Adalar’daki atlar için bir yıllık süreç nasıl geçti?

-
Aa
+
a
a
a

Dünya Mirası Adalar programının 22 Aralık 2020 tarihli nüshasında Derya Tolgay’ın konukları Aysel Yağmurdereli ve Orhan Aker’di.

Dünya Mirası Adalar: 22 Aralık 2020
 

Dünya Mirası Adalar: 22 Aralık 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

“19 Aralık 2019’da başlayan operasyonla Adalar’da 105 at “ruam” iddiasıyla, şüpheli şekilde öldürüldü. Gerçekten ruam olduklarına dair kamuoyuna açıklanmış hiçbir kanıt yok. Bir yılda en az 708 at hapsedilmekten, iyi bakılmamaktan, umursanmamaktan öldü. Ruam iddiasıyla öldürülen 105 at ve getirilen kötü şartların öldürdüğü en az 708 at, yani toplam 813 at, tamamen önlenebilir nedenlerden hayatını kaybetti.

818 at ve 27 tay ücretsiz ve denetimsiz olarak Ada dışına sürüldü, birçoğunun durumu meçhul. Kamuoyu faytonu kaldırmanın atları kurtaracağı algısı ile kasıtlı olarak yanlış yönlendirildi. Atları önemseme ve kurtarma iddiasındaki hayvanseverler ve hayvan hakları örgütlerinin büyük bölümü süreci takip etmediler, atların halini merak etmediler. Atların içinde bulunduğu durumun vahametine dair bizlerin tüm uyarı ve çağrılarımıza rağmen atlar terk edildi.

Atların ahırlara hapsedilmesi, kötü şartlarda tutulması ve buna bağlı ölümlerden İstanbul Valiliği, Adalar Kaymakamlığı, Adalar İlçe Tarım Müdürlüğü ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi birinci derecede sorumludur. İBB yetkilileri tüm bunlara ek olarak, atların iyi durumda olduğu şeklinde asılsız haber, beyan ve videolarla kendilerine duyulan güven istismar ederek halkı yanıltmaktan, 818 at ve 27 tayın hiçbir denetim olmadan ülkenin dört yanına gönderilmesinden de sorumludur.”

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): "Gerçekle yüzleşmeyi reddediyorsak umut kelimesini kullanamayız ve kendini kandırmakta olan tüm umutlar fanteziden ibarettir." Açık Radyo'nun Chris Hedges’den alıntıladığı, günün sözü olarak paylaştığı bu girişle açmak istedik bugün programımızı. Giriş metnimiz, Büyükada'da 18 Aralık Cuma günü yapılan bir protestodan, atların adalarda ruam gerekçesi ile öldürüldüğü senenin devresi nedeniyle Ayşe Erzan'ın' okuduğu basın duyurusundan bir bölümdür. Bültenin tamamına, görsellere, fotoğraf albümüne, tarihi sürece dair bilgilere Dünya Mirası Adalar sosyal mecralarından ulaşabilirsiniz. 

15 bin yıllık bağdan bahsediyoruz, birlikte evrimleşip evcilleştiğimiz yoldaş türlerimiz köpekler, atlar, eşekler, kediler. Bugün hayvanlarla insanların birlikte yaşamayı beceremediği ve çoğunlukla ezber söylemlerle, öyle pek de bilgi sahibi olmadan fikrimizi zikrettiğimiz, yani akıl yerine duyguları öncelikleyerek kararların uzun vadede nerelere yol açacağına pek bakmadan, bir projeksiyon yapmadan yol aldığımız süreçlerden geçiyoruz. Şöyle biraz daha anlaşılır olması için bir sabah kalktığınızda yaşadığınız şehirde bir tek köpek, bir tek kedi görmediğinizi hayal edin. Hatta evinize gelip kedinizin ve köpeğinizin elinizdeki evraklara rağmen alındığını hayal edin. Distopik bir roman gibi ama Prens Adaları'nda bu gerçek oldu. Bir zamanlar Hayırsız Ada’yı hatırlarsanız, köpek katliamının gerçekleştiği gibi, o kadar gerçek. Şimdi bu süreci konuşmak için iki konuğumuzu size tanıtmak istiyorum. Heybeliada'dan Aysel Yağmurdereli ve Büyükada'dan Avukat Orhan Aker bizimle.

