Tutuşmuş Bir Dünyada, Şu Yakma İşini Derhal Bırakmalıyız (3. Bölüm)

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin tatil haftasında yayınladığımız, iklim aktivisti yazar Bill McKibben'ın kaleme aldığı, "Yeni ve akıldışı gerçek şu: fosil yakıtları hızla bir kenara bırakmak için gerekli teknolojiye sahibiz" alt başlıklı yazının üçüncü bölümü.

2020'de fosil yakıt kirliliği, COVID-19'dan üç kat daha fazla insanı öldürdü. Fotoğraf: Artur Widak / NurPhoto / Getty
2020'de fosil yakıt kirliliği, COVID-19'dan üç kat daha fazla insanı öldürdü. (Fotoğraf: Artur Widak/NurPhoto/Getty)

Sırf ekonomik açıdan bakıldığında bile bu mantık her geçen çeyrekte daha da anlamsızlaşıyor. Bu, dünyadaki insanların özellikle fosil yakıt ithal etmeye mecbur olan ülkelerde yaşayan yüzde seksenlik kısmı için geçerli — onlar için her şey maliyetten ibaret, hiçbir kazançları yok. Ne var ki, petrodevletler için bile, bu hesap çizelgesinin akılcı biçimde açıklaması giderek zorlaşmakta. Bond bazı rakamlar verdi: Kanada'nın toplam yüz altmış yedi petawatt saat fosil yakıt rezervi var, ki bu bayağı yüksek bir miktar. (Bir petawatt = 1katrilyon watt.) Ancak, sırf rüzgâr ve güneş enerjisinden elde edebileceği yenilenebilir enerji potansiyeli yılda yetmişbir petawatt saat. O zaman Trudeau'ya sorulması gereken makûl bir soru şu olurdu: Hangi ülke havadan gelen böyle bir nimet bulur da tutup onu gökyüzünde bırakır?

Enerji geçişini gerçekleştirmek elbette kolay olmayacak. İki yüz yılı aşkın bir süredir ekonomilerimize güç sağlamak adına yakıt yaktığımız için, yanma ekonomisine ayarlı uzun ve sağlam tedarik zincirleri ve derin bir teknik uzmanlık geliştirdik. Farmer, "Önümüze çıkabilecek olası altyapı engellerini hesaplamaya çalıştık" dedi. Bu tür bir öğrenme eğrisi analizinin önemi de burada işte: yenilenebilir enerji geçmişte engelleri aşarak fiyat düşüşünü sürdürebildiğine göre, muhtemelen bunu tekrar yapabilecektir. Örneğin, birkaç yıl önce bir dizi rapor, türbin kanatlarında kullanılan balsa (sal) ağacı kerestesinin yeterli miktarda bulunamamasından ötürü rüzgâr gülü sektörünün çökebileceğini belirtmişti. Ancak, kıtlığın ortaya çıkmasının üstünden bir yıl geçmeden, büyük rüzgâr gülü üreticilerinin çoğu bunun yerine sentetik bir köpük kullanmaya başlamıştı bile.

Şimdi de güneş panellerinde ve pillerde kullanılan kobalt gibi mineraller odak noktasında. Geçen yılın sonlarında New YorkTimes, en bol şekilde Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde bulunan bu metallerin dünyaya arzı konusunda Çin'in fiyatları aşırı yükseltmede elde ettiği başarıyla ilgili uzun bir araştırma yayınladı. Kobalt ve diğer özellikli metallerin tedarikçilerinden biri olan TechMet'in CEO'su Brian Menell bana şöyle dedi: "Beş yıl içinde elektrikli araç üreten fabrikaların yarı yarıya boşta kalma riskiyle karşı karşıya kalacağız, çünkü bu şirketler — yani Ford, General Motors, Tesla, VW vs. — şu anda inşa ettikleri kapasiteyi koruyacak kadar hammaddeyi temin edemeyecekler." Ancak, Ford ve GM gibi şirketlerin hammadde avına çıkmış olmaları, Menell'in sözleriyle "devlet ve son kullanıcıların büyük ve eşgüdümlü çabası" için gerekli siyasi iradenin oluşmasının muhtemel olduğu anlamına geliyor. İnsanlar kıtlıktan kaynaklanan ikilemleri çözmede başarılıdır. Bir Ford sözcüsü Times'a verdiği demeçte, şirketin kobaltı geri dönüştürmeyi ve ikame maddeleri geliştirmeyi öğrendiğini belirterek, "Kobaltı kısıtlayıcı bir sorun olarak görmüyoruz" dedi.

