Ali Bilge, 10 ülkenin büyükelçilerinin bildirisini, "istenmeyen adam" ilan edilmelerini değerlendirip ve ülkedeki ekonomik krize değindi.
(25 Ekim 2021 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer bey, merhaba Özdeş, merhaba Feryal!
Özdeş Özbay: Günaydın!
AB: İyi haftalar ve iyi yayınlar!
ÖM: Çok teşekkür ederiz. Esas olarak bugün çok hareketli bir haftaya başlayacağımız kesin gibi gözüküyor. Özellikle de kabine toplantısında 10 büyükelçiyle ilgili karar alınabileceği belirtiliyor. Bu arada da bu açıklamalarla Cumhurbaşkanı’nın 10 ülkenin büyükelçilerini “istenmeyen adam” ilan edilmesi talimatını verdiğini söylemesinin ardından Dolar/TL kuru Asya piyasalarındaki sığ işlemlerde 9.77 seviyesinin üzerini görmüş hatta BBC’nin söylediğine göre 9.85’i de görmüş. Şu anda daha düşük. Euro da 11.46’ya kadar yükselmiş, şimdi daha düşük.
AB: Çok uzunca bir süredir mevcut iktidarın uyguladığı rejimle ülkenin iç basıncı çok yükseldi. Bu basıncın etkisini bütün hayatımızda yaşıyoruz hem ekonomik hem de siyasal anlamda. Aynı zamanda bu basınç dış dünyada da yükseldi. Hem iç basınç hem dış basınç çok yüksek. Sonunda dış basınç kendini gösterdi, çünkü sınırlar zorlandı, hatlar gerildi ve 10 büyükelçinin deklarasyonu geldi. Düdüklü tencerenin çalışma prensibi vardır, balonların çalışması da böyledir, iç ve dış basınca göre çalışılırlar. Tencerenin düdüğünden ses çıkmaya başladığında bir süre havasının çıkmasını beklenir, daha sonra düdüğü indirilir, ocak kısılır. Tencerenin düdüğü ülkeler için yargıdır, medyadır, sivil toplumdur. Şimdi bunlar Türkiye’de kalmadı, ocağın ateşini kısacak bir mekanizma, basıncı düşürecek araçlar, kurumlar, yapılar maalesef yok.
Yıllardır dış dünya ile ülkenin yaşadığı problemleri konuşuyoruz; Türkiye, sürekli sorun çıkaran, irrasyonel davranan, hoyrat, ona buna sataşan, haksız ve yanlış kararlar alan, kötü yönetilen ve dostu olmayan bir ülke haline geldi. Yanlış ve kötü yönetimler sonucu tahammül edilemez bir ülke haline geldi. Ülke bu durumda olmasına karşın, bir yandan da küresel sistemin içinde yer almak istiyor. Ancak içinde yer aldığınız küresel mali, finansal ve siyasal sistem size “bu sistem içinde kalmak istiyorsan, şu şu kurallara uymalısın kardeşim!” diyor. Ama Türkiye “hem bu sistem içinde kalacağım, hem bu hoyrat tavrımı sürdüreceğim” diyor. Otokrasi ile yönetildiği dönemde ülkenin iyi geçindiği dost olduğu ülke parmakla sayılı.