Aysel Heybeliada’da yaşıyor 9 senedir. Siyasal Bilimler Fakültesi kamu yönetimi mezunu, emekli, hayvan hakları savunucusu. Orhan da Büyükada'da. Ceza hukuku, iş hukuku, idare hukuku ve aile hukuku alanlarında çalışıyor ve atlarla ilgili davaların takibini gönüllü olarak yapıyor. 

Aysel sana sormak istiyorum bu süreci de takip ettiğin için, atlar şimdi özgür mü? 

Aysel Yağmurdereli: Bu bir yıllık süreçte bence hiçbir şey hallolmadı. Bunu yaşayan ve takip eden biri olarak görüşüm, süreç gerçekten şeffaf, katılımcı ve demokratik yönetim biçimiyle yönetilmedi. Atların özgürlüğü; faytonlardan kurtarmak ve adaların dışına, ekolojilerine uygun bir yere gönderilmek şeklinde algılandı önce. Fakat 19 Aralık 2019'da ruam nedeni ile başlayan süreç önce uzun süren karantina koşullarında birçok atı kaybetmemize sebep oldu. Yine karantinada sezonluk fayton sürücüleri tarafından terk edilen, bırakılan atların ölümü ile devam etti ve sahiplenme adına satın alındıktan sonra ahırlarda hareketsiz, bağlı kalarak, padoksuz kalarak kaybedildi. Bu demek oluyor ki özgürlük bu kavramların yanında konuşulabilecek bir mevzu değil. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Evet doğalarına aykırı bir şekilde, koşmaları gerekirken hapis kalmaları ana sebep. 

Aysel Yağmurdereli: Atların ana ölüm sebebi hareketsizlik, evet. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Sık sık sesini duyurmaya çalıştı gerçekten insanlar o süreçte. 19 Aralık Cumartesi günü Büyükada Fayton Meydanı için açılmış bir yarışmanın da Zoom toplantısı vardı ve biz evlerimizde o uzun hafta sonu da kapalıydık. Not geldi herkese toplantı sırasında, Kaymakamın emri ile koca bir çıkartma gemisi Büyükada'dan son kalan 3 eşeği alıp Heybeliada’ya doğru yol aldığına dair. Sen de Heybeliada'daydın, bu süreci anlatır mısın, bir de neler yapabildiniz ya da yapamadınız? 

Aysel Yağmurdereli: Şimdi o gün cumartesiydi günlerden ve Covid nedeniyle malum hafta sonu yasakları dahilinde yaşıyorduk hepimiz evimizde. Bizim adamızda, Heybeliada'da atını satmamış ve kendisi bulunduğu yerde bakmak isteyen bir at sahibi var, eski faytoncu. 5 tane atı eski ahırların bulunduğu yerde bakmaya devam ediyor. Ahırların altında Fransız koyuna çıkartma gemisi yanaşmış. Hiçbir bildirim yapılmadan ve taleplere rağmen tutanak verilmeden atlar alınıp bu çıkartma gemisiyle sanırım Büyükada'ya, Kaymakamlığın emriyle diyerek götürülmek istenmiş. Sonra da Burgazada’da kalan 2 tane atımız da alınıp aynı şekilde uzaklaştırılmak istenmiş. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Son kalan iki at değil mi? Başka yok yani son iki at? 

Aysel Yağmurdereli: Yok, son kalan iki at. Çünkü daha önce Burgazada’da sahiplerinin satmadığı atlar da başkalarına sahiplendirilmek zorunda kalındı.  Bu demek oluyor ki Adalarda at kalmama üzerine yapılan bir süreç başlamış durumda. Biz şunu ısrarla savunuyoruz; atlar adalarda bulundukları yerde yaşamalı, adalardan gitmemeli. Aynı zamanda sağlıklı, hayvan haklarına uygun koşullarda, veterinerler denetiminde, uygar ahırlarda, yeni yapılacak ahırlarda yaşamalarını talep ediyoruz. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Yani demokratik süreç de işletilmedi burada. Hukuki süreç de işletilmemiş gözüküyor. Orhan atların Ada’da bakılmasına engel olan, atlar Adalarda kalamaz diye hukuki bir dayanak var mı? 

Orhan Aker: Yok. Tabii ki yok!  

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): İBB'nin 800’den fazla atı bedelsiz sahiplendirip gönderirken yaptığı, atların takibi ve sağlığı protokolü var. Bu atları koruyan bir protokol mü? 

