18 Şubat 2005Erhan ÜSTÜNDAĞ
BİA (İstanbul) - İstanbul Bilgi Üniversitesi (İBÜ) ve British Council'in katkısıyla Türkiye'deki Romanlar üzerine bir araştırma yürüten Adrian Marsh, elde ettikleri ilk bulguları açıkladı.Geçtiğimiz yıl Eylül ayında altı kişilik bir ekiple çalışmaya başladıklarını söyleyen Marsh, "İstanbul'daki Romanlar dünyadaki en köklü topluluk. Türklerden bile önce buradaydılar fakat onlar da dünyanın diğer yerlerindeki soydaşları gibi marjinalize edilmekten kurtulamadılar" dedi.İBÜ'de düzenlenen Risk altındaki Çocuklar Sempozyumu'nda bugün (Cuma) "Türkiye'deki Romanlar" ve "Roman Çocuklara Yönelik Eğitim - İngiltere Örneği" konuşuldu.İngiltere Eğitim Bakanlığı Danışmanı Arthur Ivatts ve gezici eğitim hizmetleri uzmanı Judy Bohan, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, Roman ve göçmen çocukların eğitimi için kapsamlı programlar hazırlanması ve kaynak ayrılması gerektiğini söyledi.Dün yapılan çalışmalarda da Doç. Dr. Ayhan Kaya, yasal mevzuatta ayrımcılığa yol açan noktalardan bahsetti.Edirne Çingene Kültürünü Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği Başkanı Erdinç Dinç, "Sesimizi duyurmaya ve önyargıları yıkmaya çalışıyoruz" dedi.Tüm katılımcıların üzerinde ortaklaştığı nokta ise, Türkiye'deki Romanlarla ilgili neredeyse hiç veri, araştırma olmadığı ve bu açığın bir an önce kapatılması gerektiği."Romenler bin yıldır İstanbul'da" Kendisi de Roman kökenli bir İngiliz olan Marsh, İstanbul'daki topluluğun son derece içine kapanık olduğunu; ekipte Türkler de olmasına rağmen ailelere ulaşmakta büyük zorluk çektiklerini anlattı.Marsh, Türkiye'de esas olarak üç grup çingene olduğunu söyledi: Güneydoğu Anadolu'da yaşayan, çoğu Müslüman ve Kürt olan Dom'lar. Doğu Karadeniz bölgesindeki Ortodoks Ermeni Lom'lar ve 1071'den beri Sulukule'de yaşayan Romani'ler."Çok yönlü bir yaklaşım lazım" Şu ana kadar Kuştepe, Tophane, Dolapdere ve Bülbül'de 44 aileyle görüştüklerini ve röportajlar yaptıklarını söyleyen Marsh, çalışmadan ortaya çıkan ilk tespitleri şöyle sıraladı:* İstanbullu aileler çocuklarına karşı ayrımcılık yapılmadığını söylüyor. Kırsal kesimden göç edenler ise, tam tersini. Hatta göç etme nedenlerini ayrımcılık olarak açıklıyorlar.* Okula devamın az olması yoksulluğun bir sonucu. Çocuklar aile ekonomisine büyük oranda katkı yapıyor.* Kız çocukları daha da dezavantajlı; aileleri istemediği için okula gidemiyorlar. Ev işleri, çocuk bakımı ya da çiçek satıcılığı gibi işlerde çalıştırılıyorlar.* Bazı Roman çocuklar üniversiteye kadar devam edebiliyor fakat oraya gittiklerinde kimliklerini gizlemeye başlıyorlar.* Aileler okulun önemli olduğunu, çocuklarının okurlarsa yoksulluktan kurtulabileceklerini düşünüyor fakat okulla iletişim kurmuyorlar. * Yetişkinler için eğitim olanakları çok sınırlı. Oysa yetişkinlerin eğitimli olması çocukların da okuması için belirleyici.* İnformel, aile içi bir eğitim sistemi var. Özellikle müzisyen aileler çocuklarını bu alanda çok ciddi biçimde eğitiyorlar ama bu sistemin formel eğitimle buluştuğu bir nokta yok.Marsh, bu tespitlerin aslında Romanlardan bağımsız olarak ülkedeki herkesin sorunlarını yansıttığını; yoksullukla mücadele edilmediği sürece çözüm bulunamayacağını vurguladı.Çalışmanın hala devam ettiğini söyleyen Marsh, bulguların tamamının 14-15 Mayıs'ta Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenecek 2. Roman Çalışmaları Konferansı'nda sunacaklarını söyledi.