"HDP'nin muhalefet cephesi içerisine yerleşmesi otokrasinin bitmesi anlamına gelir"

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’nin köşelerinden Ekonomi Politik’te Ali Bilge gündeme yönelik yorumlarını paylaştı.

(5 Ekim 2020 tarihinde Açık Gazete’nin Ekonomi Politik köşesinde yayınlanmıştır.)

Ali Bilge: Günaydın Ömer Bey. Günaydın Özdeş. Hoş geldiniz Ömer Bey. Yeniden merhaba.

Ömer Madra: Yeniden hoş bulduk. Çok teşekkür ederim, gayet iyiyiz. Siz de hoş geldiniz. Ufak aradan sonra…

Ali Bilge: Evet, geçen hafta yoktum. Gündeme geçebiliriz.

Ömer Madra: Evet, gündemimizde öncelikle HDP’ye yapılan tutuklamalar ve diğer uygulamalar var. İsterseniz onlarla başlayalım.

Ali Bilge:Sonbaharla birlikte milliyetçi saray cephesi diye nitelendirdiğimiz iktidar bloğu, bir vites değişikliği yaptı ve vitesi arttırdı. Gerçi vites kutusu da çok sağlam değil ama önce Anayasa Mahkemesi’nden rahatsızlık dile getirildi ki kendi kontrollerinde, kendilerinin belirlediği bir mahkeme heyetinden rahatsız olunduğu ortaya kondu. Epeydir süregelen idamı istemeye devam edildi; kaldırılan idam cezasının yeniden ihdas edilmesi gündeme geldi. Biliyorsunuz, bu konu Bahçeli ve Erdoğan tarafından geçmişte defalarca gündeme getirildi. Hatta Erdoğan son seçimlerde parlamentonun idam cezasını kabul edeceği kanunu önüne getirdiğinde hemen imzalayacağını söyledi. Üstelik yargılanan HDP’lileri, Demirtaş’ı konuşurken bunu söyledi. 

Bahçeli zaman zaman bu taleplerine, bir de kambiyo rejimi değişmesini ekler, buna da dikkat çekmek istiyorum. Son bir, bir buçuk yıl içerisinde, iki kez de Türkiye’nin tabi olduğu kambiyo sisteminin değişmesini talep etti. Bu husussa daha sonra ekonomiye konuşurken umarım değinme fırsatı buluruz. 

Geçen hafta başlayan Ermenistan-Azerbaycan savaşında Türkiye, aktif ötesi bir rol oynamaya başladı. Bölgemizde pek çok cephede aktifiz, Suriye’de üç yerde varız, Irak’ta kaç yerde varız inanın bilmiyorum, Libya’da varız, 3 ülkede sıcak ya da yarı-sıcak çatışmanın içinde olan Türkiye, gerginlikler listesine Azerbaycan’ı da dahil etti, orada da ciddi taraf oldu, adeta çatışmanın içine girdi. Zaten Doğu Akdeniz’de başta Yunanistan olmak üzere AB ve Orta Doğu ülkeleri ile sıcak bir çatışmaya her an dönüşebilecek “miş” bir gerilim içinde bir ülkeyiz. Azerbaycan-Ermenistan savaşındaki aktif rolü de bu seriye eklendi. 

Ve nihayetinde geçen hafta uzun yıllardır süren, Halkların Demokratik Partisi’nin etkisizleştirilmesini sağlamaya dönük kuvvetli yeni adımlar atıldı; gözaltı ve tutuklamalar oldu. Bu işi “Seni başkan yaptırmayacağız” dan itibaren ele alıp uzun uzun merhalelerde anlatmak istemiyorum ama sonuçta iktidar kanadının 2019 yerel seçimlerinde büyükşehirlerin kaybetmesinin nedeni HDP. Başka bir değişlemuhalefetin başarı denkleminde en önemli yer HDP’nin. İktidar tarafından etkisizleştirilmek için seçimleri kazanmış olmak yeterli. İktidar kayıplarının nedeni olarak HDP’yi belirlemiş, hedeflemiş durumda. Seçimlerden hemen sonra zaten Erdoğan, “Kazandılar ama çalıştırmayız” ve “yeniden kayyumlara döneriz” diyerek bunu zikretmişti. Nitekim, 60 küsur belediyenin 53’ü sanıyorum kayyuma devredildi. 