Orhan Aker: Bilakis atları korumayan bir protokol yani atlara bundan sonra gelebilecek zararlar, hastalık, ölüm ve bu gibi durumlarda Belediye ‘beni ilgilendirmez’ diyor. ‘Ben hiçbir sorumluluk kabul etmiyorum’ diyor ve bu şekilde atları hibe ediyor. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Takip süreci? 

Orhan Aker: Takip süreci yok tabii ki. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Burada da çok konuşulacak şey var ama diğer sorulara geçelim istersen. Şimdi valiliğe, ilçe tarıma, kaymakamlığa, İBB'ye açılan davalar var. ‘Atlara kötü bakıldı, atlar hareketsizlikten öldü, 700 küsür at ihmali var’ diyerek açılan dava var mı? 

Orhan Aker: Şöyle gelişti aslında atlara kötü bakıldı diye ya da atlar öldü diye açılmış bir dava yok. Ama bu süreç içerisinde mesela ilk karar, mahalli çevre kurulu kararının alındığı tarih olan 18 Aralık 2019 tarihinde bizim açmış bulunduğumuz davada ilgili kişilere videoları flash diskle götürdüm. Bu konuda adalı insanlar da çok yardımcı oldu. Herkes kendi adasındaki fotoğrafları çekti. Bunlara hatta mahkeme başkanının bilgisayarında birlikte baktık, durumun bundan ibaret olduğunu söyledim. Hayvanların hiçbir şekilde artık iyiliğine bakılmadığını, sadece ahırlara ya da apartman daireleri gibi alanlara hapsedilerek orada hareketsizlikten, bağırsak düğümlenmesinden öldüğünü ve bu sebeple de yürütme durdurma kararının davanın nihayetinden çok daha önemli olduğunu ifade ettim. Ama maalesef yürütme durdurma kararı bile 5 ay sonra mahkeme tarafından verildi. İlk bu karantina kararı dediğimiz mahalli çevre kurulu kararının 3 aylık süresi olduğu dikkate alınırsa, bu karar ortadan kalktıktan sonra verilen yürütme durdurma ret kararı var. Yani devlet bir şekilde idari işlemler tatbik ediyor ama hukuki açıdan biz onun tedbirini alamıyoruz ya da tedbirini alsak bile iş işten çoktan geçmiş oluyor. Olay bu şekilde cereyan etti. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Yani valiliğe, ilçe tarıma, kaymakamlığa, İBB'ye dördüne de açılmış davalar devam ediyor. 

Orhan Aker: Tabii, tabii. Evet davalar devam ediyor ama ilk etapta yürütme durdurma talebimiz reddedildiği için bu davalara konu idari işlemler şu an hukuka aykırı bile olsa işlemeye devam ediyor. Biz dilekçelerimizde anlattık hukuka ne şekilde aykırı olduğunu. Mesela ilk karantina kararında alınmış hayvan sağlığı zabıtasına ilişkin bir karar yok. Halbuki atların hasta olması durumunda Hayvan Sağlığı ve Zabıtası kanunu, muhakkak yetkiyi Hayvan Sağlığı Zabıtasına veriyor ancak toplantıya Hayvan Sağlığı Zabıtası çağrılmamış. Açıkça hukuka aykırılık var bunu mahkemeye anlatıyoruz ancak mahkeme talebimizi reddediyor. Toplantı şekli de kanuna aykırı. 19.12.2019'da Çevre Komisyonu toplanıyor, hemen bir gün sonra karar alınıyor ki bu da toplantı usulüne aykırı. Ama tabii olan atlara oluyor, Adalardan atlar çıkarılıyor ve herkes bunu izlemek zorunda kalıyor. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): İzlemenin ötesinde içeride, yani yerelde hak savunuculuğu yapan sivil inisiyatifin bir direnci gücü var ve onlar bütün iyi niyetlilikle her kurumla bağlantı kurmaya çalıştı. Yani bu iyi niyet dahi algılanmadı. İşaret edilen şeyler gerçekten çok gözardı edildi, adeta siyasi ve politik bir çekişme alanı haline geldi bu mecra. Şimdi peki, atlarını satmayan, bulunduğu adada bakmak isteyen sahiplerinin hukuki hakları var sanırım. Nedir? 

