Tercih, mutluluk ve uyum

-
Aa
+
a
a
a

8 Eylül 2010Referans Gazetesi

İktisatta kişilerin "seçimlerinin" kendi "tercihlerine" dayandığı kabul edilir. Peki kişilerin tercihleri nasıl ortaya çıkar? İktisat bu konuyu, uzun süre, ilgi alanının dışında tutmuş ve tercihlerin veri olduğunu varsaymakla yetinmiştir. Oysa, kişilerin tercihlerinin kendiliğinden ortaya çıkmadığı, kişi ile çevresi arasındaki karmaşık ilişkiler bütünü içinde oluştuğu bilinmektedir. Başta psikologlar olmak üzere çeşitli disiplinlerde çalışan araştırmacılar bu olgunun analizi ve "karmaşık" diye nitelenen ilişkilerin sistematik bir biçimde sınıflandırılması ile ilgilenmişler, tercihlerin oluşum sürecini incelemişlerdir.
Bu çalışmalarda bireysel tercihlerin oluşumunda toplumsal etkileşimin rolü, bu etkinin hangi kanallarla ve nasıl çalıştığı üzerinde durulmuştur. Öte yandan tercihlerin oluşum sürecinin kendisi de tercihlerin belirlenmesini etkilediği için ayrıca önem taşımaktadır. Son çeyrek yüzyılda artan bu tür çalışmaların, toplumbilim, siyaset bilimi ve iktisada önemli katkıları olmuştur.
Bu bağlamda üzerinde durulan önemli bir kavram "uyumsal tercih oluşumudur". Jon Elster tarafından ileri sürülen bu görüş "kişilerin isteklerini gerçekleştirebilecekleri olanaklarına uyarladıklarına" dayanmaktadır.* Bu durumda kişiler içinde bulundukları ortamda neyi gerçekleştirebileceklerini kestirmektedirler. Ondan sonra bu çerçeve içinde isteklerini belirlemekte, gerçekleştirebilecekleri dışındaki seçenekleri ise "tilki erişemediği üzüme koruk der" örneğinde olduğu üzere dışlamaktadır. Dikkat edilirse bu süreç dışarıdan özel bir telkin, baskı ya da yönlendirme olmaksızın çalışabilmektedir.
Kişi, kendi olanaklarını kendisi değerlendirip, seçeneklerini sınırlandırmaktadır.
 
Bu durumda kişinin algıladığı seçenek sınırlarının neler olduğu bilinmediğinde kişi "akılcı tercih yap[a]mıyor" biçiminde değerlendirilebilir. Örneğin, bir dükkanda satılan radyolar arasında tercih yapan bir kişiyi düşünelim. Bu kişiye radyoların özellikleri hakkında yeterli bilgi verilsin. Bu kişinin, fiyat farkı olmadığı halde, mevcutlar arasında en iyiler arasında yer almayan bir radyoyu seçtiğini düşünelim. Bu bize akılcı tercih olarak görünmeyebilir. Ama kişi, kendi kafasında seçimini sadece Türkçe prospektüsü olan radyolar arasında yapabileceği biçiminde bir sınırlama getirmişse, durum değişmektedir. Seçimi akılcıdır ama algıladığı yapılabilir seçenekler kümesi sınırlıdır.
Şimdi bir soru soralım: İki toplum düşünelim. Bu toplumlarda birisinde kişilerin büyük çoğunluğunun en çok orta öğrenim görmüş olduğunu kabul edelim. Bu kişilere gün boyu bir iş yerinde çalışmak, evine otomobiliyle gelip gitmek akşam eve geldiğinde televizyonun karşısına geçip eğlence programlarını bir şeyler yiyerek seyretmek seçeneği sunulsun. Kişinin ise iş yerini, arabasının modelini, hangi televizyon programını seyredeceğini ve ne yiyeceğini seçme özgürlükleri olsun. Bu toplumun üyelerinin önemlice bir kısmının bu sınırlar içinde istediklerine ulaşabildiklerini, dolayısıyla "mutlu" olduklarını düşünelim.
Bir başka toplumda ise kişilerin eğitimine çok önem verildiğini, bunun sonucunda onların güzel sanatlar, felsefe, bilim alanındaki yenilikleri izleyebilecek düzeye ulaştıklarını düşünelim. Bu kişilerin istekleri de buna bağlı olarak çok farklılaşsın. Örneğin ilk toplumda hemen hiç kimsenin aklına gelmeyecek olan "orkestra yöneticisi olmak" ya da "Fermat'ın son teoreminin basit bir kanıtını bulmak" gibi istekler bu toplumda pek çok kimse için önemli olsun. Ancak, bu tür isteklerin gerçekleşebilmesi için gerekli yetenek ancak bazı kişilerde olduğundan, bu toplumda düş kırıklığına uğrayıp "mutsuz" olanların oranı ilk topluma oranla daha fazla olsun.
Bu toplumlardan hangisinde yaşamak istersiniz?
 
*Jon Elster'in bu görüşü için Jon Elster: Ekşi Üzümler, Çeviren Barış Cezar, İstanbul: Metis Yayınları, 2008, s. 141-179'ye bakılabilir.