Yunanistan'ın sorunları bundan sonra başlayacak

-
Aa
+
a
a
a

14 Nisan 2010Referans Gazetesi

Euro Bölgesi ülkeleri, sonunda Yunanistan krizine ilişkin tutumlarını netleştirebildi. Bu noktaya gelinceye kadar, hem Yunanistan hem de Euro Bölgesi ülkeleri, piyasa mantığı ile uyuşmayan istekler etrafında gezinerek zaman kaybetti.
Yunanistan'ın ortaya koyduğu görüş şöyleydi: "Ciddi önlemler alındı. Ancak dış borcun yenilenebilmesi için piyasanın talep ettiği faizin ödenmesi durumunda bunlar boşa gidecek. Yüksek faiz ve daralan bir ekonomi, bütçe performansının daha da kötüleşmesine yol açacak. Bu durumda, Yunanistan'ın zaten sürdürülebilir olmayan kamu borç dinamiği daha da bozulacak. Bütün bunlar siyasal sonuçlarıyla birlikte düşünüldüğünde, Yunanistan'ın yüksek faizle borçlanmasını sürdürmesinin uygulanabilir bir strateji olmadığı açık. O halde Yunanistan'a düşük faizle borçlanma olanağı sağlanması gerekir."
Yunanistan açısından bakıldığında akla yakın gibi görünse de bunlar, piyasa oyuncuları açısından bakılınca, faizi düşürmek şöyle dursun daha da yükseltmeleri, hatta bunun ötesine geçip Yunanistan'ın borcunu yenilemekten kaçınmaları için güçlü gerekçeler. Nitekim, geçen hafta Yunanistan'ın 10 yıllık devlet tahvillerinin getirisi yüzde 7,5'e yükseldi. Bu, 1998'den bu yana en yüksek düzey. Özetle piyasa, Yunanistan'ın açıkladığı programı saygın bulmadı. Bu programın saygınlık kazanamamasının nedeni, ciddiyetten uzak olması değil. Faiz dışı fazla hedefini çok yükseltmeyi hedefleyen bir programın uygulanabilir olmadığının herkes farkında. Sorun, piyasanın Yunanistan'ın, ne yaparsa yapsın, kendi başına bu olayın içinden çıkabileceğine inanmamalarında. Bu durumda gözler, doğal olarak, Euro Bölgesi ülkelerine döndü. Ama onların davranışları da piyasanın beklentileriyle uyumlu değildi. Bu ülkeler, Yunanistan'a destek vereceklerini söylemekle yetindiler; somut bir program açıklamaktan kaçındılar. Piyasanın tepkisi, bekleneceği gibi, bu söylemin güven vermediği biçiminde oldu. Aslında şaşırtıcı olan piyasanın tepkisi değil, Euro Bölgesi ülkelerinin piyasa oyuncularının böyle bir söze inanacaklarını sanmalarıydı. Bu arada, basına sızdırılan olası mali desteğin büyüklüğüne ilişkin rakamlar, piyasanın sadece kaygısını artırdı. Çünkü bunlar, Yunanistan'ın kaynak gereksinimi konusunda en iyimser tahmin yapanların bile "Bu ülkelerin destek vermeye niyeti yok" diye düşünmesine yol açacak kadar azdı. Sonunda, piyasanın ikna olmayacağı anlaşıldı ve Euro Bölgesi maliye bakanları, 11 Nisan 2010'da, ‘gerektiğinde kullanılmak üzere' 30 milyar euro tutarında 3 yıl vadeli ve yüzde 5 faizli kredi vermeye karar verdi. IMF'nin de bu girişime katılacağı ve Yunanistan'a yüzde 2,75 faizle 15 milyar euro kredi vereceği açıklandı.
Bu miktar yeterli mi? Zaman kazanmak için evet. Yunanistan'ın 2010'un sonuna kadar kalan 8 ay için finansman gereksinimi 38 milyar euro. Böyle bir destek Yunanistan'ı büyük ölçüde rahatlatır. Ama Yunanistan'ın toplam borcu 300 milyar euro ve kaynak bulma baskısı 2011-2012 yılları için de aynı derecede söz konusu. Yunanistan'ın piyasa oyuncularının çekingenliklerini gidererek, uluslararası piyasalardan makul faizle borçlanabilmesini sağlayacak bir şeyler yapması gerekiyor. Bu başarılamazsa, açılan bu kredilerin yetmeyeceği, işin başına dönüleceği açık. İşte bu noktada olayın siyasal iktisat boyutu ağırlık kazanıyor. Yunanistan'ın aldığı iktisadi önlemlerin bu ülkede yaşayanlar üzerindeki olumsuz etkileri asıl bundan sonra görülecek. Fitch, geçen hafta Yunanistan'ın kredi notunu düşürürken önemli bir gerekçe olarak ‘büyümedeki görünümün kötüye gitmesini' gösterdi. Öyle de olacak. Yunanistan ‘tökezlemeden daralmasını' sağlayacak bir program uygulamak zorunda. Bu programın Yunan halkı ve piyasa oyuncuları gibi istekleri ters iki kesimi ikna edebilmesi gerekiyor. Böyle bir programı tasarlamak büyük bir teknik beceri, uygulamak ise ondan daha büyük siyasal yetenek gerektiriyor.