Orhan Aker: Tabii ki, bunların hepsi sahipli atlar, hepsinin evrakı var, aşısı var. Devlet bunları zor kullanarak, tehdit ederek kimsenin elinden alamaz ya da almaya mecbur bırakamaz. Ama süreç o şekilde işlemediği için insanlar satmak mecburiyetinde kaldılar. Şu an atlarını vermeyen insanlara da bunu yapmaya çalışıyorlar. Tamamen kanuna aykırı bir süreç işliyor ve bunu da gayet iyi bildikleri için işte sokağa çıkma yasağı günleri kimseye ilan etmeden gizli saklı bir şekilde oldu bittiyle yapmaya çalışıyorlar. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Peki kanuna aykırılıklara geldiğimiz zaman böyle bir silsile halinde gidiyor. Bize bir avukat gözüyle bunları açabilirsen seviniriz. 20.12.2019 tarihli faytonları kaldırma kararı yasa ve yönetmeliklere uygun muydu peki? 

Orhan Aker: Tabii ki değildi. Çünkü 2863 sayılı Kültür ve Sanat Varlıklarını Koruma Kanunu 61. maddesi zaten, kamu kurum ve kuruluşları belediyeler, koruma yüksek kurulu ve koruma bölge kurulu kararlarına uymak zorundadır diye emredici bir hüküm düzenlemiş. Bu hüküm emredici yani tamamlayıcı bir hüküm değil, bu hükme herkes uymak zorunda. Ve İstanbul 5 nolu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu da 25.6.2013 tarihinde Adalarda motorlu araç bulunamayacağına, adanın en önemli özelliğinin hiçbir şekilde bozulamayacağına, atların da bu özelliğin içinde olduğuna karar verdi. Dolayısıyla UKOME, İstanbul Valiliği, İBB bu karara uymakla mükellef. Bu kararın dışında bir idari işlem uygulayamaz. 2017 yılında Danıştay 8. dairesinin de vermiş olduğu bir karar var. Çünkü Büyükşehir Belediyesi kanununun 7. Maddesi Büyükşehirdeki ulaşımı İstanbul Büyükşehir Belediyesinin düzenleyeceğini hüküm altına almış ancak Danıştay 8. dairesi, Adalarda ana arter olamayacağı için adalar yaya yoludur diyor. UKOME'nin kararlarını buna göre vermesi gerekiyor. Yani UKOME burada elektrikli araç, motorlu araç işletemez. Çünkü Adalar ana artere sahip bir yer değil. Dört tarafı denizle çevrili olan bir yer olduğu için UKOME'nin kesinlikle buna uygun bir şekilde karar alması gerek. Şu an fayton taşımacılığı bitmiş, kanuna aykırı olarak motorlu taşıma ile Adalardaki ulaşım temin ediliyor. Bunun da hukuki takibini yaptık, şu an davalar devam ediyor. Davaların nihayetine varmasını bekliyoruz, daha sonra temyiz yolları da açık, olumsuz bir neticede tabii ki sonuna kadar hukuki yolları tüketeceğiz. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Burada niyet ortaya çıkıyor. Faytonları kaldırmaya niyet edilebilir. Ama hukuku, demokrasiyi, her şeyi çiğneyerek, bu şekilde seçilmiş gelerek yapmak... Bunu görmezliğe gelemeyiz. Yani buraya bakmamız gerekiyor. Bu demokratik yöntemler niye uygulanmadı? Ulaşım Çalıştayı niye miş gibi yapıldı? Niyet belliyken bu miş gibi yapılmışlara da bakmamız gerekiyor. Koruma Kurullarından bahsettin. Faytonlar, atlar adaların kültürel mirasının, kültürel peyzajının bir parçası mıdır? Hukuki dayanağı var mıdır? 

Orhan Aker: İkisine de evet diyorum. Çünkü 2872 sayılı çevre kanununda doğal varlık olarak atlar tanımlanmıştır. Dolayısıyla adalar da kültürel bir sit alanıdır, kentsel bir sit alanıdır ve bu sit alanının içerisinde doğal varlıkların da korunması olmazsa olmaz, emredici bir şarttır. Dolayısıyla atların da bu sit alanı içerisinde korunması gereken bir kültür varlığı olduğu hem yasalarla hem de etik açıdan ortadadır. İdarenin bu konuda uygulamış olduğu yaptırımlar uygulamalar bu kanunu da ihlal etmiştir. Bunu da mahkemelere izah ettik. Dediğim gibi şu an süreç devam ediyor tabi ki. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Sit alanı olan adalarda koruma kurulu kararları uyarınca tüm yolların yaya yolu olduğu, adalarda İBB Meclisi, UKOME ve TUHIM'in de bu ulaşım sistemini kaldırmaya, karayolu yapmaya yasal olarak hakkı yok diye anladım, doğru mu? 

