Bu hafta yazmak istediğim konu başkaydı. Ancak öncelikle geçen haftalarda medyamızda yer alan birçok yorumu ve son olarak 19 Ocak 2003 tarihli Hürriyet Pazar ekinde Sn. Uğur Cebeci’nin "Acı bir ders aldık" başlıklı yazısındaki "...Bir uçağın bir noktadan diğer noktaya seferinde çok sayıda kuruluş görev alıyor..." şeklindeki giriş cümlelerinden birini okuyunca yine çıldırdım. (Yazının içeriğine tamamen katılıyorum.)
Geçen hafta okuduğum yazılar kısaca suçlunun tek kişi olamayacağından tutun da pistte ILS olsaydı ne olurdu veya neden Paris’ teki DC-10 kazası dışında tüm kazalar Türkiye’de olduya kadar sorular, yorumlar içeriyordu. Tanrı aşkına bu ülkede bu soruların cevabı belli değil mi? Aşağıdaki yazı 12/09/1997 tarihinde Hürriyet gazetesinden Sn. Uğur Cebeci’ye faks mesajı olarak gönderildi. Yayınlanmadı. (Kuşkusuz böyle bir zorunluluğu yok Sn. Cebeci’nin.) Belki de ulaşmadı bilmiyorum. O yazıyı aynen aşağıya aldım. (Sadece yazıda adı geçen bir pilotun ismini çıkardım şimdi. İsmi çok büyük olasılıkla doğru hatırlıyorum. Ama yıllar sonra bazı isimleri gündeme getirip varsa bu yazıyı okuyan yakınlarına tekrar acı vermek istemedim.) Siz karar verin Türkiye’de bu kazanın ve daha sonra olacakların nedenleri belli mi, değil mi?
"Sn. Uğur Cebeci,Hafta sonlarında havacılık sayfanızı sürekli olarak okuyorum. Son olarak da uçuş korkusunun yenilmesi için gösterdiğiniz çabayı ilgiyle izliyorum. 40’ın üzerinde uçuş yapıp daha sonra sanırım 1987 yılında bir kez daha uçağa adımını atmayacağını söyleyip bunca yıldır da bu sözünde duran bir insan olarak aşağıdaki noktalardaki yorumlarınızı bekliyorum.
Uçağın teknolojik olarak en güvenli araç olduğuna katılıyorum. Ancak uçak kendi başına veya sadece iki pilot ile uçmuyor. Bir uçağın ulaşımını sizin benden çok daha iyi bildiğiniz gibi bir organizasyon sağlıyor. Türkiye’de bence hemen hiç olmayan şey ise analitik düşünebilme ve buna bağlı olarak organizasyon yapılamayışı, bir organizasyon düzeni, kuralları olmadığı için de insanların bireysel davranışları ile işlerini sürdürmeleri, kararlarını almaları ve uygulamalarıdır. Bu organizasyonsuzluk ve düzensizlik sonucunda aşağıdaki olaylar yaşanmamış mıdır?
Van havaalanında kontrol kulesinin uyarılarına karşın iniş 3 kez denenip sonunda facia ile sonuçlanmadı mı?Yıllar önce uçak-tren kazasının sanırım ilk örneğinin yaşanmasına ramak kalmışken radyoda genel müdür tarafından yapılan açıklama, uçağın teknik bir sorunu olmadığı, pilotun da hatasız olduğu yönünde değil miydi? (Bu durumda yolcular suçlu oluyor.) Kazadan birkaç saat sonra herşeyin bu kadar sorunsuz olduğu anlaşılmışken, daha sonra pilot hatalı bulunmamış mıydı? Daha sonra pilot hatalı bulunmuş ise hatasız diyen genel müdür için ne yapılmıştı? Yoksa radyonun yayını mı hatalıydı?Uzun yıllar önce sanırım ......... yönetimindeki ve yine sanırım Afyon uçağı Ankara’da düşüp yolcuların bir bölümünün ölümüne yol açan kazanın nedeni (mahkeme kararı sanırım 2 yıl mahkumiyet) pilotaj hatası değil miydi ve daha sonra bu pilot uçucu olarak THY dönmemiş miydi?Yakın tarihlerde kokpitte iki kaptan kavga ettikleri iddiası ile görevden uzaklaştırılmadılar mı?Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde zaman zaman yayınlanan yazı dizilerinde hava kontrolörlerimizin ne kadar zor ve faciaya yol açabilecek koşullarda çalıştıkları, tepemizde sürekli yakın geçiş olduğu yazılmadı mı? Eğer yazıldı ise hangi resmi merci bu yazıların gerçekleri yansıtmadığını belgeleri ile açıklayarak içimizi rahatlattı.Başka ülkelerin hava sahasına girmelerine bile izin verilmeyen uçakların üzerimizde sürekli gezdiğini, inip kalktığını basın yazmıyor mu?Havaalanları neredeyse şehrin göbeğinde ve yetersiz değil mi?Daha yeni iki uçak pist azlığı yüzünden karşılaşıp pas geçmek zorunda kalmadı mı?Avusturya’da cep telefonu ile konuşan iki yolcunun yarattığı tehlike sonucunda bu iki yolcuya ne yapıldı?Eğer bu yazdıklarım doğru ise Türkiye’de uçağa binmenin neresi en güvenli yolculuk? Sadece fiilen gerçekleşen olayların azlığı hava ulaşımımızın güvenli olduğunu mu gösteriyor?İçimi gerçekten rahatlatacak uçakların bizlerden bağımsız teknolojik üstünlükleri dışında bir şeyler yazarsanız sevineceğim.Saygılarımla,"
Sayın okurlar, neden biz bir olay olmadan sorunun bizden ve olaydan bağımsız bir olgudan kaynaklandığını kabul etmiyoruz? Aslında olay olduktan sonra da kabul etmiyoruz ya, neyse. Bizim sorunumuz havada, karada, denizde, köyde, kentte, ve aklınıza gelebilecek her yerde ve her şey için kurumsal, organize ve uzun vadeli düşünemeyişimiz -düşünmek istemeyişimizdir. Bizim için tüm Türk toplumunun olaylardan bağımsız bu sorununu dile getirmek olanaksızdır. Bunu çok çeşitli nedenlerle kabullenemeyiz. Bu kabullenemeyiş sonucunda Kurtuluş savaşından bu yana savaş görmemiş (Kıbrıs Barış harekatı hariç), inanılmaz bir coğrafi olanak (yeraltı ve yerüstü ile) üzerinde yaşayan bizler bu haldeyiz. Bu gerçeği kabul etmediğimiz sürece daha çok acı yaşayacağız. Tanıyı doğru koymadan, doğru tedaviyi bulamayız.