Ben Greta, iklim değişikliğiyle ilgili değil: Delirmiş bir dünyada akıl sağlığını korumanın zorluğu ile ilgili

Çeviri
-
Aa
+
a
a
a

Finansal olduğu kadar patlayacağı da kesin olan İdeolojik bir balonun içindeyiz. Thunberg balonun dışındaki akıl sağlığının dingin, küçük sesi. 

(Jonathan Cook'un kendi internet sitesinde yayınlanan bu yazı Havva Doğan ve Ceren Demirci tarafından Açık Radyo için Türkçeleştirildi.)

1930'ların başlarında Naziler iktidara geldiğinde memleketinden kaçmak zorunda kalan ünlü Alman-Yahudi sosyal psikolog Erich Fromm, daha sonra toplum ve birey arasındaki ilişkiye dair rahatsız edici bir fikir önerdi. 

1950'lerin ortalarında, The Sane Society adlı kitabı, deliliğin sadece belirli bireylerin yaşadıkları topluma uyum sağlamadaki başarısızlıklarına atıfta bulunmadığını öne sürdü. Daha ziyade, toplumun kendisi o kadar patolojik hale gelebilir ki, normatif bir yaşam tarzından o kadar kopabilir ki, üyeleri arasında köklü bir yabancılaşmaya ve kolektif bir deliliğe yol açabilir. Otomasyonun ve kitlesel tüketimin temel insan ihtiyaçlarına ihanet ettiği modern batı toplumlarında, delilik bir sapma değil, norm olabilir.

Fromm’a göre:

“Milyonlarca insanın aynı ahlaksızlıkları paylaşması, bu ahlaksızlıkları erdem haline getirmez. Bu kadar çok hatayı paylaştıkları gerçeği, hataları doğru yapmaz ve milyonlarca insanın aynı zihinsel patolojiyi paylaşması gerçeği de, bu insanları aklı başında yapmaz.”

Kabul etmesi zor bir tanım

Bu fikir, akıl sağlığının tanımı üzerinde bir görüş birliği olduğunu kabul eden ve bu tanıma göre akıl sağlığının ana akımın tercih ettiği her şeyi kucakladığı ve deliliğin yalnızca bu normların dışında yaşayanlar için geçerli olduğu görüşüne sahip herkes için hala çok zorlayıcı bir fikir. Bugün büyük çoğunluğumuzu deli olarak teşhis eden bir tanım.

Fromm kitabını yazdığında, Avrupa, İkinci Dünya Savaşı'nın yıkıntılarından doğuyordu. Sadece fiziksel ve finansal olarak değil, yasal ve duygusal olarak da bir yeniden yapılanma dönemiydi. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar, son zamanlarda uluslararası hukuku desteklemek, ulusal açgözlülüğü ve saldırganlığı engellemek ve evrensel insan haklarına yeni bir bağlılığı somutlaştırmak için oluşturulmuştu.

Umut ve iyimserlik zamanıydı. Savaş girişimleri ve fosil yakıtların topraktan çıkarılması ile teşvik edilen ileri seviye sanayileşme; ekonomilerin büyümeye başladığı, refah devleti vizyonunun doğduğu ve daha cömert bir sosyal demokrasiyi teşvik eden teknokratik bir sınıfın eski soylu sınıfın yerini alması anlamına geliyordu.

Fromm, Batı dünyasına çoğumuzun deli olduğunu söyleyen bir kitap yazmayı bu tarihi noktada seçti.

Delilik dereceleri

1955'te Fromm için bu açıksa, bugün bizim için çok daha net olmalıydı çünkü soytarı otokratlar dünya sahnesinde bir Marx Brothers filmindeki karakterler gibi ilerliyorlar; uluslararası hukuk, batılı ulusların işgal ve yağma haklarını yeniden tesis etmek için kasıtlı olarak çözülüyor; ve dünyanın aşırı hava olayları ile fiziksel olarak gösterdiği gibi, uzun süredir göz ardı edilen iklim değişikliği bilimi -ve doğal dünyanın insanlar kaynaklı diğer birçok yıkımı- artık reddedilemez durumda.

Yine de deliliğimize olan bağlılığımız her zamanki kadar güçlü görünüyor hatta muhtemelen daha da güçlü bir şekilde. Titanik'in kaptanı gibi, eski tarz İngiliz liberal yazar Sunny Hundal, felaket statükosunu savunmak için birkaç yıl önce bu çılgınlığı unutulmaz bir şekilde dile getirdi:

“Mevcut kapitalizm sistemini başka bir şeyle değiştirmek istiyorsanız, kotlarınızı, iPhone'larınızı kim üretecek ve Twitter'ı çalıştıracak?”

