17 Kasım 2003Osman Ulagay
İstanbul'da dün sabah gerçekleştirilen patlamaların Türkiye dışındaki örgütlerce planlanmış ve bu örgütlerin Türkiye'deki işbirlikçilerinin de katkısıyla icra edilmiş eylemler olabileceği bu yazının yazıldığı saatlerde güçlü bir olasılık olarak görünüyordu. Söz konusu örgütlerin El Kaide ile bağlantılı olabileceği de dile getirilen iddialar arasındaydı. Benim izleyebildiğim kadarıyla, El Kaide'nin ne tür bir örgüt olduğunu, hangi ülkelerde hangi örgüt ve kişilerle işbirliği yaptığını kimse net olarak bilmiyor. El Kaide önemli mi? El Kaide ile ilgili aydınlatıcı çalışmalardan birine imza atan Observer gazetesi muhabiri Jason Burke, El Kaide'yi Usame bin Laden'in liderliğinde, bilinen örgütlenme modellerine uyan, hiyerarşik yapıya sahip bir örgüt olarak algılamanın ve son dönemdeki eylemlerin faili olarak göstermenin yanıltıcı olabileceğini belirterek şöyle diyor: ""Popüler olarak algılanan biçimiyle El Kaide olsa olsa 1996 - 2001 yılları arasında varolmuş olabilir. Ben Afganistan savaşı sırasında, Tora Bora dağlarında, bu örgütün yok oluşunun son sahnelerine tanık oldum. Halen gündemde olan hareket ise, farklı nitelikteki radikal İslamcı kişi ve grupların katıldığı yaygın bir harekettir. Bu harekete katkıda bulunanların sayıları on binlerle ifade edilebilir. Bir noktada bu harekete katılan kişilerden bazıları kısa süre sonra hareketle bağlantısını kesebilir ve ortadan kaybolabilir. Harekete katılan gruplar da sık sık eğilim değiştirebilir, büyüyebilir ya da hareketle bağlantısını kesebilir. Ancak bir bütün olarak bu hareket büyümekte ve yaygınlaşmaktadır. Usame bin Laden bu yaygın hareketin kurucusu olmadığı gibi onun ölümü ya da yok olması da bu hareketin sonunu getirmeyecektir."" (*) Jason Burke'ün saptaması doğruysa, bugün dünyanın çeşitli ülkelerinde varlık gösteren ve eylem yapan grupların eylemlerini ille de El Kaide ile irtibatlandırmaya çalışmanın fazla bir anlamı da yok. Önemli olan, İslam dünyasında yaygın bir tepki birikiminin oluşmuş bulunduğu ve bunun sayıları on binlerle ifade edilebilecek bir potansiyel eylemci kitle yarattığı saptaması. Bu saptamadan yola çıkarak, terörü önlemenin temel yolunun bu tepki birikimini azaltmaktan geçtiği de söylenebilir. Öte yandan terör örgütlerinin kendine özgü bir mantığı ve dinamiği olduğu da biliniyor. Dolayısıyla İslam dünyasındaki potansiyel eylemci (ya da terörist) havuzunu besleyen tepki birikimini gidermenin terörü bir anda durduracağını iddia etmek olanaksız. Ancak kalıcı bir çözümün bu tepki birikimini yaratan koşulları değiştirmekten geçtiği de ortada. Filistin sorununun devasa duvarlar örülerek çözülemeyeceğinin, İslam dünyasına bombalarla ve işgallerle demokrasi ve refah getirmenin mümkün olmadığının artık anlaşılması gerekiyor. Bush ve Şaron'un eseri ABD'de Bush yönetiminin 11 Eylül sonrasında teröre karşı savaş ilan ederken İslam dünyasındaki tepki birikimini tamamen gözardı etmesi ve İsrail Başbakanı Şaron'un Filistin direnişini ezerek yok etme inadına destek vermesi, şiddetin daha fazla şiddeti doğurduğu ortamı yaratmış bulunuyor. ABD' nin ürkütücü askeri gücüyle İslam dünyasına korku salarak terörü önleme ve Ortadoğu'da istediği düzeni kurma çabalarının acıklı sonuçları da ortada. Dün İstanbul'u sarsan terörün her türlüsünü lanetliyoruz ama terörü lanetlemek kendi başına fazla bir anlam taşımıyor. Önemli olan, bölgemizi tam bir ateş çemberine çevirebilecek olan bu kısır döngüyü kıracak adımları atabilmek. Bush yönetiminin çıkmazının sergilenmesi işte bu nedenle de büyük önem taşıyor. (*) Jason Burke, El - Qaeda, Londra, New York, 2003."