30 Haziran 2006Türker Alkan
Başkan Bush sabah koşusunda. Sağ yanına bir 'Irak gazisi'ni almış. Gazinin bacakları yok. Protez bacaklar üzerinde yaylanarak koşuyor. Yapılı, yakışıklı bir delikanlı. Biri emretmiş, öbürü gidip bacaklarını vermiş. Bir çeşit katil-maktul ilişkisi. Ama ne katil pişman ne de maktul kızgın. Her ikisi de belli ki 'Biz üzerimize düşeni yaptık' diye düşünüyor. Gerçekten suçlanacak kimse yok mudur? Elbette var. Irak savaşında ABD'nin saldırısını haklı görmek mümkün değil. Irak'ta ne kitle imha silahları bulundu ne de Irak'ın 11 Eylül saldırısıyla ilişkisi saptanabildi. Ve Bush'un Irak'ı, Saddam'ın Irak'ından daha yaşanası bir yer değil. O halde Beyaz Saray'ın bahçesinde sabah koşusu yapan çavuş Christian Bagge'nin Başkan Bush'a dönüp sorması gerekmez mi, 'Ben bacaklarımı neden verdim' diye. Sormaz, çünkü bacaklarını boş yere yitirdiğini duymaktan korkar. Topal kalmak yeteri kadar kötüdür zaten. Bir de pisi pisine sakat kalmak çok daha kötü olmalı. Aynı şey Başkan Bush için de geçerlidir: Ülkeleri bir savaşa sokmak, yeteri kadar kötüdür, bir de bu savaşın haksız, yersiz ve gereksiz olduğunu itiraf etmek dayanılacak şey değil. Bu noktada katille maktul çıkar birliği içinde gözüküyor. Bu çıkar birliğinin dayandığı ideolojik çerçeveyi de 'ulus-devlet ideolojisi' oluşturuyor. 'Benim ulusum haklı da olsa, haksız da olsa, onu desteklerim' anlayışı. Bu anlayış geçerli olduğu sürece 'vicdani retçi' görüşü benimsemek ve savunmak mümkün olmaz. 'Vicdani retçi' olabilmek için ya savaşları 'haklı' ve 'haksız' diye ikiye ayırabilmek ya da bütün savaşları 'haksız' saymak gerekecektir. 'Bence bütün savaşlar haksızdır, yanlıştır' diyebilirsiniz. O zaman şu soru ortaya atılır: Saldırıya uğrayan bir toplumun kendisini savunması haksızlık mıdır? 'Evet' derseniz aynı derecede zor bir soru gelir: Saldırıyı nasıl tanımlayacağız? Bu soruların kolay bir yanıtı yok. Vicdani retçilik ilke olarak doğru bir tavırdır. Uzun dönemde uluslararası barışın sağlanması ve kişisel trajedilerin engellenmesi için iyi bir başlangıç noktası olabilir. Fakat kısa dönemde ve içinde yaşadığımız dünyanın pratik zorunlulukları karşısında genel olarak uygulanması zor gözüküyor. Türkiye gibi jeopolitik bakımdan zor konumu olan bir ülkede vicdani retçiliğin uygulanması daha da zordur. Unutmayalım ki, ABD'de de vicdani ret uygulamasının yasallaşması ancak profesyonel orduya geçildikten sonra mümkün olmuştur. Vietnam Savaşı sırasında vicdani retçi olduğunu söyleyerek orduya katılmayanlar cezalandırılmaktan kurtulamadılar. Fakat, onların karşı çıkışı sayesinde vicdani ret uygulamasının genelleşmesi ve yasallaşması mümkün oldu. Türkiye'de vicdani ret uygulamasının yakın bir zamanda yaygınlaşması ve yasallaşması mümkün gözükmüyor. Fakat, bu konuda girişimde bulunanların uzun dönemde daha barışçı ve demokratik bir dünyaya katkıda bulunacaklarını söyleyebiliriz.