Açık Gazete'de Ali Bilge'yle söyleşi: Ekonominin durumu, Davos, yerel seçimler ve Kürt siyasi hareketi

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin Ekonomi Politik köşesinde Ali Bilge'yle ekonominin durumu, Davos, yerel seçimler ve Kürt siyasi hareketini konuştuk.

Fotoğraf: Reuters

(21 Ocak 2019 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır)

 

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey.

 

Ali Bilge: Günaydın Ömer Bey, günaydın Can, herkese iyi yayınlar diliyorum.

 

Can Tonbil: Günaydın Ali Bey, merhaba!

 

ÖM: Bugün için ekonomik duruma bir göz atalım demiştik.

 

AB: Öyle bir koridordayız ki ekonomik gidişata değinmeden program yapmak mümkün değil açıkçası, en azından belli başlıklar etrafında değinmemizde yarar var. Daha sonra yerel seçimler yaklaşıyor, dolayısıyla bazı hafıza tazelemelerine ihtiyaç olabiliyor, diğer konumuza da geçeriz. Malum, geçen haftalarda üstünde durduğumuz hususlardan bir tanesi kamu maliyesi, bütçenin bozulduğuna dair hususlardı. Geçtiğimiz günlerde bu konuya ilişkin de verileri analiz etmeye başladık iktisat kamuoyu olarak. Özellikle mal ve hizmet üzerinden alınan vergilerde muazzam bir azalma, daralma söz konusu. KDV ve ÖTV Türkiye’nin temel vergi oluşturan unsurlar bunlar. Bu vergi gelirlerinde ciddi bir daralma var, Aralık ayında KDV üzerindeki daralma yüzde 70, ÖTV’de reel olarak daralma yüzde 26, yani bu rakamlar kamu maliyesi açısından, vergi gelirlerindeki durumu ifade ediyor. Bunda iki unsur öne çıkıyor, ithalat üzerinden, yani dış ticaret üzerinden Türkiye ekonomisinin motorunu döndüren unsurların başında ithalat yatıyor ki ithalat burada mamul maddeye dönüşüyor, dolayısıyla daralmanın ne kadar etkin olduğunu göstermesi açısından bu üç rakam son derece önemli. Bunlar reel rakamlar yani enflasyon arındırıldıktan sonraki rakamlar. Burada iki şey var, ekonomi gerçekten muazzam bir küçülme ve daralma içinde, ikincisi de ekonomideki daralmayı bertaraf etmek için 8-10 kalemde, konuttan beyaz eşyaya, mobilyaya kadar uzanan mal gruplarında ÖTV ve KDV indirimleri söz konusu oldu. Yani bozulma özellikle kamu maliyesi açısından çok muazzam bir gidişata işaret ediyor. Bu içinde bulunduğumuz yıl -daha bir ay dolmadı- daha da artarak devam edecek. Bir taraftan 2018 performansında Türkiye ekonomisi bir seferlik diyerek başlayan bir takım aflarla gelir elde ediyor; imar barışı, vergi affı, paralı askerlik, vergi düzenlemelerine ilişkin yapılan, vazgeçilen vergiler “Yüzde 3’ünü ver yüzde 97’sinden vazgeçiyorum” biçiminde yapılan aflarla gelir elde edilmesine karşın kamu maliyesi açısından bu tek seferlik performanslara rağmen ciddi bir şekilde kamu maliyesi dengesinin bozulduğunu, bunu Aralık ayı ve yılın son çeyreğine baktığımızda görüyoruz. Zaten bu kamu maliyesinin bozulması Merkez Bankası kârına da erken el konulmasına yol açtı ve hesaplar netleşmediği için 33 milyar avans olarak Hazine’ye geçen hafta 33 saniye içerisinde devredildi. Bütün bunlar Hazine’nin iç ve dış borçlanması ki önümüzdeki iki ay içerisinde 30 küsur milyar liralık iç borç ödemesi yapması gerekiyor, geri ödemesi yapacak. Gelirlerde durum bu, alınan TCMM kârı da kamu maliyesi açısından, Hazine’nin elini rahatlatması açısından kullanmak için daha önce alındığı aşikar şekilde ortada. Bunların hepsi, yani bir yandan daralmayı önlemek için alınan tedbirler gelirlerin azalmasına yol açıyor, diğer taraftan daralma ve küçülme hızla devam ediyor, bir taraftan da ödenmesi, özellikle dış borçların ödenmesi için de eski borçlanma imkanları olmadığı için buradan da elde edemiyorsunuz. Bütün bu kaynak sıkıntısı hem içeride hem de dışarıda had safhaya gelmiş durumda. Sadece borç rakamlarına girmek istemiyorum ama gerçekten Türkiye ekonomisi özel sektör ve devlet kanadı ve demin anlattığım hususlar kamu maliyesinin daha da bozulduğunu gösteriyor ve o da iç borçlanma açısından faizlere yüklenilmesi mümkün oluyor. Tabii ki faizler bu küçülme nedeniyle düşüyor ama kredi verilemiyor, yani muazzam derin kötü bir gidişatın sarmalı içerisindeyiz. Türkiye’de geçen gün CHP’nin bir şeyi oldu, her beş kişiden ikisi asgari ücretle yaşıyor, uluslararası sigorta şirketi Hermes’in küresel iflas raporunda Türkiye’de 2019’da iflasların artmaya devam edeceğini söylüyor ve bu iflasların sonucunda ne oluyor?

