Soykırımın İnkârı

-
Aa
+
a
a
a

8 Ocak 2009

 

Sovyet muhalif Yevgeni Yevtuşenko "Sessizlik hakikatin yerine geçtiğinde, sessizlik bir yalandır" demişti. Gazze'ye dair sessizlik kırılmış görünebilir. Öldürülen çocukların yeşile bürünmüş küçük 'kozaları', parçalara ayrılmış aileleri taşıyan tabutlar ve o denize nazır ölüm kampındaki herkesin acı dolu çığlıklarına El Cezire ve YouTube'da tanık olunabilir, BBC'de bile göze ilişebilir. Ama Rusya'nın inatçı şairi, haber dediğimiz kısa ömürlü şeylerden bahsetmiyordu; bilenlerin neden hiçbir zaman bunu konuşmadığını ve böylece inkâr ettiğini soruyordu. Anglo-Sakson entelijansiyası arasında bu bilhassa dikkat çekici. Büyük bilgi ambarlarının anahtarlarını ellerinde tutanlar onlar: Bizi nedene götüren tarih yazıları ve arşivler.

 

Onlar Gazze'ye yağan dehşetin Hamas'la ya da 'İsrail'in var olma hakkı'yla neredeyse hiç alakasının olmadığını biliyorlar. Tam tersinin doğru olduğunu biliyorlar: Filistin'in var olma hakkının 61 yıl evvel geçersiz kılındığını ve bölgede yaşayanların kovulmasının ve, gerekirse, yok edilmelerinin planlandığını ve İsrail'in kurucuları tarafından bu planın gerçekleştirildiğini biliyor. 369 Filistin şehrinin ve köyünün nüfusunun Haganah (İsrail ordusu) tarafından öldürme yoluyla azaltılmasıyla sonuçlanan 1947-1948'deki 'D Planı'nı ve Der Yasin, El Davayima, Eylabun, Ciş, Ramle ve Lidda gibi yerlerde Filistinli sivillere yönelik katliamlardan resmi belgelerde 'etnik temizlik' diye bahsedildiğini biliyorlar. Bu katliam yerlerinden birini ziyaret eden İsrail başbakanı David Ben-Gurion'a bir general, Yigal Allon, şunu sormuştu: "Araplarla ne yapacağız?" İsrailli tarihçi Benny Morris, başbakanın eliyle küçümseyici hareket yaparak 'Sürün' yanıtını verdiğini anlatıyordu.

 

'Açık bir soykırım modeli'

 

'Yaşa bakmaksızın' bütün bir nüfusun sürülmesi kararını, dünyanın en etkili propagandasıyla barışın mimarı olarak lanse edilen, sonranın başbakanı İzhak Rabin imzaladı. Bu korkunç ironiye sadece, Mapam partisinin liderlerinden Meir Ya'ari'nin, İsrailli liderlerin 'strateji bunu gerektirdiğinden kadınları, çocukları ve yaşlıları almanın mümkün ve izin verilebilir olduğundan ne kadar kolay' bahsettiğine dikkat çekip, "2. Dünya Savaşı'nda bu yöntemin bizim halkımıza karşı kullanıldığını hatırlayan bizler bunları söylüyoruz... Dehşete düştüm" dediği söylenir.

 