Zaman ilerledikçe, her birimiz için ivedi hedef, kendi deliliğimiz hakkında derin ve kalıcı bir içgörü kazanmaktır. Komşularımızın, ailemizin ve arkadaşlarımızın bizim gibi düşünmesi önemli değil. İçinde doğduğumuz, değerlerimizi ve inançlarımızı annelerimizin sütünün bizi beslediği gibi besleyen ideolojik sistem, akıl dışı bir sistemdir. Ve bu ideolojik baloncuğun dışına çıkamadığımız için - hayatlarımız bu delilik altyapısına boyun eğmeye bağlı olduğu için - kendimizi aklı başında olduğunu düşünsek bile deliliğimiz devam ediyor.

Dünyamız aklı başında olan ile delinin karşı karşıya olduğu bir yer değil, daha deliye karşı daha az delinin olduğu bir yer.

Samimi portre

Bu yüzden İsveçli çevreci çocuk aktivist Greta Thunberg'in çok samimi bir portresi olan yeni belgesel Ben Greta'yı öneriyorum.

Herkes başlamadan önce, Ben Greta'nın iklim krizinin aciliyeti ile ilgili olmadığını belirtmeme izin versin. Belgesel, 15 yaşındaki Asperger sendromlu bu kızın İsveç parlamentosunun önünde tek başına haftalık protesto düzenleyerek başlattığı kişisel yolculuğunun ana hatlarını çizerken, iklim krizinin aciliyeti sadece arka plan gürültüsü olarak kalıyor. Çevre üzerine yaptığı kompülsif araştırmanın etkilerinden içine kapanmış ve bunalmış halde, bariz olan gerçekleri basit, içten bir şekilde ifade ederek kendisini hızla küresel dikkatin merkezine itilmiş buluyor Greta.

Sınıf arkadaşları tarafından delirmiş olarak dışlanan kız öğrenci, birdenbire, kendisini daha önce “tuhaf” olarak tanımlayıp diğer öğrencilerden ayıran dinginliği, odaklanabilme durumu, ikircikli olmayı ya da etkilenmeyi reddetmesi gibi özelliklerini dünyanın etkileyici bulduğunu fark ediyor.

Babasının, Greta bir başka iklim yürüyüşüne katılırken, umutsuzca ona bir mola vermesini ve bir şeyler ya da hiç değilse bir muz yemesini sağlamaya çalışırken çekilen görüntüler; ya da babası ile dünya liderlerine başka bir konuşma yapmak için harcadığı zaman sonrasında yatağında bir topa kıvrılıp uzanarak, sessiz kalmaya ihtiyaç duyması, onun fosil yakıt endüstrisinin bir kopyası olduğundan emin olanları susturabilir ya da büyük ihtimal susturmayacaktır. 

Ancak Greta Thunberg'in kullanılıp kullanılmadığı konusundaki anlamsız tartışmalar bu filmle alakasız. Filmin amacı bu değil ya da gücü bu noktadan kaynaklanmıyor.

Thunberg’in gözünden

90 dakika kadar Thunberg’in yerinde olursak, dünyayı onun alışılmadık gözlerinden görürüz. 90 dakika boyunca bu kadar aklı başında birinin kafasının içinde yaşamamıza izin verilirse -eğer onun dünyasına açık olursak- kısa bir süre içinde her birimizin gerçekte ne kadar deli olduğumuzu idrak ederiz. Hezeyanlarımızı cömertçe ifade etmesiyle, kendimizi dışarıdan, Asperger’in “değişmez olanı görme” olanağı verdiği birisinin görüşüyle görürüz. O, akıl dışılığın denizinde boğuşan basit bir farkındalığın küçük, dingin merkezi.

Thunberg’in, dünya liderlerinin kaleleri ve sarayları, global teknokrat elitin ekonomik forumları ve alkışlandığı sokaklar arasında tek başına (onlardan etkilenmeden, genellikle dehşete düşerek) gezinmesini izlerken kolektif deliliğimizin çeşitlenmiş doğası her zamankinden daha hızlı bir şekilde odağa geliyor.

Çocuk kahin Thunberg'e cevaben yetişkin dünyasının benimsediği dört delilik biçimi sergileniyor. Çeşitli kisveleriyle bu akıl dışılık, sorgulanmamış korkudan kaynaklanıyor.

