Haftanın kitabı 'Tipi': Rus edebiyatı denince...

-
Aa
+
a
a
a

1955 doğumlu Vladimir Sorokin, romanına, Tolstoy’un erken dönem hikâyelerinden biri gibi “Tipi” ismini vermiş olması bir yana, tipik bir Rus klasiği atmosferi yaratmayı da başarmış görünüyor.

Fotoğraf: New York Times

Rus edebiyatı denince aklımıza ilk neler geliyor? Dostoyevski, Tolstoy, ‘tuğla’ hacminde romanlar, görkemli balo salonları, insan ruhunun çoğunlukla karanlık dehlizleri, Çehov, Puşkin, Gorki... Diğer bir deyişle hemen herkesin tereddütsüz önerdiği, roman sanatının okunması elzem isimleri, klasikler. Hiç kuşkusuz gurur duyulacak, çok sağlam bir temel bu ama bir ‘gölge’ de yaratıyor aynı zamanda. Böylesi bir miras üstüne söz edilesi yeni şeyler eklemek, daha doğrusu bu geniş ve koyu gölgeden sıyrılabilmek pek kolay değil. Soruyu şöyle soralım; çağdaş Rus edebiyatı denince aklımıza ilk neler geliyor?

1955 doğumlu Vladimir Sorokin, mirası başarıyla sırtlanan isimlerden. Romanına, Tolstoy’un erken dönem hikâyelerinden biri gibi “Tipi” ismini vermiş olması bir yana, tipik bir Rus klasiği atmosferi yaratmayı da başarmış görünüyor: “Kar altındaki uçsuz bucaksız düzlüğün üzerinde tertemiz gece gökyüzü uzanıyordu. Ay gökyüzünde tek başına hükümdar, biraz önce yağmış kar tanelerinde göz kırpıyor, atların kırçla kaplı hasır örtüsünde gümüş gibi parlıyordu. (...) Yıldızlar yükseklerden döküyorlardı elmas ışıklarını. Gücünü yitirmiş dondurucu soğuk şimdi sağdan esiyor, gece saatlerinin, taze karın ve uzaklardaki insan yaşamının kokusunu getiriyordu.” 

Doktor Garin, salgın hastalığın hüküm sürdüğü Dolgoye köyüne mutlaka ulaşmak zorunda. Yanındaki aşı, hastalığın yayılmasını önleyecek. Fakat aniden bastıran kar fırtınası normalde belki birkaç saat sürecek yolculuğu günlere yaymaya başlıyor. Tolstoy’un “Tipi” hikâyesindeki gibi hep bir kararsızlık söz konusu; daha fazla vakit kaybetmeden yola devam mı etmeli , yoksa yağışın dinmesi için biraz beklemeli mi, hatta en iyisi geri mi dönmeli? Yoldan çıkmalar, kara saplanmalar, kazalar, zorunlu molalar... Doktor Garin’in kızakçı Perhuşa’yla beraber çıktığı bu yolculuk, sonsuzluğa uzanan bir savruluşa dönüşüyor giderek.

Evet. XIX. yüzyıl romanlarının, diğer bir deyişle mirasın neredeyse bütün unsurları Vladimir Sorokin’in Tipi romanında da yerli yerinde. Ama bazen, satır aralarında bir şeylerin ‘doğru’ olmadığını da seziyoruz. Bir ‘tuhaflık’ var sanki! Doktorun o sürekli bahsettiği salgın mesela, öyle pek de bilindik bir hastalık değilmiş gibi görünüyor: “Virüs kaslarını çok daha güçlü yaparak değiştiriyor insan bedenini. (...) Tırnakları ayılarınki gibi uzuyor. (...) Toprağın altından olsun, döşemenin arasından olsun, köstebekler gibi çıkarıyorlar kafalarını. Gelip insanları ısırıyorlar!”

TİPİ

Vladimir Sorokin

çev. Ergin Altay

Can Yayınları, 2019, 195 s.

 

Dipnot: Vladimir Sorokin, mirası başarıyla sırtlanan, bu mirasa yeni unsurlar da eklemeyi başaran bir yazar. Ama işte, Tipi, Türkçede yayımlanan ilk romanı henüz. Günümüz Rus edebiyatını, klasiklerin gölgesinden sıyrılıp ne kadar yakından görebileceğiz? Neredeyse hemen her eseri Türkçeye çevrilmiş Viktor Pelevin mesela... Ya da Boris Akunin, Vladimir Makanin...