Ekonomi Notları – 105
Ömer Madra: Derecelendirme, Kredilendirme kuruluşlarının Türkiye hakkındaki kredi notları birbiri ardından açıklandı, ya da sözcüler konuştular, onunla ilgili bir değerlendirme yapalım. Önce Standard & Poors (S&P) sonra Fitch Türkiye’nin kredi notunu durağandan olumluya çevirdi.
Hasan Ersel: S&P yükseltti, Moodys özetle “değiştirmiyorum” dedi, Fitch de kredi notunu değiştirmedi ‘durağan’dan ‘olumlu’ya değiştirdi. BB Durağan’dı, olumlu oldu. Bu, “işler olumlu gidiyor galiba, ileride belki iyi giderse değiştiririm” demek. S&P’nin de yaptığı değişme sonuçta bir nitel değişiklik değil, biraz daha iyi diyor ama önemli bir değişiklik yapmıyor. Bütün bu kuruluşlarda bir ürkek hareket var, yani ya hareket etmiyor, ya “olumlu bir olay var ama..:” gibi bir sinyal veriyor, bu ilginç. Demek ki şu ana kadar yapılanlar bu kuruluşların kafasında berrak bir olumlu gelişme çizmemiş. Bu kuruluşların çok atılımcı, çok ileriyi gören analizler yaptığını pek düşünmüyorum, daha çok piyasanın havasını yansıtıyor gibi bir halleri var. Piyasadaki his ile bunlar pek çelişmiyor. Onun için bir anlamda mali piyasalardaki diğer karar alıcıların Türkiye ile ilgili izlenimleri bunlar gibidir diye düşünmek lazım. Tabii bir kısmı S&P’ye yaklaşır, bir kısmı Moody’s’e yaklaşır, bu tür farklılıklar olabilir ama galiba kabaca piyasanın bekleyişleri bu dolayda. Fitch’in değerlendirmesinin gerekçesine baktığımız zaman, “IMF ile program yapma kararı iyi oldu, bu nedenle bu kararı aldık” diyor. Dikkatinizi çekerim, “olumluya dönüşün” nedeni Türkiye ekonomisinde bir yapısal değişiklik, iktisat politikalarının belli bir şekilde sonuç vermesi, vs. değil, IMF ile program yapılarak bundan sonra ciddi olunacağı ümidinin verilmesi...Gerekçe bu. IMF ile program yapılma kararı önemli bir karar ve Türkiye açısından alınması gereken bir karar diyorduk, bunu da demek ki dışarıdan Türkiye’ye bakanlar da böyle algılıyor. Öbür yandan da kararın gerekçesinde Türkiye’nin kendi ekonomisinde yapısal unsurlarında veya politikalarında bir değişikliğe dayanmamış olması da önemli bir nokta bence; zafiyet de oradan gelecek zaten.
ÖM: Zafiyet demişken, zayıf halka olarak hep üzerinde önemle durulan bu cari işlemler açığının ve bunun sürdürülür olup olmayacağı yönünde kaygıları da belirtmiş.
HE: Evet. Cari açık konusuna dönersek, bu konu iki türlü ele alınabilir. Bir “önümüzdeki günlerde açığı nasıl kapatacağız, şöyle mi yapalım, böyle mi yapalım?”, denilebilir. Bir de “Türkiye ekonomisi sürdürülebilir bir cari dengeyi nasıl sağlar?” diye sorulabilir. Bu yapısal bir dizi önlemle çözülebilecek bir konu... “Sabahleyin kalkalım şunu yapalım, hafta sonu böyle olur” gibi ele alınabilecek bir şey değil. Oturursunuz planlarsınız, Türkiye’nin ihracatının mal bileşimi değişir, Türkiye girdiği pazarlarda daha rekabetçi bir konuma girer, oralardaki pazarın isteklerine uygun olarak mal satmayı becerebilir. Böylece eskiye oranla daha fazla satmayı becerebilirsiniz. Sanayinizin yapısı değişir, ithalat gereği daha azalır, vs. Bunlar, yapısal unsurlar.
Fitch “cari açık büyüyor” derken ekonominin yapısı ve iktisat politikası ile ilgili konuları değerlendirmesini risk unsurları arasında sayıyor, yani “burada sorunlar var” demeye getiriyor. Bence bu nokta önemli. Çünkü bunların üzerine gitmemiz lazım. Gelecek ay bir daha mı “IMF’yle anlaşma yaptık” diyeceğiz? O karar bir defalık. Onun belli bir süre, belli bir etkisi olacak. Sonrası yok. Fitch, “AB’nde fena gitmiyor, Türkiye de fena davranmıyor” diyor. AB’den ne karara çıkacak? Olumlu karar çıkarsa, “bak ne iyi, bizim dediğimiz oldu” diyecekler ve fazla bir etkisi olmayacak.
Evrim Altuğ: Bu notlar yükseltilirken, dış kaynaklar, bu kuruluşlar çift taraflı bir araştırma yapıyor değil mi? Gerek devlet gerekse özel sektörden belli veriler topluyorlar değil mi? Peki bunlar güvenilir mi? Bu notların referans olmasına ne kadar güvenebiliriz?