İsrail'in başlattığı her 'savaş' aynı amacı taşıdı: Bölgede yaşayanların kovulması ve daha fazla toprak gaspı. Daimi kurbana dair Davud ve Calut yalanı, propagandanın Arap ülkelerinin İsrail'e karşı ilk vuruşu yaptığını iddia eden haklı bir öfkeye dönüştüğü 1967'de zirveye ulaştı. O zamandan beri Avi Shlaim, Tanya Reinhart, Noam Chomsky, Neve Gordon, Tom Segev, Uri Avnery, Ilan Pappe ve Norman Finkelstein gibi çoğu Yahudi hakikat-anlatıcılar, bunun ve diğer mitlerin altını oydu; Yahudiliğin insani geleneklerinden yoksun, acımasız militarizminin Siyonizm adı verilen genişlemeci, kanunsuz ve ırkçı bir ideolojinin özeti olduğu bir devleti ifşa ettiler. Pappe 2 Ocak'ta "Gazze'deki soykırım gibi en korkunç olaylara bile bir ideoloji ya da sistemle ilgisiz münferit olaylar gibi muamele ediliyor... Tam da apartheid ideolojisinin Güney Afrika hükümetinin ezme politikalarını açıkladığı gibi, bu ideoloji geçmişte ve şimdi tüm İsrail hükümetlerine Filistinlileri insanlıktan çıkarma ve yok etme yönünde çabalama imkânı verdi. Bu vahşeti örtmek için uydurulan hikâyeler gibi, araçlar da dönemden döneme, yerden yere değişti. Ama açık bir (soykırım) modeli söz konusu" diye yazdı.

 

ABD ortaklığı aşikâr

 

Gazze'de aç bırakma ve insani yardımı önleme, hayati kaynakların gasp edilmesi, altyapının yok edilmesi ve yüzde 50'si çocuk olan sivil nüfusun öldürülmesi ve sakat bırakılması, Soykırım Konvansiyonu'nun uluslararası standartlarına tıpatıp uyuyor. BM'nin Filistin topraklarındaki insan hakları raportörü ve uluslararası hukuk uzmanı Richard Falk, "Filistinlilere yapılan muameleyi Nazilerin katliam siciline benzetmek sorumsuzca bir abartma mı olur?" diye soruyor ve ekliyor: "Ben öyle düşünmüyorum." 'Oluşmakta olan bir holokostu' tanımlarken Falk, Polonya'daki Nazi yapımı Yahudi gettolarını ima ediyordu. 1943'te bir ay boyunca Mordehay Amielewicz liderliğindeki Polonya Yahudileri Alman ordusunu defetti, ama direnişleri kırıldı ve Naziler nihai intikamı aldı. Ben-Gurion'un D Planı'yla başlayan bugünün 'oluşmakta olan soykırımı' son aşamalarında. Farksa, bunun ABD-İsrail ortak projesi olması. F-16'lar, Gazze saldırısının öncesinde tedarik edilen binlerce kiloluk 'akıllı' GBU-39 bombaları ve savaş 'yardımı' olarak yıllık 2.4 milyar dolar, kontrolü ABD'ye veriyor.

 

Fetih ve terör asimetrisi bariz. D Planı şimdi bitmemiş 'Haklı İntikam Operasyonu' olan 'Dökme Kurşun Operasyonu'. Bu Ariel Şaron'un 2001'de George Bush'un onayıyla Filistin şehir ve köylerine karşı ilk kez F-16'lar kullanmasıyla başlatıldı.

 

'Dagan Planı' tam gaz

 

Aynı yıl Jane's Foreign Report dergisi Blair hükümetinin İsrail'e Batı Şeria'ya saldırması için 'yeşil ışık' yaktığını ortaya çıkardı. Ancak derginin rapor ettiği İsrail planı için 'tetikleyici' olarak "sayısız ölüme ve yaralanmaya yol açacak bir intihar saldırısı gerekiyordu, (zira) intikam' faktörü çok önemliydi." Şaron'u ve planın yazarı General Şaul Mofaz'ı alarma geçiren, Yaser Arafat'la Hamas'ın intihar saldırılarının yasaklanması yönünde yaptığı gizli anlaşmaydı. 23 Kasım 2001'de İsrailli ajanlar Hamas lideri Ebu Hanud'a suikast düzenledi ve 'tetikleyici'yi elde ettiler: İntihar saldırıları Hanud'un katledilmesine tepki olarak yeniden başladı.