"Türkiye hasta bir ülke, bir anlamda raydan çıkmış bir ülke"
Şimdi, Türkiye’deki otokratik rejimin arkasında kuvvetli bir ekonomi de yok. Dünyada otokratik ülkelerin çoğunluğu arakasını petrole, doğalgaza ya da madenler gibi bir zenginliğe dayıyor. Türkiye’de bunlar da yok. Hep söylerim, bu ülkede otokrasi borçla kuruldu. Uluslararası iktisadi konjonktürün sağladığı imkanlarla çok fazla borçlanma oldu. Bu borçlanma ile de otokratik rejim kuruldu. Bu şekilde ülkede, iktidara kemiksiz hala %25-30 oy vermeye devam eden illüzyona tabi bir kesim yaratıldı. Buradan da bir otokratik rejim yaratıldı ama artık sonuna gelindi. Türkiye hasta bir ülke, bir anlamda raydan çıkmış bir ülke. Elçiler bildirisi ile bir ikaz yapılıyor, bir anlamda, evet, bir destur çekiliyor. Şimdi şöyle bir soru akla gelebilir: “dış dinamikler Türkiye’ye format mı atıyor?” Bir anlamda öyle; diyor ki “benimle birlikte bu sistemde, organizasyonda olacaksan kurallara uymak zorundasın. Uymazsan sana hatırlatırız. Eğer böyle devam edersen başka bir faza/dünyaya geçersin, bizimle olamazsın” diyor. NATO’suyla, AB’siyle, İslam ülkeleriyle sorunluyuz, Rusya ile de aynı şekilde. Dostu olmayan bir ülke pozisyonundasınız. Her alanda küme düşen bir ülke pozisyonundasınız. Yakında G20’den de çıkarılabilirsiniz...
Erdoğan ay sonunda G20 toplantısına gidecek. Eğer 2022 Haziran’ında erken, adil ve normal bir seçim olursa, katılacağı son G20 toplantısı olabilir.
Büyükelçiler bildirisi aynı zamanda iç muhalif dinamiklerin yetersizliğinin de bir sonucudur. Dış dinamikler, iç dinamiklerin yetersizliği ve güçsüzlüğü sonucunda hareket alanlarını genişletmek zorunda kalmışlardır. Demirtaş ve Kavala, nice insan suçsuz yere hapiste yatıyor. Muhalefet bugüne kadar bir araya gelip ortak bir bildiri sundu mu? Bir kez bile açık açık ziyaret ettiler mi? İş insanı aktivist, sivil toplumcu Osman Kavala’yı, kendileri gibi siyasetçi ve genel başkanlık yapmış Demirtaş’ı ve Yüksekdağ’ı, 7/24 bu insanları konuşmaları gerekirken, AİHM kararlarını uygulamayan iktidara karşı, dar millet-geniş millet ittifakı bir araya geldi mi? İktidarın bileğini bükemeyen güçsüz muhalefet varsa, millet cephesini demokrasi cephesine dönüştüremeyen bir muhalefet varsa, dış dinamik devreye girer, bir araya gelirler ” AİHM karalarını uygula kardeşim” derler sana.. “Bardağı taşırdın Türkiye” demek istiyorlar aslında.
Eylül sonunda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, “AİHM kararlarını uygulamazsanız ihlal prosedürünü başlatırız” dedi zaten. 30 Kasım- 2 Aralık tarihlerinde bakanlar komitesi toplantısı yapılacak, Kavala ve Demirtaş kararlarını uygulanmadığına göre, muhtemelen “ihlal prosedürü” başlayacak. İhlal prosedürü ne demek? İhlal prosedürü üyeliği askıya almakla sonuçlanıyor. Bugüne kadar Azerbaycan Mamadov davası nedeniyle askıya alındı. Daha sonra Aliyev Mamadov’u serbest bıraktı ve tekrar konsey üyeliğine döndü. Avrupa Konseyinde kurucu üyeyiz biz ve askıya gitmekle karşı karşıyayız. Peki askıya gitmek ne demek? Askıya gitmek artık başka faza/tarafa geçtin demek, küresel ilişkilerinde hukuki ve iktisadi siyasal sonuçları olan vahim bir durum demek.
Büyükelçiler bildirisi ve istenmeyen kişiler ilan edilmesinin gündeme gelmesiyle yaşanmakta olan kriz ay sonunda yapılacak G20 ve Glascow iklim zirvesitoplantıları öncesine denk geldi. Öncesinde bu bildirinin yayınlanması tesadüf olmasa gerek. Aslında kendisi “istenmeyen adam” ilan ediliyor, "böyle devam edemeyiz" diyorlar, bunun farkına varmaları lazım.