Özdeş Özbay: Geriye kalanlar da ilçe zaten.

Ali Bilge: Evet birkaç ilçe ve belde kaldı. İller ve büyükşehirler kalmadı. HDP’ye ilişkin operasyonlar ilk değil, yerel seçimlerden itibaren devam etmekte olan bir süreç. HDP muhalefette bulunan ikinci büyük parti, en yüksek oy alan üçüncü parti; 6 milyona yakın oy alıyor. “Seni başkan yaptırmayacağız” dan bu yana geçen seçimler boyunca baktığımızda HDP bitmiyor ama bitmesi için de elden gelen yapılıyor ama bitmiyor. Peki neden bitirilmek isteniyor? Artık iktidar için şu çok net, HDP anahtar parti konumunda, yakın siyasi geleceğin belirlenmesinde önemli pozisyonu değişmiyor. HDP saray iktidarınıngeleceği açısından anahtar parti olduğu gibimuhalefetin başarısı için anahtar parti. Bu nedenle yeni bir yasa tasarısı konuşuluyor yakında mecliste, önümüzdeki dönemde tartışılmak üzere en üstte bulunuyor. Bu teklifle %10 olan seçim barajı bile düşürülmek isteniyor. İttifakların önüne geçmek için, yüzde 10 barajını kaldırmak istiyor milliyetçi saray cephesi. Düşürülmesi düşünülen seçim barajıyla ilgili ayrıca şöyle de bir öneri var: İttifaka girenler için değil, ittifak dışında kalan, tek başına seçime girecekler için barajın aşağı çekilmesi düşünülüyor. Yani Halkların Demokratik Partisi’nin etkisizleştirilmesine dönük olarak, her türlü yol denenmek isteniyor. 

Buna bir de şunu eklememiz lazım; HDP’ye yönelik son büyük tutuklamaların hukuken bitmiş sona ermiş bir durumu tekrar canlandırmak olduğu anlaşılıyor. Benzer durumlar Türkiye’de her zaman yaşadığımız olaylar. Osman Kavala’da, Selahattin Demirtaş’ta, büyük toplu davalarda ve tekli davalarda gördüğümüz gibi. Gizli tanıklar, itirafçılar, hayali iddialarla ile yeni dosyalar üretmek bir yöntem haline geldi. 

İşte böyle bir ortamdayız. Artık muhalefet HDP’nin desteği olmaksızın bu rejimin değişemeyeceğini görmek durumunda, dolayısıyla ittifakın içinde reel olarak HDP’yi yerleştirmek, formüle etmek durumunda. Demokrasi Cephesinin, Demokratik İttifakınhayatın her alanında olması gerekiyor, çünkü sonuçta Türkiye sadece seçimlere yönelik ittifak yapılması gereken bir ülke değil. Türkiye, demokratik bir ülke değil. Demokrasi istiyorsanız demokrasi isteyenlerin cephesi hayatın her alanında, dikey ve yatay eksenlerde olmalı. Türkiye’nin yeniden inşasını hedefleyerek bir Hürriyet Misakı, hürriyet bildirisi, demokrasi bildirisi, değişim bildirisini topyekûn ortaya koyarak, ön kabuller sözleşmesi etrafında birleşerek, hayatın normalleşmesi ve demokrasisininyeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bu da HDP’siz olmuyor. Bunu muhalefet de biliyor.