HE: Notun neyin referansı olduğu çok önemli. Başta söylemeğe çalıştığım da oydu. Bu kurumlar tabii ki bilgi topluyorlar, uzmanları var, analiz yapıyorlar. Ama piyasadaki diğer karar alıcılardan, büyük bankalardan, büyük finans kuruluşlarından çok farklı bir noktada açıklama yapmak onlar için çok kolay değildir. Böyle bir açıklama yaptıklarında daha sağlam bir destek arayacaklardır. Örneğin “durum böyle ama çok iyiye gidecek” dediği zaman dip not vereceği IMF’dir. IMF öyle bir rapor yazmış ve piyasa henüz daha onu algılamamış olabilir. O zaman bu tür kuruluşlar der ki “Bakın IMF böyle diyor”. Yoksa kendi başlarına böyle bir iddia ile ortaya çıkmaları çok zordur. Böyle bir derecelendirme kuruluşunun bütün piyasaya “Türkiye’de işler çok iyi değil” derken kalkıp da “Öyle değil, tam tersine iyidir” demesi çok zordur.
ÖM: Kendi saygınlığı açısından tabii büyük bir darbe de alabilir değil m?
HE: Evet, çünkü geçmişte Meksika krizinden ağızları çok yandığı için, bu gibi durumlarda çok ihtiyatlı hareket ederler. Böyle değerlendirmek lazım. Ama Evrim raporların içeriğini soruyorsa, bence durum açık. Bu tür kuruluşların raporlarının yanına IMF’nin raporunu koyduğunuz zaman, IMF raporları çok daha detaylı, teknik düzeyi çok daha yüksek, çok yönlü çalışmalardır. Bu kuruluşlar IMF kadar çok detaylı ve derin çalışma yapmazlar, yapamazlar da. Bu büyük kaynak isteyen bir şeydir, ama IMF raporlarından gayet tabii yararlanırlar.
ÖM: Bu raporlar bu şekilde bir genel değerlendirme koyuyor ortaya. Peki buradan ileriye bakarak, Türkiye’nin nasıl bir tablo çizeceği hakkında bazı ipuçları elde etmemiz mümkün mü?
HE: Mümkün tabii, bu raporda AB’ye de bir referans var, diyor ki “AB raporu ve IMF ile yapılacak programın ayrıntılarını görelim, o zaman oturur bir daha düşünürüz” diyor, özetle. Bu nokta çok önemli, çünkü “IMF ile program yapılacak, program ciddi” dendiği zaman belki Fitch diyecek ki; ”tamam, önümüzdeki döneme baktığımız zaman Türkiye daha iyiye gidecek, o halde ben notu yükseltmeyi düşüneyim”. AB raporu olumlu yönde geldiği takdirde aynı şey. Ama buralarda olumsuz gelişmeler olduğu zaman, şu anda cari denge ile özetlenen yapısal unsurlarda (aslında pek çok yapısal unsur var, cari dengenin sürdürülebilirliği sorununu bir anlamda bunların yansıması ya da özeti gibi düşünüyoruz) sorun olduğunda tavrını değiştirecek. Oralardaki hareketleri izleyeceğini söylüyor. Bu da gündeme şunu getiriyor, Türkiye’nin ciddi bir iktisat programı açıklaması lazım, Türkiye’nin cari dengesini sürdürülebilir noktaya doğru götürebildiğine ikna etmesi lazım. Bugünden yarına cari dengeyi düzeltmek üzere ekonomiyi fena halde durduran önlemler aldık desek, bu kimseyi tatmin etmez. Çünkü sorun bu yapının tehlikeli cari açık yaratabilmesinde... “Bunu önleyecek yapısal önlemleri al, onları görelim”, diyecek. Bunlar, tabii, bugünden yarına etkili olmaz. Dolayısıyla iktisat politikası yapımcısına epeyce yük getiren açıklamalar bunlar. Dünyadaki karar alıcılar bunlara bakıp buralarda olumlu şeyler olduğu zaman, “tamam, olumlu” deyip “check” atacak, Türkiye ile ilgilenecek veya ilgilenmeyecek.
ÖM: Genel tabloyu daha etraflıca konuşmak durumundayız ama şimdilik bu kadar. Bir belirsizlik de var değil mi?
HE: Var. Bizim kafamızda bir belirsizlik varsa onlar da süper insanlar değil ya... Onların kafasında da benzer belirsizliklerin olması doğal. Açıklama yapmaları gerektiği için de ihtiyatlı hareket ediyorlar. Ya “ümit veriyor”, ya da “şimdilik dursun, biraz daha bakayım” diyor. Aşağı yukarı onların durumu da bizden pek farklı değil. Onların bekledikleri somut noktalar var. Bunların ilk boyutu bir anlamda dışsal, AB ile olan ilişkilerin ne yönde gideceği gibi; diğeri ise içsel, doğrudan doğruya iktisat politikası nasıl yapılacak konusu. Türkiye yapısal sorunlarını çözmek yönünde ciddi ve sürdürülebilir adımlar atacak mı, atmayacak mı?
26 Ağustos 2004 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.