Beyaz milliyetçilik bize iklim acil durumunu getirdi. Şimdi, önümüzdeki en büyük engel de bu

Çeviri
-
Aa
+
a
a
a

Irkçılık karşıtlığı iklim eylemlerinin özünü oluşturmak zorunda. Bu olmazsa, her şeyi kaybetmemiz tehlikesi var.

(Eric Holthaus'un Phoenix'te yayınlanan bu yazısı Özdeş Özbay tarafından Açık Radyo için çevrildi.)

Nefret dolu insanların ülkemizin en kutsal yerlerinin merkezine yürüdüğünü bu hafta hepimiz dehşet içinde izledik.

Bu kışkırtıcı hareket, kendiliğinden oluşmuş bir güvenlik boşluğu ya da mağlup bir Başkanın can çekişmesi değildi. Bu, ortak geleceğimize karşı gerçekleştirilmiş hesaplı-kitaplı bir saldırıydı.

2020, tarihte kaydedilen en sıcak yıldı. Amerika Birleşik Devletleri anakarasının her bir santimetre karesi normalden daha sıcaktı. Ülkemiz ve halkımız bir iklim acil durumunda. Beyaz milliyetçiler bu gerçekliği kavramakla kalmıyor, bağırlarına da basıyorlar.

Bu ülke, Doğaya karşı değil onunla birlikte yaşayan beyaz olmayan halkların sömürülmesi ve yok edilmesi üzerine kuruldu. Geride bıraktığımız beş yüz yıl boyunca, bu ırkçılık temeli iklim aciliyetini tırmandırmaya devam etti.

İklim eylemine karşı muhalefetin ırkçı kökenlerini kabul etmezsek, dünya kaosa doğru yuvarlanmaya devam edecek. Şu an durum kötü. Ama her şey çok çok daha kötüye gidecek.

Sorun, Donald Trump'ın kendisi değil; hatta Başkan Yardımcısı’nı, Kongre üyelerini kaçırıp onları kamuoyunun gözü önünde infaz etmek amacıyla ABD Kongre Binası'nı işgal eden birkaç yüz isyancı da değil. Son birkaç günde yaşananlar ne kadar dehşet verici olursa olsun, beyaz milliyetçilik sorunu, bunu itiraf edebilen herhangi birinin düşünebileceğinden dahi büyük ve yaygın bir sorun.

İklim aktivistlerinin Harvard'lı siyaset bilimci Erica Chenoweth’un araştırmalarından bildiği gibi, aktif olarak protestolara katılan nüfusun yalnızca %3,5'i tarihin akışını değiştirmek için yeterli. Şiddet içermeyen devrimler tarihsel olarak şiddet içeren devrimlere oranla iki kat daha fazla başarılı olsa da, açıkçası şiddetli devrimler de başarılı olabilir. 

Bu haftaki olaylar - 11 Eylül'den bu yana ülkemize yapılan en ciddi saldırı ve 1812 savaşından bu yana ülkemizin başkentine yapılan en kötü saldırı - ne kadar şoke edici olsa da, YouGov tarafından hızlıca yapılan bir ankete göre, Cumhuriyetçilerin %45'i dahil olmak üzere kayıtlı seçmenlerin %20'den fazlası tarafından onaylanıyor. Bu, iklim eylemlerini zorla engellemek ve gezegeni yaşanmaz hale getirmek için fazlasıyla yeterli bir insan sayısı.

Çok açık söyleyeceğim: Beyaz milliyetçilik gezegen için bir tehdittir.

Beyaz milliyetçilik gezegen için bir tehdittir

Trumpizm ve "Büyük Yalancılık" siyasetinin yükselişi - iklim inkârcılığı, maske karşıtlığı, komplo kurguculuğu- beyaz üstünlüğünden kaynaklanıyor. Bu aslında "Bu dünya bana ait, sana değil" yalanından kaynaklanıyor. Paris Anlaşması'na muhalefetten kaynaklanıyor. Bu, beyaz olmayan insanları sistematik olarak aşağılayan ve iklim mültecilerinin ülkeye girmesini engelleyen Önce Amerika doktrinlerinden de kaynaklanıyor.

Donald Trump’ın yapacağını söylediği ne varsa, yıllardır göğsünü yumruklayıp böbürlendiği– medyadaki birçoklarının, Trump’ın Kongre’deki kankalarının ve daha birçoklarının görmezden geldiği ya da hafife aldığı– ne varsa şimdi semeresini vermekte. Washington DC'deki bütün o kaosun ortasında, üstelik tam da aynı günde, Trump Yönetimi, çevreye on yıllardır hazırlığı yapılmakta olan bir saldırı gerçekleştirdi: fosil yakıt endüstrisinin ve iklim inkârcılarının nice zamandır hayalini kurdukları bir saldırıydı bu: Alaska'nın Arktik Ulusal Yaban Yaşamı Koruma Alanı’nda petrol ve doğalgaz arama ruhsatları için açık artırmayla ihaleye çıkıldı. 

Bu hafta, anaokula giden çocuklarıma anlattığım gibi, ırkçılık hırsızlıktır. Irkçılık insan hayatlarını çalar, mal-mülkü çalar, haysiyet ve kişiliği çalar. Ve çalmak kötüdür. Beyaz üstünlükçüler beyaz oldukları için değil, çaldıkları için kötüdürler. Ve Amerikan beyaz milliyetçiliğinin amacı, bu ülkeyi ve ortak geleceğimizi kendileri için çalmaktır.

Son yıllarda, bakıyoruz, beyaz milliyetçiler kitlesel silahlı saldırılara girişmeden önce eko-faşizmi giderek daha fazla sahiplenmişler. Neo-naziler, insanları örgütlemek için iklim aciliyetini kullanıyor. Beyaz üstünlüğü, Doğa’nın kendisine üstünlük sağlamak demektir.