Yoksul işçilerin metali kürekle topraktan söküp çıkarttığı sözde “zanaat” kobalt madenciliğinin kullanılması veya örneğin Nevada'da yerli halklar için kutsal olan bir alanda bir lityum madeni inşa etme planı gibi yeni madencilik çabalarıyla ortaya çıkan insan hakları meseleleri ise çözülmesi daha zor olan sorunlar gibi görünüyor. Ancak, biz bu sorunları çözmeye çalışırken şunu da hatırda tutmamızda çok fayda var: bazı tahminlere göre yenilenebilir enerjiye geçiş, dünya üzerindeki toplam madencilik yükünü yaklaşık yüzde seksen oranında azaltacak; çünkü bugün kazıp çıkardıklarımızın büyük kısmı zaten yakılmakta (bu sebeple de kazmaya hep devam etmek zorundayız). Oysa lityumu bir kez çıkardığınızda güneş panelinde veya bataryada onlarca yıldır kullanıyorsunuz. Aslına bakılırsa, yenilenebilir enerjiye geçiş her türlü sistem üzerindeki yükü azaltacak. Şu anda, okyanusta giden ticari gemilerin taşıdığı yükün yaklaşık yüzde kırkı kömür, gaz, petrol ve odun topağı – yanacak şeylerle tepeleme dolu, bitmez tükenmez bir gemi trafiğinden bahsediyoruz. Eğer deniz aşırı bir yerden geliyorsa rüzgâr türbini kanadını taşıyacak bir gemiye de ihtiyacınız var tabii, ama bu sadece bir kez gerekecek. Bir güneş paneli veya rüzgâr gülü, kurulumu yapıldıktan sonra çeyrek asır veya daha uzun bir süre boyunca kullanılabilir. ABD ordusu dünyanın en büyük fosil yakıt tüketicisidir, ama lojistik "taşıma kapasitesinin" yüzde yetmişi yalnızca askerî çarkları döndürebilmek için kullanılan fosil yakıtların taşınmasına ayrılmıştır.

Muhtemel tek tıkanma konusu hammadde değil. Ayrıca belirli uzmanlık alanlarında da eksiklerimiz var. Saul Griffith belki de dünyanın en önde gelen elektrik havarisi. (2021 tarihli kitabı “Elektriklenelim” ["Electrify"] adını taşıyor.) Kendisi aslen Avustralyalı ama son dönemde ABD’de Silikon Vadisi’nde yaşıyor ve elektrikli araç (EV) şarj istasyonları, hava kaynaklı ısı pompaları, indüksiyon ocakları ve benzerlerini kurma projelerinde girişimcileri seferber ediyor. Ev sahiplerine, mal sahiplerine ve işletmelere bu şekilde nasıl tasarruf sağlayacaklarını gösterebiliyor. Ayrıca, bankaların bu iyileştirmeler için kredi vererek kâr edeceklerini kanıtlayan verileri de hazırlamış durumda. Ama bana söylediğine göre, “1,5 santigrat derece aralığında kalmak için, “Amerika'nın önümüzdeki on yıl içinde bir milyon elektrik teknisyenine daha ihtiyacı olacak.” Bu imkânsız değil. Elektrikçi olarak çalışmak iyi bir iş ve yerel liseler ve çıraklık programları daha birçok insanı bu konuda eğitebilir. Ancak, enerji geçişinin geri kalanında olduğu gibi, bunun gerçekleşmesi için de liderlik ve koordinasyona ihtiyaç var.

Bu ölçekte bir değişim, herkes iyi niyetle çalışsa bile zor olurdu, ki durum öyle değil. Şimdiye kadar, örneğin, diğer birçok şeyin yanı sıra yenilenebilir enerji tesisatçıları için eğitim sağlamaya yardımcı olacak "Yeniden Daha İyisini İnşa Edelim Yasası'nın" iklime ilişkin hükümleri, yalnızca petrolün egemenliği altındaki Cumhuriyetçi Parti tarafından değil, geçen seçimlerde Senato'daki herkesten daha fazla fosil yakıt bağışı alan Demokrat Joe Manchin tarafından da engellendi. Küresel ısınma mücadelesinin otuz yıllık tarihi, büyük ölçüde fosil yakıt endüstrisinin değişime duyulan ihtiyacı inkârının, ya da daha yenilerde ortaya çıkan “değişimin daha yavaş gelmesinin şart olduğu” yolundaki ısrar çabalarının hikâyesidir.

