Ufuktaki Savaşlar

-
Aa
+
a
a
a

The New Yorker

17 Ocak 2005

 

George W. Bush'un geçtiğimiz sonbahardaki tek zaferi yeniden seçilmiş olması değildi. Başkan ve ulusal güvenlik danışmanlarının, askeri ve istihbarat çevrelerinin stratejik analizleri ve gizli operasyonları üzerindeki kontrolü, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan ulusal güvenlik ruhundan bu yana görülmemiş bir düzeye çıktı. Bush, ikinci döneminde bu kontrolü -İran'daki mollalara ve sürmekte olan terörle savaşın hedeflerine karşı- kullanmak için saldırgan ve ihtiraslı bir gündeme sahip. CIA devreden çıkarılmaya devam edecek ve giderek artan bir biçimde Başkan Bush ve Başkan Yardımcısı Dick Cheney imzalı politikaların "kolaylaştırıcısı" olan Pentagon'la güçlü bağları olan bir hükümet danışmanı olarak hizmet edecek.

Irak'ta her gün biraz daha kötüye giden güvenlik durumuna rağmen, Bush yönetimi Ortadoğu'daki uzun vadeli temel siyasi hedefi olan, tüm bölgede demokrasinin tesisi planını yeniden gözden geçirmiyor: Bush'un yeniden seçilmesi, Yönetim tarafından alınan savaşma kararına Amerika'nın destek verdiğinin kanıtı olarak değerlendirildi. İşgali savunan ve aralarında Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz ve Politika Müsteşarı Douglas Feith'in de bulunduğu, Pentagon'un sivil liderleri arasındaki Yeni Muhafazakârlar pozisyonlarını sağlamlaştırdı. Eski bir üst düzey istihbarat görevlisine göre, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld seçimden kısa bir süre sonra, Genelkurmay Konseyi ile toplanarak, onlara "hayır"cıların sesinin duyulduğunu, ama Amerikalıların bu mesajı reddettiğini söyledi. Rumsfeld ayrıca, Amerika'nın Irak'ta kalmaya kararlı olduğunu ve başka bir alternatif düşünülmediğini de dile getirdi.

Bu eski üst düzey istihbarat görevlisi bana, "Bunun adı 'terörle savaş' ve Irak kampanyalardan sadece bir tanesi. Bush Yönetimi bu duruma devasa bir savaş alanı olarak bakıyor" dedi. "Bir sonraki kampanya İran olacak. Savaş ilan ettik ve düşmanımız da kötü adamlar –her neredeyseler. Bu son savaş çığlığı- önümüzde dört yıl var ve bundan 'terörle savaşı kazandık' diyerek çıkmak istiyoruz."

Siyaseti belirleyen Bush ve Cheney olabilir ama uygulamanın başındaki ve işler kötüye gittiğinde –Abu Garib'de mahkûmlara kötü muamele edilmesi ya da Irak'taki askeri araçlarda yeterli zırhlı koruma bulunmaması gibi- halktan gelen eleştirileri göğüsleyen kişi Rumsfeld. Hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi yasa yapıcılar, Rumsfeld'in görevden alınmasını istediler ve Rumsfeld ordu içinde artık pek takdir edilmiyor. Buna rağmen, yeniden Savunma Bakanı olarak atanacağına dair hiç şüphe yoktu.

Bush'un ikinci döneminde Rumsfeld çok daha büyük öneme sahip olacak. Eski ve yeni istihbarat görevlileri ve askeri görevlilerle yaptığım görüşmelerde bana, gündemin Başkanlık seçimlerinden önce belirlendiği ve sorumluluğun büyük bölümünün Rumsfeld'de olacağı söylendi. Terörle savaş genişleyecek ve etkin bir biçimde Pentagon'un kontrolüne verilecekti. Başkan, gizli komando grupları ve diğer Özel Kuvvet birimlerinin, Ortadoğu ve Güney Asya'da yaklaşık on ülkede, teröristlerin bulunduğundan şüphelenilen hedeflere yönelik olarak gizli operasyonlar yürütmesi için yetki veren bir dizi karar ve idari emir imzaladı.

Başkan'ın kararı, Rumsfeld'in operasyonları kuralsızca yürütmesini sağlıyor; CIA'e uygulanan yasal kısıtlamalara bağlı kalmayacak. Var olan yasa uyarınca, CIA'in sınır ötesi gizli operasyonları Başkanlık kararıyla yapılmalı ve Senato ve Meclisin istihbarat komitelerine rapor edilmeli. (Yasalar, 1970li yıllarda, ülke içi casusluk ve yabancı liderlere suikast girişimi gibi CIA ile ilgili bir dizi skandalden sonra yürürlüğe girmişti.) "Pentagon bunların hiçbirini Kongre'ye rapor etmek zorunluluğunu hissetmiyor" diyen eski üst düzey istihbarat görevlisi şöyle devam etti: "Bunlara, fazlaca CIA tabiri olduğu için 'gizli operasyon' bile demiyorlar. Onlara göre, bu 'karanlık keşif'. Hatta olan biteni bölgedeki Amerikalı askeri komutanlara bile bildirmeyecekler." (Savunma Bakanlığı ve Beyaz Saray bu konuyla ilgili açıklama taleplerime cevap vermedi)

Görüşmelerim sırasında, bana defalarca bir sonraki stratejik hedefin İran olduğu söylendi. Eski istihbarat görevlisi, "Herkes, 'İran'ın hedef olması konusunda ciddi olamazsınız. Irak'a baksanıza' diyor. Ama onlar 'askeri anlamda değil ama, bunu siyasi olarak nasıl yaptığımızla ilgili bazı dersler aldık. Teşkilatın adamlarına güvenmeyeceğiz' diyorlar. İşler yarım kalmayacak yani; bu yüzden CIA artık orada değil."

