Ali Bilge’nin gündeminde Brezilya’da göreve başlayan Lula da Silva, 2023 yılında gerçekleşmesi planlanan seçimler, Altılı Masa’nın hazırlıkları ve kapatılması gündemde olan HDP vardı.
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, iyi yıllar!
Ali Bilge: İyi yıllar hepimize! Bu sabah Brezilya’da Lula’nın yemin ettiğini gördüm, “Bolsanaro devri kapandı ve en karanlık dönemi geride bıraktık, kâbus bitti” dedi Lula. Haberi okuyunca içim biraz ferahladı, otokrasiden seçimle demokrasiye geçişin ilk örneğini gördük. Otokrasiyle yönetilen ve seçimlere yaklaşan Türkiye için de ciddi bir örnek. Sevindirici, ilham verici bir haber. 20 sene önce, Açık Radyo’da programlara başladığım zamanlarda Türkiye’den bir avuç insan Brezilya’ya Dünya Sosyal Forumu’na gitmiştik. 2003 yılı Ocak ayıydı, Lula’nın yeni yemin etmiş, görevi devralmıştı.
Ö.M.: Biz de size orayı izleme görevi vermiştik.
A.B.: Evet, bu görevi 40 derecede yerine getirdiğimi düşünüyorum. Sonra ABD’ye -16 dereceye geçtiğimi hatırlıyorum. Porto Allegre’den Açık Radyo’ya canlı yayın yapmıştık. 20 yıl önce Latin Amerika sola dönük değişimler, solun başarılı olduğu seçimler yaşıyordu. Bu Lula’nın ikinci zaferi ve Bolsanaro ülkeyi terk etti.
Ö.M.: Mara Lagua’ya gittiği söyleniyor. Florida’da Donald Trump’ın mekânında olduğunu daha kesinleşmediği için şimdilik söylemesek daha iyi.
A.B.: “Yenilenler partisi” yapıyorlar! 2023 yılına bu haberle başlamış olmak iyi geldi, ayrıca geçmişi anımsattı. 2023 yılı Türkiye için çok çetin bir yıl olacak. Brezilya’ya benzer bir örneğin Türkiye’de gerçekleşmesini diliyoruz. Son derece dikkatli, hassas politikaların sürdürülmesi gerektiği bir yıl.
Yılın son gününde, geçmiş yıllarda rastladığımız şekilde siyasi bir cinayetle karşılaştık. Ülkü Ocakları eski başkanı ve Hacettepe Üniversitesi öğretim görevlisi Sinan Ateş profesyonelce planlandığı anlaşılan bir cinayetle öldürüldü. Mersin Ülkü Ocakları eski başkanı da geçen yıl benzer bir suikasta uğramış, silahlı çatışmada kendisine saldıran ülkücülerden birini öldürmüştü. Her iki olayda da saldırıya uğrayan ülkücülerin bugünkü MHP yönetimine muhalif olduğu belirtiliyor. Ülkü Ocakları’ndan, MHP Genel Merkezi’nden, iktidardan, İçişleri Bakanlığı’ndan konuya ilişkin tatmin edici açıklama yapılmadı. Önümüzdeki günlerde bu siyasi cinayetin aydınlatılması gerekiyor. Cinayetin ülkücü kesimde cereyan etmesinin ne anlama geldiğini, nasıl bir hesaplaşma içinde oldukları merak ediliyor.
Ö.M.: Gazeteci Alican Uludağ, Twitter hesabından bir dizi tweet yayınlamış ve Sinan Ateş cinayeti soruşturmasında MHP’nin İstanbul İl Yönetimi’nden Ufuk Köktürk’ün gözaltına alındığını açıklamış. Evinde de bir tabanca ve bu silaha ait 2 adet şarjör ve 23 fişek ele geçirildiğini ve M.Y. adlı şüphelinin de arandığını ve böylece cinayetin MHP yönetimiyle bağlantılı olduğunu yazmış.