Buradan baro kongrelerinin iptaline parti kongrelerinin devamına ilişkin genelgeye değinmek istiyorum. Baroların kongreleri iptal ediliyor ama siyasi partiler serbest bırakılıyor. Ancak bunun garantisi yok. Baroları engelleyen yarın siyasi partileri de engeller. Bakın 2019 seçimlerinden sonra muhafazakâr dünyada, AKP’nin içinden iki parti doğdu. Bu engellemenin en büyük zararı da bu yeni kurulan iki siyasi partiye olur. Bu partiler seçimlere girebilmek için bir telaş içinde kongrelerini yapmaktalar, örgütlenmelerini tamamlamaktalar. 

Buna da bir dipnot ekleyelim: burada iki partinin de içeriden çıkması AKP-muhafazakâr bloğu zayıflattı. Ayrıca, Kürt dünyasını da etkiledi. Kürt dünyasından iki parti oy alıyordu, HDP ve AKP. Kürt dünyasında da yıllar boyunca AKP oldukça zayıfladı. Şimdi AKP’nin içinden çıkan bu iki parti de denkleme girdi. Muhafazakâr Kürt kesimde AKP dışında artık yeni alternatifler bulunuyor. 

İktidar cephesinin vites yükseltmesinin, muhalefete yüklenmelerinin nedenlerinden biride muhalefet partilerinin arasında başlayan daha sıcak diyaloglar. Bunda sivil toplumun, bizlerin yayınlarının, girişimlerinin faydası dokunduğunu düşünüyorum. Son zamanlarda ana muhalefet partisinde de, milliyetçi-ulusalcı çevrelerde bile, HDP ile eskiye göre artan bir yakınlaşma görülüyor. Hatırlayın, Demirtaş, "Kapısını çalardım Akşener'in" dediğinde Akşener de "Biz düşmanımız da olsa kapımız açıktır" dedi. Bunlar önemli gelişmelerdir. Eskiye göre en azından da olsa yakınlaşmanın, minimal kabullenmenin başladığının izlerini gösteren gelişmeler. Bu gelişmelerin iktidarı – milliyetçi saray cephesini paniğe uğratmış gözüküyor. 

HDP'nin muhalefet bloğuna eklemlenmesi, formüle edilmesi gerekiyor. Formüle edilmezse zaten çıkışta görülemiyor. DE-VA ve GELECEK partilerinin bu konudaki yaklaşımlarının CHP'nin ilerisine gitmesi, genel olarak muhalefetteki diğer partilerinin HDP ile olan yakınlaşma izlerinin görülmesi, iktidar bloğunda da HDP'ye karşı daha şiddetli bir pozisyon alınmasına neden oldu. 

Sağlam bir Demokrasi Cephesi kurulduğu taktirde, sarayın kendi geleceği için tasarımıolamıyor. HDP'nin muhalefet cephesi içerisinde yerleşmesi, sağlam bir Demokrasi Cephesi'nin kurgulanması; Saray iktidarının ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen kendinden menkul diktatörlüğün-otokrasinin bitmesi anlamına gelir Meseleye böyle bakmak işin özünü buradan yakalamak lazım. 2019 seçimlerinden sonra muhalefet cephesinin kazandığı pozisyonunu daha da kuvvetlendirmesi önerdim/önerildi. Türkiye’de bir demokrasi cephesinin hayatın her alanında örülmesi meselesi muhalefet partileri tarafından başat bir konu olması gerektiği gündeme getirildi. 

Ama maalesef yerel seçimlerde sağlanan başarıyı muhalefet; iktidarın, HDP’nin kazandığı belediyelere kayyum atamalarına sessiz kalmakla ve Suriye tezkerelerinde verdiği dörtlü desteklerle koruyamadı. Muhalefetin alışkanlık haline getirdiği dörtlü destekleri anlamak mümkün değil. Böylesi muhalefetin geneline sert tavır alan bir iktidara dörtlü bildiriler, fiilen destek anlamına geliyor. Muhalefet iktidarla aynı düşünse dahi dörtlü deklarasyon yayınlamak zorunda değil. Muhalefet iç ve dış meselelerine kendi inisiyatifi doğrultusunda bakmalı. 