Fosil yakıt endüstrisi mutlaka birşeyleri yakmaya devam edebilmek istiyor. Böylece hem altyapısını hem de iş modelini işine gelecek şekilde kullanmaya devam etmenin peşinde. Rasyonel bir kundakçılık (piromani) endüstrisi gibi. On yıl kadar önce, bir sonraki yakmak istediği şey doğalgazdı. Kömürden daha az karbondioksit ürettiğinden, bizi yenilenebilir enerjiye ulaştıracak “köprü yakıtı” olarak pazarlanıyordu. Bu mantık sağlam görünüyordu. Ancak Cornell Üniversitesi'nden Bob Howarth liderliğindeki araştırmacılar, büyük miktarlarda doğal gaz üretmenin atmosfere büyük miktarlarda metan saldığını buldular. Ve metan (CH 4), CO2 gibi, güçlü bir ısı tutucu gaz; dolayısıyla, doğal gazın hiçbir yere köprü oluşturmayacağı, herkes için açıkça ortaya çıkmış bulunuyor – tabii herkes derken, endüstri hariç herkes demek istiyoruz. Büyük bir gaz firmasının yöneticisi geçen hafta Teksas'ta bir konferansta yerli gaz endüstrisinin gelecek 100 yıl boyunca üretim yapacağını düşündüğünü söyledi.

Endüstrinin diğer sektörleri zaman içinde daha da geriye gidip odun yakmak istiyor; Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri "biokütle yakmayı" resmen karbon nötr olarak sınıflandırıyor. Memleketim Vermont'taki Burlington şehri, tüm enerjisini yenilenebilir kaynaklardan sağladığını iddia ediyorsa da, elektriğinin çoğu ağaç yakan bir tesisten geliyor. Gene de mantık başlangıçta sağlam görünüyordu: eğer bir ağacı keserseniz, onun yerine bir başkası büyür ve eninde sonunda ilk ağacı yakarken oluşan karbondioksiti emer. Ama işte gene asıl sorun bu "eninde sonunda" kavramında. Odun yakmak son derece verimsiz bir işlem ve bu nedenle tam şu anda dünyanın iklim sistemi en kırılgan halindeyken büyük bir karbon darbesine sebep oluyor. Birkaç nesil sonra tekrar yetişecek olan ağaçlar buz tabakasını kurtarmak için çok geç kalmış olacak. Dünyanın en büyük odun yakma tesisi İngiltere'de, Drax adında bir şirket tarafından işletiliyor; tesis eskiden kömür yakıyordu ve şimdi neredeyse eskisi kadar zarar veriyor. Ocak ayında, dünyanın en büyük odun topağı üreticisi olan Maryland merkezli Enviva şirketinin üretimini iki katına çıkarmayı planladığı haberi geldi.

Ya da ABD senatosunda geçen yıl iki partinin üzerinde uzlaştığı ve karbon yakalama adı verilen başka bir teknolojiyi destekleyecek olan altyapı yasa tasarısında yer alan büyük miktardaki parayı düşünün. Bu teknoloji ile, enerji santrallerine kömür veya gaz yakmaya devam edebilsinler diye yeterli miktarda filtre ve borular yerleştiriliyor, ama aynı zamanda bacalarından püsküren CO2 yakalanıp, güvenli bir şekilde belki eski bir tuz madenine aktarılıyor. (Ya da ironik bir şekilde, yüzeye daha fazla ham petrol itelemekte kullanılabileceği tükenmiş bir petrol kuyusuna.) Şimdiye kadar bu karbon yakalama programları gerçekten işe yaramadı – ama yarasaydı bile, güneş enerjisi zaten kömür enerjisinden daha ucuzken neden sistemleri boru ve filtrelerle donatmak için para harcansın ki? Atmosferdeki karbonun bir kısmını mutlaka çıkarmamız gerekecek ve eğer maliyetleri hızla düşerse yeni nesil doğrudan hava yakalama makineleri bu konuda bir gün işe yarayabilir. (Karbonu ortam havasından doğrudan filtrelemek için kimyasallar kullanıyorlar; bir anlamda bunları yapay ağaçlar olarak düşünebiliriz. Ancak, bu teknolojiyi kömürle çalışan enerji santrallerinin ömrünü uzatmak için kullanmak, politik olarak zaten desteklenmekte olan bir sektöre verilmiş fazladan bir hediye olur.

Fosil yakıt endüstrisi giderek artan şekilde, bir çıkış yolu olarak hidrojene yöneliyor. Hidrojen, küresel ısınmaya katkıda bulunmadan temiz bir şekilde yanar, ancak sektör hidrojeni sever çünkü onu üretmenin bir yolu doğal gaz yakmaktır. Howarth ve Jacobson'ın yakın tarihli bir makalede gösterdiği gibi, bu gazın yakılmasını o pahalı karbon yakalama teknolojisi ile birleştirseniz bile, kaya gazı kuyularının çatlaklarından sızan metan, tüm süreci çevre yıkımı haline getirmek için yeterlidir ve muazzam sübvansiyonlar olmaksızın ekonomik açıdan hiçbir anlam ifade etmez.

Çeviren: Tanyeli Demirer

Çeviri Editörü: Ömer Madra