Spor Gündemi'nde Burcu Biçer, EURO2024 üzerinden Milli Takımlar için yazılan şarkılara göz atarken, Avrupa'da sağın yükselişinin turnuvaya etkilerini de masaya yatırıyor.
Ömer Madra: Günaydın Burcu, merhabalar.
Burcu Biçer: Günaydın, merhabalar.
Özdeş Özbay: Günaydın.
Burcu Biçer: Günaydınlar. Bu hafta odağımız EURO2024.
Ö.M.: Evet, ‘Avrupa'nın futbol şöleni başlıyor’ diye vermişler ve ‘Türkiye, Almanya açılış maçında İskoçya ile karşılaşıyor’ diye bir haber vardı. Almanya'nın ev sahipliğinde bir süreden beri ilk defa düzenlenecek 17. Avrupa Futbol Şampiyonası EURO2024'ten bahsediyoruz.
B.B.: Evet, A Milli Futbol takımı da 18 Haziran tarihinde Almanya'nın Dortmund şehrinde Gürcistan ile ilk maçına çıkacak. İkinci müsabakası 22 Haziran'da Portekiz ile olacak. F grubunda yer alıyor Türkiye. Son maçı da 26 Haziran'da Çekya ile karşı karşıya gelecek. Final ise 14 Temmuz'da Berlin'de yapılacak. Tabii, biz burada EURO2024'ü biraz farklı kanallarıyla ele alacağız. Hem bu hafta milli takıma yazılan şarkılar piyasaya sürüldü - resmi olarak Rapçi Sefo'nun şarkısı kabul ediliyor, hem de her açıdan bizi nasıl bir EURO2024 bekliyor - siyasi açıdan nasıl bir EURO2024 izleyeceğiz. Birazcık da Türkiye'nin EURO2024 Avrupa Futbol Şampiyonası'yla ilgili müzik tarihine bakacağız. Almanya maçı demişken, aslında ilk maç Almanya - İskoçya maçı ve burada birazcık Almanya'da aşırı sağın yükselişiyle beraber maçın nasıl bir atmosferde olacağı da konuşuluyor. Ömer Bey, sözü size bırakayım.
Ö.M.: Evet, teşekkür ederim. Fatma Aydemir var, önemli bir yazar, The Guardian'ın yazarı ve aynı zamanda romancı, oyun yazarı ve The Guardian'ın Avrupa konularındaki yazılarını yazan bir gazeteci de diyebiliriz. Bence son derece önemli bir yazı yazdı dün The Guardian'da ve ‘Almanya'da futbol milliyetçiliği yeniden gözde hale getiriyor. Bunun için de EURO'dan yani Avrupa Şampiyonası’ndan çok korkuyorum’ diyor. ‘Aşırı sağcı Alternatife für Deutschland (AfD) Partisi, genç insanlar arasında destek kazandıkça çirkin bir yaz havası bizi saracağa benziyor, hatta saracağa benzemiyor kesin gibi gözüküyor. Tek çaresi de,’ çok keskin bir şekilde yazmış, ‘Alman takımının erkenden turnuva dışında kalması, erken elenmesi. Olmazsa berbat bir sıcak yaz bekliyor,’ diyor.
Ö.Ö.: Leninist bir tavır sergilemiş, hatırlayacaksınız, devrimci yenilgicilik I. Dünya Savaşı’nda.