İcra dosyaları 150%’de artmış durumda. Bütün şeylerde değindiğimiz reel sektörün küçülmesi, daralması, negatif gelişmesi işsizlik boyutunu beraberinde muazzam arttırdı. Yani Türkiye’de genç işsizlik, üniversiteli işsizlik, genel olarak işsizlik ki bu resmi rakamların üzerine pek çok yüzdenin de eklenmesi lazım, çünkü resmi rakamlar iş bulma umudunu yitirmişleri dahil etmiyor. Dolayısıyla Türkiye’de böylesine bir küçülmenin içerisinde işsizlik boyutları 2019’da tarın dışında %17’lere yani bu inanılmaz bir rakamdır ki buna iş arama umudunu kesmişler dahil değildir. Bakın işin tarım tarafında Türkiye geçen hafta Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Toprak Mahsulleri Ofisi’ne her yıl tekrar eder, sıfır gümrükle buğday, arpa, mısır, pirinç, bakliyat, ithalat yetkisi verildi. Buğday ithalatının 4-5 milyon ton olan yarısından fazlasını biz Rusya’dan ithal ediyoruz. Yani biz Rusya’ya hem doğalgazla bağımlıyız hem de buğdayla bağımlıyız. Bunun altını çizmek istiyorum.

 

ÖM: Evet bu önemli bir şey. Bugünkü elimizdeki gazetelere de bakarsak, tarım dediniz, mesela Cumhuriyet gazetesinde var, Cumhuriyet kurulduğunda 34 milyon hektar mera alanı varken şimdi bu rakamın 11 milyon hektar alana düştüğünü raporlamış. Yani büyük bir düşüş var, 1/3’üne düşmüş. Ayrıca baklagil üretim alanı 13 milyon dekardan yüzde 41'lik bir düşüşle 7,9 milyon dekara gerilemiş, buğday ekim alanı da 80 milyon dekardan 72 milyon dekara düşmüş. Bir yandan böyle bir daralma var ve bu çok önemli gıda meseleleriyle ilgili, bir yandan da Şehriban Kıraç’ın gene Cumhuriyet gazetesinde bugün yayınlanan haberinde sanayici traktör üretici Zeynep Erkunt Armağan’la traktör üretimi 72 binden 47 bine doğru gerilediğini vurgulamış. Aynı zamanda “Hepimiz frene bastık” diyor, dolayısıyla devam edeceğinden de korkuyorlar. Birgün gazetesinin bugünkü manşet haberinde de esnafın zor durumda olduğunu, borcunu yeni borçla kapatmaya çalışsa da kepenk kapatmanın eşiğinde, krediyle ayakta kalmaya çalışan esnafın başına borç bir yılda 10 bin TL artmış, kullanılan kredi ise yüzde 44 artmış. Böyle açıklamalar var.

 