Mecliste bulunan HDP dışında yer alan AKP-MHP-CHP ve İYİ partinin dörtlü deklarasyonlar yayınlaması, dörtlü hareket etmeler, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla başladı. Şimdi Azerbaycan-Ermenistan meselesinde de devam ediyor. Bence muhalefetin bu tavrında değişikliğe gitmesi gerekiyor. Çünkü aynı düşünsen bile, gerçekten muhalefetsen kendi tavrını farklı bir kulvarda belirlemek zorundasın. 

Son dönemde HDP yapılanlar karşısında muhalefetin az da olsa dayanışma göstermesi önemli, not edilmesi gereken bir durum . Aynı zamanda AKP- muhafazakâr bloktan çıkan iki partinin gösterdiği performansta çok önemli. Nicelik olarak etkin olmasalar da nitelik olarak etkinler, çünkü içeriden gelmişler. Hatta, 2015 sonrasını kurcalayan en iyi yapan partiler durumundalar; hem iktisadi tarafıyla hem siyasal tarafıyla. Biri başbakan bir başbakan yardımcısıydı o dönemlerde. Dolayısıyla muhalefette yaşanan tüm yakınlaşmanın bir sonucu olarak iktidar tarafından daha büyük sertleşme ile karşı karşıya kaldığımızı söyleyebilirim. 

Şimdi milliyetçi saray cephesi vites artırıyorsa, o zaman, ana muhalefet de, muhalefet bloğu da vites değişikliği yapmak/artırmak durumundadır. Demokrasi Cephesi'nin, zayıflamış parlamentoda etkin bir şekilde rol alması gereklidir. Aynı zamanda evet, COVID dönemi de olsa, hayatın her alanında bu tavrı sergilemesi, daha aktif bir pozisyon alarak muhalefetinde vites artırması vites değişikliğine gitmesi gerekir.

Ömer Madra: Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu HDP'ye yapılan büyük yüklenme karşısındaki tavrı net olarak ortaya çıkıyor mu? İlhan Cihaner'in ve Canan Kaftancıoğlu'nu açıklamaları Cumhuriyet Halk Partisi'nden özellikle yakınlaşma, yani destek vermek konusunda ikisini gördük. Ama genelde, başta Genel Başkanı Kılıçdaroğlu olmak üzere nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ali Bilge: Şöyle söyleyeyim, içeriden beklenmedik iki açıklama oldu. İki ulusalcı önemli iki isim: parti sözcüsü Faik Öztrak ve Tuncay Özkan. HDP’ye yapılan operasyonun ciddi olarak karşısına çıktılar. Hatta Özkan "Kardeşim Sırrı Süreyya" diye başladı açıklamasına. Dolayısıyla bunları değerlendirmek, lazım. Hiç görmezden gelmemek lazım. Eski durumlara göre daha sahip çıkan bir CHP olduğunu son açıklamalar çerçevesinde söyleyebiliriz. Evet, Genel Başkanın da bir açıklamasını okudum. Dolayısıyla şunu da görüyor tabii: Yarın sıra CHP'ye gelir. 

İçinde yaşadığımız Türkiye'de bana kimse seçimlerin yapılabileceği garantisini yüzde yüz veremez. Türkiye çok kötü bir durumda, demokrasi yok. Biz hemen hafızamızı boşaltıyoruz. Unutmayalım biz iki kere İstanbul seçimi yaptık. Yüksek Seçim Kurulunuz bağımsız değil, Yüksek Seçim Kurulunuz tarafsız değil. Türkiye'de tarafsız çalışmayan bir hukuk düzeni var, saraydan bağımsız hukuk sistemi yok. Anayasa Mahkemesi'nden rahatsız olan, kendi getirdiklerinden rahatsız olan, mahkemenin tamamen kendine bağlanmasını isteyen, özel kalem olmasını isteyen, Anayasa Mahkemesi Kurumuna karşı çıkan bir rejimle karşı karşıyayız. Genelgeyle yasa düzenliyoruz. Yüksek Seçim Kurulu'nun tarafsız ve bağımsız olmadığını bile bile bir seçimi başarabilirsek ancak ezici bir çoğunluk sağlarsanız – ikinci İstanbul seçimlerinde olduğu gibi - kazanabiliyorsunuz. Ezici bir çoğunluk alamazsanız manipülasyonlar oluyor. 2015'ten beri seçimlere bakın . Bizim en büyük seçimlerde işbirliği yaptığımız ülke neresi? Rusya Federasyonu. İki YSK kanka vaziyetinde, işbirliği vaziyetinde. Böyle bir YSK ile seçimlere gitmenin çılgınlık olduğunu defalarca söylüyoruz. YSK değişmedi ki, daha da masifleşti. 

