Avrupa Ne Konuşuyor’da bu hafta Avustralya ordusuyla ilgili çarpıcı bir rapor ve Fransa’nın güvenlik yasasıyla ilgili tartışmalar var. Ayrıca Fransız yapımı koronavirüs filmi Hold-up’a tepkileri de aktarmaya çalışacağım.
Geçen hafta Avustralya Genelkurmay Başkanı Angus Campbell tarafından, Afganistan'da görev yapan ülkenin özel birliklerinin 2009-2013 yılları arasındaki 39 sivili öldürdüğüne dair bir rapor açıkladı.
Dört yılda hazırlanan 400’den fazla kişiyle yapılan görüşmelerin sonucunda ortaya çakın bu rapora göre, özel birlikler içindeki elit grubun içindeki bazı askerlerin 39 sivili yasadışı bir şekilde öldürdüğüne dair sağlam ve inandırıcı deliller var.
Bu ölümler için Afganistan’dan özür dileyen Campbell, vakaların hiçbirisinin “savaşın harareti içinde” gerçekleşmediğini söylerken, "Hiçbir eylemde maksadın belirsiz olduğuna ya da yanlışlıkla yapıldığına dair bir emare yok" açıklamasını da yaptı.
Rapora göre, askerler ölüm çeteleleri tutuyordu, kendi aralarında öldürdükleri insanların sayısını yarıştırıyordu, boğaz kesme eylemleri de vardı. Ayrıca, suçları örtbas etmek için cesetlerin yakınına silahlar yerleştiriliyordu.
Avustralya Savunma Bakanlığı tarafından açıklanan rapor Avrupa medyasında ciddi şekilde tartışıldı. Yunan gazetesi Naftemporikirapordan önemli bir ayrıntı daha aktarıyor:
Raporda bahsedilen vakalarda birliğin yeni üyeleri, ilk cinayetlerini işlemeleri için tutukluları öldürmeye zorlandıklarını ileri sürüyor; bu korkunç uygulamanın bir adı da var: Blooding, yani öldürmeyi öğrenmek için 'kan akıtmak'. 'Savaşçı kültürü' üzerinde çok deneyimli olmadıkları için cinayet egzersizi yapıyorlar.
Afgan halkı ya da sivil toplum kuruluşları tarafından, askerlerin eylemlerine iliştin şikayetler Taliban propagandası ya da tazminat talebi olarak görülüp reddedilmiş.
Askerlik üzerine çalışan sosyolog Samantha Crompvoets’un özel birlik kültürü üzerine gerçekleştirdiği bir çalışmada ortaya rahatsız eden sonuçlar çıkması üzerine savunma bakanlığı bu araştırmayı gerçekleştirmiş. Hem Crompvoets’un anlattıkları hem de raporda yazılanlarla gündeme gelen bazı olaylar şunlar
- • 14 yaşında iki Afgan çocuğun hiçbir delil olmamasına rağmen Taliban sempatizanı diye boğazlarının kesilmesi
- • Bir buğday tarlasından korkudan titreyen bir adamın üzerinde duran askerin komutanına, bunu devirmemi ister misin diye sorması ve sonra adamı soğukkanlı bir şekilde öldürmesi (Bununla ilgili görüntüler Avustralya’nın ulusal kanalı ABC’de yayınlanmış)
- • Bir Afgan’ın sadece helikopterde yer yok diye öldürülmesi
- • Elleri havada bir Afgan’a neredeyse bir atış tahtası gibi muamele edilerek öldürülmesi..
Frankfurter Allgemeine Zeitung'a göre Avustralya hükümetinin tutumu örnek alınacak nitelikte:
Bunun Lahey'e kadar gidebilecek bir vaka olduğu söylenebilir... Ordular, hele ki demokratik bir ülkeye ait olduğunda, kendi başlarına hareket edemez. ... Neyse ki, Avustralya demokrasisi anlaşılan Afganistan'da yaşanan vahşeti gün ışığına çıkarma cesaretine sahip.