A.B.: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle dış politikada “sil baştan” uygulamalara Suriye’de devam edildi. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır’la yeniden diplomatik ilişkilerin kurulması, dostlukların geliştirilmesi sürecine Suriye de eklendi. Rusya, Suriye ve Türkiye savunma bakanları bir araya geldi. Suriye-Türkiye ilişkilerinde de “sil baştan” yeni bir döneme geçileceğine ilişkin işaretler verildi.
2011’den beri devam eden bu politikanın mimarlarından birinin şu anda muhalefette bulunan Ahmet Davutoğlu olduğunu belirtelim. Türkiye’nin değiştirmeye çalıştığı Suriye politikasıyla 12 yıldır ödediği ve hâlâ ödemekte olduğu bedelleri göz önüne getirmekte fayda var. Türkiye, Suriye iç savaşına iştirak etti. Muhalifleri destekledi, orada özel bir ordu kurdu, oraya yerleşti, 4 büyük harekât yapıldı, Türkiye’nin sınırları genişledi. Girdiği bölgelerde silahlı kuvvetler, polis, adliye, üniversite, altyapı, yol, su, elektrik yatırımı yaptı.
Bu değişim de seçimlere yönelik bir yaklaşım gibi görünüyor. Çünkü böyle bir değişim için Suriye’nin de koşulları var. İşgalci gördükleri Türkiye’nin topraklarından tamamıyla gitmesini, aynı zamanda desteklediği muhalif unsurlardan ve oluşturduğu ordudan desteğini çekmesini istiyor.
2011’den bu yana, değiştirilmesi istenen bu politika sonucu, inanılmaz harcamalar yapıldı. İnsan kayıpları, muazzam bir göç dalgası yaşandı. Politika ülke topraklarında cihadist unsurların yerleşmesine yol açtı. Türkiye’nin Suriye rejimine karşı desteklediği kesimler geçtiğimiz günlerde, “sil baştan politikası” nedeniyle Kuzey Suriye’de Türkiye’ye karşı çok ciddi gösteriler yaptı. Bunların uzantıları Türkiye içerisinde bulunuyor, bu yapılar bir tehdit unsuru. Nitekim İstiklal katliamında bunun izlerini gördük.
Erdoğan, Suriye’ye yönelik “sil baştan” politikasının seçim sonrasına kalabileceğini söylüyor. “Putin, Suriye’yle anlaşmamızı istiyor” dediğini biliyoruz. Bu gelişmede İran ve Rusya’nın Türkiye’ye baskısı var. Suriye konusunda görüş ayrılıklarına rağmen Rusya ve Türkiye, Ukrayna Savaşı nedeniyle Rusya’ya uygulanan yaptırımlar sonucunda önemli bir müttefik hâline gelmiş durumda. Suriye zaten uzun yıllardır yaptırım uygulanan, ekonomik ve siyasal olarak yalnız ve güçsüz bir ülke. 2023 yılına girerken Türkiye’nin güneyinde muazzam bedellere yol açan politikanın değişeceği söylendiğinde 12 yıllık politikanın muhasebesinin yapılmasını gerekiyor. Türkiye’ye muazzam bir göç gerçekleşti, gelenler ise topraklarından oldu. Devasa sorunlar biriktirdi. Su, iki ülke arasında çok ciddi bir probleme sebebiyet veriyor. Ayrıca Suriye’de denklemi çözmek istiyorsanız sadece Rusya’yla anlaşmak yetmiyor. ABD’nin ve müttefiklerin de varlığını unutmamak gerekiyor.
