Portatif Edebiyatın Kısaltılmış Tarihi’nde “taşınabilir edebiyat” düşkünlerinin tarihçesini okuyoruz.
Edebiyatının merkezine felsefeyi, sanatı ve bizzat edebiyatı yerleştiren bir yazar olarak Enrique Vila-Matas, edebiyat okurlarının yakından takip ettiği, sevdiği yazarlardan...
Şimdiye kadar Türkçeye çevrilen kitaplarına baktığımızda; Dublinesk isimli romanında örneğin, James Joyce ve Samuel Beckett’in “peşinde” Dublin yolculuğuna çıkan bir editörün hikâyesini okumuştuk. Ama öncesinde, Enrique Vila-Matas’la asıl Bartleby ve Şürekâsı romanıyla tanışmış ve yazmayı reddetmiş yazarların, yazılmamış yapıtların izini sürmüştük. Kassel’de Mantık Aramak romanında sanat bir parça daha fazla rol çalarken; Montano Hastalığı romanında da karşımıza yine edebiyat, ama bu sefer bir hastalık/bir illet olarak çıkmıştı. Türkçede geçtiğimiz günlerde yayımlanan Portatif Edebiyatın Kısaltılmış Tarihi’nde ise “taşınabilir edebiyat” düşkünlerinin tarihçesini okuyoruz; yine gerçek ile kurmaca arasında gidip gelerek ve yine çok sayıda “tanıdık” isme de rastlayarak (Marcel Duchamp, Tristan Tzara, Scott Fitzgerald, Walter Benjamin, Lorca, Man Ray, Maurice Blanchot gibi)...
Dipnot: Enrique Vila-Matas’ı aynı zamanda “paylaşılamayan” yazar olarak da nitelendirebiliriz. Türkçedeki ilk dört kitabının hepsi, farklı yayınevleri tarafından yayımlandı (Doğan, İthaki, Can, Jaguar). Emrah İmre çevirisiyle Can’dan çıkan Portatif Edebiyatın Kısaltılmış Tarihi, Türkçedeki henüz beşinci kitabı; oysa, yirmiyi aşkın kitabın yazarı Enrique Vila-Matas.