Bir yıldan fazladır Fransa, Almanya, Britanya ve Avrupa Birliği'ndeki diğer ülkeler, zamana ve Bush yönetimine karşı bir yarış içinde, İran'ın nükleer silah edinmesini engellemeye çalışıyorlar. İran liderleriyle, ekonomik yardım ve ticari fayda karşılığında nükleer silah heveslerinden vazgeçmeleri için pazarlık ediyorlar. İran, nükleer enerji santralleri için yakıt üreten, ama aynı zamanda silah niteliğinde, bölünebilir malzeme de üretebilecek zenginleştirme programını geçici olarak durdurmayı kabul etti. (İran,bu tesislerin, taraf olduğu Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'na göre yasal olduğunu ve bomba yapmaya niyeti olmadığını iddia ediyor.) Ama Aralık ayında Brüksel'de başlayan görüşmelerin amacı, daha da ileri giderek İran'ı makinelerini sökmeye ikna etmek. Buna karşılık İran ise, Avrupalılardan petrol üretme teknolojisi, ağır sanayi malzemeleri ve hatta belki bir Airbus filosu satın almak için izin gibi bazı somut faydalar elde etmesi gerektiğinde ısrar ediyor. (Ambargolar nedeniyle İran'ın teknolojiye ve birçok mala sahip olmasına izin verilmiyor.)

Avrupalılar, Bush Yönetimini bu müzakerelere dahil olması için teşvik ediyordu ama Yönetim bunu reddetti. Pentagon'un sivil yöneticileri, ciddi bir askeri müdahale tehdidi olmadığı sürece İran nükleer tehdidiyle ilgili hiçbir diplomatik gelişme olmayacağını savunuyorlar. Uluslararası Atom Enerji Kurumu'ndan (UAEK) üst düzey bir görevli, "Yeni Muhafazakârlar, müzakerenin kötü fikir olduğunu ve İranlıların sadece baskıdan anladıklarını ve başlarına vurulması gerektiğini söylüyor" dedi.

Asıl sorun, İran'ın nükleer programının boyutunu ve nasıl ilerlediğini başarılı bir biçimde gizliyor olması. ABD dahil birçok Batı istihbarat teşkilatı, İran'ın füzesavar sistemiyle ilgili çalışmalarının çok daha ileri düzeyde olmasına rağmen, tek başına nükleer savaş başlıkları üretebilmesi için en az 3–5 yıla ihtiyacı olduğuna inanıyor. Ayrıca Batılı istihbarat ajanları ve UAEK, İran'ın silah sistemleriyle ilgili -başta nükleer başlık üretmek için gereken hexaflorid gazının üretimi olmak üzere-, ciddi teknik sorunları olduğuna inanıyor.

Son dönemde teşkilattan ayrılan çok sayıda görevliden biri olan, emekli bir üst düzey CIA görevlisi, bana bunlardan haberdar olduğunu söyledi ve İran'ın silah çalışmalarında ciddi sorunlar yaşadığını doğruladı. Ayrıca teşkilatın, İran'ın nükleer silah sahibi olabilmesi için gereken süreyle ilgili tahmininin Avrupalıların tahminleriyle örtüştüğünü belirtti. Elbette, İran'ın dışarıdan yardım almaması durumunda. "Bizim için bilinmez nokta, eksik parçaları kimin sağlayabileceği. Kuzey Kore mi, Pakistan mı? Hangi parçaların eksik olduğunu da bilmiyoruz."

Batılı bir diplomatın söylediğine göre, ABD işe karışmayı reddettiği sürece Avrupalılar –kendi tabiriyle- her halükârda kaybedecekler. "Fransa, Almanya ve Britanya bu işi tek başına beceremez ve herkes de bunun farkında. ABD dışarıda kalırsa yeterince güçlü olamayız ve çabalarımız boşa gider." Diğer seçenek ise Güvenlik Konseyi'ne gitmek, ama ambargo uygulanmasına dair her kararın, Çin veya Rusya tarafından veto edilmesi olasılığı var; bu durumda da "Birleşmiş Milletler suçlanacak ve ABD de "Tek çözüm bombalamak" diyecek.

Avrupalı bir Büyükelçi, Başkan Bush'un Şubat ayında Avrupa'yı ziyaret edeceğini ve Beyaz Saray'da Başkanın ABD'nin Avrupalı müttefikleriyle ilişkilerini geliştirmesiyle ilgili konuşulduğunu hatırlattı. Bu bağlamda, "ABD'nin programımız için bize yardımcı olmamasına şaşırıyorum." diyen Büyükelçi, Washington'un silah meselesini dikkate almadan tavrını nasıl koruyacağını anlamadığını söyledi.

İsrail hükümetinin Avrupalıların yaklaşımıyla ilgili şüpheci davranması şaşırtıcı değil. Dışişleri Bakanı Silvan Shalom geçen hafta Kudüs'te bir diğer New Yorker muhabiriyle yaptığı röportajda şunları söyledi: "Olanlardan hiç hoşlanmıyorum. Avrupalılar meseleye el attıklarında ilk önce heveslenmiştik. Uzunca bir süre bunun sadece İsrail'in sorunu olduğunu düşünmüşlerdi. Ama sonra [İran] füzelerinin menzilinin düşündüklerinden daha fazla olduğunu ve Avrupa'nın tamamına ulaşabileceğini gördüler ve çok endişelendiler. Yaklaşımları havuç ve sopa kullanmak oldu – ama bugüne kadar gördüğümüz tek şey havuç. Eğer havuç-sopa yaklaşımına uygun davranmayacaklarsa İsrail, nükleer bombası olan bir İran'la yaşayamaz."

Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü Başkan Yardımcısı olan İran uzmanı Patrick Clawson (aynı zamanda Yönetimin de destekçisidir), yakınlarda kaleme aldığı bir yazısında, kuvvet kullanma, ya da kuvvet kullanma tehdidinin İran'la pazarlıkta çok önemli bir araç olduğunu dile getirdi. Clawson, "Eğer Avrupa Bush Yönetimiyle işbirliği yapmak istiyorsa, İran'a askeri seçeneğin gündemde olduğunu hatırlatması gerekiyor" diye yazdı.  Avrupa müzakerelerinin Washington'a bağlı olduğu görüşünün, "AB-İran görüşmelerinin kesilmesi olasılığına karşı önceden hazırlanmış bir mazeret" gibi gördüğünü söyleyen Clawson, daha önceki bir konuşmamızda bana, bir tür askeri harekâtın kaçınılmaz olması durumunda, "bunun en çok İsrail'in –ve Washington'un- gizlice harekete geçmek için işine yarayacağını" belirtmişti. "Bu Yönetimin tarzı çok yoğun kuvvet kullanmak –'şok ve dehşet'. Ama elimize geçen pastanın sadece tek dilimi."

Ölçeği ne olursa olsun askeri harekâtın doğru yaklaşım olduğu fikrine katılmayan birçok askeri ve diplomatik uzman var. Cenevre Güvenlik Politikaları Merkezi'nde araştırma müdürü olan İranlı bilim adamı Shahram Chubin bana "İran'da başarılı bir Amerikan ya da İsrail askeri harekât seçeneği olabileceği fikri bir fantezi. İsrail bunun uluslararası bir sorun olduğunu düşünüyor. Batı'ya 'Siz yapın' diyorlar, 'yoksa bizim Hava Kuvvetlerimiz icabına bakacak'". 1981 yılında İsrail Hava Kuvvetleri, Irak'ın Osirak Reaktörü'nü tahrip ederek Irak nükleer programını yıllarca geriletmişti. Ama şimdi durumun hem daha karmaşık hem de daha tehlikeli olduğunu söyleyen Chubin, Osirak'ın bombalanmasının "İran'ın nükleer silah programını yeraltına ittiğini, gizli ve dağınık bölgelere gizlediğini" dile getirdi. "Bir saldırıdan sonra paçayı sıyırabileceğinizden emin olamazsınız. ABD ve İsrail tüm mevzilerin vurulduğundan, ya da çabucak yeniden inşa edilmeyeceğinden emin olamayacaktır. Bu arada, İran'ın askeri, terörist ya da diplomatik bir karşı atağa geçmesini bekleyecekler. İran'ın uzun menzilli füzeleri ve radyo sinyalli pilotsuz uçakları bulunan Hizbullah'la bağlantıları var- karşılığında yapabileceklerini tahmin bile edemezsiniz."

Chubin, İran'ın, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'ndan çekilebileceğini de ekledi. "Sistem içinde hile yapmaları daha iyi. Yoksa kurban durumundaki İran, tüm dünya anlaşmanın gözleri önünde dağılmasını seyrederken, anlaşmadan ve denetimlerden çekilecek."

Yönetim, en azından geçen yazdan beri İran'da gizli keşif operasyonları yürütüyor. Misyonların esas odağı istihbarat toplamak ve hem İran'ın ilan ettiği ve hem de varlığından şüphelenilen, nükleer, kimyasal ve füze mevzileriyle ilgili bilgi edinmek. Amaç, nokta atışla ya da kısa süreli komando saldırılarıyla bu tür üç düzine ya da daha fazla mevziiyi tespit ve tahrip etmek. Pentagon'la sıkı bağlantıları olan bir hükümet görevlisi, "Pentagon'daki sivillerin İran'a giderek mümkün olduğunca çok askeri altyapıyı tahrip etmek istediğini" söyledi.

Operasyonlardan bazıları fevkalade işbirliği gerektiriyor. Örneğin, eski bir üst düzey istihbarat görevlisinin söylediğine göre, Güney Asya'da bir Amerikan komando özel kuvveti kurulmuş ve bunlar, İranlılarla çalışmış olan bir grup Pakistanlı bilim adamı ve teknisyenle birlikte çalışıyormuş. (2003 yılında UAEK, İran'ın on yıldan uzun bir süredir Pakistan'dan gizlice nükleer teknoloji aldığını ve bu bilgiyi denetçilerden gizlediğini açıklamıştı.) Amerikan Özel Kuvveti, Pakistan'dan aldığı bilginin yardımıyla Afganistan'dan İran'ın doğusuna sızarak yeraltı tesisleri arayışına girişmişler. Özel Kuvvet üyeleri ya da yerel ajanları, atmosferdeki radyoaktif emisyonu veya diğer nükleer geliştirme programlarına dair kanıtları tespit eden -sniffer olarak bilinen- uzaktan kumandalı keşif aygıtlarını gizlice yerleştirmişler.