Ö.M.: Savunma Bakanı Hulusi Akar, Erdoğan’ın durum ve şartlar uygun olduğu takdirde Esad’la görüşebileceğini söylemiş. Bu önemli bir değişim haberi. T24’ün haberinde, Ankara-Şam yakınlaşmasına da Suriyeli muhaliflerden protesto geldiği belirtiliyor. Yani Suriye’de muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde yüzlerce kişinin katıldığı gösteriler olduğu söyleniyor. “Bir düşünceyi öldüremezsiniz” yazılı dövizler taşıdıkları belirtiliyor. Moskova’da üçlü bir görüşme yapılmıştı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, Suriyeli ve Rus mevkidaşlarıyla yaptığı bu görüşmeye Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, “Faydalı bir görüşme” demişti.
A.B.: İktidarın seçim öncesi bu görüşmeyi, sil baştan politikasını zorladığı ve seçimlerde Rusya’nın Erdoğan’a yardımcı olmaya çalıştığı bir gerçek. Son günlerde hem köpürtülen doğalgaz konusunun hem de Suriye’de işlerin düzeleceği görüntüsünün vitrine konmasının seçim sürecinde Erdoğan’a yararlı olacağı düşünülüyor. Ancak bu o kadar kolay değil. Suriye’nin ortaya koyduğu ön şartlar olduğu dile getiriliyor. Suriye’de yayınlanan El Vatan Gazetesi’nin yayımlarına göre görüşme içeriği biraz aydınlatıldı. Türkiye’de yayın yapan pek çok mecra da bunu kaynak gösteriyor. Adım atılması için ön koşulları yerine getirmek gerekiyor, Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerden çıkmaya razı olması şart. El Vatan, bu konuda anlaşma olduğunu dile getiriyor. 12 yıllık Suriye politikasının Türkiye’ye çok yüksek bedelleri oldu. 2016’dan itibaren 4 büyük operasyon yapıldı ve oraya yerleşildi. Barış Pınarı, Bahar Kalkanı, Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı gibi isimleri olan harekâtlar düzenlendi. Girilen bölgede üniversiteler, fakülteler açıldı. Burada da adliye teşkilatı kuruldu, hatta yargılama düzeni bile oluşturuldu. Türk Lirası geçiyor, silahlı milis kuvvetleri var, belediye hizmetleri, yerel hizmetler veriliyor, kaymakam atanıyor. Bunlar basit şeyler değil.
Özel Suriye Ordusu komutanları Kilis’te en güzel evlerde oturuyor. Hatay, Kilis, Antep gibi illerde muazzam bir nüfus değişimi yaşanıyor. Türkiye’nin yeni yüzyılına geçerken sırtındaki politik, ekonomik ve askerî en büyük yüklerden biri olan Suriye sorununun maliyetini henüz ölçmüş değiliz. Suriye Savaşı’nın Türkiye’ye ekonomik bedellerini, harcamalar ve enflasyon üzerindeki etkilerini hâlâ bilmiyoruz.
Bir yıl sonra 1974 Kıbrıs Harekâtı’nın 50. yılı dolacak. Yıllar önce Kıbrıs Harekâtı’nın Türkiye ekonomisine etkisini araştırmaya çalışmıştım. Kıbrıs Harekâtı’nın olduğu 70’li yıllarda, 1973 ve 1977’de 2 büyük petrol/enerji krizi yaşanmıştır. Bunların hepsini birlikte ele alan doğru dürüst bir çalışma olmadığını görünce, o dönem de yaşayan siyasetçi ve bürokratlara sorarak araştırmaya koyulmuştum. Harekâtın çok ciddi bedelleri olduğu anlaşılmıştı.
Suriye meselesi gelecek iktidarlar için de çok büyük bedeller yarattı. Muhalefette de bu konuda “Suriye politikasında şu pozisyondayız, şunu yapacağız” gibi bir deklarasyon göremiyoruz. Mesele Suriye’deki Kürtlerin varlığında düğümleniyor. Rusya orada federatif bir durum olmasını istiyor ama Türkiye’yle olan çıkarları nedeniyle bunları, bu aşamada göz ardı edebiliyor. Suriye’yle olan yumuşamanın ağırlıklı olarak seçimlere yönelik olduğunu belirtelim. Aynı durum ekonomik kararlar için de geçerli. Emeklilikte yaşa takılanlar atılımı, asgari ücretin artırılması gibi… İç talebi ve bazı harcamaları arttırmak suretiyle daralan ekonomiyi biraz genişletmeyi, ekonomik sıkıntıdan bunalan kesimleri biraz gülümsetmeyi amaçlayan adımlarla seçim kazanacağını ummak artık gerçekten hayal. Çünkü Türkiye döviz sıkıntısı içerisinde yaşıyor ve 2023’e de döviz sorunuyla girdi.
