İsviçre bankalarının savaşı başlatanların parasını tuttuğunu, Ukrayna'daki savaşın sorumlularının İsviçre'deki banka hesaplarının dondurulmasının gerektiğini söylüyor.28 Şubat’taki programda bu hususu gündeme getirmiştim. Oligarkların, otokratların, İran’ın mollalarının, kralların, zalimlerin, uyuşturucu-silah baronlarının, kara ve kirli dünyanın servetinin İsviçre’de olduğunu söyleyerek asıl yaptırımın buraya uygulanması gerektiğini vurgulamıştım. “Dünya kapitalizmi, İsviçre’yi legalize etmediği müddetçe bu yaptırımlar yetmez. İsviçre’nin şeffaflaşması lazım, legalize olması lazım”demiştim. 

ÖÖ: Zelensky’nin bu çağrısı tabii biraz kendi ayağına sıkmak da olabilir uzun vadede çünkü Ukrayna’da da aslında oligarklar var, bir önceki başkan Poroşenko’nun da Panama ve Pandora Papers’ta adı geçiyordu. 

AB: Herhalde onu göze almıştır.

ÖM: Bu arada savaşta da inanılmaz, yani savaş suçu denebilecek şeyler, Chris Hedges’ın son yazısında yazdığı gibi ABD, ta Kore’den başlayarak İkinci Dünya Savaşı’nın arkasından hatta İkinci Dünya Savaşı’nı da dahil ederek savaştan bu yana işlediği savaş suçlarının haddi hesabı yok, yani onlar hiç konuşulmuyor sadece Rusya konuşuluyor. Rusya da muazzam şeyler yapıyor. Mesela şimdi Mariupol şehir meclisinden bir açıklama var; bir sanat okulu bombalanıyor, 400 kişi, kadınlar ve çocuklar içindeyken bombalanıyor. Ayrıca oradan tahliye edilenler de yolları değiştirilerek zorla, kadınlar ve çocukların çoğunlukta olduğu Mariupol sakinleri Rusya topraklarına gönderilip kamplara yerleştirilmiş. Justin McCurry ve Loranza Tondo imzalı böyle bir haber vardı The Guardiangazetesinin dünkü nüshasında. Rus askerleri de mesela Ukraynalı keskin nişancılar ateş edip vuruyorlar ve ondan sonra da “seni korumaya geldik” diyorlarmış.

AB: Savaş rezil bir durum. Savaş her şeyin de mubah gösterildiği bir durum. Elbette, Rusya’nın Ukrayna işgaline ve barbarlıklarına, ABD’nin, liberal dünyanın bugüne kadar gerçekleştirdiği barbarlıkların sayısız örneklerini bilerek yaklaşmak gerekir. Ancak şu anda işgal edilen ülke ve işgalci belli, o yüzden meseleyi böyle almalı, “o da şunu yaptı, hak etti” tarzıyla yaklaşımlar hiç sağlıklı değil. Bu tür yaklaşımlar herhangi olumlu bir şey üretmiyor. 

Türkiye-ABD görüşmeleri ve S400'ler meselesi

Diğer dikkat çekmek istediğim bir haber Reuters’ın haberi. Türkiye ile ABD görüşmelerinde S400 konusu gündeme gelmiş. ABD, Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S400’lerin Ukrayna’ya verilmesini istemiş. S400 füze savunma sisteminin Ukrayna’ya verilmesiyle kadük olan F35 uçakları ve diğer mevzuların çözülebileceği belirtilmiş. Türkiye tarafından bu habere yalanlama gelmedi de kabul edilmediğine dair açıklama oldu. Türkiye, Ukrayna’ya silahlı insansız hava aracı, SİHA satıyor, ancak Rusya’dan S400 füze savunma sistemi alıyor. ABD ve NATO bu nedenle Türkiye’ye yaptırım uyguluyor, engel çıkarıyor. Türkiye’de bunları kullanamıyor. Garabet bir durum! Amerikalılar adeta dalga geçercesine, “Bizimle aramızdaki sorunları çözmek istiyorsanız, şu ambarda bulunan S400’leri Ukrayna’ya verin.” demişler. Yakında bunlar hurdaya çıkacak, ambarda çürüyor, yakında eskiciye vereceksiniz, bari bir işe yarar, diye mi düşünmüşler bilmiyorum ama böyle bir önerileri olmuş! 

Türkiye savaşın bitmesine yönelik sonuç getirmeyen arabulucu rolüne devam ediyor. Arabuluculuktan elde edeceği prestijle iç politikayı dizayn etmek isteyen, ondan medet uman bir iktidar var karşımızda. Müteveffa Necmettin Erbakan halka hizmeti vurgulamak için “garson devlet” derdi. Türkiye’nin arabuluculuktan anladığı böyle bir şey. Arabuluculuğu izzet ikram Antalya’nın güzel beldelerinde insanları bir araya getirmek olarak görüyor ama asıl mesele iki ülkenin gerçekten müzakere edecekleri önerileri ortaya koymaktır. 

