Sevim Aydeniz

Dinleyicilerimizden
-
Aa
+
a
a
a

NEDEN? 

 

Özgür..Özgür olmak..Özgürlük..

 

Kelimenin kulağa gelişi esintili. Evin açık penceresinden tül perdeleri  efil efil savuran bir rüzgar gibi..  Çocukken kendini tepelerden aşağı koşarak bırakıvermiş herkes, o rüzgarı kulaklarında,o tekinsiz hazzı karın boşluğunda hissetmiş olmalı ... Uçmak..Uçuşmak..Rüzgar..Kanat..Kuşlar.. Özgürlük kanat takmış, gidiyor..hep de gitmek istiyor..Bir sonrakine..Hep sonrakine..

 

Özgürlüğün kanadına bir şey takıldı bir süredir, ne o ‘şey’ yere konabiliyor, ne özgürlük uçabiliyor. Kadınların bile isteye, kendi özgür iradeleriyle olduğunu beyan ederek kanada sardıkları  şey, kuyruğunu ısıran yılan hesabı, çakacak uçağı bodoslama yere. Uçağın enkazı, bir daha hatırlanamasın diye en derinlere gömülürken, kadınlar toplanacak meydandan birer birer ait oldukları yere.. küçücük evlerine. Babalar, babaların babaları,  en büyük babalar,  özgürlüğün kadınları bozduğunu, olması gerekenden taşırdığını,  iman içerisinde zikrederek yok edecekler kadınları meydandan. Çünkü  Mezopotamya Din’leri  sevmez kadınlığı. Kapatmak ister hep. Kapatmak örtmek. “Neden?” diye sormak gerekir. “Neden bu hep kadınların başına geliyor?”  Ve uçağı yere yapıştırmadan önce tarihe bir bakmak gerekir. Dinlerin de bir tarihi olduğunu bilmek gerekir.

 

Şimdi..

Bir yanda üniversite kapılarında “Türbana Özgürlük” tezatlı bileşkesi talep edile dururken büyük şehirlerde..

 

Öte yanda küçük bir şehirde, küçük ve kalabalık bir evde uyku tutmaz da, uyanıverirse küçük bir kadın gecenin karanlığında,  nasıl geçirir  vakti sabaha kadar? Sağa dön olmaz, sola dön olmaz. Gece gittikçe ağırlaşır, kalabalık evin uyku sesleri hiç bitmeyecek kötü bir senfoni gibi kulaklarında uğuldar durur. Giderek uzaklaşır uyku. Gözü açık, ruhu tıkalı, baka kalır boşluğun karanlığına. Ne bir kitap, ne bir ışık..Gece üzerine geçiverir  koyu ve ağır zincirden  bir  elbise gibi. Kalkıp dolaşamaz sokaklarda. Ya da balkonda  oturup   varolmayışının ontolojik problematiğinden  dert yanamaz  dolunaya,  iki tek atarak. Orası taşradır çünkü  ve o da  bir  kadın.

 

A priori, taşrada bir kadınsan geceleri  uyumalısın. Ve  gecenin kurallarına uymalısın.

 

Gece biter,  sabaha erer. Kalkarsın. Gündüzün kuralları başlamıştır artık ve sabah güneşiyle birlikte   görünür olmuşsundur. Mutfaktasındır ve aile efradının  arsız beklentilerini  gerçekleştirmek için  bedenini, ellerini  otomatiğe bağlarsın. Görülen, bakılan, taleple kuşatılan bedeninin yapabileceği başka bir şey, kaçabileceği hiç bir yer yoktur . Herkesin birbirine benzediği, her gün aynı şeylerin yapıldığı, aynı şeylerin konuşulup durduğu yerdesindir.  Ev küçüktür, şehir küçüktür, hayat küçüktür. Her şey bu kadar küçükken sen de büyüyemezsin. Küçük kalmalısın. Evinin, şehrinin içine sığacak kadar küçük kalmalısın. Aksi takdirde ne evin,  ne şehrin  almaz olur seni. Ve bu yerde,  sadece ‘sen’ olduğun için anlam kazanacak tek bir an bile yaşayamadan  koca bir hayat geçirebilirsin. “Allah aşkına ne oluyor, niye oluyor?”  diye filozofilenemeden göçüverebilirsin   bu dünyadan. Felsefesiz ve sessiz.

 

Felsefesiz çünkü  felsefenin kovulduğu  topraklardasındır. Böyle topraklarda  insanlar,  emir- komuta, itaat-biatla,  sorgusuz sualsiz, omur iliklerinin rahatlıkla yeteceği bir hayat sürdürürlerken,  omuzlarının üstünde  koca kemik bir tas içinde muazzam bir entegre sinir yumağı taşırlar boşu boşuna. Bu yumağın  dehşetengiz kapasitesini bir gün olsun kendi soru işaretleriyle meşgul etmeden, yüklenen emirlerle bir ömür geçiriverirler. Soru yok, sorun olmasın isterler. Sorularıyla dünyaya kafa, sana ise ışık tutabilecek bir filozofun da yoktur bu yüzden. Filozofun yokluğu, felsefenin boşluğu dogmatiklerin, yobazların, bağnazların hergün biraz daha artmasıyla dolmaya başlar. Ve bu küçük şehir istilaya başlar, kendine benzemeyenin yaşadığı hayatları. Sende sessizlikle tezahür eden felsefesizlik  kaba, tehditkar, korkutucu bir gürültüye dönüşür kitlelerin kalabalığında. Gerilimin patlama noktasında topu da oyuncuları da ele geçiren fanatik güruha dönüşüverir. Tarumara hazır bir güruh. Korkutucudur.

 

Hal böyle olunca yüzyıllardır, orda burda pek çok yerde,  ben de şöyle demek istiyorum.

 

Kadının ve  kadınlığın;

Kendine dar gelmeyecek evleri, hayatları inşa edebilmesi için..

İçi fena halde daralıp bunaldığında uçuşabilmesi,

İsyan edebilmesi için..

Kadınlığının tadını özgürce çıkarması için..

Asla ve kat’â

Topu fanatiklere kaptırmaması gerek.

Uçağı yere çaktırmaması gerek.