Satılık etanol, satılık hayatlar...

-
Aa
+
a
a
a

18 Mart 2007Prof.Dr. Ahmet Tonak*

Özel üniversiteler yolu ile piyasa mantığının diploma üretimine hakimiyeti, üniversitelerin ticarileştirilmesi sürecinin sadece bir boyutu. Birçok ülkede, örneğin ABD'de sıradanlaşmış, vazgeçilemez bir realite haline gelmiş olan bu kurumlar, Türkiye ve benzeri ülkelerde epey yeni. Bu yakınlarda Yunanistan'da da yasalar değiştirilerek özel üniversitelerin kurulmasına girişildi. Ve bu yüzden geçtiğimiz haftalarda yanıbaşımız karıştı, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin sert tepkileri sokağa taştı. Sorgulamayı unuttuğumuz "her zamanki gündelik hayatlar" aksadı. Üniversitelerin şirketlerle kurduğu ilişkiler, öteden beri ticarileşme sürecinin diğer önemli ayağı oldu. Taze örneklerden biri ABD'nin gözde araştırma üniversitelerinden, 68'in en radikal kampusu Kaliforniya Üniversitesi-Berkeley'den. Birkaç hafta önce British Petroleum (BP), Berkeley'nin yanı sıra içinde Illinois Üniversitesi ve Lawrence Livermore Laboratuvarı'nın da olduğu bir gruba araştırma için 500 milyon dolarlık bir bağışta bulunacağını açıkladı. Araştırılacak alan, tahmin edilebileceği gibi hayli özgül ve net bir biçimde tanımlanmış: Tahıllardan yakıt elde edilmesine dönük bio-teknolojinin geliştirilmesi, daha doğrusu mükemmelleştirilmesi. Bilindiği gibi teknoloji mevcut. Mısırdan elde edilen etanol benzin yerine, soyadan elde edilen biodizel de bildiğimiz dizel yerine zaten uzunca bir süredir üretiliyor. Bio-teknolojinin "mükemmelleştirilme"sinden kasıt, mısır, soya ve benzeri tahılları daha çok etanol ve biodizel elde edilebilir hale getirmek. Ve bu hedefe uygun genetik müdahaleler geliştirmek. Moda terminolojiyle söyleyecek olursak, 'verimliliği artırmak'. BP'nin bağış haberinin süslenip, püslenip kamuya duyurulması sırasında, "temiz enerji", ne anlama geldiği meçhul "daha iyi tahıl" gibi kaypak ifadelerin titizlikle seçilerek olası tepkileri hafifletmeye özen gösterildiği dikkat çekiyor. Bu tür süspüs bir yere kadar etkili olabiliyor tabii. Bağış haberi duyulur duyulmaz, bazı öğretim üyeleri ve öğrenciler o ana kadar kapalı kapılar ardında yürütülen pazarlıkların muhtevasını, bu kadar para ile ne amaçlandığını kurcalamaya giriştiler. Ve yukarıda belirttiğimiz gibi 500 milyon doların, tahıllara yapılabilecek genetik müdahaleleri geliştirip etanol ve biodizel üretimini daha 'verimli' (yani daha kârlı) hale getirmek amacıyla bağışlandığı anlaşıldı.