"Bürokratik kurumlar, Merkez Bankası’ndan Dışişleri Bakanlığı’na kadar, son nefesini veriyor"
Bugün kabine toplantısında ikna etmeye çalışacaklarmış, geriye döndürmeye çalışacaklarmış, araya girme çabaları var. Artık herkes, bakanlık falan çileden çıkmış durumda. Dışişleri Bakanlığı, bürokrasi, bürokratik kurumlar, Merkez Bankası’ndan Dışişleri Bakanlığı’na kadar, son nefesini veriyor.
AKP’nin ilk iktidar yıllarında şahit olurduk, gerilim zamanlarında benzer bir şey olduğu vakit “dini büyükler araya girer” derlerdi. Şimdi o dini büyükler yok. Partinin ağır topları, ağabeyler de yok ortalıkta. Erdoğan’ı ikna edebilecek iki isim var aklıma gelen; Mehmet Barlas ve Can Paker araya girsin, onları sever, belki onlar ikna eder.
AB güven duymuyor, büyük ülkeler güven duymuyor, NATO güven duymuyor, İslam ülkeleri güven duymuyor, bu yönetime artık güven duyulmuyor. Türkiye siyasal ve iktisadi güven duyulmayan bir ülke. Kafasına göre faiz kararlarının alındığı bir ülkeye yatırım gelmez; deklarasyon gelir, yaptırım gelir. Bakın sınır dışı etmeye çalıştığımız ülkelerle ciddi ekonomik ilişkilerimiz var. Onların piyasalarından, onların fonlarından ve bankalarından borç alıyoruz. Şimdi bakın Glasgow’a gidilecek, malum geçen hafta Paris iklim sözleşmesini imzaladık, bunun sonucunda 3.1 milyar kredi alacağız. Peki bu krediyi nereden alıyoruz biz? Dünya Bankası, Almanya ve Fransa’dan. İçinde bulunduğumuz durumun vahametini artık siz tahmin edin.
Sonra ne oluyor? Afrika’ya gidiyorsun, orada ülke ülke SİHA satmaya çalışıyorsun, “yağ satarım, bal satarım, SİHA satarım” diyerek Afrika’dan medet ummaya çalışıyorsun.
G20 liderleriyle buluşulacak olan Roma zirvesinde Biden’la randevu ayarlandığı söyleniyor. Biden’la görüşmede neyin halledilmesi isteniyor? S400, F35, F16 meselesini mi? ABD “F16 meselesi için bir finansman teklifinde bulunmadık” diyor. Üstelik Suriye’ye yeni bir harekat gündemde. Bu konuda Rusya ile de anlaşamıyoruz, ABD ile de anlaşamıyoruz.
Dış basında, Bild’de, Erdoğan hakkında bir değerlendirme yayınlanmış, değerlendirme şöyle: “otoriter davranışlarıyla öne çıkıyor, insan hakları konusunda titiz değil, muhalefete ve eleştirmenlere alaycı davranıyor. Kadın hakları ve hukukun üstünlüğü onun için çok da önemli değil, Erdoğan tamamen kendini kaybediyor. Umarım bizi endişelendirecek gelişmeler olmaz. Türkiye'de bu yönetimle artık her şey mümkün görünüyor"
Erdoğan Osman Kavala için “Soros artığı” diyor. Ne demek “Soros artığı”? Kendisi gibi düşünmeyen bir şey mi olmak durumunda, düşman mı olmak durumunda? Soros düşman mı? Soros’la görüşen kimdi? Çok büyük bir kitle için sabah-akşam haber bültenleri hakaret manzumesi haline döndü.