Geçen hafta dikkat çeken haberlerden biri de Rus televizyonunda Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini protesto eden gazetecinin serbest bırakılması oldu. Para cezasına çarptırıldı. Muhalefet edenin 15 yıla mahkum edileceğine dair düzenleme varken bu da ilginç geldi bana.

ÖÖ: 200 Dolar.

AB: Evet, savaşa karşı çıkana ağır cezalar getirildi, 15 yıllık hapis gibi. Bu nedenle dikkatimi çekti. Ömer bey söyledi, Amerikan Senatosu da Putin’i savaş suçlusu olarak nitelendirdi geçtiğimiz hafta değil mi?

ÖM: Amerika Başkanı Joe Biden da aynı şeyi söyledi tabii ki savaş suçlusudur diye. Hatta böyle dönüp bir partide birden aklına gelmiş gibi olağanüstü bir laubalilikle işte bunu söyledi. Asıl tabii benim de sözünü etmek istediğim bu Chris Hedges’ın yeni yazısında, ABD’nin başta, yani Kore’den başlayarak, Kore Savaşı’ndan başlayarak, Vietnam’da, Irak’ta, Afganistan’da ve diğer yerlerdeki işlediği savaş suçlarının bir dökümünü yapıyor. “Hepsinin yargılanması lazım.” diyor. Yani genelkurmay başkanları, komutanlarıyla filan beraber. Aynı zamanda…

ÖÖ: Joe Biden.

ÖM: Joe Biden’ı da içerir ve üstelik de şey de var yani açık tuttuğu Küba’daki Guantanamo Körfez üssünde de 11 yıldan beri şey yapılan, 2001’den beri orada tutulan, işkence gören insanlar var. Yani tamamen insanlık suçlarından yargılanması gerekir diye de

AB: ABD’nin bu konudaki siciline Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nı da katarak bakmak mümkün.

ÖM: Evet, aynen öyle yapıyor.

AB: Her iki dünya savaşında savaşan tarafları finanse eden bankalar bugün FED’in sahibi olan bankalar. 

ÖM: Çok önemli, silah tacirleri ve bankalar.

AB: Evet. Savaş boyunca Nazi Almanya’sında işlem yürüten Amerikan Bankasının olduğunu da belirtelim. Çok karanlık bir dünyada yaşıyoruz. Dipsiz bir dünyada yaşıyoruz, dibi göremiyoruz. 

Seçim kanunu tasarısı ve Türkiye'de seçim süreci

En sonunda seçim kanununa ilişkin değişiklik tasarısı gündeme geldi. Biraz ona değinelim; şunu hep soruyorduk: Bir, Türkiye’de seçimler olabilecek mi? İki, seçimler adil olabilecek mi? Üç, seçim sonuçlarına rıza gösterilebilecek mi?İktidarın kendi lehine yontacak da olsa seçim kanunu değişiklik taslağını meclis gündemine getirmiş olması seçimin yapılabileceğine ilişkin kuvvetli durumu gösteriyor, bu önemli. Bu duruma -beğenin beğenmeyin- eksikliklerine rağmen altılı ittifakın ve genel olarak ittifaklar meselesinin konuşulup hayata geçirilmesinin katkısı olduğunu düşünüyorum

Taslaktaki öneriler, ekonomideki kur korumalı mevduat cinlikleri gibi şeyler. Zihni sinir öneriler ekonomide neyse, faizi açıkça yükseltmeden örtük bir şekilde faiz yükseltmenin adı kur korumalı mevduata olduysa, seçim kanunu değişiklikleri de böyle. Muhalefete getirilen engellemelerin aşılabilir olduğunu düşünüyorum. İttifaktaki küçük partileri engellemeye çalışan bir yaklaşımı kast ediyorum. Önceki seçimlerde bunun formülleri uygulandı. İyi Parti adayları CHP listelerinden gösterildi. Aşılabilir bir durum, ancak seçmen iradesini engellemek için elden gelen esirgenmiyor. Baraja ilişkin değişiklik MHP’yi kurtarmaya dönük bir hamle. Tabii burada HDP’nin kapatılıp kapatılmaması önem arz ediyor, onun da aşılma çareleri var. 

