Sevgili Açık Radyo,
Bugün, şenliğin son günü, Aynur’un türküsüne dayanamayıp desteğimi verdim. Aslında dün Eraslan Bey’in coşkulu anonsuyla çaldığınız Karadeniz müziği, özellikle de Kazım Koyuncu başlayınca kendimi nasıl tuttum anlatamam.
Ben genellikle destek için son günleri beklerim. Önce dinlerim tadını çıkarırım, tanıdık dinleyiciler çıkar, Açık Radyo’nun hayatlarındaki yerini anlatır, en sevdiğim müzikler arka arkaya çalar, bir de bazen adını vermeyen destekçiler bir süre için verilen her desteğin iki katını söz verir, işte en çok onu beklerim. Ben, Açık Radyo’yu 1999 depreminin ertesi günü dinlemeye başladım. 20’li yaşlarımda İstanbul’da ne yapacağını bilmez halde arabada radyo kanallarını araştırırken, net, genç, kararlı bir ses ihtiyaç listesi okuyordu. O sırada çalıştığım şirketin çalışanları olarak ekmek gibi daha çok gıda malzemeleri toplayıp yardım olarak yola çıkarma niyetindeydik. Açık Radyo’daki ses ekmek demiyordu, hatta uyarıyordu “ekmek ihtiyacı yok, ilaç, çocuk bezi, battaniye, kadın pedi...” İşte bu sembolik örnek, neredeyse her Açık Radyo dinleyicisinin bahsettiği “rehber, yol gösterici, doğru kaynak, ...” tanımlamalarının ortaya çıkmasına sebep. Açık Radyo nun ‘ne olduğunu’ anlatmak çok uzun sürer. Zaten o kadar güzel ifade eden dinleyiciler var ki. Sevgili Açık Radyo, bugüne dek benim ve ailemin hayatımızı renklendirdiğin için çok teşekkürler. Radyo jingleları çocuklarımın kulaklarında, Hrant’ın, Rakel’in, Somalı madencilerin, Hopalı çaycıların, İkizdereli kadınların, Gezi direnişçilerinin, Kuzey Ormanları’nın, Alakır’ın, Iraklı, Suriyeli çocukların, Mültecilerin, Amerikan yerlilerinin, daha nicesinin sözleri, ağaçların, hayvanların, taşın, toprağın, suyun sesi hepimizin kulaklarında, aklımızda.
Sen çok yaşa Açık Radyo,
İlay Dedemen Coşkun