Ö.M.: Yani şunu söylüyor - kendisi göçmen birisi ve ‘Ben liseden mezun olduğum zaman, üniversiteye gitmeden önce, o yaz, Almanlar açıkça 10 yıllardan beri ilk defa milliyetçiliklerini açığa çıkarttılar’ diyor. ‘Ben ırkçı bir eğitim sisteminden kurtulmayı başarmıştım’ diyor ve, ‘Son final imtihanlarında, sınavlarında da notlar aldım ve hazırdım kutlamaya. Fakat 2006 yazı Almanya için son derece sıcak bir yaz olarak geçti. Bütün partileri organize ettik, arkadaşlarla beraber gidiyorduk ve Almanya'nın asıl Dünya Kupası'nı misafir ettiği yıldı o yıl’ diye ekliyor. ‘Birdenbire etrafımdaki herkesi yeniden birleşmiş olan ülkenin heyecanı sardı biz yeniden Almanlaşıyoruz diye, ne kadar büyüğüz diye. Benim beyaz sınıf arkadaşlarım zombiler gibi birdenbire agresif, saldırgan milliyetçilere dönüştüler. Mezuniyet partileri de bayağı Almanlıklarını birlikte kutlamak için vesile oldu,’ diyor ve, ‘Aşırı milliyetçilik, 2006'da yasak gibi görünüyordu, birdenbire kırılmış bir zincir gibi olmuştu. Ömrümde hiç görmediğim kadar çok kara – kırmızı - sarı bayraklar gördüm pencerelerden, arabalardan... Yanaklara boyanıyordu. Alman olmanın bütün sembolizmi ve gururu, özellikle bütünüyle neo-nazilere özgü bir şey ve şimdi neo-naziler, zaten göçmenlere 1990'larda ‘dövelim, atalım’ derlerken, birdenbire ana akım haline geldi. Dünya Kupası, Almanya'ya böyle bir izin sağlamış, ruhsat vermiş oldu,’ diye de ekliyor. ‘Nasyonalizmin, milliyetçiliğin pozitif bir ifadesi için pek çok Alman, 1945'ten beri bunu özlüyordu herhalde ve Yahudi Alman yazar Max Czollek'in de bu kolektif rahatlama duygusunu ‘suçluluğun dayanışması’ diye nitelendirdiği bir şey,’ diyor bayağı ciddi bir şekilde ve ‘Öyle de oldu,’ diye de ekliyor. ‘Almanya, 2014'te Dünya Kupası'nı kazandığı zaman Berlin'in merkezinde kutlamalar oldu. Mesela bir gazeteci, ‘savaşkan nitelikte kendini büyütme haliyetine geldiler, ulusal takımı kutsallaştırdılar’ diye söylediği zaman çok kızmışlar, kovalamışlar. Hatta kaybeden Arjantinli oyunculara da ‘loser gauchos’ gibi ağır şeyler dediler. Şimdiki korkum,’ diyor ve mesela Özil'i de anlatıyor yazısında Fatma Aydemir.
Ö.Ö.: Mesut Özil.
Ö.M.: Mesut Özil, evet. ‘O da Alman takımı 2018 Dünya Kupası'ndan erkenden elendiği zaman milli takımdan çıktı. Özil, Almanya kazandığı zaman Almanım, kaybettiği zaman göçmenim diye bir ifade kullanmıştı ve bayağı çok kuvvetli eleştirilere uğramıştı. Ama Alman Futbol Federasyonu'nu da bir ahlaki otorite olarak kabul etmek de kolay değildi,’ diyor. Çünkü o sırada Beckenbauer'ın da işin içinde olduğu yolsuzluk skandalları da 2006 Dünya Kupası'nda dolaşıyordu.
‘Şimdi mezuniyetimden 10 yıl geçtikten sonra, bu yaz ve bahar ayları biraz çok vahim geçebilir,’ diyor Fatma Aydemir ve - daha önce bizim de burada bahsettiğimiz - ‘Sylt’te yapılan AfD Partisi’nin adasında bayağı Nazi işaretlerinin konulduğunu; yeni, zengin, genç ve güçlü Almanların, ‘Biz Almanız ve geçmişimizden utanç duyacak halimiz yok’ gibi söylemlerin gündemde olduğunu dile getiriyor. Şöyle de bitirmiş yazısını, ‘Eleştirildi Sylt Adası’ndakiler Nazi sloganları, ‘yabancılar dışarı, Almanya Almanlarındır’ gibi laflarından dolayı ve üstelik de Gigi D’Agostino’nun hit şarkısı “L’amour toujours” eşliğinde şampanya içerek, Nazi selamları vererek söylüyorlar bunları. Yeni bir araştırma yapıldı; Almanların %21'i Alman milli takımında, ulusal takımda daha çok beyazlara yer verilmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu sorunun sorulmasına mı şaşırayım yoksa daha korkutucusu bu %21'lik bir cevaba mı? Benim tek umudum, favorilerden Alman futbol takımı inşallah kaybeder ve böylece çirkin parti havasından kurtuluruz erkenden.’ Çok ciddi bir şeyden bahsediyor bence aslında.