Bush Yönetimi için bu tarz kanıtlar elde etmek çok önemli. Eski üst düzey istihbarat görevlisi, "Irak'ta kitle imha silahlarıyla ilgili yaptıkları istihbarat hatasını tekrar yapmak istemiyorlar. Cumhuriyetçiler iki kez aynı hatayı kaldıramaz. Eşeğin iki kez tepmesi eğitim değildir" dedi. Pakistan Başkanı Pervez Müşerref, hükümetinin, işbirliğinin ödülünü aldığını da belirtti. Amerika, Pakistan'a nükleer bombasının babası A.Q.Khan'ı, ne UAEK'na ne de başka herhangi bir uluslararası yetkili kuruma sorgulanması için teslim etmek zorunda olmadığına dair güvence verdi. Son yirmi yıldır Khan'ın geniş bir nükleer silah karaborsası bağlantısı olduğu söyleniyor. Geçen sene Khan'ın kanıtlar karşısında faaliyetlerini "itiraf" etmesiyle, Müşerref sözde şok oldu. Birkaç gün sonra Müşerref Khan'ı affetti ve bugüne kadar ne UAEK'nın ne de Amerikan istihbaratının görüşmesine izin verdi. Khan'ın İslamabad'daki bir villada ev hapsinde yaşadığı söyleniyor. Bunun "bir anlaşma- bir takas" olduğunu söyleyen eski görevli, "Yeni Muhafazakârların, uzun vadeli maliyete karşılık kısa vadeli kazanım anlayışları şu: 'Bize İran hakkında bildiklerini söyle ve biz de A.Q. Khan'ın adamlarının peşini bırakalım.' Bush'un, nükleer silahlanmayı önlemek için karaborsayı ortadan kaldırmayı hedefleyen uzun vadeli amaca karşılık, İran'ı ve nükleer tehdidi zapt edebilecek anti-terör adamı olduğunu kanıtlamak istiyorlar" diyor.

Eski bir üst düzey Pakistanlı diplomatın söylediğine göre bu anlaşma Müşerref'in, Pakistan'ın nükleer silah stokunun büyümesi için izin verdiği bir dönemde gelmiş. "Pakistan'ın hâlâ bazı parçalara ve mallara ihtiyacı var ve bunları yasadışı pazardan alması lazım" diyen diplomat ABD'nin bunu durdurmak için hiçbir şey yapmadığını belirtiyor.

Ayrıca İsrail'le de yakın –ve çoğunlukla kabul edilmeyen- bir işbirliği yapılmakta. Pentagon bağlantıları olan hükümet danışmanı, "Savunma Bakanlığı'nda, Douglas Feith'in başkanlığındaki siviller, İsrailli planlamacı ve danışmanlarla birlikte, İran'daki potansiyel nükleer ve kimyasal silahlarla füzelerin bulunduğu hedefleri tespit etmeye çalışıyorlar" diyor. (Osirak'tan sonra İran nükleer tesislerinin birçoğunu doğudaki ıssız bölgelerde kurdu. Böylece başta İsrail olmak üzere diğer ülkelerin saldırı menzilinin dışında kalmalarını sağlamaya çalıştı. Ne var ki artık mesafenin büyük olması koruma sağlamıyor. İsrail'in elinde Cruise füzesi atabilen üç denizaltı var ve bazı uçaklarına ilave yakıt deposu monte ettirdi. Böylece İsrail'in F–161 savaş uçakları İran'daki hedeflerin çoğuna ulaşabilir.)

 "Potansiyel hedeflerin dörtte üçünün hava saldırısıyla tahrip edilebileceğini düşünüyorlar. Kalan dörtte biri ya yerleşim merkezlerinin çok yakınında, ya da yerin çok altında olduğu için saldırılamaz durumda" diyen danışman, kaçınılmaz olarak bazı şüpheli tesislere saldırmadan önce Amerikan ve İsrail komandolarının yerinde araştırma yapması gerektiğini ekledi.

Pentagon, İran'ın işgal edilmesiyle ilgili daha kapsamlı alternatif bir planı da güncelleniyor. Tampa-Florida'daki ABD Merkez Komutanlığı'ndaki stratejistlerden, askeri savaş planını, İran'ın kara ve hava yoluyla işgaline olanak sağlayacak şekilde revize etmeleri istendi.  Yönetimin harekete geçme niyeti olsun ya da olmasın, planı güncellemek anlamlı; çünkü son üç yılda bölgenin jeopolitiği çok değişti. Önceden Amerikan işgal gücü İran'a İran Körfezi ya da Umman Körfezi'nden, yani denizden girmek zorundaydı; şimdi birlikler Afganistan ya da Irak üzerinden ilerleyebilir. Komando birimleri ve diğer unsurlar Orta Asya Cumhuriyetleri'ndeki yeni üslerden gönderilebilir.

Amerikalı görevlilerden bazılarının İran'ın nükleer altyapısını yok etmekten söz etmelerinin sebebi, İran'ın silahlanma planından vazgeçmesi için baskı kampanyasının bir parçası olabilir. Eğer durum böyleyse, sinyaller çok net verilmiyor. 11 Eylül sonrasında, İran'ı "şer ekseni"nin üyelerinden biri olarak ilan eden Başkan Bush, şimdi açıkça diplomasiye ihtiyaç olduğunun altını çiziyor. Geçen sene yapılan bir konferansta Başkan şöyle demişti: "Şu an İran üstünde fazla baskı yapmıyoruz. Nükleer silahlanma… gibi bir meseleyi çözmeye çalışan bir yönetimin ilk tercihi her zaman diplomasi olmalıdır. Ve biz de diplomasiye ağırlık vereceğiz."