"Bu ülkenin insanları ülkeye güvenmedikleri için paralarını altın ve dövizde tutuyorlar"
Kendisine çok şey kaybettirdiğinin farkında olduğunu düşündüğüm bu hal ve tavır daha ne kadar devam edebilir? Ayar düşüklüğü sadece sözde değil;son aylarda insanların hayatının ayarlarını düşüren en önemli şey Türk lirasındaki ayar düşüklüğü oldu.Bu ülkenin insanları ülkeye güvenmedikleri için paralarını altın ve dövizde tutuyorlar. Mevduatın çok büyük bir bölümü altın ve dövizde. Hazine varlıklarını Merkez Bankası hesaplarında döviz ve altında tutuyor, TL borçlanmadan çok döviz borçlanıyor, kendi vatandaşından dolar cinsinden borç alıyor.
İçinde bulunduğumuz bu durum nasıl çözülecek? Kasım ayında Avrupa Konseyi üyeliği askıya alma, ihlal prosedürü kararını verecek. Kasım sonunda, aralık başında Anayasa Mahkemesi HDP’nin kapatılmasına ilişkin kararını verecek. Her hafta bunun üzerinde duruyorum; unutmayalım, siyasi açıdan çok önemli bir gelişmelere yol açacak bir karar olacak. İki hafta önce Pandora Belgelerini konuşurken dikkat çekmiştim, “OECD- FATF’de gri listeye geçebiliriz” demiştim. FATF, OECD’ye bağlı bir kurum. Kara para aklanması, terörün finansmanı hakkında ülkeleri derecelendirdiği raporlar yayınlıyorlar. Türkiye inişli çıkışlı seyir izledi hep. Şimdi çok ciddi nedenlerle gri listeye geçtik. Gri listeye neden geçtik? “Terörün finansmanı ve kara para, kirli para aklamalarında doğru davranmıyorsun, bir anlamda göz yumuyorsun” demek istiyorlar.
ÖM: Bir kesilme oldu galiba telefon hattında. Bu arada tekrar bağlanana kadar devam ettirmeye çalışayım Ali Bilge’yle olan konuşmamıza. Özellikle de bu Osman Kavala’ya destek açıklaması yapan ülkeler, yani haklarının korunması ve derhal serbest bırakılmasını isteyen 10 ülkenin büyükelçilerini “istenmeyen kişi” ilan etme açıklamasına söz konusu ülkelerden de tepkiler gelmeye başladı, onları da hemen belirtmek lazım. Norveç’ten mesela; Norveç Dışişleri Bakanlığı sözcüsü “büyükelçimiz ‘istenmeyen kişi’ ilan edilecek hiçbir şey yapmadı” diyor. Öte yandan Avrupa Parlamentosu Başkanı David Sasoli “sindirilmeyeceğiz, Osman Kavala’ya özgürlük” diyor. Alman diplomat ve Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Wolgang Ischinger, twitter hesabından Türkiye’nin böyle bir adım atması halinde, yani ‘persona non grata’ ilan edip büyükelçileri ülkeden çıkartması halinde AB’nin ortak bir tutum olarak AB’deki tüm Türk diplomatlarını sınır dışı etmesini önermiş. Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Ischinger’den bahsediyoruz. Bu paylaşıma bir yanıt yazan Alman Yeşiller Partisi’nin kıdemli siyasetçilerinden Cem Özdemir de “batılı demokrasilerin Ankara’da net bir şekilde anlaşılacak ortak bir yanıt vermesine ihtiyacımız var” demiş ki kendisinin adı Almanya’da devam eden koalisyon görüşmelerinde dışişleri bakanı adayları arasında da geçiyor. Almanya’dan zaten Erdoğan’a Kavala yanıtı “derhal serbest bırakın” şeklinde geldi. Bunu da söylemiştik, Ulrike Demmer, Merkel hükümetinin sözcü yardımcısı kendisi, “çağrının arkasında duruyoruz ve derhal serbest bırakılması çağrısını yeniliyoruz”. Bu da önemli çünkü Merkel’in sözcüsü “Merkel adına