 

Geçen yıl 4 Kasım'da İsrail özel timleri Gazze'ye saldırıp altı kişiyi öldürdüğünde benzer bir şey oldu. Bir kez daha 'tetikleyici' propagandalarını elde ettiler: Hamas hükümeti (ki kendi tarafında ateşkesi ihlal edenleri hapse atmıştı) İsrail saldırılarıyla sarsıldı ve Arap sakinleri 'temizlenmeden' önce Filistin diye anılan yere ev yapımı roketler ateşlendi. 23 Aralık'ta Hamas ateşkesi yenilemeyi önerdi, fakat Haaretz'e göre Gazze'ye topyekûn saldırı altı ay önceden planlanmıştı.

 

Bu sefil oyunun arkasında, 1982'deki Lübnan işgalinde  Şaron'a hizmet etmiş General Meid Dagan'dan mülhem 'Dagan Planı' var. Şu an Mossad'ın başkanı olan Dagan, Filistinlilerin Batı Şeria'yı kıvrılarak kat eden bir getto duvarının arkasında ve bir toplama kampı olan Gazze'de hapsedilmesine yol açan bir 'çözümün' mimarı. Ramallah'ta, Abbas liderliğinde işbirlikçi ("quisling") bir hükümetin kuruluşu Dagan'ın başarısı; buna bir de Hamas'ın İsrail'i yok etmeye ahdetmiş bir terör örgütü ve halkının yaşadığı katliam ve kuşatmalardan onun 'suçlu' olduğuna dair hasbara'yı (propaganda) eklemeli. Batı medyasında bu laflardan geçilmiyor. İsrail dışişleri sözcüsü Gideon Meir boşuna, "Hiç bu kadar iyisine sahip olmamıştık. Hasbara iyi yağlanmış makine gibi" demiyor.

 

Hamas iki devleti kabul etti

 

Hamas'ın oluşturduğu asıl tehdit, direnişten aldığı güçle Arap dünyasının tek demokratik yoldan seçilmiş hükümeti olması. Bu, Hamas 2007'de bir CIA darbesini açığa çıkardığında görüldü, Batı medyası olayı 'Hamas'ın iktidarı ele geçirmesi olarak' yansıttı. Hamas bırakın demokratik nitelemesini, asla 'hükümet' diye nitelenmedi. Ne de önerdiği 10 yıllık ateşkes iki devletli çözüme yönelik tek şartı olan tarihi bir tanıma olarak haberleştirildi: O şart, İsraillilerin uluslararası hukuka uyması ve yasadışı işgali sona erdirip 1967 sınırlarına çekilmesiydi. BM'de her yıl yapılan oylamanın da gösterdiği gibi, ülkelerin ezici çoğunluğu bunu kabul ediyor. 4 Ocak'ta Genel Kurul Başkanı Miguel D'Escoto'nun söylediği gibi bu bir "canavarlık"tı.

 

Canavarlık yapıldığında ve Gazzeliler daha da perişan olduğunda, Dagan Planı Şaron'un '1948 tarzı çözüm' dediği şeyi öngörüyor - yani bütün Filistin liderliğinin ve yönetiminin imhası, ardından giderek küçülen 'kantonlara' ve belki Ürdün'e kitlesel sürgün. Britanya'da sürgünde yaşayan Karma Nabulsi, Gazze'deki hayatın bu kurumsal ve eğitimsel yıkımının neyi üretmek için tasarlandığını şöyle anlatıyor: "Anarşik bir cemaate yönelik Hobbesçu bir vizyon: Budanmış, şiddet dolu, güçsüz, yıkılmış, sindirilmiş... Irak'a bakın anlarsınız. Şaron bunu öngörmüştü ve neredeyse gerçekleştiriyordu."