Son iki aydır yaptığım görüşmelerde çok daha katı bir izlenim edindim. Yönetimdeki şahinler çok yakında Avrupalıların müzakere yaklaşımının başarılı olmayacağının görüleceğine ve Yönetimin o zaman harekete geçeceğine inanıyor. Eski üst düzey istihbarat görevlisi, "Önümüzde bir dizi Ulusal Güvenlik Konseyi raporu yok. Bu aşama çoktan geçildi. Sorun, 'İran'a karşı bir şey yapacaksak..' değil. Zaten yapıyorlar."

Saldırıların kısa vadeli hedefi İran'ın nükleer çalışmalarını tahrip etmek, ya da en azından rayından çıkarmak. Ama aynı oranda anlamlı başka çalışmalar da var. Hükümet danışmanı, Pentagon'daki şahinlerin, özel sohbetlerde, İran'a sınırlı bir saldırıyı teşvik ettiğini, bunun dini liderliğin devrilmesine yol açabileceğine inandıklarını söyledi. "Aslında İran'da bir tarafta laik milliyetçilerin ve reformistlerin, diğer tarafta köktenci İslamî hareketin olduğu bir mücadele söz konusu. Mollaların çevresindeki yenilmezlik haresi parçalandığı ve böylece Avrupalıların gözünü boyama olasılıkları sona erdiği an rejim çökecektir" –Romanya, Doğu Almanya ve Sovyetler Birliği'ndeki Komünist rejimler gibi. Rumsfeld ve Wolfowitz'in bu kanıda olduğunu belirtti.

Bush Yönetimi sırasında Ulusal Güvenlik Konseyi'nde Ortadoğu uzmanı olarak çalışmış olan Flynt Leverett, Amerika'nın İran'ın nükleer tesislerine saldırmasıyla bir halk ayaklanmasının başlayacağı fikrinin son derece yanlış bilgilere dayalı olduğunu söyledi. "İran'ın nükleer silahlanma hırsı siyasi spektrumda destekleniyor ve İranlılar bu tesislere yapılacak saldırıları, önemli bölgesel aktörlerden biri olan ve sofistike teknolojiye sahip bir çağdaş ulus olma isteklerine yönelik saldırılar olarak algılayacaklardır"  dedi. Şu anda,  Brookings Enstitüsü'nde, Saban Ortadoğu Politikalar Merkezi'nin üst düzey üyelerinden biri olan Leverett bir Amerikan saldırısının gerçekleşmesi durumunda bunun "ABD'ye karşı bir tepki oluşmasına ve rejimin yanında yer alınmasına yol açacağı" konusunda uyardı.

Rumsfeld gizli operasyonlarda askeri komandoları kullanmak için bir dizi karar ve idari emir yoluyla Başkanlık iznini almadan önce iki yıl plan ve lobi çalışması yaptı. İlk adımlarından biri bürokratikti: Gri Tilki olarak bilinen (şimdi başka bir kod adı var) gizli bir birimin kontrolünü Ordu'dan alıp Tampa'daki Özel Operasyonlar Komutanlığı'na (socom) kaydırmak oldu. Rumsfeld'in kışkırtmasıyla Gri Tilki "socom" komutası altına resmi olarak Temmuz 2002'de verildi. Bunun anlamı şu; gizli birimin idari ve operasyonel görevleri tek bir komutana bağlı olacak. Sonra geçen sonbaharda Rumsfeld'in komandoları görevlendirme yetkisi arttırıldı. Bir Pentagon danışmanına göre, Rumsfeld'in yönlendirmesiyle Terörizmle Küresel Savaş'la (tüm hükümette "GWOT (Global War On Terrorism)" olarak tanımlanıyor) ilgili bir idari emir çıkarıldı. Danışmanın söylediğine göre emir, orduya terörist hedefleri "bul ve yok et" emrini veriyormuş. El Kaide ağının üyelerini, El Kaide'nin üst düzey yönetimini ve diğer nitelikli hedefleri içeren bir de hedef listesi bulunuyormuş. Danışman, bu emrin Washington'daki tüm ulusal güvenlik bürokrasisine gönderildiğini söyledi.

The Times'da Kasım 2004 sonlarında çıkan bir habere göre, Bush, on yıllardır dünyanın çeşitli sorunlu bölgelerinde gizli operasyonlar yürüten CIA paramiliter biriminin bütün kontrolünü Pentagon'a verme fikrinin, "ülke için en hayırlısı" olup olmadığını incelemesi için teşkilatlar arası bir grup kurmuş. Birçok eski CIA görevlisine göre Şubat'ta açıklanacak olan grubun kararı çoktan belli. 1991'de emekli olmadan önce CIA'in paramiliter operasyonlarının başında olan Howard Hart "Anlaşılan bu gerçekleşecek" dedi.

Pentagon'un başka alanlara tecavüz ettiğine dair başka kanıtlar vardı. İki eski CIA gizli ajanı Vince Cannistraro ve Philip Giraldi'nin müşterileri için yayımladıkları İstihbarat Bülteni'nde, geçen ay, Pentagon'un, açık ve kesin terörist tehdidin bulunduğu düşünülen bazı ülkelerde tek taraflı operasyon yapmasına izin veren, anti-terörle ilgili kapsamlı bir Başkanlık kararı olduğunu yayımladı. "Bazı ülkeler ABD'nin dostu ve büyük ticari ortaklarımız. Çoğu terörle savaşta işbirliği içindeler" İki eski ajan ülkelerden bazılarının ismini de yayımladı: Cezayir, Sudan, Yemen ve Malezya. (Daha sonra eski üst düzey istihbarat görevlisi bana Tunus'un da listede olduğunu söyledi.)