Dolayısıyla, Türkiye'de kuvvetli bir Demokrasi İttifakı kurulmazsa seçimlerin bile yaptırılamayacağı durumlarla karşı karşıya gelebiliriz. Bu uç noktaları yaşayabiliriz. Dolayısıyla küçülmüş, minnacık kalan siyaset alanını genişletmek durumundayız. Muhalefetin meselesi şu olmalıdır: HDP'nin de formülde yer aldığı Demokrasi Cephesi'nin sivil toplumla, demokratik kitle örgütleriyle, mesleki örgütlerle birlikte harmanlanarak kurulmasıdır. Ve bu da yeni bir Türkiye inşasını ortaya koyacak bir yapılanma olmalıdır. Şimdi muhalefet HDP yaklaştıkça saldırılar artıyor, çünkü böyle bir ihtimal Saray Cephesi'ni bitiriyor. O gelecek tasarımını ortadan kaldırıyor. 

Bakın, bu sene özel sektör borçlarının ancak %63'ünü yeni borç bularak ödeyebildi. Bankalar daha iyi; onlar doksanlar seviyesinde yeni borç bularak ödedi. Yaptıklarının tam tersinin uygulayarak, "Faiz enflasyonun sebebidir" diyerek geldiler sonunda politika faizini de yükseltmelerine daha önce söylediklerinin tam tersini yapmalarına rağmen Türkiye'ye giren sıcak, reel, akışkan bir yabancı sermaye olmadığından, içerde buluna yabancı para sürekli dışarı çıktığından, borç döndürülebilirlik oranları bu seviyede. Hazine döviz cinsinden vatandaşına borçlanıyorsa bir ülkede, o hazine borcunu ödemekte zorlanıyor demektir. Merkez Bankası'nın, Hazinenin borçlarının ödenmesinde de çıkmazlar içerisinde olduğunun göstergesidir. Borç çevirme oranları azalması ile demokrasinin kısıtlanma oranlarını birlikte ele alıp bakmak gerekir. 

Dolayısıyla, bu günlere Irak’ta, Suriye'de, Libya'da bulunarak, "Dostum, kardeşim Putin" diyerek geldik. Buralara hep para harcıyoruz. Türkiye bilmediğimiz inanılmaz güvenlik harcamaları yapıyor; askeri harcamalar yapıyor. Azerbaycan-Ermenistan meselesinde kafamızı kurcalayan çok sorun var ve Dünyanın gözü önünde -Macron da açıkladı. Türkiye üzerinden Azerbaycan'a da İslamcı ordu mensuplarından gönderilmiş. 

Şimdi bunların hepsini hesaba katarak baktığımızda, Avrupa Birliği'nin yaptırım meselesi dillerinin ucunda, değil mi? Bir taraftan Libya'daki pozisyonunuz tersine dönüyor. Suriye'de müttefik gibi gördüğünüz Rusya ile ters düşmüş vaziyettesiniz. Büyük bir olasılıkla Ermenistan meselesinde Türkiye’nin bu kadar müdahil olması Putin'i çok rahatsız eder. Hatta bir saatten sonra Bahçeli'nin "Nahçıvan bağlansın" demesi kim bilir belki Putin’i olduğu gibi İlham Aliyev'i de rahatsız eder. 