Kampanya BP ve üniversite yönetiminin ortak açıklamasının hemen akabinde, bu tür bir bağışın niteliği üzerine geniş bir öğrenme ve öğretme kampanyası başlatıldı. Araştırma mekânı olarak üniversitenin Doğal Kaynaklar Koleji'ne gözünü dikmiş olan BP'ye ve üniversite yönetimine en sert eleştiriler de, ilginç bir şekilde bu kolejin öğretim üyelerinden ve öğrencilerinden geliyordu. Berkeley'nin bir eyalet (yani devlet) üniversitesi olarak özel şirketlerle giriştiği bu tür ortaklık ilişkilerinde saydamlığa özellikle özen göstermesi gerekirken, bu gelenek ihlal edilmişti. O kadar ki, üniversitenin BP ile imzaladığı ön anlaşma metninde adı geçen kimi öğretim üyelerinin, ne anlaşmanın muhtevasından ne de adlarının kullanıldığından haberleri vardı. Yıllardır halktan toplanan vergilerle yaratılan akademik kalite ve imkanlar, BP açısından hayli küçük sayılabilecek bir meblağa, özel bir şirkete peşkeş çekiliyordu. 2006 yılı kârı 22 milyar doları aşarken, ileriye dönük kârlarını artırabilmek için, BP'nin bir devlet üniversitesinin araştırma imkânlarına 500 milyon doları bastırıp sahip olabilmesi ayrıca öfke ve şüphe kaynağı olmuştu. Ayrıca, BP anlaşmaya, şirket mensubu 50 araştırmacının üniversitede araştırma yapması, ders vermesi, tez yönetmesi gibi hususları da koydurtmuştu. Tahmin edilebileceği gibi, Berkeley'nin radikal ve kamusal kimliğine değer veren birçok öğrenciye ve öğretim üyesine akademik ortamın bu şekilde kirlenmesi de ağır geliyordu. Kaldı ki, tahıldan elde edilen etanolün hem ekonomik hem de çevre etkileri bakımından elverişli olup olmadığı üzerine geçen tartışmalar epeydir sürüyordu. Bazı araştırmacılar, etanolün sağladığı enerjiden daha çok enerji gerektiren süreçlerle üretilebildiğini öne sürerken, iyimser hesaplar bile etanolün kendi üretimi için gerekenden, en fazla 1,2-1,8 katı enerji verebildiğini belirtiyordu. Öte yandan, etanol elde etmek için üretilen tahılların gerektirdiği gübre ve kimyasal ilaçlar ciddi boyutlarda toprak erozyonuna yol açıyor, 1 litre etanol üretiminin gerektirdiği su ihtiyacı da 3-4 litreye varıyordu. Yapısal nedenlerle oluşacak emperyalist dürtüler ise, ABD tahıl üretimi ile yakıt tüketimi oranlarına bakıldığında açıkça görülüyor. ABD'nin şu andaki mısır ve soya üretiminin tamamı etanol ve biodizel üretimine tahsis edilse bile bu ülkenin benzin ihtiyacının ancak yüzde 12'si, dizel ihtiyacının ise yüzde 6'sı karşılanabiliyor. Bu ihtiyaçların tamamını karşılayabilmek için ABD yüzölçümünün yüzde 38'inin mısır üretimine, yüzde 236'sının ise soya üretimine ayrılması gerekiyor! Kısaca, enerji arsızı ABD'nin kabına sığması imkansız, güney ülkelerine taşması kaçınılmaz. Nitekim, Bush'un son Latin Amerika çıkartmasının bir yanı ideolojik ise diğer yanı da (Brezilya ile yapılan etanol anlaşmasında apaçık ortaya çıktığı üzere) ekonomik geleceğini garantileyecek yeni ilişkiler kurmak idi. BP'nin bağışına karşı Berkeley'de gelişen hareket, 3 Mart'ta kampusta düzenlediği bir gösteri ile üniversite camiasına dönük bilgilendirme kampanyasını hızlandırdı. 150 civarında öğrenci ve öğretim üyesinin katıldığı gösteride BP'nin çevre düşmanı şeceresini dramatize etmek amacıyla temsili toksik atıklar California Hall binasının önüne döküldü. Aslında sadece su ve pekmez karışımı olan bu "toksik atıklar"ın daha sonra, gösterinin bitiminde temizlenmesi planlanmış olmasına rağmen, iki öğrenci vandalizm suçlamasıyla polis tarafından tutuklandı. Üniversite yönetiminin ve polisin sert tepkisi Berkeley'deki bağış karşıtı hareketin daha da popülerleşmesine hizmet ederken, BP karşıtı koalisyon yasal yollara da başvurarak, kamu mülkiyetinde olan üniversitenin BP'nin kârlarını artırmaya soyunmasını, kapalı kapılar ardında sürdürdüğü pazarlığı durdurmaya hazırlanıyor. *** Yaşadığımız dönemin bir özelliği de kamuoyunun giderek daha fazla farkına vardığı küresel ısınma gibi sorunların, hemen bazı şirketlerce de "benimsenmesi". Bu durum, bir yandan şirket-halk (yani kapitalizm-emek, kapitalizm-doğa) çelişkisinin aşıldığı inancının yaygınlaşmasına, dolayısıyla şirket meşruiyeti ideolojisinin benimsenmesine, öte yandan da sorunların kendisini sterilize ederek, çözümlerinin ancak düzen içi reformlarla olabileceği fikrinin yayılmasına hizmet ediyor. Siyasi öfke yönetimi ve bu yeni mesleğin profesyonelleri yığınları aptallaştırıp pasifize etme teknikleri geliştiredursunlar, kimilerimiz Nairobi'de yapılan Dünya Sosyal Forumu'ndan haykırıyor: SUV1'lerinizin benzin depoları değil, midelerimiz dolacak, böyle biline! * İstanbul Bilgi Üni. 1. Sport utility vehicle/sportif zevk aracı

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6842