CIA'e girmeden önce üç yıl askeri istihbaratta görev yapmış olan Giraldi, ordunun gizli görev kapsamının genişletilmesinden rahatsız olduğunu söyledi. "Bununla baş edebileceklerini sanmıyorum. Farklı bir düşünüş sistemleri var. Yeni roller üstlenmeleri, farklı kültürleri anlamaları ve başkalarının nasıl düşündüklerini öğrenmeleri lazım. Ama ustalık ve hassasiyet isteyen operasyonlar yürütecekseniz ordu bunu yapamaz. İşte bu yüzden bu tür operasyonlar teşkilatın dışında yapılıyor."  Birçok Özel Operasyon görevlisinin ciddi şüphesi olduğu söylendi.

Rumsfeld ve iki kilit yardımcısı –Savunma Bakanlığı İstihbarat Müsteşarı Stephen Cambone ve Tuğgeneral William G. (Jerry) Boykin, yeni komando operasyonlarındaki emir komuta zincirine dahil olacaklar. Bir Pentagon danışmanı, Savunma Bakanlığı'nın gizli işlerdeki genişletilmiş rolüyle ilgili olarak, Beyaz Saray ve Senato istihbarat komitelerinin ilgili üyelerinin bilgilendirildiği söyledi, ama bu brifinglerin ne kadar kapsamlı olduğunu bilmiyordu.

Pentagon danışmanı, Kongrenin gözetimi olmaksızın çalışmak konusunda aklının karışık olduğunu söyledi. "Ama bana belirlenmiş operasyona kadar gözetim olacağı söylendi." Bir başka Pentagon danışmanı ise belirgin bir uyarı tonuyla onayladı. "Rapor verme yükümlülüğü var. Ama kararı uygulamak için, geri dönüp 'Şuraya ve şuraya gidiyoruz' dememize gerek yok. Ivır zıvır detaylar yok, mikro-idare yok."

Pentagon'un Kongre'yi bilgilendirmeden gizli operasyon yürütmesi hakkında yasal sorunlar henüz çözülmüş değil. 90lı yılların ortalarında CIA Genel Danışmanlı'ğını yapan, West Point mezunu Jeffrey H.Smith, bunun "gri alan" olduğunu söylüyor. "Kongre, tüm bu tür gizli operasyonların silahlı kuvvetlerce yapılacağına dair oy kullandığına inanıyor. Ordu, "Hayır, bizim yaptıklarımız tüzüğe göre istihbarat eylemleri sayılan şeyler değil; biz Başkan'ın Genelkurmay Başkanı sıfatıyla 'savaş alanını hazırlamak için' yetki verdiği gerekli askeri adımları atıyoruz' diyor. Smith, CIA günlerine atıfta bulunarak, "Başkan'ın kararı olmadan gizli operasyonlarda askeri kuvvet kullanmama konusunda çok dikkatliydik. Bush Yönetimi çok daha saldırgan bir tutum aldı." diyor.

Benimle yaptığı görüşmede Smith, ordunun, gizli operasyonları genişletme konusunda, şu andaki planlarını bilmediğinin altını çizdi. Ama, "Kongre her zaman, Pentagon'un bizi kimsenin haberi olmayan bazı askeri felaketlere bulaştıracağı konusunda endişelenmiştir" dedi.

Rumsfeld'in yeni yaklaşımında, ABD askeri casuslarının, yurtdışında nükleer silah sistemleri için yasadışı maddeler almaya çalışan yabancı işadamı rolü oynayacakları söyleniyor. Pentagon danışmanlarına göre, bazı durumlarda yerli halktan kişiler işe alınarak gerilla ya da teröristlere katılmaları istenebilecek. Bu, potansiyel olarak, çatışma gerektiren operasyonlara ve hatta terörist eylemler örgütlemeye karışmak anlamına geliyor. Pentagon danışmanı, bazı operasyonların büyük olasılıkla Amerikan diplomatik misyonlarının –bir Büyükelçi ve CIA bölge şefi- bulunduğu ülkelerde olacağını söyledi. Pentagon'un raporlama yükümlülüğüyle ilgili yorumuna göre Büyükelçi ve bölge şefi olan bitenden haberdar olmak zorunda değil.

Yeni kurallar, Özel Kuvvetler camiasının, sınır ötesi ülkelerde terörist örgütleri bulup yok etmek için "eylem timleri" kurmasına olanak sağlayacak. Eski üst düzey istihbarat görevlisi, "El Salvador'daki sağcı infaz timlerini hatırlıyor musun?" diye sordu. Bunlar 1980'lerde birçok vahşilik yapmış, ordu liderliğindeki çetelerdi. "Onları biz kurduk ve finanse ettik. Şimdiki amaç ise istediğimiz her yerde yerli halkı işe çekmek. Ve bundan Kongre'ye söz etmeyeceğiz" Pentagon'un komando olanaklarını bilen eski bir askeri subay da, "Kötülerle birlikte at bineceğiz" dedi.