Bütün bölge ülkelerinin içişlerine karışan bir ülke pozisyondasınız ama borcunuzu döndüremiyorsunuz, borç bulamıyorsunuz. Dışardan gelen para yok zaten. O yüzden içerideki döviz mevduatını çözmeye çalışıyorsunuz , döviz mevduatına koyduğunuz kısıtlamaları gevşetiyorsunuz Türk Lirasına dönülsün diyerek, ama olmuyor. İçerde döviz mevduatı zaten almış başını gitmiş. Tarihin en yüksek döviz mevduatına sahibiz , parası olan TL de durmuyor Şimdi döviz mevduatını çözecek adımlarla borçlarını ödemeye çalışıyorlar çünkü yeni kaynak gelmiyor. 

Yeni Ekonomik Programı diye bir program açıklıyorsunuz, iktisatçı olarak baktığımız zaman inanın büyük tansiyon yirmilere, küçük tansiyon on üçlere falan çıkıyor. Yalan ve yanlışla muhatap olmak insanı iktisatçı mesleğinden soğutuyor. Dolayısıyla iktidar kaybettikçe, Türkiye seçimlere doğru yol aldıkça daha da sertleşmiş iktidar ataklarıyla karşı karşıya kalmamız pekâlâ mümkün. Her şeyde darboğazdasınız. Bir S400 meselesi var. Ne oldu bu S400'ler? 2,4 milyar dolar para ödedik, önce montajı durduruldu, sonra ne oldu? Bu sistemi kullanacak mısın kullanmayacak mısın? Kasım’da Amerikan seçimleri var. Putin ile Trump arasında geçen bir dört yıla neler sığdı. Nasıl zıtlıklar içerisinde geldik gittik; Ankara'da Rus büyükelçisi öldürüldü, ilişkiler koptu, yaptırımlar, ambargolar uygulandı. Sonradan Rahip Brunson meselesi başladı. Türkiye kuvvetli bir ekonomiye sahip bir otokrasi değil ki; herhangi bir madene, petrole ve doğal gaza bağlı bir otokrasi değil ki, Türkiye cılız bir otokrasi aslında. Borçla kurulan bir otokrasi kuvvetli mi olur? Borçla kurulan herhalde yegâne otokrasilerden biriyiz. Doğru muhalefet çizgisi izlenilmemesi sonucu borçla kurulan otokrasiye mahkum olduk.

Ömer Madra: Murat Sevinç de Diken sitesinde oldukça bir dizi yazı yazıyor bu demokrasinin durumu hakkında. Özellikle son yazısında da, "Demokrat Parti 1947'de demokrasicilik oynamayı nasıl ve neden reddetmişti?" başlıklı yazısında Türkiye'nin demokrasisi açısından hayırlı ve etkili adımlardan biri sayılırdı diyor Ocak 1947'deki seçimler ve aynı şekilde de bu muhalefet partilerinin hiçbir şeyi, tek bir yasa maddesini dahi belirleme ihtimalimiz olmayan komisyon odalarında ne yapıyoruz sorusunu yöneltmeleri gerektiğini söylüyor Meclis çalışmalarında.

Ali Bilge: Demokrat Parti'nin Hürriyet Misakı yayınlaması meselesi ise Murat Sevinç'in söylediği, bu konuyu (Hürriyet Sözleşmesi) daha önce programlarımızda birkaç kez dile getirdik. 

https://acikradyo.com.tr/ekonomi-politik/acik-gazetede-ali-bilge-ile-ekonomi-politik-istanbul-secimi (17-06-2019)

https://acikradyo.com.tr/ekonomi-politik/acik-gazetede-ali-bilge-ile-ekonomi-politik-istanbul-secimi-ve-sonrasi (25-06-2019)

https://acikradyo.com.tr/ekonomi-politik/hurriyetin-kazanilmasi-icin-partilerin-zayiflayan-ittifaki-kuvvetlendirmeleri (27-01-2020)

