Ekolojik veriler iklim değişikliği kaynaklı felaketlerin eşiğinde olduğumuzu gösterirken BM Dünya İklim Konferansı’nın bile yeterince kitlesel ilgi uyandırmamasını nasıl açıklayabiliriz? Bu durumu yine bir avuç küresel şirketin marifeti olarak mı görmeliyiz? Geçmişin kitle kültürünün şekillendirdiği ortak toplumsal değerlerin ön planda tutulduğu ve günümüzde hasretle anılan dünyayı geride bırakıp bireyin talep ve beklentilerinin önem kazandığı dünyaya geçeli çok olmadı. İçinde yaşadığı toplumun değerlerini bir miktar içselleştirmiş olsa da birey olarak kendini var etme çabasında olan ve bu özellikleri nedeniyle eskinin dünyasında “bencil” olarak yaftalanan günümüzün pragmatist ve yalnız insanlarıyla giderek daha çok karşılaşıyoruz. Yetiştikleri toplumun kültürel özelliklerinden çok, küresel ortak kültürü tanıyan bilen ve yaşayan bireylerin dünyasını ise gereksinimleri ve tüketimi kişiselleştirerek tüketimi arttırma çabasında olan büyük şirketler besliyor.
Büyüme ve gelişmenin tümüyle satış pazarlama ve tüketime endekslendiği şirketler dünyası bireylerin kişisel tüketimlerini arttırıp çeşitlendirerek pazarı büyütüp derinleştirme derdinde. Hal böyle olunca şirketlerin ürettiği markalar ve o markaların şekillendirdiği kimliklerden oluşan yeni toplum modeli ortaya çıkıyor.
Bu yeni toplum modelinde insanlık tarihinde hiç görülmemiş biçimde genç kuşaklar kendilerinden önceki kuşaklara göre bireysel özellikleri daha öne çıkmış, daha bilgili ve donanımlı olarak hayata atılıyorlar. Aile büyüklerinin çocuklarına aktarabileceği hayat öğretileri sınırlı kalıyor veya bu yenidünyanın gerçekleri ile örtüşmüyor.
Bebeklik ve çocukluk çağlarından itibaren insanlar aile büyüklerinden önce televizyon ile aktarılan bu yenidünyayı tanıyıp görüyor, hatta örnek almaya başlıyor. Çocukların gözüyle, aile bireyleri arasında örnek alınacak birilerini bulanamadığı gibi onları çağ dışı ve “ezik” bireyler olarak görme eğilimi artıyor. Çocuklar yakın çevredeki insanlara bakıp rol model almak yerine onlar gibi olmamanın daha doğru olduğunu düşünüyorlar.
Çocukların rol model bulmada zorlandığı böylesi dünyada eksiği kapamak yine o büyük şirketlere düşüyor. Günümüzün pragmatist bireyleri taparcasına tükettikleri görkemli şirketler ve onların markaları dururken sefil bireylerden mi rol model seçeceklerdi?
Kişiliklerin gelişip olgunlaştığı yaşlarda tüketimin ve marka kültürünün baskısıyla toplumsallaşamadan bireyselleşen o yalnız ve pragmatist bireyler için anlı şanlı büyük şirketler rol model haline geliyor. Aklı ermeye başladığı andan itibaren anne babasından yakın çevresinden hatta devlet büyüklerinden bile güçlü şirket kurum ve markaların varlığını gören bireylerin kişiliklerini de şirketleştirme eğilimine girdiğini giderek daha çok görüyoruz. Kullandığı markalar ile kendini tanımlayan, bireysel özellikleri baskın, yakın çevresiyle iletişimde zorlanan ancak sosyal medyada kendini yaşatabilen şirketleşmiş kişiliklerden yakınan anne babaların feryatları da tüketimin uğultusunda pek işitilmiyor.
Diyeceksiniz ki bunun ne zararı var? Kariyer planlaması adı altında kişilerin kendilerini bir şirket gibi yapılandırmaya kısa orta ve uzun vadeli hedefler belirleyip gerçekleştirmek için çabalamasını anlayabiliriz. Ancak kişiliğin şirkete dönüşmesinin barındırdığı anti sosyal özelliklerin de farkında olmalıyız. Bildiğiniz gibi şirketler verimlilik, kalite, kar hedefleri doğrultusunda faaliyet gösterir. Bu amaç doğrultusunda şirketler duygusal davranmaktan özellikle kaçınırlar, empati yoksunudurlar. Amaçları doğrultusunda çevreye, doğaya, insanlığa zarar vermekten çekinmez ve bundan rahatsızlık da duymazlar. Dahası şirketlerin rekabetçi yapıları onları uyumsuz hatta saldırgan bile yapabilir.
Kendi kişiliğini örnek aldığı o büyük şirketler gibi geliştirip yeniden üretme çabasındakilerin şirketlerin bu özelliklerine öykünmesi de kaçınılmazdır. O bireyler ki; kendi kişisel kariyer ve beklentileri için empati yoksunu ve duygusuzca davranabilir, kendilerini ilgilendirmeyen konularda sosyal sorumluluk duymayabilirler. Amaçları için başkalarına zarar vermekten çekinmeyip bu doğrultuda sorumsuzca hareket edebilir, örnek aldıkları rekabetçi yapıları yüzünden içinde yaşadıkları toplum ile uyumsuzluk yaşabilir ve tüm bunların sorumlusu olarak kendinden başka herkesi her şeyi sorumlu tutacak kadar idrak yoksunu olabilirler.
Günümüzde şirketler ile rekabet edecek insancıl özellikleri baskın rol model üretemeyen, üretilen rol modellerin de sorumsuz, duygusuz, empati ve idrak yoksunu şirketleşmiş kişiliklerden oluştuğu dünyaya doğru yol alıyoruz. Çocuklarımız, kimliklerine ekledikleri markaları, büyük şirketleri ve şirketleşmiş kişiliklere sahip bireyleri örnek alıyor, onlar gibi olmaları gerektiğini düşünüyor.
Küresel iklim değişikliği başta olmak üzere gelecek kuşakların haklarının bir avuç büyük şirketin kar hırsı doğrultusunda heba ediliyor olmasına yönelik eylemlerin istenen kitleselliğe ulaşamamasında ne yazık ki kişilikleri şirketleşmiş kariyer düşkünü, empati yoksunu bu yeni bireylerin parmağı olduğunu da görmek zorundayız.