Ö.M.: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bir açıklaması vardı. Gazete Duvar’dan gördük: EYT’de yani Emeklilikte Yaşa Takılanlar’a yönelik düzenlemeyle ilgili “Yaş sınırı uygulanmayacak” dedi. Yani “Sistemi yönetilebilir hâle getirmek için çok uğraştık” diyor. 2 bin 250 kişinin emeklilik hakkı kazanacağını belirtiyorlar ama bunun uygulaması konusunda epey sorun olacağı anlaşılıyor.
A.B.: EYT düzenlemesi, 1992 yılında o zamanki koalisyon hükümetinin yaptığı çok erken emeklilik düzenlemesini hatırlatıyor. 35 yaşında emekli oldu insanlar. O düzenleme sosyal güvenlik bilançosunu, aktöriyel denge dediğimiz, emekli ve çalışan arasındaki prim ödeme, emekliliği finanse etme dengesini bozdu. Dünyada çalışan 4 kişi bir emekli maaşını öder, bizde bu oran önce 2’ydi şimdi 1,3’e düşüyor. Bu düzenlemelerin bedelleri, uzun yıllar boyunca şu anda emekli olanların ve dar gelirli toplumsal kesimlerin sırtına yüklenecek. Maliyetleri itibarıyla ciddi kamu açığına sebebiyet verecek bir uygulama. İnsanlar erken yaşta emekliliğe seviniyorlar ama bunun kamu maliyesi üzerine muazzam olumsuz etkileri olacak. Kamu harcamaları artacak, enflasyon ve vergilerle bu kesimler bunun bedelini ödeyecek. İlk adımda 2 milyonu aşkın insan hemen emekli olabiliyor ama birkaç yıl içerisinde 4 milyonu aşan bir grup emekli olacak. Bazı hesaplamalara göre bu uygulamadan sonra, 16-17 yıl boyunca Türkiye’de emekli olacak yaşta kimse kalmıyor. 2023’te yapılacak, yapılması hesaplanan seçimlere yönelik uygulamalardan olduğunu ve harap olmuş kamu maliyesinin daha da harap olmasına yol açacağını, muhtemel iktidarlar önüne de muazzam olumsuz bir tablo bırakacağını ifade etmeliyiz.
Ö.M.: Tam seçimler sürecine girerken gündemimizde Altılı Masa toplantısı var değil mi?
A.B.: Ev sahibi parti başkanı gündem belirleme turu yapıyor. Altılı Masa’ya ilişkin geçen haftalarda yaşadığımız sorunlar malum. Büyükşehir Belediyesi Başkanları’nın aday olma meselesinin yarattığı sorun aşılmaya çalışıldı. İmamoğlu hakkında hüküm verildi ama üst mahkeme itirazını içeren süreç nedeniyle Belediye Başkanı’nın adaylığı soğudu. Ancak Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu var.