Bu tip taktiklerle ilgili gerçeklerden biri John Arquilla tarafından dile getirildi. Arquilla Monterey, California'daki Donanma Okulu'nda savunma analiz profesörü ve RAND adlı şirket için terörizm danışmanlığı yapıyor. Geçtiğimiz günlerde San Francisco Chronicle'da çıkan bir makalesinde "Bir ağ savaşmak için bir ağa ihtiyacınız vardır" diye yazıyordu:

1950'lerde Kenya'da Mau Mau ayaklanmasını alt etmek için geleneksel askeri operasyonlar ve bombalamalar başarılı olmadığında, Britanyalılar dost Kikuyu Kabilesi erkeklerinden ekipler oluşturdu ve bunlar terörist gibi davranmaya başladılar. "Sahte çeteler" olarak tanınan bu ekipler Mau Mau'yu  ya dostça davranıp sonra da savaşçılarını pusuya düşürerek, ya da bombacıları teröristlerin kamplarına götürerek zayıflattı. Yarım asır önce Kenya'da başarılı olan bu taktik bugünün terör ağları arasında güven sarsmak ve adam toplamak için müthiş bir olanak sağlıyor. Yeni sahte çeteler oluşturmak o kadar da zor olmamalı.

Afganistan'da yakalanan 20 yaşındaki Kaliforniyalı John Walker Lindh'e atıfta bulunan Arquilla şöyle diyor: "Marin kasabasındaki aklı karışık bir genç El Kaide'ye katılabiliyorsa, profesyonel ajanların yapabileceklerini bir düşünün."

Bir Pentagon danışmanının söylediğine göre, geçen sene birkaç pilot gizli bir operasyon yapmış ve Cezayir'de bir terörist hücrenin, Amerikalıların yardımıyla "defteri dürülmüştü". Danışman, belli ki El Kaide'yle bağlantılı Kuzey Afrika terörist ağının başındaki Ammari Saifi'nin (Abdürrezzak le Para olarak tanınan) yakalanmasından söz ediyordu. Ama yıl sonunda Savunma Bakanlığı içinde çatışma kurallarıyla ilgili bir anlaşmaya varılamamıştı. Eski üst düzey istihbarat görevlisi, "Sorun, son onayı verme yetkisinin kimde olacağı. 'Şunu ele geçirin' ya da 'şunu' yapın' diyecek olan kim?" dedi.

Emekli bir dört yıldızlı generalin söylediğine göre, "Temel fikir her zaman netti ama bunu yapanların yasalar çerçevesinde hareket edeceğini nasıl garanti edeceksiniz? İşin sorun olan kısmı bu. Sorun gözetim. Ve siz Warner'a –Senato Silahlı Hizmetler Komitesi Başkanı, Virginia Temsilcisi John Warner- ile diğerlerine gözetim görevlerini yaptırmayacaksınız. Tüm bunlar Dördüncü Kat'ın işi" Rumsfeld ve Cambone'nin Pentagon'da ofislerinin bulunduğu katı kastediyor.

Birinci Pentagon danışmanı "Rumsfeld'e yetki vermek ustalıklı bir iş" dedi. "Derhal, kararlı bir biçimde ve ölümcül yollarla harekete geçme yetkisi. Dünya küresel serbest atış bölgesi oluyor."

Pentagon daha önce de gizli operasyonla ilgili sınırları zorlamıştı. 1980li yılların başlarında bir gizli Ordu kurulmuş ve minimum denetimle sınır ötesi operasyonlar yapma yetkisi verilmişti. Sonuç felaketti. Özel Operasyonlar programının daha önceki adı İstihbarat Destek Eylemiydi (İDE) ve Washington yakınlarındaki bir üsten idare ediliyordu (daha sonra Gri Tilki'de olduğu gibi). Nisan 1980'de, Şah rejiminin İslamcılar tarafından devrilmesinden sonra, devrimci öğrencilerin elinde bulunan Amerikalı rehineleri kurtarma operasyonu başarısız olduktan sonra kurulmuştu. İlk başta birim, birçok Kongre üyesinden olduğu gibi, üst düzey generallerin ve Pentagon'daki sivil liderlerin çoğundan da gizlenmişti. Nihayet Reagan Yönetimi'nin Nikaragua'daki Sandinista hükümetiyle savaşı sırasında ortaya çıkarıldı. Aslen Kontraları desteklemekle görevliydiler. Ancak 1980'li yılların ortalarına gelindiğinde, İDE'nin operasyonları durduruldu ve bazıları silah ticaretiyle ilgili olan mali skandallerin ardından üst düzey subaylarının birçoğu askeri mahkemeye verildi. Bu olay İDE'nin gizli organizasyonlarından birinin kod adına atfen "Sarı Meyve Skandali" olarak tanındı –ve birçok açıdan grubun yöntemleri İran-Kontra skandalinin temelini oluşturdu.

Sarı Meyve'yle ilgili tartışmalara rağmen, İDE Ordu tarafından bir gizli birim olarak tutuldu. İkinci Pentagon danışmanı, "Ama birçok sınırlama getirdiklerini" söyledi. "İDE'de 50 mil uzağa gitmek istiyorsan özel emir alman gerekiyordu. Ve Lübnan gibi, gidemediğin belli bölgeler vardı."Danışman şu anki operasyonların 20 yıl öncekiler gibi olduğunu, aynı riskleri ve ona göre, riskleri göze almak için benzer sebepleri taşıdığını kabul etti. "Sarı Meyve açısından bakıldığında, o zaman bunu yapma nedenleri İran'la ilgili hiçbir istihbaratları olmamasıydı. Tahran'la ilgili bir şey bilmiyorlardı ve sahada savaş alanını hazırlayacak kimse yoktu."