Sarah Smarsh'ın yıllardır yazdığı gibi, beyaz milliyetçiliği kırsalın, geri kafalı köylülerin hareketi filan değildir. Beyazların üstünlüğü, yönetim kurullarının toplantı salonlarında mevcuttur. Beyazların devlet okullarından kaçışında mevcuttur. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinde mevcuttur. Fosil yakıt endüstrisinde mevcuttur. Beyaz Ev’in içindedir beyaz milliyetçiliği.

Ve daha da önemlisi, geçen yaz George Floyd'un öldürülmesinden sonra iklim bilimci Ayana Elizabeth Johnson'ın yazdığı gibi, ırkçılık iklim değişikliğiyle mücadeleden zaman çalar.

Dr. Johnson, gazetede serbest-kürsü köşesinde yayınlanan yazısında Toni Morrison'dan bir alıntı yapıyordu: “Irkçılığın son derece ciddi işlevi … dikkat dağıtmaktır. Sizi işinizi yapmaktan alıkoyar. Var olma nedeninizi tekrar tekrar açıklamaya zorlar sizi. "

Salı günkü açık hedef de tastamam buydu işte: Sadece Kongre'nin Joe Biden ve Kamala Harris'in ülkenin bir sonraki liderleri olarak onaylanmasını engellemekten ibaret değildi amaçları: asıl amaç, Biden ile Harris’in herkes için ekonomik, sosyal, ırksal adaleti ve iklim adaletini geliştirme hedeflerini gerçekleştirmelerini engellemekti.

Beyaz üstünlükçülüğü, doğal sınırları olan bir gezegende kaynakları istiflemek için var. Ve Trump Yönetiminin, görev süresi içinde yürüttüğü iklim politikası tastamam buydu işte. Sosyolog Daniel Aldana Cohen'in eko-apartheid dediği şeydi: Yani, fosil yakıt endüstrisini –ve onun yarattığı devasa ırksal eşitsizliği– her ne pahasına olursa olsun korumak için büyük bir kavgaya girişmek. Dikilen Kaya’da (Standing Rock) yerli halktan oluşan su savunucularının üstüne polis köpekleri ve tazyikli suyla girişilen saldırıların ardında olan da buydu.

Bu dünyanın vizyonu gerçekten karanlık ve bu vizyon on yıllardır da hareket halinde: Şu anda, dünyanın dört bir yanında 80 milyon mülteci var ve bu sayı, acil iklim eylemi olmaksızın yüz milyonlara ulaşabilir. İklim aciliyetinin oluşmasına en az katkıda bulunmuş olan insanlar, onun etkilerinin en ağır yükünü çekiyorlar ve bu, kasten böyle tasarlanmış.

Brian Kahn'ın yazdığı gibi, iklim değişikliği, faşizm için hormon görevi görür - belirli gruplara hayat hakkı tanınmasını reddeder.

İnsanları yoksulluktan kurtarmak, insan haklarını güvence altına almak, her bir kişinin yaşanabilir bir geleceği olmasını sağlamak - tüm bunlar maliyet yaratır. Ve işin özü de şudur zaten: iklim inkârcılığının ve harekete geçmenin geciktirilmesinin ardındaki ana itici güç daima zengin beyaz adam olmuştur; kendi sebep olduğu pisliğin faturasını ödemeye asla yanaşmayan şu zengin beyaz adam. 

Kaos ve çöküş kaçınılmaz değildir

İklim adaleti, ırkçılık ve beyaz üstünlükçülüğü ile açıkça mücadele etmek anlamına gelir.

2021'de beyaz üstünlüğünün en büyük işlevlerinden biri, sıfır karbon dünyasına hızlı geçişi durdurmaya, sabote etmeye ve onu raydan çıkarmaya çalışmak olacak. Bunun olmasına izin veremeyiz.

Trump’ın başkanlığının bu son birkaç gününde, her şey tehlikede. En iyi senaryoda, Trump, istifa edecek veya Anayasa 25. Madde ile, mümkün olan en kısa sürede görevden alınacak. Trump'ı bu yöntemlerin herhangi biriyle derhal görevden uzaklaştırmak, kısa vadede şiddeti önlemek kadar, önümüzdeki on yılda ülke çapında acil bir iklim seferberliği için mümkün olan en iyi şansı yakalamak için de önemli. Beyaz milliyetçileri bu ölçekte bir saldırının hesabını vermeden kurtulmamalılar, aksi halde niyetlerini yaymak ve sayılarını artırmak açısından durmadan büyümeye devam edecekler - ta ki, biz her şeyi kaybedene kadar. 

Bütün bunlar yüzünden, sadece "oy ver"mek asla yeterli cevap olamaz. Ülkemiz beyaz üstünlüğü üzerine kuruldu. Biz gerçekten buyuz. Ama bu, ileride de böyle olacağız anlamına gelmiyor. Örgütlenerek daha farklı bir gelecek inşa edebiliriz ve inşa etmeliyiz de. 

Açıkçası buradan nereye gideceğimizi bilmiyorum. Ama kaosun ve çöküşün kaçınılmaz olmadığını biliyorum. Tüm canlılar için adaletin ve eşitliğin ve karşılıklı refah ruhunun yeşereceği bir gelecek var. Uğruna mücadele etmemiz gereken şey tam da bu.

2020'den öğrendiğimiz bir şey varsa, o da eski dünyanın geri gelmeyeceğidir. Herkesin çıkarına işleyen daha iyi bir dünya inşa edeceksek, bu işi hep birlikte yapmak zorunda olan BİZiz.

 

Çeviren: Özdeş Özbay

Çeviri Editörü: Ömer Madra