Seven Bilge Ceylan'ın en iyi ödülü

-
Aa
+
a
a
a

27 Mayıs 2008Radikal Gazetesi

Adam (Nuri Bilge Ceylan) Cannes'ın Esas Kısmı'na seçildiğinde DAHİ sevine yazmıştım. Esin'e de (Küçüktepepınar) söyledim sevincimi. Birlikte sevindik; daha ödül yokken ama ihtimali varken. Zira: Nuri Bilge demek, şiddetli 1 iyi film ihtimali demek. Çocukluğumdan beri nasıl baş edeceğimi bilemediğim pazar günlerimin süper arkadaşı Esin'in memleketimizin en mühim sinema yazarlarından olması, avantaj (benim için) tabii. Yani onunla sık sık sinema (da) konuşuyoruz. Nuri Bilge Sineması'nı en az 50 (adet) konuşmuşuzdur. Pazar gecesi zaplarken NTV'de (böyle tarihi anlar vardır seyircilikte) 'Aaa!' baktım karşımda Nuri Bilge ödül konuşmasını yapıyor. Ne fazla ne eksik bir adam Nuri Bilge Ceylan. Şöyle ifadelendireyim: ödül konuşması yaparken DAHİ insanı utandırmıyor. (Ben kimlerin kimlerin 'ödül konuşmasını' dinlerken yerin yedi kat altına geçip kanal değiştirmişimdir. Halk arasında: Düşük Mahçubiyet Eşiği). Zaten 'Üç Maymun'la ilgili yazıları okudukça, hop oturup hop kalkıyordum bir an önce izleyebilmek için filmi. "Ulan, yoksa bu Zeki Demirkubuz'un yıllardır etrafında dolanıp gözünden vuramadığı film mi?" (konu mu yani) olmadım da değil. Filmi izlemedim! Yanlış anlamayın. Ama Dostoyevski'den gelen '1 Kadın Düşmanı' ekolünün yılmaz (da) bi temsilcisi ya Zeki Demirkubuz. Mesaj şu: "Dünyada bütün kötülüklerin hem anası hem babası kadındır. Onlar kurbandır. Ama esas erkekler ne biçim aşk/yazgı (kisvesi altında) Kötü Kadın kurbanıdır. Lar." Ve fakat 'Seven Türk' kimliğiyle şöyle deyip feci şekilde gönüllerimize ipotek atmadı mı Nuri Bilge? "Ödülümü tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme adıyorum." Ben, mesela "Ödülümü tutkuyla sevmediğim kafası kalabalık ve çirkinleştirilmiş ülkeme adıyorum" derdim. (Benim derdim: olay çıksın.) Ama hem (anlaşılan) vatan sevgisiyle dolu biri Nuri Bilge Ceylan, hem de bir Çocuk Ulus olan Türkiye'ye/Türkler'e 'pedagogca' yaklaşmak gibi fevkâlâde yararlı bir çizgiyi benimsemiş. Zira 'Üç Maymun'la ilgili özetlemelere bakalım bir: "'Üç Maymun' küçük zaafların büyük yalanlara dönüşerek parçaladığı bir ailenin, gerçeği örtbas ederek her şeye karşın bir arada kalma çabasını anlatıyor." Şimdi burdaki 'ailenin' kelimesi yerine 'memleketin' (yani: Türkiye'nin) koyun, içinde debelendiğimiz durumu bundan daha iyi tasvirleyebilir misiniz? Filmle ilgili bilgi notunda ise "Altından kalkamayacağı acılara ya da sorumluluklara maruz kalmamak için gerçeği bilmek istememek, görmemek, duymamak, hakkında konuşmamak ya da günümüz tabiriyle 'Üç Maymun'u oynamak, onun var olduğu gerçeğini ortadan kaldırır mı?" deniliyor-muş. Şimdi, bizim (Türkiye'nin) Kürt Meselesi'ne, Ermeni Meselesi'neyaklaşımımız (yani bi türlü yaklaşamayışımız) üstüne yukardaki satırlar bi 'bilgi notu' olarak kullanılamaz mı yani? Pek tabii ki 'Üç Maymun'u 'Türkiye'ye dair bir eğretileme' kıvamında izleyip ne Sosyal Biçerik Bacı rolüne sıvanmaya niyetim var, ne de Nuri Bilge Sineması'na denyoluk etmeye. Ve fakat adamın yurdumuzun yüz akı, dahası dünya çapında bir cevher olduğu pek hakikat. Bunlar da beni bağlamaz gerçi. Ben onun sinemasını beğeniyorum, zevkle izliyorum, yeni bi filmini hasretle bekliyorum. (Nokta.) Karı-Koca oynadıkları filme gitmemiştim; zira 'Karı-Koca Sineması' olarak jenerikleyebileceğim bi sinemaya alerjim var. (Kostüme filmlere olduğu üzre.) 'Üç Maymun' buraya gelsin de/salonlara düşsün de, koşa koşa koşa (3 Koş) gideceğim yani. Seven Konuşması dahi (düşünün!) yerli yerindeydi. Hem eminim seviyor 'yalnız ve güzel' ülkesini, hem de Bu Topraklar'a pedagogca yaklaşmak; benim antagonist ve fakat engellenemez yaklaşım tarzımdan ziyade çok daha doğru, yerli, özenilesi. Metin Erksan da kalkmış "Festivalleri sevmem. Cannes'dan bir-iki parça gördüm; soytarılık! Herifler smokinlerle penguenlere benziyor. Bütün kadınlar da Harry Potter'daki cadılara. Bir kere daha nefret ettim" demiş. Gel de beğenme bu lafları!.. Nasıl 'Şahsi Sinemamda Gelmiş Geçmiş En İyi Türk Filmi' herrr zaman, ama herrr zaman 'Sevmek Zamanı' ise, 'Kadın Hamlet'in yönetmeni böyle laflar edince, beğenmemezlik/hınzırhınzır gülümsememezlik edemiyorum. (Maalesef.) Zira antagonizm baldan tatlı, balarısından sokucu'dur değerşan okur. Erksan istediği gibi pek tabiidir ki konuşur. Hakkı var her türlü konuşmaya! Kalkıp Allah'ın Poparabeskefendisi "Çok film seyrettim habre DVD'den. Kliplerimi çektim daire daire. Ne kadar yırtış tiyatrocu yenge/amca/nine varsa müsamereletip selpağa selpak dedirtmedim" kafasıyla, her katılana bir ödül yaratıklandırılan Festival İmitasyonu'ndan sonra- "Neden benim ödülüm yeterince onöre de sarımsaklanmıyor?" yapmasın.İşte bu Doz Aşımı ve de Sınır İhlâli'ne giriyor zira. Gişe başarınla, Hıncal Ağbi'nin göz yaşları ve alkışlarıyla yetinmeyi bil! Ulaşamayacağın ciğere sulanma vs. Bu yılki Cannes'ın felaket suratı da Cüri Başkanı Sean Penn'in 'Karadenizli Bahtiyar Teyzeyi' feci şekilde andıran, kaygılanmaktan buruşmuş, ibibik saçlarıyla gülünçleşmiş, kukla makyajıyla acıklılaşmış suratıydı bana kalırsa. Yüzünün nasıl yaşlandığı piyangoların en acayibi, en acımasızı, diye alakasızca bitiriyorum. Bu ödüle ve fakat ama lakin, Metin Erksan angle'larımıza rağmen, sevindik "Hak etmiştir yalnız ve güzel yerden göğe kadar" dedik yani.