AB: Dediğim gibi başlıkları çoğaltmak mümkün, yani özellikle tarımdaki temel gıda kaynaklarına ilişkin vahim durum ortada. Türkiye’de tarımın geldiği noktada hem üretim alanları azalıyor, hem de üretim maliyetleri, girdileri nedeniyle ve uygulanan 2001’den itibaren tarımı destekleme mentalitesi Dünya Bankası şeyi değişti, hem tarımsal nüfus azaldı, hem de tarım alanları küçüldü. Tarımı terbiye etmek için de ithalata yükleniyoruz, özellikle bakın yüzde 40 artmış Rusya ile buğday ithalatında. İki ülke arasında da 3 milyar dolara varmış 2018’de tarımsal ürün ticareti. Bir de buna küçülme, durgunluğun tetiklediği işsizlik boyutu, temel Türkiye elindeki paraları inşaata ve konuta yatırdığı için elinde inanılmaz bir inşaat ve konut alarmıyla karşı karşıya. Bunu da çözmek için uygulanan politikalar maliye politikasını alt üst ediyor. Bir de üstüne üstlük 2019 yılı Türkiye’nin hem uluslararası piyasalardan borçlanmasını etkileyen unsurları birlikte taşımakla beraber küresel büyük ülkelerin de ekonomi açısından parlak bir yıl geçmeyeceğini, yakında Davos başlayacak, 2019’da da hem ABD hem de Avrupa Birliği büyük ülkelerde de ekonomik durgunluğun, belirsizliklerin ciddi boyutlara ulaştığı, yani 2007’den, 2008’den beri devam eden kapitalizmin içinde bulunduğu bu krizi atlamadığının zaten altını çiziyorduk pek çok noktada gelgitlerle dolu. Dolayısıyla bu belirsizlikler ve durgunluk Türkiye ekonomisi ki Türkiye bu ülkelerle ticaret yapıyor, alıyor, satıyor, Türkiye üzerindeki durgunluğu daha da arttıracağı ve bütün ekonomik rasyoların, rakamların, oranları olumsuz noktada etkileyeceğinin altını çizelim. Yani Türkiye’ye böyle sıcak para da girmiyor, hem finansal olarak borç verenler artık Türkiye’ye eskisi gibi güvenmiyor ve Türkiye’nin içerisindeki ekonomisinin içindeki güven endeksi denilen endekslerde de bu kendisini gösteriyor.


ÖM: Aslında şu da var, çok ciddi bir dönüşüm, hatta devrimsel nitelikli dönüşüm talepleri dört bir taraftan geliyor, yani hem ABD’de gerçekten hızlı bir şekilde yükseldiğini gördüğümüz bu ‘Green New Deal’ dedikleri 'Yeni Yeşil Düzen’in ikinci dünya savaşına hazırlandığı sırada endüstrinin tamamen dönüşmesi yani, bütün ekonominin gibi bir efor gerektiğini söylüyorlar. Hem de vatandaş gelirinden tutun da herkese temel bir gelir ve iş garantisi, siyasi sistemde de reformlar yapılması, aksi takdirde tamamen artık şirketlerin eline bağlı bir siyaset sınıfı doğdu deniyor. Enformasyon ekosistemine de çok ciddi bir şey gerekiyor krizler, çünkü bambaşka amaçlara hizmet eden bir durum halini aldı deniyor. Bu aşırı tüketim ekonomisinin filan da çok ciddi şekilde dönüştürülmesi gerektiğini, yani kısacası devrim niteliğinde bir sistem değişikliği yapılmazsa ekolojiyi de, gezegeni de kurtarmanın çok zor olacağı söyleniyor. Nitekim mesela 35 binin üzerinde insan Berlin’de sokaklara dökülmüş, özellikle gençlerden oluşan ve tamamen tarım devrimi talebi diyorlar. Bunlar önemli yani Deutsche Welle’nin haberlerinde.


AB: Dünya liderlerinin umurunda değil.


ÖM: Ama gençlerin umurunda.


AB: Dünya yönetenlerin umurunda değil, şirketler, genelde kapitalizmin büyük krizinden sonra bir ders alma süreci diyebileceğimiz unsurları görürüz; 29 büyük bunalımı sonrasındaki gelişmeler, 2007-2008 sonrasında da kapitalizmi ortadan kaldırıp yeni bir sistem oluşturulamıyor ama bir format atma durumu söz konusu olabilir mi diye açıkçası kendi namıma ben de düşünmüştüm, pek çok iktisatçı da düşünmüştü. Böyle bir format atılmadı, artı çok değişen bir şey de olmadı kullanılan bu finansal araçlarla, finansal enstrümanlarla olan kapitalizmin, yani reel sektörle finansal sektör arasındaki bağı koptu kapitalizmin dünyada. Devasa bir finansal sektör ve bununla birlikte işte iklim, mesela hem şirketlerin yönettiği bir dünyadayız hem de otokrasiyle de yönetilen bir dünyadayız.


ÖM: Evet ikisi bir arada çok vahim bir durum. Yalnız işte tek belki de umut verici, ufak da olsa bir umut ışığının göründüğü şey de özellikle genç neslin kuvvetli bir şekilde ayağa kalkmaya başladığını, İngiltere’de, Britanya’de ‘extinction rebellion’ diye 'yokoluş isyanı', bu yani küresel iklim değişikliği, hatta artık iklim yıkımı kapıda, kapıyı yıkmak da denen gençlerin var. Berlin’de, ABD’nin çeşitli yerlerinde de yerlilerin başını çektiği, yerli kadınların hatta başını çektiği önemli bir direniş var petrol boru hatlarına, vb. karşı. Yani böyle bir durum var işte.