Partili cumhurbaşkanı, bu sıfatıyla seçimlere katılabilecek ve devletin tüm imkanlarını kullanabilecek. Bu aşamada 1946-50 arasında tek partiden “çoğulcu demokrasiye geçiş” sürecindeki gelişmeleri hatırlatmakta fayda var. Önemli ölçüde dış dinamiklerin katkısıyla bir geçiş süreci yaşanıyor. Demokrat Parti kuruluyor ve Demokrat Parti’nin deklare ettiği Hürriyet Misak-ı Özgürlük And’ı yayınlanıyor. Öncelikle demokrasiye geçiş için yapılması gerekenler içinde bulunan husus, cumhurbaşkanlığı ile parti başkanlığı ayrılmasıdır. Nitekim 1947 CHP kurultayında -ki çok önemli bir kongredir, CHP’nin tarihini merak edenler açısından bakılması gereken bir kongredir ama CHP’lilerin bile haberi yoktur- yedinci büyük kongrede bir karar alınır, İsmet İnönü parti başkanlığını parti başkan vekiline devreder. 

ÖM: Hatırladım şimdi ben de.

AB: Hatırlamış olmanız lazım, devrettiği ismi de muhtemelen hatırlarsınız: Hilmi Uran. Hilmi Uran genel başkan vekili görevini alır. Şekli bir düzenlemedir ama böyle bir karar alınır. Elbette sahada vardır İsmet Paşa, ama böyle bir düzenleme yapılır. Bugün tam tersi oluyor ve cumhurbaşkanı daha kuvvetlendiriliyor. Seçim kanunu değişiklikleri, partili cumhurbaşkanına sınırlama olmaması dahil, adaletsizliklerin toplandığı bir tasarı durumunda. 

Ayrıca sonuçta iktidara bağlı bir yargı ve Yüksek Seçim Kurulu var. Unutmayalım, YSK’nın Rusya YSK’sıyla yaptığı içeriğini bilmediğimiz bir protokol var. Bunu yıllardır gündeme getiririm, içeriğini bilmiyoruz, neler yapılıyor, nasıl bir destek alıyorlar, nasıl bir teknolojik destek alıyorlar, onu bilmiyoruz. Seçim kurullarında, birinci derecede hakimlerin kurullarda olması gerekirken bu kuraya bağlandı. Yani iktidarı bırakmamak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Kendi hakimlerinden oluşan, ihdas ettikleri seçim kurulları hedefleniyor. 

Dolayısıyla ittifakların işte burada önemi çıkıyor; adil bir seçim için sandıkların korunması, mücadele edilmesi… Adil bir seçim için ittifakların önemi ortada, deneyimlerimizle de sabit. Vaktimiz kısıtlandığı için çabuk geçiyorum, aslında üzerinde tek tek durulması gereken hususlar. 

Böyle bir ortamda birde helalleşme mevzusu var, kısaca ona da değineyim izninizle. CHP’nin getirdiği bir proje. Biz buna ne diyorduk, “yüzleşme” diyorduk değil mi? “Tarihimizle yüzleşelim” diyorduk. CHP’nin genel başkanı “helalleşme” diyor. Bazı ziyaretlerde de bulundu, bulunuyor. Sözde partisinin tarihsel yanlışlıları ile helalleşiyor. Peki, helalleşme ne kadar karşılıklı oluyor? Helalleşme böyle mi olmalı? Nasıl bir helalleşme bu? Aslında CHP, otokratik laikliğin sembolü olan türbanla helalleşmeyi merkeze koymuş durumda. O da önemli elbette, ama esas helalleşme çok farklı alanlarda olmalı; Geçtiğimiz günlerde yıldönümüydü Sabahattin Ali katliamının. Sen helalleşmek istiyorsan Filiz Ali’ye git önce değil mi? De ki “meçhulde bir cinayettir, bu cinayet CHP döneminde olmuştur”, git helalleş. Nazım Hikmet’le helalleş, 33 kurşunla helalleş. Git Ahmet Arif’in şiirini Mustafa Muğlalı kışlasının önünde oku, git Takrir-i Sükun’la helalleş. Takrir-i Sükun’da “Sanığın idamına gerekçesinin sonradan yazılmasına” diyen bir mahkemeler manzumesi var, git onlarla helalleş. Şeyh Sait’le helalleş, Seyit Rıza ile helalleş. Mezarları bile yok, Said Nursi’nin mezarı bile yok. Tan Matbaası nasıl basıldı? Git o baskınla helalleş, git Demirtaş’ı ziyaret et, Osman Kavala’yı ziyaret et, helalleş - bugün de davası var- Ermeni, Rum ve Musevileri neden ve nasıl terke zorladığınla helalleş.CHP tarihi ile helalleşecekse bunları kapsamalı ama helalleşme bu değil, yüzleşme bu değil,buna da kısaca değinmiş olayım. Sanıyorum zamanımız bitti, yetmiyor konulara.

ÖM: Devamını getiririz.

AB: Peki, size de iyi yayınlar diliyorum!

ÖM: Çok teşekkür ederiz.

AB: Hoşça kalın!

ÖÖ: Görüşmek üzere.