söylemiyorum bunu”, yani Merkel’in Türkiye’yi ziyaretinden hemen sonra bu açıklama geldi ama Merkel’in sözcüsü de bu şekilde konuşuyor. Öte yandan da BBC’ye mülakat veren Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanı İlnur Çevik ise söz konusu 10 ülkenin Türkiye’nin güvenini geri kazanması için büyük bir çaba sarf etmesi gerektiğini söylemiş. Bu da inanılmaz derecede meseleyi kesinleştiren bir şey. Yani bu “Türkiye’nin tekrar güven kazanması için bu ülkelerin çok çalışması lazım” demiş. “Bu sıra dışı, eşi benzeri olmayan bir durum; bir NATO ülkesinin ev sahipliği yaptığı müttefik diplomatlar tarafından böylesi bir muameleye maruz bırakıldığı başka bir örnek yoktur” diyor. “Türkiye gibi bir ülkeye ders veremezsiniz, iradenizi böylesi bir ülkeye dikte edemezsiniz. Bir çözüm bulunmasını gerçekten çok istiyorum fakat bunun için bu süreci başlatan hükümetlerin büyük bir kararlılık ve iyi niyet göstermesi gerekiyor” demiş. Eski Türk diplomat, düşünce kuruluşları Edam’ın başkanı ve Carnegie Europe’un da araştırmacısı Sinan Ülgen de bu yaşananların NATO müttefikleri arasında görülmemiş bir seviyede olduğunu söylemiş. Ankara’nın bu yönde bir adım atmamasını umduğunu belirtmiş. “Son yıllardaki gerilimlerin ardından dış politikasını yeni bir raya oturtmayı hedefliyordu, zamanlama da uygunsuz oldu. Ardındaki mantık sorgulanacaktır” demiş ve bir de Türkiye’nin dış politikasının, Ali Bilge’nin de biraz önce söylediği gibi, iç çekincelerin esiri olmasıyla yakından ilişkili olduğunu belirtmiş. ABD merkezli düşünce kuruluşu Washington Institute’den Soner Çağaptay da Türkiye’nin en fazla ticaret yaptığı 10 ülkenin yarısının bu listede yer aldığına dikkat çekip Erdoğan’ın bu açıklamayı piyasaların kapalı olduğu cumartesi gününde yapmasının Türk ekonomisi için büyük bir şans olduğunu söylemiş. Böyle de bir şey. Ama İlnur Çevik “bu 10 ülkenin büyük bir çaba göstermesi gerekir” diyor.
ÖÖ: Ali bey hatta galiba bu arada.
AB: Epeydir hattayım, ne zaman kesildiğinin de farkında değildim. Kendi kendime konuştum anladığım kadarıyla.
ÖM: Evet biraz bağlantı kopukluğu oldu ama ben tamamlamaya çalıştım, tepkileri vermeye çalıştım Avrupa ülkelerinden bu imza…
AB: Evet, epeydir dinliyorum İlnur Çevik’in açıklamalarını anlattınız ama nerede kaldığımı bilmediğim için nerden devam edeyim bilemiyorum.
ÖM: Ben bir de şeyi de soracaktım, hazır bu kesintiden yararlanarak, bir ilginç durum daha var; çeşitli ülkelerden Çin’e bir uyarı gelmiş Sincan Türkleri, Uygur Türkleriyle ilgili olarak. Bu, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 43 ülkenin Çin’i kınaması da bu şeye paralellik arz ediyor ama burada Türkiye var. Uygur Türkleri ve diğer azınlıkların maruz kaldığı insan hakları ihlalleri nedeniyle kınamışlar, Türkiye ve Almanya’nın da aralarında bulunduğu 43 ülke. “Gözlemcilerin girişine izin ver” çağrısı yapmışlar. İlginç bir çelişkili durum ortaya çıkıyor. Bir de buna karşılık Küba’nın başını çektiği 62 ülkeden de karşı bildiri gelmiş. Dünyanın başı iyice dönmeye başladı. Onlar da “Çin’e yönelik siyasal amaçlı dezenformasyon” demişler. Türkiye’nin Çin’le alakası nasıl olacak bilmiyorum.