AB: Bakmadım ama Davos’un gündeminde bir madde, iklimle ilgili bir husus var mı?


ÖM: Var var.


AB: Bill McKibben çağırılıyor mu mesela toplantılara?


ÖM: Hayır ama şey demişler, “Biz gözü kapalı insanlık, uyurgezer şeklinde çöküşe doğru gidiyor” demişler ama Naomi Klein da bunu “Asıl sorumlu gözleriniz apaçık olarak sizsiniz” diye hemen bir cevap verdi. Gene de Davos’ta bunun konuşuluyor olması bile bir şeydir işte. Naomi Klein gibi önemli düşünürlere de bu konuyu tekrar gündeme getirme şansı da veriyor tabii.


AB: Ama ne zaman orada konuşmacı olurlar Klein, o zaman bir şeylerin farkındalığı olur.


ÖM: Onlar iş adamları, iş insanları, Papa gibi ileri bakışlı görünmüyorlar maalesef.


AB: Yo yo bazen yapıyorlar böyle şeyler. Vaktimiz azaldı ama daha sonraki programlarda da devam ederiz, özellikle yerel seçimler geliyor, hem yakın dönem seçimlere ve genel seçimlerle ilgili hafızamızı tazelemek hem de özellikle Kürt siyasi hareketinin üzerinden -yasal Kürt siyasi hareketinden söz ediyorum- ona bir bakalım istemiştik. Türkiye’de 1990-91’e kadar yasal olarak Kürtlerin ağırlıklı olduğu bir siyasi partinin kurulduğuna tanık olmuyoruz yani Kürt Teali Cemiyeti’ni saymazsak. 1918 yılında kurulan bir Kürt Teali Cemiyeti var, onu Osmanlı döneminde ki o dönemde hem de bu daha sonra bu cemiyete ilişkin o da tarihe karışıyor, kapatılıyor. Onu orada bırakalım, yakın tarihte biz 1989 yılında Sosyal Demokrat Halkçı Parti içindeki yedi milletvekili Paris’teki Kürt Enstitüsü’nde düzenlenen bir konferansa katılmaları nedeniyle partilerinden ihraç edildiler. Bu ihraç edilen milletvekillerinin katılımıyla Halkın Emek Partisi’ni görüyoruz HEP. Bizim yakın dönemimizde ağırlıklı olarak Kürtleri bir araya getiren bir parti, bir noktada da yasal Kürt hareketinin başlangıcı diyebiliriz HEP’e. Bir de şu dikkatimi çekti, bu konuya bakarken mesela yasal Kürt siyasi hareketiyle ilgili çalışmaların olmadığına ya da ben göremedim, mesela PKK üzerine yazılan kitaplar filan var ama bu tarihi ki bu da 30 yılı bulan bir tarih neredeyse, derli toplu göremiyorsunuz bir şekilde, bayağı parça bölük koymanız gerekiyor. Çünkü bu partiler sık sık kapatılıyor ama bu konuda da bir çalışma eksikliğinin altını çizeyim. Bunları toparlayacak bir çalışmaya ihtiyaç var; HEP’ten günümüzde. İşte o zaman Erdal İnönü’nün başkanlığındaki Sosyal Demokrat Halkçı Parti’de bir ittifak kurdu 1991 genel seçimlerinde. Çünkü en önemli şey 12 Eylül’ün getirdiği, halen de devam eden %10 baraj engelini aşmak için. Bunun sonucunda ilk defa ilk yasal Kürt partisi diye tanımlayabileceğimiz HEP 22 milletvekili ile parlamentoya girdi 1991’de. Hatırlayalım, 1991’de 12 Eylül’e giden yolda Bülent Ecevit’in başkanlığındaki CHP ile Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi’nin bir araya gelmemesi, bir geniş koalisyon kurmaması, bunun olmaması sonucunda yaşanan çatışmalar 12 Eylül sürecini bize yaşattı. 12 Eylül’de anayasa ile birlikte özellikle yüzde 10 barajını bize dayattı ve bu yüzde 10 barajını aşmak için HEP’le SHP işbirliği yaptı, 22 milletvekili de ilk defa tarihinde parlamentoya katılmış oldu. O ortamda Kürt siyasetini hem Demirel hem Erdal İnönü tanıdığını ilan etmişti, bir demokratikleşme, yeni anayasa gibi bir ortam söz konusuydu, özellikle 12 Eylül’le ilgili yasal düzenlemeler ama 1984’te başlayan çatışmalı süreç devam ederken Türkiye bunu yaşadı. Bu da bir süre sonra özellikle meclisteki yemin töreni nedeniyle bu ittifak bozuldu, Leyla Zana’nın yemin törenindeki izlediği tutum ve aynı zamanda bazı görüntüler ve o dönemde Kürt meselesinin temel sahibi asker MGK’da bu konu gündeme geldi ve özellikle de bu ittifakın bozulmasına yol açan durumla karşı karşıya kaldık. HEP uzun ömürlü bir parti olamadı, 1993 yılında anayasa mahkemesi HEP’i kapattı. Genelde bütün bu tarih boyunca kapatılmaya yakın yeni bir parti oluyor ve yeni partiye intikal ediyor diğer parti. Yine varolan bir parti var, o da Hatip Dicle’nin genel başkanlığını yaptığı DEP, HEP’in yerine DEP’in aldığını görüyoruz. Bu arada şiddetle ilgili genel durum devam ediyor, o dönemin genelkurmay başkanının söylediği düşük yoğunluklu bir savaş. Bu DEP’in üzerinde de yani ister istemez yasal Kürt partisi ve PKK arasındaki iletişimin üzerine giden o zamanki, alanda da zaten silahlı kuvvetler var, siyasi alanı da ağırlıklı olarak silahlı kuvvetler belirliyor. DEP’e geçen milletvekillerinin malum bizim gözümüzün önünde cereyan eden parlamentoda dokunulmazlıkları kaldırıldı ve bu insanlar yaka paça tutuklandılar. DEP’in ömrü de 94 Haziran’ına kadar sürüyor geniş açılımı Demokrasi Partisi olan. 94 Haziran’ında kapatılması zaten mukadderat görülüyor, ondan önce Mayıs’ta HADEP isimli bir parti kuruluyor Murat Bozdağ’ın başkanlığında. Tansiyon Türkiye’de savaş anlamında düşmüyor, arada sırada ateşkes boyutları da söz konusu olsa bile gerçekten inanılmaz insan kayıplarına tanık olduğumuz 90’lı yıllara tanık oluyoruz. Bir taraftan da siyasi alanın, legal Kürt siyaset alanının daraltılması için de bu kapatılmalar, tutuklamalar, siyaseten yasaklamalar söz konusu oluyor.


