Hayır Danimarka kralı Davut yıldızı takmamıştı ama Yunanlılar hepimiz Türküz demişti
3 Şubat 2007Ayşe Özek Karasu
Bir acıyı paylaşmak, duygudaşlık etmek için ötekiyle bir olduğunu kitlesel olarak ifade eden hiçbir halk, jestini bu kadar bıktırıcı bir şekilde tartışmamıştır herhalde.Hareketi meşru kılmak ya da yargılamak için gelmişten geçmişten bu kadar çok örnek verilmemiş, en doğrusu nasıl olurdu reçeteleri yazılmamıştır. Hrant Dink’i "Hepimiz Ermeniyiz" diyerek toprağa verdiğimiz o salı gününün büyüsünü bozacak kadar uzadı tartışma. Danimarka Kralı Christian’ın Nazi zulmüne karşı Yahudilerle dayanışma olsun diye koluna sarı Davut yıldızı taktığı efsanesine kadar dayandı. Madem öyle, bu usandırıcı tartışmaya ben de katılıyorum. Bir hatırlatma, bir de düzeltme yapmak için. Tamam, iklim farklı bir iklimdi. İlişkilerin kimyasını iyice bozan bir cinayet yoktu ortada.Büyük bir deprem felaketi, binlerce ölü, bir o kadar acılı yürek ve çaresizlik vardı. Yunanistan’a samimi bir üzüntü havası hákimdi. Daha iki yıl önce bir kayalık parçası yüzünden savaşın eşiğine geldikleri komşularına yardım etmek için çırpınıyorlardı.Hürriyet empati ve dayanışma ruhuna teşekkür olsun diye "Efharisto poli file" diye başlık atmıştı. Yani; Çok teşekkürler dostum...Bu başlık Yunanlıyı pek duygulandırmıştı. Gazeteler, radyo ve televizyonlar "Hürriyet, bize Yunanca teşekkür etti" diyordu. Biraz da şaşırmışlardı.Ertesi gün oradan da jest başlığı geldi. Yunanistan’ın büyük gazetelerinden Ta Nea’dan: Hepimiz Türküz...En tarifsiz kederler içinde kıvrandığımız o günlerde nasıl da içimiz ısınmıştı. Büyük Marmara depreminin ölüleri geri gelmeyecekti ama, "ben artık sen oldum, acını seninle birlikte sırtlıyorum" anlamına gelen o mesaj sıcacıktı.Ta Nea’da o başlığı okuyan Yunanlılar ne yaptı? Gazeteyi telefon yağmuruna tutup, bu cesur jestinden ötürü tebrik ettiler.Evet, geçmişteki ya da mevcut husumetleri hortlatan uğursuz bir cinayet yoktu ortada. Ancak, siyasilerin de katkısıyla Türk korkusuyla yetişen Yunan nesilleri için "Hepimiz Türküz" demek bu kadar kolay olmuştu işte. İnsanlık göstermek için öyle uzun boylu düşünmeye gerek yoktu. Peki ya biz? Türklüğü duygudaşlık adına sembolik olarak ötekiyle takasa yanaşmayan biz, neden Yunanlının kendisini Türk addetmesine karşı çıkmadık o zaman acaba?"Hayır, sen Yunanlısın, Türk olamazsın" diyen çıkmış mıydı, hatırlamıyorum.Ama şunu çok iyi hatırlıyorum, dönemin MHP’li Sağlık Bakanı Osman Durmuş Ermenistan’dan gelen yardım ekiplerini geri çevirdiği gibi, yardım için gönderilen Yunan kanını da istemediğini ilan etmişti.SAVUNMAYA GEREK YOKAslında Hrant Dink cinayeti karşısında "Hepimiz Ermeniyiz" duruşunu meşru kılmak için savunma yapmaya gerek yok.Solingen’deki kundaklama vahşetinde ölen Genç ailesinin üyeleri için Almanların "Hepimiz Türküz" dediğinden dem vurmaya gerek yok.İsrail’e karşı mağdurla yekvücut olmak için "Hepimiz Filistinliyiz" yürüyüşleri yaptığımızı hatırlatmamız da gereksiz. Bu savunmalara karşılık, Türk diplomatları ASALA teröristleri tarafından öldürülürken diasporadan tek bir Ermeni’nin bile sesini çıkarmadığını hatırlatmaya da gerek yok. Bu, ses çıkarmayanların ne kadar insan olduğuyla ilgili bir konu. Ayrıca şehit diplomatlarımızı sadece böyle günlerde hatırladığımız ve onlar için tek bir anıt bile dikmediğimizle ilgili bir konu. BİR DANİMARKA EFSANESİHele savunma için efsanelere sığınmaya hiç ihtiyacımız yok. "Tarihte de mağdur azınlıkla dayanışma için böyle jestlerde bulunulmuştur" kontenjanından gündeme düşen Danimarka örneği tamamen kent efsanesinden ibaret. Danimarka tarihi, "Kral X. Christian, Yahudilerin eşit bireyler olduğunu göstermek adına koluna sarı Davut yıldızı takmıştır" diye bir vaka yazmıyor. Efsaneye göre işgalci Alman komutan, Kral X. Christian’dan Yahudilerin diğer vatandaşlardan ayırt edilmesi için sarı yıldız takmalarını ister. Efsanenin bundan sonrası iki versiyona ayrılır. Birincisine göre kral, "O halde ben de sarı kol bandı takarım" diye meydan okuyunca Alman bu talebinden vazgeçer. İkinci ve daha popüler olan versiyona göre ise kral her sabah yaptığı at gezintisine sarı kol bandı takarak çıkar. Onu gören Danimarkalılar da Davut yıldızı takınca, Yahudileri ayırt edemeyeceklerini anlayan Almanlar uygulamadan vazgeçerler. Aslında Almanlar, Danimarkalı Yahudilerin sarı yıldızla damgalanması talebinde bulunmamış, 9 Nisan 1940’ta başlayan işgalden üç yıl sonra tehcire yeltenince de Danimarkalıların ustalıklı bir operasyonuyla karşılaşmışlardı. Danimarkalılar, İsveç’le gizlice bir anlaşma yapıp sayıları yedi bini bulan Yahudileri bu ülkeye kaçırmışlardı. Naziler tarafından ele geçirilip Çekoslovakya’daki bir kampa gönderilen 500 Yahudi’nin yüzde 90’ı da kurtulup Danimarka’ya dönmeyi başarmıştı.