AB: Şu anda Çin büyükelçisini “istenmeyen adam” ilan etmedik. Erdoğan Çin’e gittiğinde bu sorundan bahsetmedi ve bu Uygur Müslümanlarının tepkisine neden olmuştu. Tavrını değiştirmiş demek.
Nerden kesildiğine bakmaksızın devam edeyim. Erdoğan iki önemli toplantıya, 30-31 Ekim Roma toplantısına ve ardından Glasgow’daki toplantıya, elçiler bildirisi krizi ile katılacak…
ÖM: Evet.
AB: Bir yandan Suriye’de harekat konuşuluyor. Herhalde yapılabilecek en kötü şey böyle bir krizin ve zirvenin ortasında Suriye’ye harekat başlatmak olacaktır. Bunu, anlaşmadan göze alırlar mı bilmiyorum. ABD’de Halkbank davası yeniden başlayacak, sırada suç örgütü lideri Sezgin Baran davası bekliyor.
"Meclis, meclis olmaktan çıkınca, bütçe de bütçe olmaktan çıktı"
2022 Bütçe görüşmeleri başladı. Ona değinemiyoruz bile. Bütçe görüşmelerinin canlı yayınlanmasını iktidar reddetti. Meclis, meclis olmaktan çıkınca, bütçe de bütçe olmaktan çıktı. Politika faizinin düşürülmesi ile ekonomide diğer faizlerin yükseldiği bir ülkede yaşıyoruz! Ayrıca bunu yapınca kredi hacmi filan da genişlemiyor. Son olarak da Türkiye’nin kur artışları nedeniyle bu sene ciddi enerji sorunları yaşayabileceğini belirtelim. Enerji ithalatı yapan bir ülkeyiz, faturamız yüksek. En son olarak da Toprak Mahsulleri Ofisi 235 bin tonluk arpa ithalatı ihalesi açtı. Arpa ve buğdayda kendimize yetemiyoruz, açığı dışarıdan temin eden bir ülkeyiz. Yoksulluk, açlık sınırlarını da zorlayan bir ülkeyiz. Bir milyon insan çöplerden besleniyor. Bununla kapatalım artık.
ÖM: Kapatırken ben de son sözünüze bir ufak ilavede bulunayım izninizle; AKP Genel Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz “biz hazırız, Avrupa kara kışa hazır değil. Onlar bize ültimatom vereceklerine önce kendi ekonomilerini, kendi geleceklerini düşünsünler” demiş. “Bizim enflasyondaki yükseklik eyvallah, kurun yüksekliğini görüyoruz ama inanın hepsi kontrol altında” demiş. Bu rahatlatıcı bir şey olarak geçecek tarihe herhalde.
ÖÖ: “Bilinçli olarak yükseltiyoruz” demiş oluyor!
ÖM: Ne diyorsunuz Ali bey son söz olarak?
AB: Her şey ortada işte! Değerlendirme yapacak durum yok. Ülkenin hali, pür melal hali ortada. Muhalefetiyle, iktidarıyla, medyasıyla, sonuçta dış dinamiklerin etkisiyle belli bir düzen verilebilmeye çalışılabilir mi onu da bilemiyoruz? Önümüzdeki günlerde göreceğiz.
ÖM: Göreceğiz evet. Resmi verilere göre bu yılın ilk altı ayında ülke genelinde açılan her iki dükkandan, işyerinden biri kapısına kilit vurmuş. Bu da sizin söylediklerinizi iyice perçinleyen bir veriydi. Bu şekilde kapatalım isterseniz?
AB: Tamam.
ÖM: Peki çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
ÖÖ: Görüşmek üzere.