ÖM: Ve belediye başkanlarına kayyum...


AB: O AKP döneminde oluyor hatırladığım kadarıyla, çünkü belediye başkanlıklarının kazanılması bu dönemde bildiğim kadarıyla 94 yılı yerel seçimlerini bu parlamentodan atılma nedeniyle HADEP boykot etti. Yani HADEP üzerinde de şey açıldı, anayasa mahkemesi partinin kapatılması yönünde karar aldı. O da galiba 99’da başladı, 2003’te de HADEP kapandı. Sonra ne geldi? 97’de bir parti yedekte tutuluyor, genelde Kürt siyasi hareketinde böyle şey vardır, mesela Doğru Yol Partisi 12 Eylül’den sonra kurulmadan önce Büyük Türkiye Partisi var, o kapatılıyor ama hemen hazırda bir tüzük ve kurucular listesi var, pat diye Doğru Yol kuruluyor, o kapatılırsa bu kuruluyor, bir şekilde yedekte bir parti tüzüğü ve kurucular listesi var. HADEP’in yerini DEHAP alıyor, yani DEHAP’a da dava açılıyor, DEHAP de 2005’te kendisini fesh ediyor. Bu arada 99 yılından itibaren Öcalan devreye giriyor, hem İmralı’da tutuklu ama zaman zaman da işte avukatları aracılığıyla bazı yasal partiye ilişkin istemlerini dile getiriyor ki Demokratik Toplum Partisi kuruluşunu da böyle bir isteğin olduğu belirtiliyor. DTP’nin kuruluşu da aynı şekilde bir akıbete uğruyor, 2007’de DTP de anayasa mahkemesi, 2008’de de bu Barış ve Demokrasi Partisi’ne geçiş söz konusu oluyor. İsterseniz Barış ve Demokrasi Partisi’nde bitirelim, sonra bu Kürt legal siyasi hareketinin hem seçimlerdeki performansını hem de DTP kurulduktan sonraki bugüne kadar olan süreye yerel ve genel seçimler boyutlarında daha sonraki programlarımızda devam edelim. Daha sonra başka partilerin de yakın dönem yerel ve genel seçimler ve bu sürecin nasıl geliştiğini, değiştiğini incelemeye başlayalım. Ne dersiniz?

 

ÖM: Evet çok iyi olur, çok teşekkür ederiz Ali bey.

 

CT: Çok teşekkürler.

 

AB: İyi yayınlar, hoşça kalın.