Fransa’da partiler, adaylarıyla 1.turda yarışıyorlar ancak partiler 2. tur için bir anlaşma yapıyorlar. “1. turda en yüksek oyu alan kimse onu destekleyeceğiz” diyorlar. Bu yapı Altılı Masa için gündeme geldi. Ancak Fransa otokrasiyle yönetilmiyor, Fransa’da demokrasi var. Altılı Masa’yı oluşturan partilerin şunun farkına varmasını diliyoruz: Burada otokrasiye karşı bir ittifak kurulması gerekiyor. Önümüzdeki seçimler normal bir demokratik rejimde olduğu gibi partilerin yarışacağı bir seçim değil. Otokrasiden demokrasiye geçilip geçilmeyeceğinin belirlendiği bir seçim olacak. Dolayısıyla seçimlerde muhalefetin parlamento çoğunluğunu ve cumhurbaşkanlığını kazanması hedeflenmeli. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmesi hedeflenmeli. İsteğimiz, Türkiye’nin kuvvetler ayrılığına dayalı bir sisteme geçmesi. Bu seçimler, siyasi partilerin ideolojik performanslarından kaynaklanan yarışmalara dayalı bir seçim değil. Dolayısıyla genel olarak muhalefetin duruma bu girdabı aşmaya yönelik bakması gerekiyor. Lula’nın dünkü konuşmasındaki gibi “Kâbus bitti” ortamını sağlamaları gerekiyor.
İyi Parti, Cumhur İttifakı’nın en fazla oynayabileceğini düşündüğü parti. Nitekim orada anafor yaşanıyor, dolayısıyla buna karşı dikkatli olmak gerekiyor. Aslında Altılı Masa’nın çok dikkatli bir politika uygulaması lazım. Anahtar rolde HDP var. HDP’nin denkleme sokulması üzerine çalışılması gerekiyor.
Yıllarca bu tür mutabakat süreçlerini, gelişmeleri izleyen bir kişi olarak şunu söyleyebilirim: Şu anda toplumun beklentisi özgürlük ve demokratikleşme bildirgesi çerçevesinde birlikteliktir. İktisadi ve sosyal sorunlar bir hükümet programı çerçevesi içine yazılacak konulardır. Altılı Masa’yı oluşturan partilerdeki teknokrat arkadaşlar nitelikleri itibarıyla detaylarda boğulmaya başladılar. Hükümet ve demokrasi programları birbirinin içine geçmiş bulunuyor. Ancak öncelikle toplumun önüne demokrasi ve özgürlük programıyla çıkmak gerekir. Diğerlerini de peyderpey açıklamak, bu aşamada bunlarda boğulmamak gerekir. Elbette tüm sorunlara hazırlıklı olmak gerekiyor. Koalisyon protokolleri ve çeşitli hükümet modellemeleri üzerine çalışılacak ama esas mesele otokrasiden demokrasiye geçiş hususunda ilkeler ve adımlardır.
5 Ocak’ta Altılı Masa’nın toplantısı olacak. En geç Şubat ayında da adaylık konusunun netleşmesini bekleniyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, HDP’nin kapatılmasına ilişkin mütalaasını 10 Ocak’ta yapacak. Ancak AYM 6 Ocak’ta başsavcının HDP’nin Hazine yardımı almasını önlemek için yaptığı başvuruyu inceleyecek. HDP’yle ilişkili gelişmeler önümüzdeki haftalarda netleşecek. Kapatılırsa, hazine yardımı kesilirse ne olacak? Sonuçta 6 milyon oy alan bir parti üzerinden konuşuyoruz. Böyle bir durumda siyasal birliktelikler nasıl şekillenecek?
Ö.M.: Bekir Ağırdır, Gazete Oksijen’de yayımlanan “Umutlarımızı bari miras bırakmayalım” yazısında, “Bu seçim bir demokrasinin ötesinde medeniyet seçimi olacak. Kurum ve kuralları olan insanlığın ve bu ülkenin kazanımlarını, evrensel doğrulara, onurlu yaşam hakkına yaslanan bir ortak geleceği mi yoksa güçlü olanın keyfiliğine, kuralsızlığa teslim edilmiş bir yaşamı mı kendimize reva görüyoruz?” sorusunu soruyor.
A.B.: Yıllardır söylüyorum: Ya çatışacağız ya da birlikte yaşayacağız. Dolayısıyla birlikte yaşamanın formüllerini bulmak zorundayız.