Volkan Akdamar

Dinleyicilerimizden
-
Aa
+
a
a
a

Açık Radyo'ya Açık Görüş:

Geçen yıl Açık Radyo'ya ben de sahip çıkmıştım. Bununla gurur duymuş, doğru bir şey yapmış olmanın verdiği hafilikle size yazdığım mektubu  mikrofondan tüm İstanbul'a okuduğunuzu duyarak keyiflenmiştim. Ancak ne yazık ki ötesine geçemedim… Bir süre sonra bazı seslerin artık kainata ulaşmak için orada olmadığını ve bunun Açık Radyo yolculuğunun üzücü bir hatırası olarak kalacağını öğrendim. Ve küstüm… Taa ki geçtiğimiz hafta sizlerle bir araya gelip, bir kenardan ne kadar sevimli bir grup oluşturduğumuzu görene dek.

O gece fark ettiğim en önemli şey Açık Radyo'da bir araya gelmek için aynı kalıptan dökülmüş olmamızın gerekmediği oldu. Çoğalan bu çatının altında var olmak zaten başlı başına önemliydi. Son birkaç gündür ise Açık Radyo'ya sahip çıkmak fikrini olgunlaştırmak için uzun uzun düşünüyorum: Neden sahip çıkıyorum? Neye sahip çıkıyorum? Kim ne kazanıyor ve ne kaybediyor? Ve herkese müjde: artık gerçekten inandığım cevaplarım var.

İlk keşfettiğim şey kendimde gördüğüm ironilerin ve çelişkilerin Açık Radyo'da ete kemiğe büründüğü oldu. Çelişmenin benim hakkım olduğu kadar sizin de hakkınız olduğuna inanıyorum artık. Çünkü siz iletişim kurmanın ne demek olduğunu bilerek, sadece kulaklara girecek sesler yaymaya çalışmıyor, bu seslerin girdiği kulaklara ait saksıların işlemesi ve yeni sesler üretmesi için çabalıyorsunuz. Bunu görebiliyor olmak bile küskünlükleri unutturmaya yetiyor ve hatta küskünlüğümün sizin sağladığınız bir lüks olduğu noktasına getiriyor beni.

Eğitime destek vermek, ayrımcılığı sona erdirmek, sanatı çoğaltmak ve yüceltmek, Bush gibi yüzlerce vahşiye karşı durmak, bilimi geliştirmek, olana bitene sahip çıkmak... Bizim gibi kendini bir şeyler yapmak zorunda hissedenlerin üzerine titrediği başlıklardan sadece bazıları bunlar. Ancak hangi zamanı, hangisine, hangi motivasyonla ayıracağımızı bilemeden dolanıp duruyoruz bu şehirde. Açık Radyo toplumsal işlevini işte tam burada kazanıyor bence. Çıkmasını istediğimiz sesleri çıkarırken bir yandan da bizi motive ediyor. Yaşamın güzelliğini unutturmadan yaşamın bütün çirkinliklerini yüzümüze vuruyor. Miles Davis'in tınılarına George Bush'un cinayetlerini bulaştırmıyor, üstelik yayın akışında aralarında sadece saniyeler bırakmasına rağmen… Bulunduğum mekanda Açık Radyo'yonun sadece sesini açmak bile, dünyanın daha yaşanır bir yer haline gelmesi için açık bir tavır gibi geliyor bana.

Ve ben, işte bu nedenlerle, sizin bu anlayışı sürdürmeniz koşuluyla, hayatım boyunca her ay küçük bir miktar parayı Açık Radyo'ya bağışlamayı sürdüreceğim. İster bir CD daha alıp arşive koyun, ister bir defter daha alıp içini doldurun…

Açık Radyo hoşluğunun ve hoşnutluğunun sürmesi dileğiyle ve sevgilerimle.