B.B.: Evet, aslında çok ciddi bir şey, bu dünyanın da sorunu. Bu şekilde ele alınan konular ve yazıda da bahsedildiği gibi sağın yükselişi, faşizm, ırkçılık böyle büyük organizasyonlarda popüler kültürle beraber bence daha çok ayyuka çıkıyor, daha göz önüne geliyor. Şimdi burada benim odaklanmak istediğim konu da Milli Takım şarkıları ve burada da uyarlanan bazı milliyetçi ve ülkenin temsil edildiği yönlerini görüyoruz bu şarkı sözlerinde. Almanya’nın elenmesi temennisiyle yazıyı bitirmiş The Guardian yazarı Fatma Aydemir ve böyle olmadığı takdirde biz bunu sadece temenni ederek değil, bu konuda bir önlem alınabilir mi, bu organizasyonlarda milliyetçiliği ya da sağcılığı, aşırı şekilde ırkçılığı, faşizmi önleyebilir miyiz? Bunu düşünmek lazım ve bence çok fazla önüne geçilemeyecek bir şey. Buralardaki coşkuyla beraber, oradaki taraftarlık - çünkü işin içine futbol giriyor, rekabet giriyor - bunların çok fazla dizginlenebilir olduğunu düşünüyorum. En azından son anda ya da 2024 gelmeden önce Almanya'daki o süreci ya da başka diğer ülkelerde ne oluyorsa iyi takip edip, en azından o süreçler içerisinde ki bunu hep diğer programlarda da konuşuyoruz, atraksiyonlar gibi değil de spordaki büyük organizasyonlarda taraftarlar bir araya geldiğinde kalabalığı nasıl yönetebilirizin üzerine düşünmek lazım. Ama bence buralarda bu çok fazla mümkün olmayan bir şey. O yüzden turnuvaya hazırlanırken hem ülkeler bazında, hem de spor sahnesi bazında neler olduğunu gözlemlemenin çok mühim olduğunu düşünüyorum.
Mesela, şimdi milli takım şarkıları üzerinden bunu anlatacağız, Türkiye bazında anlatacağız. Bir de bir İngiltere örneği var burada. Aslında Avrupa Futbol Şampiyonası'na katılan ülkeler, milli takımlarına destek toplamak için genellikle kendi şarkılarını yayınlıyorlar ve şarkılar genellikle ulusal gurur üzerine yapılıyor; takımın yolculuğu ve hedeflerini, ülkenin ne kadar şahlandığıyla ilgili şarkılar bunlar. Bir milli takım var ortada ve o takımın arkasında da birleşmeyi, topluluk duygusu oluşturmayı, ortak bir amacı teşvik etmeyi amaçlıyor, hizmet sunuyor aslında. Çok büyük bir kalabalık, çok büyük bir insan topluluğundan bahsettiğimiz için oradaki birlik duygusuyla beraber hem bu endişeleri haklı buluyorum, hem de insanların - geçen programda da öyle bahsetmiştik - o tırnak içinde ‘ilkel’ duygularını ortaya çıkarmasındaki motivasyonlarını değiştirmek gerektiğini düşünüyorum. Burada rapçi Sefa'nın yaptığı şarkı üzerinden Türkiye'de bir kültürel manzara oluşuyor. Sizin anlattığınız Almanya için bu kültürel manzara, biraz daha siyaset temelli ama bir şarkı üzerinden, büyük ihtimal milli takım için, diğer ülkelerde de milli takım için yazılan şarkılarda bu motivasyonla yazılıyordur. Burada milli takımın Avrupa Futbol Şampiyonası müzikli geçmişine baktığımızda, hep bir milliyetçilik, faşizme kadar varan bir milliyetçilik var. Bu da birazcık ‘Ne oluyor, biz oyuna mı gidiyoruz, sahaya mı gidiyoruz, futbol maçına mı gidiyoruz yoksa savaşa mı gidiyoruz?’ diye bir algı da oluşturuyor. Bunların yönlendirmesiyle de biz, futbolu müzikten çok ayrı düşünebiliyoruz, ‘organizasyonun bir parçasıdır’ diyebiliyoruz ama bütün turnuva boyunca söylenecek bir şarkıda nasıl sözlerin yer aldığı aslında çok önemli. Çünkü maruz kalıyorsunuz buna dinlemek istemeseniz bile, bilinçli olarak açmasanız bile. O şarkı, büyük ihtimal bu haftadan itibaren her yerde çalacak ve bu milliyetçi sözleri duyacaksınız.
