Yuvarlak Saha Şövalyeleri

-
Aa
+
a
a
a

2004-2005 sezonu bugün itibariyle başlıyor. Daha başlamadan  federasyon seçimlerine, yayın ihalelerine ve endüstrinin her türlü vaziyetlenme telaşına; yani oyunla seyirci arasına girecek sayısız musibete şimdiden eyvallah demiş oluyoruz. Kolay değil, Mayıs'a kadar sürecek koca bir sezonu, “komple” protesto etmenin de hiç bir maddi ve manevi temeli yok. Hayır, siyasi durum da müsait değil ki, maç muhabbeti olduğunda gönül rahatlığı ile başka mevzulara akredite olunsun.

Gel gelelim, oyunu izlemenin en kitlesel alanı olarak stadyum mesaisi, önceki senelerden getirdiği negatif yükle, canımızı sıkmaya devam edecek gibi gözüküyor. Tekrar tekrar mevzunun bel üstü muhabbetlerine girmeye gerek yok. Keza, göstermelik önlemlerin tümü, bu alana dair. Bel altı konulara ise ne fazla değinen var, ne de konuşan (yetki ve irtifa sahiplerini söylüyoruz elbet). Ki burası, bize özgü futbol endüstrimizin merkez üssü.

Gündemin en önemli konularında biri, kolluğun stadyumun içinden çekilmesi. İç güvenlik, kulüpler tarafından sağlanacakmış. Aslında, kolluk açısından bakılırsa, kararın gerekçeleri oldukça sarih. Hayır adamlar ne yapsın; tribünlerde olay çıkaran, maçı ''öteki'' taraftara zehir eden, deplasmanlara mühimmat deposu gibi giden ''bomba süsü verilmiş'' taraftarı yakaladıklarında, adeta telekom santraline dönüyorlar. ''Birilerinin uyumayıp taraftara sahip çıkması'' elbette güzel. Ama mesele güvenliğin alenen ihlali olunca, uyumaması gereken haliyle polis ve savcılar oluyor. Lakin “yasaları delmeyi” alışkanlık edinmişler daha savcılığa bile erişemeden, telefon diplomasisiyle soluğu dışarıda alıyor. Hal böyle olunca da, vurucu güç, saha içinde öteki için “caydırıcı” olma işlevini sürdürüyor. Bir zamanlar Çiller demişti ''Güvenlik kuvvetlerimizin elini soğutmayalım'' diye...Durumdan vazife; “taraftar”ın da elinin soğuması, pek istenmiyor galiba...

Fazla da “embedded” taraftara yüklenmemek lazım. Aslında, gündelik hayatın bir çok alanından, stadyumların VIP salonlarına kadar ''dayılık'' kürsülerinin yengeç yürüyüşlü efendileri hiç de öyle sadece varoş çocuklarından oluşmuyor. Kameralara ve gazetelere yansıyan efelenme ritüellerinin aktörleri, şiddetin fiziksel boyutunu da, söylemsel boyutunu da sergilemekten hiç çekinmiyorlar. Ve işte o 'kamusal alan”ların en meşrusu ve en gözdesinde, yani adaletin ve hukukun tali görüldüğü yerde, içi boş “delikanlılık” kültürü, kendini klonlayıp duruyor.

Kolluk kuvvetleri ne yapsın? Çekileyim de kurtulayım diyor. Hazır hızlarını almışken, bir öneri de bizden: Madem, “tehlikeli” yerlerdeki güvenlik problemini çözmek için, kendilerini mekândan uzaklaştırıyorlar, o vakit; meydanların güvenliğini de, eylemi yapan göstericilere bıraksınlar. Sakın ha, ''olmaz, olaylar çıkar'' gibi bahaneler ileri sürmesinler. Sanki, polis çekilince, stadyumlar, güllük gülistanlık mı olacak?

Futbol! Bir Aşk

Halit Kıvanç, Açık Radyo'daki ''Libero'' programımızın konuğuydu. Üstatla ilk göz ağrısı olan radyoda, kitabını bahane ederek söyleşmek bizim için pek bir manidardı. Memleket futbol yazını için, olabilecek en şık hediyelerden biri İletişim Yayınları tarafından okuyucuya sunuldu. Futbol! Bir Aşk adlı kitap, futbol tarihimizin önemli tanıklarından birinin ulusal ve ulus ötesi anı sandıklarından biri. Sağ olsun, paylaşmaktan imtina etmemiş. Emeği geçen herkese teşekkürler...

 

 

(Kâr amacı gütmemek şartı ile bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayınlandığı yayını belirtmek kaydıyla kullanmak isteyene aittir...)