Danışman, Rumsfeld'in bu yaklaşımı tekrar canlandırma kararının, yine Ortadoğu'yla ilgili istihbarat sorunundan kaynaklandığını söyledi. Yönetim, CIA'nin, uyruksuz terörizme etkin biçimde meydan okumak için gereken bilgiyi orduya veremediğini, ya da vermek istemediğini düşünüyordu. "En büyük sorunlardan biri teröristlerin bulunduğu bölgelerde insanlarla ilgili bilgi toplama becerimiz olmamasıydı. CIA insan istihbaratı olduğunu iddia ettiği için, onlarla çalışmak yerine, kurtulmanın yolu, teşkilatın sınır ötesi Özel Kuvvet operasyonlarına destek verecek istihbarat ajanları olmadığını iddia etmekti. CIA bununla mücadele etti." Pentagon danışmanı, Rumsfeld'in gizli operasyonlarla ilgili yeni yetkisiyle ilgili, "Bu, askeri istihbaratı yetkilendirmek değil, CIA'i hadım etmektir" dedi.

Eski bir üst düzey CIA görevlisi, teşkilatın gözden düşmesinin tahmin edilebilir bir şey olduğunu söyledi. "Teşkilat yıllarca Pentagon'la bütünleşmek ve koordineli çalışmak için eğilip büküldü. Yonttuk, yonttuk ve sonunda hak ettiğimiz başımıza geldi. Bugün Pentagon dev bir goril, CIA başkanı da bir şempanze; bu doğru."

Beyaz Saray'dan da baskı vardı. Eski bir CIA gizli servis ajanının söylediğine göre, Teşkilat Müdürü George Tenet'in Haziran 2004'teki istifasından sonraki aylarda Beyaz Saray, CIA İstihbarat Genel Müdürlüğü'ndeki (İGM) analistleri eleştirerek "Yönetimin siyasi tutumuyla ilgili daha fazla destek görmek" istemiş. Yeni emekli olmuş bir CIA görevlisinin tabiriyle, Tenet'in halefi Porter Goss İGM'nde, , "siyasi tasfiye" harekâtına girişti. Hedefler arasında, yazdıkları muhalif raporlar Beyaz Saray'a iletilen bazı üst düzey analistler de bulunuyordu. Bu CIA görevlisi, "Beyaz Saray, mürtetleri gerçek müminlerden ayırt edebilmek için IGM'nin siyasi analizlerini dikkatle inceledi." dedi. IGM'deki bazı üst düzey analistler, sessizce ve içerideki karmaşanın boyutlarını açığa çıkarmadan istifalarını verdi.

Beyaz Saray, istihbarat üzerindeki kontrolünü, istihbarat reformu yasasında yaptığı son dakika değişiklikleriyle sağlamlaştırdı. Ağırlıklı olarak 11 Eylül Komisyonu'nun tavsiyelerine dayanan ilk yasa, istihbarat harcamaları üzerinde yetki dahil olmak üzere, yeni bir Ulusal İstihbarat Müdürü'ne geniş yetkiler veriyor. (Pentagon istihbarat bütçesinin kabaca %80'ini kontrol ediyor.) Reform yasası Senato'da ikiye karşı 96 oyla geçti. Ancak Meclis oylamadan önce, Bush, Cheney ve Rumsfeld direndi. Beyaz Saray yasayı açıkça destekledi ama Beyaz Saray Sözcüsü Dennis Hastert yasanın Beyaz Saray versiyonunu oylamaya sunmayı reddetti – hesapta Başkan'ın itirazlarına rağmen. Ama Kongre'de, yasanın geciktirilmesi için Hastert'in görevlendirildiği anlaşılmıştı. Beyaz Saray ve Pentagon'un yoğun lobileri sonucunda yasa yeniden yazıldı. Kongre'nin onayladığı yasa, Savunma Bakanı'nın "yasal sorumlulukları"nı korumak için, yeni müdürün yetkilerini keskin biçimde kısıtlıyordu. Fred Kaplan, bir internet dergisi olan Slate'de, Hastert'in davranışının altında yatan gerçek meseleyi açıklamak için, Beyaz Saray lobicilerinin, Senato'nun yasa tasarısını bertaraf ederken, "bunun neden kabul edilemez olduğuna dair saçma sapan nedenler" öne sürmeleri karşısında hayretler içinde kaldığını söyleyen bir kongre asistanının sözlerinden alıntı yaptı.

 "Rummy'nin planının, yasada Pentagon'un taşlarını tutarken CIA'in kaybetmesini sağlayacak bir taviz elde etmek" olduğunu söyleyen eski üst düzey istihbarat görevlisi "Böylece bulmacanın tüm parçaları yerine oturuyor" dedi. "Bir gerekçe öne sürmeden gizli operasyon yapma yetkisi ve ulusal istihbarat unsurlarını doğrudan görevlendirme yetkisini alıyor." Bunlar arasında sürekli dünyanın çevresinde dolanan çok sayıda casus uydu da var.

 "Rumsfeld artık hiçbir şeyi hükümetin istihbarat çarkından geçirmek zorunda değil. İstihbarat sistemi, rekabet içindeki teşkilatlar arasında rekabet yaratmak için oluşturuldu. Eksik kalacak nokta- CIA, DOD, FBI ve hatta İç Güvenlik Bakanlığı'ndaki- herkesin önceliklerinin tartışılmasını garanti altına alacak dinamik gerilim olacak. Yeni sistemin en sinsi etkisi ise artık Rumsfeld'in kimseye ne yaptığını söylemek zorunda olmaması. Böylece onlar da 'Bunu neden yapıyorsun?' ya da 'Önceliklerin neler?' diye soramayacak. Artık işine burnunu sokan tüm ambar farelerini işin dışında tutabilecek."

Çeviren: Özlem Dalkıran

The Coming Wars, The New Yorker, Seymour Hersh