Sefo tercihi de aslında Türkiye'deki müzik sektörünü bize birazcık haber veriyor ve bunu nasıl spor sahasına uyarlayabiliriz gibi bir tablo çıkıyor önümüze. Sözleri dinlediğinizde de aslında milli takımı desteklediğiniz bir tablo çıkıyor ortaya ama nedense çok fazla ‘Türk'ün ayak sesleri, bizim sesimizi duyun, saygı duyun, kupayı kazanacağız’ gibi biraz da fazla şişirilmiş, fazla özgüven eksikliğinin olduğu bir parça.
Ö.Ö.: Bir önceki şarkı da zaten böyleydi. Geçmişteki şarkılardan tabii biraz bahsettin ama mesela en meşhuru Kıraç'ın şarkısı - ‘Sen de askersin, sen de Mehmet'sin’ diye bir şarkı yapmıştı.
B.B.: O çok militaristti.
Ö.Ö.: Tabi, o çok militaristti. Şu ankini ben henüz dinlemedim, benzer şekilde mi bilmiyorum ama çokça eleştirilmişti. Eleştirenlere de kızmıştı, ‘Nesini beğenmediniz?’ demişti.
B.B.: Evet, o çok gündemdeydi.
Ö.M.: Hangi şarkıydı bu dediğiniz?
Ö.Ö.: “Haydi” şarkısı – ‘Sen de askersin, sen de Mehmet'sin’ diye sözleri vardı.
B.B.: Bu da bahsettiğim gibi, bir önceki turnuvadan da daha geçmişe baktığımızda Özdeş, Türkiye'nin birazcık hem kültürel haritası gözümüzün önüne geliyor, hem de siyasi ortamı geliyor ve buralardan bunu okumak o kadar kolay hale gelmiş ki... Mesela 2008'e bakıyorum; Gürben Ergen ile Ege Çubukçu “Avrupa” diye bir şarkı yapmış ve orada da yine ‘Avrupa duy sesimizi’ gibi sözlerle, müziği biraz marşlardan ilham alınarak yapılmış, yine bir rap - ki o zaman rap müziğin çok yükselişte olduğu bir dönem idi - ve yine Kıraç'ın ki kadar militarist değil ama yine Türklük üzerinden, milliyetçilik üzerinden bir eğlenceye, bir spor organizasyonuna destek ortaya çıkıyordu. Daha sonra yine 2008'de başka bir şarkı; “Hep Seninleyiz Türkiye”. Bu şarkıda biraz daha birlik beraberlik duyuyorsunuz çünkü uyarlama bir şarkıdan yapılmıştı; Helldorado’nun “A Drinking Song” şarkısı, “Hep Seninleyiz Türkiye”ye çevrilmişti bir marka, paketli gıda markası tarafından.