Söz konusu cinayetleri işleyen ya da işlenmesine yardımcı olan bazı askerler hâlâ görevde. Suç işlediğine dair deliller bulunan askerlerle ilgili cezai soruşturma açılacak.
Fransa: Küresel güvenlik yasası
Fransa Parlamentosu yeni küresel güvenlik yasasını onayladı. Bu yasaya göre polislerin kimliğini ifşa edebilecek görüntüler artık paylaşılamayacak, polis ise kamerayla teknik takip ve daha fazla silah taşıma imkanına sahip olacak. Kötü amaçlarla polisin fotoğrafını yaydığı tespit edilenler 45 bin Euro cezasıyla cezalandırılabilecek ya da bir yıl hapis cezası alabilecek.
Tasarıya karşı Cumartesi günü geniş katılımlı bir gösteri düzenlenirken, birçok medya kuruluşunun yayın yönetmeni de bir araya gelerek itirazlarını açıklayan bir mektup yayınladı. Bu mektupta şöyle deniyor:
İçişleri bakanının gösterilerde basın özgürlüğünü kısıtlamak istemesi bizi kaygılandırıyor. Gazetecilerin korunmasına dair getirdiği öneri, aslında gazetecilerin çalışmalarının takip ve denetim altına alınmasına anlamına geliyor. ...Gazetecilerin, sırf bir gösteri hakkında haber yapmak için emniyet müdürlüğüne başvurması kabul edilemez. Kamusal alan içerisinde görevimizi yapmamız için akreditasyon koşulu getirilemez. Bizler muhabirlerimizi protesto gösterilerinden haber geçebilmeleri için akredite etmeyeceğiz.
Yasa parlamentodan salı günü geçti. Ocak ayında da senatoda onaylanması bekleniyor.
Fransa'da korona filmi tartışması: Hold-up
Fransa’da korona krizini “küresel bir manipülasyon girişimi” olarak tasvir eden Hold-Upisimlibir film yayınlandı. Film “kamu yetkilileri tarafından yapılan hataları" ortaya çıkardığını iddia ediyor, maske hakkında yetkililerin yaptığı çelişkili açıklamalara dikkat çekiyor, temizlik önlemlerinin ne kadar işe yaradığını sorguluyor ve halkı bu virüse inandırmak için küresel bir tezgah olduğunu iddia ediyor.
Filmi, şu anda bazı video paylaşım sitelerinden kaldırılmış durumda ama ilk çıktığında çevrimiçinde kısa bir zaman içinde üç milyon kişi tarafından izlendi. Carla Bruni ve Juliette Binoche gibi ünlüler internet üzerinden filmi tavsiye etti.
Filmi hep medya hem de siyasetçiler yoğun şekilde eleştirirken, Libération gazetesi bu filmin başarısında siyasetin de payı olduğunu söylüyor.
En berbat komplo teorileri işte böyle ortaya çıkıyor: Kuşku tohumları ekiliyor, gerçek ile yalan iç içe geçiyor. Bunun yanında başımızdakiler net ve tutarlı açıklamalar yapmadıkça bu bulamaç iyice yapışkan hale geliyor. Örneğin: Sorumlular, pandeminin ilk günlerinde maske stoklarındaki eksikliği, yaptıkları hatayı itiraf etmek yerine maskenin faydasız olduğunu ileri sürdü. ... Bu belgesel, siyasi aktörler için bir eğitim filmi olabilir. Zira tutarsız strateji ve kötü bir iletişimin kamuoyunda yaratabileceği ağır hasarları gösteriyor.
Bu haftalık Avrupa Ne Konuşuyor’dan bu kadar. İnternet sitemizde çok daha fazlasını bulabilir, bizi Twitter ve Facebook’tan da takip edebilirsiniz.