İlki - ve en tahmin edilebilir olanı – tanrısız bir dünyada yeni dinleri olarak kutsadıkları kapitalizmin ideolojik sistemini tehlikeye attığı için ona öfkeyle hakaret eden sağda örnekleniyor. O, onların lanetlerini ve hakaretlerini kışkırtan bir mürtet.

İkinci grup, liberal dünya liderleri ve küresel kurumlarımızı yöneten teknokrat sınıf. Onların bol bol ödüllendirildikleri işleri, Thunberg’in hakikatle savunduğu davaları tamamen kötü niyetle, sözde desteklemek. Gezegeni gelecek nesiller için yönetmeleri gerekiyor ve tam da bu nedenle Greta’nın kendi taraflarında olması için en büyük kaynakları kullanıyorlar. En azından Greta’nın harekete geçirdiği enerjinin aniden kendi aleyhlerine dönmesini engellemek için bunu yapmak durumundalar.

Filmin ilk sahnelerinden biri, Thunberg’in manşetlere çıkmaya başladıktan kısa bir süre sonra Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşmesi.

Öncesinde Macron’un danışmanı tanıştığı diğer dünya liderleri hakkında Thunberg’in ağzından laf almaya çalışıyor. Bu türden bir davetin aldığı ilk davet olduğu yanıtı karşısındaki Macron’un huzursuzluğu gözden kaçmıyor. Nihayet tanıştıklarında Thunberg her şeyin farkında görünüyor, Macron ise sadece fotoğraf çekimi için orada. Bu tür ayrıcalıklara sahip olmayan biriyle anlamsızca çene çalmaya çalışırken, Thunberg’in, medyada her yere trenle seyahat ettiğine dair haberlerin doğru olduğunu kabul etmesiyle Macron, sıkıntıyla ve muhtemelen hafif kınamayla kaşını kaldırmadan edemiyor.

Alaycı Deli

Üçüncü grup, Thunberg'le selfie çekmek için sokaklarda sıralar oluşturan ya da büyük hayranlıklarını ağır bir yük gibi onun omuzlarına yükleyerek –ki o bunu kabul etmeyi açıkça reddeder- haykıran yetişkinler. Herhangi bir yürüyüşte birileri ona özel, cesur veya kahraman olduğunu her söylediğinde, hemen onların da cesur olduklarını söylüyor. Geri kalanımız için iklimi düzeltmek onun sorumluluğu değil ve aksini düşünmek bir tür çocukluk.

Dördüncü grup filmde tamamen eksik ama ona ve filme verilen tepkilerde hiç de eksik değil. Bunlar, Thunberg'in sırtına farklı türden bir yük yüklemek isteyen "alaycı deli"ler. Politikacılarımız ve medyamız tarafından nasıl manipüle edildiğimizin ve her ikisi tarafından nasıl satın alındığımızın bilincinde onlar farklı bir dine kendilerini adamış olanlar - hiçbir yerde iyiyi göremeyen bir dine. Her şey kirlenmiş ve pis. Kendi masumiyetlerini yitirdikleri için tüm masumiyet öldürülmeli.

Bu, diğer gruplardan farklı olmayan bir delilik türü. İyi olabilecek her şeyi reddediyor. Herhangi bir şeyi veya birini dinlemeyi reddediyor. Akıl sağlığının mümkün olduğunu reddediyor. Bu, paradoksal olarak Thunberg'in kendisinin doğal dünya ile olan derin bağı sayesinde üstesinden gelmeyi başardığı, kendine has bir otizm (kaçışın mümkün olmadığı kişisel bir dünyada hapsolmuş olan) türü.

Thunberg'i Asperger hastalığından mustarip biri olarak teşhis ettiğimiz sürece, gerçekten deli olup olmadığımızı düşünmemize ihtiyacımız yok.

Patlayan balonlar

Uzun zaman önce iktisatçılar, gerçek dünya güçlerine aldırmadan kâr peşinde koşan yatırımcıların deliliğinin ifadesi olan finansal balonlardan, bizi haberdar ettiler. Balon patladığında bu tür yatırımcılar sonunda gerçeklikle ve getirdiği acıyla yüzleşmek zorunda kalırlar. Her zaman olduğu gibi.

Finansal olduğu kadar patlayacağı da kesin olan İdeolojik bir balonun içindeyiz. Thunberg balonun dışındaki akıl sağlığının dingin, küçük sesi. Onu korkusuzca, azarlamadan, pohpohlamadan, alay etmeden dinleyebiliriz. Ya da balon patlayana kadar çılgın oyunlarımıza devam edebiliriz.