Ö.M.: Çok ilginç aslında. Türkiye'nin en zengin insanlarından birinin, hatta bir numarasının yönetiminde olduğu bir paketli gıda markasının düzenlediği bir şarkı olması da çok dikkat çarpıcı, dikkate değer bir noktası.
Ö.Ö.: Gülben Ergen'den önce, 2002'de de Tarkan'ın vardı değil mi, “Bir Oluruz Yolunda” diye? Mesela Kıraç'ın “Haydi” şarkısıyla onu çok karşılaştırmışlardı.
B.B.: Tarkan, burada zirvede olduğu için 2002 Dünya Kupası’na yapmıştı onu. Tarkan, hem ülkenin megastarıydı, hem de o dönem çok zirvesindeydi, “Karma” albümüyle zirvedeydi. Kaldı ki o zaman Türkiye Milli Takımı da çok iyi bir dönemdeydi. Yani hep etkileşim halindendi, o yüzden de bu kıyaslama her zaman olacak.
Ö.Ö.: Şu anlamda kıyaslanmıştı; Kıraç'ın yaptığıyla, Tarkan'ın yaptığı şarkıdaki politik öteki uçlar. En nihayetinde tabii bir tür milliyetçilik kaçınılmaz olarak, yani böyle bir olup, sonunda hepimiz, bütün millet arkandayız ama militarizme dair en ufak, hiç bir şey yok, bir asker özdeşleştirmesi yok.
Ö.M.: Tarkan'da değil mi?
Ö.Ö.: Evet, Tarkan'da yok. Öteki tamamen askeri ve o iki ayrı dönemin sanki temsili gibiydi.
B.B.: Evet, zaten birazcık o yüzden böyle bir odaklanmak istedim. O da 2002, daha çok 2000'lerin başı. Gerçekten her spor organizasyonunun müzikli bir çıktısında Tarkan örneği verilir ve doğru da bir örnektir.
Uyarlama şarkılara dönersek, aslında bir de yine ilgi çekici ve Tarkan'dan sonra belki benim en sevdiğim bu organizasyonlar, spor ve takım için yazılmış şarkılardan; EURO2016'da Rafet El Roman'ın “Teşekkürler Türkiye'm”. Aslında Rafet El Roman'ın “Bir Melek Diliyorum” şarkısından uyarlanan bir versiyon ve teknik ekibe, oyunculara teşekkür ettiği bir ortam var şarkıda. Bütün sporcuların adını saydığı, Fatih Terim’e teşekkür ettiği ve onların birazcık pozisyonlarıyla ilgili bilgiler verdiği bir şarkı. Müsaadenizle biraz mırıldanmak istiyorum şarkıyı - mırıldanmak derken, sözlerini okuyacağım; ‘Gönüllerin imparatoru Fatih Terim kurar oyunu, kaptan Arda Turan’a emanettir bu sevda’. Yani burada aslında Tarkan’ı da baz alarak, 2002'den 2024'e kadarki şarkılarda, müziklerde aslında hem spora, hem de müziğe sirayet eden o milliyetçiliğin nasıl değiştiğini görüyorsunuz. Bütün hepsinde milliyetçilik var çünkü sonuçta milli bir temsil bu. Ama bu durumun ne kadar uç noktalara ulaştığını görüyoruz. Yani burada kadroyu sayıp Türkiye'ye teşekkür etmek, takıma teşekkür etmenin yerine diğer bir versiyonda, en son Kıraç'ın örneğiyle gibi, sanki bir savaşa gidiyormuşuz ve alacağımız varmış gibi sözler.
İnsanları yönlendirmenin en kolay yolunun müzik ve spor olduğunu düşünüyorum ben ve bunlar biraz da bilinçli bir şekilde yapıldığını düşünüyorum. Kıraç’tan bir şarkı istenildiğini hatırlamıyorum ben, bazen resmi şarkılar oluyor, bazen de o dönemde müzisyenlerin değerlendirmek istediği, takıma şarkı yazmak istediği versiyonları da oluyo ama Kıraç bir anlaşma ile oldu yani Türkiye Futbol Federasyonu ile ya da takımla bir anlaşma yapıyor, resmi bir şarkı değildi. Ama Sefo'nun şarkısı iki gün önce çıktı ve resmi bir şarkı. Yani EURO2024 Milli Futbol Takımı’nın resmi şarkısı Sefo'nun “Türkiye'm” şarkısı.