Orhan Aker: Tabii ki doğru anladın. UKOME, 2020 yılında adaları yaya yolu ilan ettik diye bir bildiri yayınladı. Zaten adalar yaya yoluydu, ilan ettik demesinin abesle iştigal etmekten başka hiçbir anlamı yok. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Evet yani burada koruma kurulları tarafından alınan bir karar da yok değil mi? Tümü sit alanı olan bir bölge burası. Yani bildiğiniz Beylikdüzü, Sultanbeyli gibi işlemiyor. 

Orhan Aker: Tabii ki işlemiyor. Adalar özel statüsü olan bir yer. Yani ana karadaki herhangi bir yer, bir ilçe gibi değil. Dolayısıyla Adalarla ilgili kararları koruma kurulu alıyor. Koruma kurulunun da bu kökleşmiş kararlarını değiştiren yeni bir kararı olmadığı sürece İstanbul Valiliği, İBB, Adalar Belediyesi koruma kurulu kararlarına riayet etmekle mükellef. Dolayısıyla koruma kurulu kararı olmadan kimse hiçbir şey yapamaz. Ama yapıyorlar görüldüğü üzere. 

Aysel Yağmurdereli: Ben söz alabilir miyim? Şimdi bir yandan hukuk tarafı devam ederken bir yandan da geldiğimiz nokta sıkıntılı. Ölen öldü, giden gitti. Adalarımızdaki atların 100 kadarı hala ahırlarda yaşamaya devam ediyor. Bir de İBB’ye satılmayan sahipli 15 kadar atımız var tüm Adalarda. Şu çağrıyı yapmak istiyorum, duyarlı insanları ve hayvan hakkı savunucusu olduklarını iddia edenleri dışarıdan değil, içeriden bakmaya çağırıyorum gerçekten. Ve şu an, hemen şimdi, acil yapılması gereken birçok şeyin olduğunu birkaç madde olarak sıralarsak biraz daha netleştirebiliriz durumu.    

1-Ahırlarda yaşayan 100’e yakın atın mevcut padok alanı, her gün dışarı çıkıp koşmalarını sağlamak amacıyla büyütülmeli. 

2- Ada dışına gönderilen, ücretsiz sahiplendirilen, yaşadığını düşündüğümüz ya da başlarına ne geldiğini bilmediğimiz atlar takip edilmeli, denetlenmeli ve kamuoyuna şeffaf bir şekilde rapor edilmeli. 

3- Ahırlar atların gerçek sahipleri ve ziyaretçiler tarafından gezilebilmeli, görülebilmeli. 

4- Sahipli atlar bulundukları adalarda medeni at ahırlarına sahip olmalı, bu ahırlar ya yapılmalı ya da yapmak isteyenlere izin verilmeli. 

5- Atlarla insanların birlikte yaşamlarına dair, birçok at uzmanının önerdiği, dünyada da Türkiye'de de yapılan birçok faaliyet var. Bunlara burada izin verilmeli, önü açılmalı, imkan tanınmalı. Dolayısıyla atlar adalarda mutlak kalmalı. 

6- Uzman bir veterinerimiz hala yok. Kedinizin bir at veterineri tarafından bakılamayacağını düşünürsek atların da kedi, köpek veterineri tarafından bakılamayacağını mutlak olarak bilmek zorundayız. Adada ikamet eden bir at veterinerine ihtiyaç var. 

7- Son olarak, eko sistemimiz ranta dönüşmesin, izin vermemeliyiz. Eko muhalefete devam edelim buna ihtiyaç var. 

Derya Tolgay (Dünya Mirası Adalar): Evet son kalan atlara acil sağlıklı ahırlar yapılmasını istiyoruz ve gönüllü olarak da çalışılan bir kolektif ahir projesi var. Uzun zamandır üzerinde çalışılmış akıllı ve iyi bir tasarım. Hem ucuz hem de hayvanların sağlığı için. Daha birçok proje olabilir. Yeter ki iyi niyetle bunlara karar verilsin. Ayrıca hayvan hakları savunucuları da isterlerse bu süreçte suç duyurusunda bulunabilirler.

 

Kolektif Ahır Projesi’nin detaylarını buradan öğrenebilirsiniz:

https://mailchi.mp/24918fa8d864/tam-bir-yil-oldu-atlari-kaybedel