 

Dr. Dahlia Vasfi, Irak ve Filistin üzerine çalışan Amerikalı bir yazar. 31 Aralık'ta şöyle yazıyordu: "Holokost inkârı anti-Semitik bir tutum. Fakat 2. Dünya Savaşı'ndan, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'dan veya Aşkenaz Yahudilerinden söz etmiyorum. Bugün Gazze'de ve 60 yıldır Filistin'de tanık olduğumuz ve hepimizin sorumlu olduğu holokosttan bahsediyorum... Araplar da Sami olduğuna göre, ABD-İsrail politikası bundan daha anti-Semitik olamaz." Vasfi, Filistinlileri savunmak için Filistin'e giden ve bir İsrail buldozeri tarafından ezilen genç Amerikalı Rachel Corrie'den şu alıntıyı yapıyordu: "Bir soykırımın ortasındayım, bunu ben de dolaylı olarak destekliyorum, zira hükümetim büyük oranda sorumlu."

 

Ölü sayısı 18 bine denk...

 

Bu iki alıntıda 'sorumluluk' kavramının kullanımı beni çarptı. Sessizlik yalanını kırmak ezoterik bir soyutlama değil, bir zeminin ayrıcalığına sahip olanlara düşen acil bir sorumluluktur. BBC sindirilmiş, gazeteciliğin büyük kısmı anti-Semitizm damgası yemeye yönelik büyük bir korkuyla, değiştirilemez, görünmez sınırlar içinde hararetli tartışmalara izin vermekten ibaret. Hiç verilmeyen haberse şu: Gazze'deki ölü sayısı orantılandığında Britanya'da 18 bin ölüye denk düşünüyor. Kolaysa düşünün.

 

Ve bir de akademisyenler, öğretmenler ve araştırmacılar var. Bir üniversitenin bombalanışını izleyip Gazze'deki Üniversite Öğretmenleri Birliği'nin feryatlarını duyarken niye sessizler? Yoksa bugün Britanya üniversiteleri, Terry Eagleton'ın dediği gibi, "Sebze değil mezun diye bilinen mallar üreten entelektüel Tesco'lardan mı (bir market zinciri)" ibaret?

 

Sonra yazarlar. O kasvetli 1939 yılında New York'ta Üçüncü Amerikan Yazarları Kongresi düzenlenmişti ve Thomas Mann, Albert Einstein gibi isimler mesajlar gönderip sessizlik yalanının kırılmasını sağlamıştı. Bugün gerçekçiliğin ve ahlakiliğin bu güçlü sesine modası geçmiş diyorlar. Okurlara gelince, ahlaki ve siyasi imgelemleri zenginleştirilmek yerine pasifize ediliyorlar. Müslüman karşıtı Martin Amis, Visiting Mrs. Nabokov'da (Mrs. Nabokov'a Ziyaret) gayet güzel ifade ediyor: "Benliğin egemenliği bir kusur değil, evrimsel bir özelliktir; böyledir bu işler."

 

Bu iş böyleyse, medeni bir halk olarak bitmişiz demektir. Zira Gazze'de yaşananlar çağımızın tayin edici anı: Ya savaş suçlularına sessizliğimizle dokunulmazlık bahşederken kendi aklımızı ve ahlakımızı kaybedeceğiz, ya da bu bize sesimizi yükseltme gücü verecek. Tam da şu an ben Gazze'ye dair kendi hatıramı tercih ediyorum: Halkın cesareti ve direnişi ve Karma Nabulsi'nin deyişiyle, "ışıl ışıl parlayan insanlıkları". Oraya son gidişimde, hiç alışık olunmayan yerlerde dalgalanan Filistin bayraklarından menkul bir manzarayla ödüllendirildim. Alacakaranlıktı ve bu işi çocuklar yapmıştı. Kimse onlara yapmalarını söylememişti. Birbirine bağlanmış çubuklardan bayrak direkleri yapmışlar ve birkaçı bir duvara tırmanıp bayrağı aralarına almışlardı, bazıları haykırıyor, bazıları susuyordu. Bunu yabancı olduklarını bildikleri biri ayrılırken her gün yapıyorlar, dünyanın kendilerini unutmayacağı inancıyla.

 

 

Bu yazının İngilizce aslına www.johnpilger.com adresinden ulaşabilirsiniz. Yazının Türkçe çevirisi 13 Ocak 2008 tarihli Radikal gazetesinden alınmıştır.