Ö.M.: Sefo ve “Türkiye'm”, öyle mi?
B.B.: Evet. 2024 Avrupa Şampiyonası'na hazırlandı takım, bir beklenti de var. Özel bir şarkı hazırlandı, yeni bir müzikle hazırlandı. Türkiye'de bu durum, Tarkan'a baktığımızda, Rafeti El Roman'a da biraz baktığınızda biraz daha bozuldu, biraz ilgi çeken şarkılar, alışkın olduğumuz ezgilerle yapılan şarkılar. Ama Sefo da artık günümüzde rapin çok dinlendiğini düşünürsek biraz da onlardan ayrılıyor - daha çok cesaret, başarı, inanç temalı sözler yazarak, “Türkiye’m” isimli özel bir şarkı hazırladığı yazıyor Türkiye Futbol Federasyonu’nda.
Ö.M.: Federasyon mu hazırlatıyor bunu? Milliyetçiliğin gene ağır basmakta olduğunu görüyoruz. Dinlemedim ama senin söylediklerinden de anlıyorum şimdi.
B.B.: Tabi, tabi çünkü artık siyasi ortam da bu manzarayı bize açıklıyor. Sefo, 20'li yaşlarında bir müzisyen aslında ve burada Sefo üzerinden de rap dünyasının bir tablosunu çıkarıyorsunuz, Türkiye'deki müzik sektörünün tablosunu çıkarıyorsunuz. Aynı şekilde sporun bundan nasıl etkilediğini, bizim spora nasıl baktığımızla ilgili bir tablo da çıkıyor ortaya. Yani bunlar bir eğlence olarak görülse de daha sonra giderek biz neden bunu daha da millileştirmiyoruz, soylulaştırmıyoruz gibi oluyor.
Ö.M.: Ben de son bir kez daha Fatma Aydemir'in yazısındaki atfa bir kez daha dönerek bitirmek istiyorum; Almanya'da Gigi D'Agostino’nun “L’Amour Toujours” (“Daima Aşk”) adlı şarkısıyla ‘Yabancılar dışarı, Almanya Almanlarındır’ diye şarkı söyleyenler, şampanya içerken, dans ederek ve tamamen yasak olan Nazi selamları verirken gösteriliyorlar viral olmuş bir videoda. Fatma Aydemir, ‘Yeni jenerasyon, genç, zengin ve güçlü Almanlar umurunda bile değil ülkenin. Onlar Nazi geçmişinden bir vicdan sıkıntısı duymak şöyle dursun, bundan övünüyorlar, bir araya geldiklerinde birbirlerini kutluyorlar. 2006'daki Dünya Kupası’nda canlanmakta olan milliyetçiliğin zengin çocukları bunlar ve ben çok ciddi sonuçlarla karşılaşabiliriz diye endişeleniyorum,” diye sözlerini bitiriyor.
B.B.: Evet, haklı. Çünkü bir şey viral olacak ise müzik ve sporla oluyor, çok daha keskin oluyor. Müziğin ve sporun buna etkisi çok fazladır. Ortamı galeyana getirmek için bu iki faktörün kullanılması çok olağandır. Umarım sıkıntısız bir Avrupa Futbol Şampiyonası olur. Takımlara başarılar dileyip bitirelim istiyorsanız.
Ö.M.: Evet, bitirelim lütfen. Gelecek hafta Bayram olduğu için program olmayacak. Ondan sonra EURO2024 dahil olmak üzere konuşma fırsatı bulacağız. Peki, çok teşekkür ederiz.
B.B.: Görüşmek üzere, iyi hafta sonları.
Ö.M.: Görüşmek üzere.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.