Dolayısıyla çok önemlidir. Muhalefet, Türkiye'de böyle bir sözleşmeyi Türkiye toplumun önüne getirmek ve oradan ilerlemek durumundadır. Muhalefetin de bu iktidarla birlikte dörtlü bildiri ve açıklamalarından da bir an önce vazgeçmesinde fayda var. Muhalefetseniz kendinizin bir nirengi noktası olmanız gerekir. Üstelik ana muhalefetseniz. Memleket meselelerinde iktidara göre ayar yapma tutumundan vazgeçmelerinde büyük fayda var. Kafa karışıklığının sebebiyet veriyor. Doğu Akdeniz olsun, Irak olsun, Suriye olsun, AKP'nin Türkiye'ye getirdiği bu sorunlar karşısında, İktidar Cephesi gibi Demokrasi Cephesi de özgün tavrını gündeme getirebilir. Bunun gibi olaylarda özgün tavır alması gerekir. 

Son olarak Azerbaycan meselesi önemli. Umarım, diğer cepheler gibi, Irak, Suriye gibi çok yüksek gerilim taşımaz ama taşınacak gibi bir izlenim de edinebiliyoruz. Çünkü buralara da yüksek paralar harcanıyor Ömer Bey. Tabii bunları göremiyoruz. Maalesef bu harcamalar Türkiye ekonomisinin açık taşıyan zaaflarından oldu, bütçesi şeffaf bir ülke değiliz, hiçbir alanda şeffaf değiliz - güvenlik harcamaları hiç şeffaf değil. Harcamaların büyük bir bölümü örtülü ödenek üzerinden yapılıyor. Azerbaycan'ın Türkiye ile dostane ilişkileri var. Türkiye'ye doğalgaz satıyor. Rusya ile doğalgaz anlaşması 2021'de bitiyor. Türkiye Rusya’dan, Avrupa’ya sattığından iki kat fiyata alıyor. Azerbaycan'dan daha ucuza doğalgaz satın aldığı için ilişkileri çok kuvvetli. Ancak tarihte yaşanan Azerbaycan halkının belleklerinde olan şöyle bir şey var. En son ona değineyim ve programı kapatalım. Aslında Türkiye Cumhuriyeti ilk Müslüman demokratik ve laik ülke değildir. Ondan 1918 yılında bağımsız ilk Müslüman demokratik ve laik devlet Azerbaycan devletidir. Ekim Devrimi'nden sonra 1921 yılına kadar olan sürede büyükelçiliği Ankara'ya ilk gelenlerden biri, onların büyükelçiliğidir. Ama zaman içerisinde Rusya ile Türkiye'nin o Anadolu hükümetin birinci Meclis Hükümeti’ne Rusya'dan alınan kuvvetli yardımlar vardır. İlk Meclis hükümeti Rus parasıyla, Rus altınıyla, Rus silahıyla donandı. Mebus maaşları, memur maaşları Rus altını ile dağıtılır Ankara'da. Hatta Rus altının ikinci bir karaborsası olur ve bunun tartışması Meclis'te vardır. 

Ömer Madra: Evet süreyi de bitirdik. Aslında konuşmaya devam edeceğiz tabii. 

Ali Bilge:Sovyetler ordularının Azerbaycan'ı işgal etmesine o sırada karşı çıkmayız. Çünkü Rusya'dan silah ve altın alıyoruz. Bu da belleklerde vardır. Azerbaycan konusu önemli, önümüzdeki dönemde umarım büyük acı ve tahribat yaratmaz ama gidişat da pek parlak değil 

Ömer Madra: Evet ve giderek endişe verici bir hal aldı. Rakamların ve karşılıklı iddialaşmaların çok kaygı verici bir sis pusa dönüştüğünü de ilave edelim ve bitirelim

Ali Bilge: İyi yayınlar size. 

Ömer Madra: Teşekkür ederiz, hoşça kalın. 

Özdeş Özbay: Teşekkür ederiz.