İngiltere örneği İngiltere'de oluşturulan eğitim sistemini anlatan Judy Bohan, göçebe topluluklarda yaşayan ve Roman çocuklara yönelik oluşturulan sistem sayesinde üç yıl içinde okula devam oranlarını yüzde 35'den yüzde 93'e çıkardıklarını söyledi. İngiltere'de hükümet etnik azınlık gruplarına mensup çocuklara yönelik eğitim programları için her yıl yaklaşık 15 milyon pound (yaklaşık 37 trilyon lira) ayırıyor.Bohan'ın özetlediği sistem kısaca şöyle işliyor: Her okulda iletişimi sağlayacak ve sorumluluk üstlenecek bir öğretmen belirleniyor. Gezici ekipler kurularak ev ziyaretleri yapıldı ve ailelerin katılımı sağlanıyor. Roman ve göçebe çocuklar için özel çalışma grupları oluşturuluyor. Anadili İngilizce olmayanlar için dil eğitimi veriliyor. Okul dışı aktivitelerle çocukların uyum sürecinin hızlanmasına çalışılıyor. Diğer çocuklar tarafından ayrımcılığa maruz kalan çocuklar için güvenli alanlar oluşturuluyor. Sosyal hizmet uzmanları ve eğitimcilerden oluşan gezici eğitim ekipleri meydana getiriliyor.Müfredatın ve eğitim araç gereçlerinin kültürel farklılıklar gözönüne alınarak oluşturulmasının önemine dikkat çeken Bohan'a göre, öğretmenlerin de bu alanda özel bir eğitimden geçirilmesi gerekli.Öğretmenlere eğitim ve eğitime kaynak Salonda bulunan rehber öğretmenlerin kaynak yetersizliği, tüm yükün omuzlarına yüklenmesi ve emeklerinin karşılığını alamadıklarını söylemeleri ve İngiltere'deki durumu sormaları üzerine Bohan şöyle cevap verdi:"İngiltere'de etnik azınlık gruplarına mensup çocuklarla ilgili sorumluluk üstlenen öğretmenlere fazla mesai ücreti ödeniyor; ama esas olan adanmışlık. Para ve kaynak tabii ki çok önemli ve bu siyasi bir tercih. İngiliz hükümeti başarısı görülen bu sisteme önem veriyor ve kaynak ayırıyor."Eğitim Bakanlığı Danışmanı Arthur Ivatts da, bu sistemin İngiltere bağlamında oluşturulduğunu fakat tüm Avrupa'da yaşayan 12 milyon Roman için benzer tespitlerden yola çıkılabileceğini vurguladı."16. yüzyıldan başlayarak küresel anlamda ırkçı ayrımcılığa ve tacize maruz kalmış bir topluluktan bahsediyoruz ve Avrupa'daki hiçbir ülke bu tespitin dışında değil." Dil konusunun Türkiye için de çok önemli olduğunu vurgulayan Ivatts, "Özellikle Doğu ve Orta Avrupa'dan gelen Romanlar dil konusunda problem yaşıyor çünkü anadilleri farklı. Öğretmenleri bu durumla baş edebilecek şekilde eğitmeliyiz" dedi. "Çocuğun kimliği olmaz" Türkiye'de adının içinde "çingene" kelimesi geçen ilk dernek olan Edirne Çingene Kültürünü Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği Başkanı olan Erdinç Çekiç Roman çocukların hayata bir-sıfır yenik başladığını söyledi.Çekiç, "Çocukların kimliği olmaz ama her Roman çocuğu önyargılarla karşı karşıya kalarak okula başlıyor" dedi.Eğitim sorununun çok büyük olduğunu vurgulayan Çekiç, bu durumun bir kısırdöngü yarattığını; eğitim alamayan Roman çocuklarının vasıfsız işlerde çalışmak zorunda kaldığını ve yine eğitim alamayan çocuklar yetiştirdiklerini söyledi.Erdinç'e göre bir diğer büyük problem de Türkiye'de bu alanda sağlıklı araştırma ve veri olmaması. Nüfusun bile tam olarak bilinemediğini söyleyen Çekiç, "Karşılaştığımız riskler iki boyutlu, etnik ve ekonomik" dedi.Edirne'de yaklaşık 30 bin Roman olduğunu söyleyen Çekiç, "Biz bu derneği etnik endişelerle değil Roman toplumunun temsilinin sağlanması için kurduk. Ben kahvede dedeme ayrı çay bardağı verdiklerini, onunkini ayırdıklarını hatırlıyorum. Bunların aşılmasını istiyoruz; paylaşımcılık çok önemli" diye konuştu. Çekiç'in Roman çocukların okullara devam etmesi ve eğitim almasının çok zor olduğunu söylemesi o sırada salonda bulunan İstanbul Vali yardımcısı tarafından tepkiyle karşılandı.Romanlara kapılar kapalı Dünkü çalışma sırasında Romanlarla ilgili hukuki mevzuattan bahseden Doç. Dr. Ayhan Kaya, 1934'de çıkarılan İskan Kanunu'nun 4. maddesi göçle gelenlerin arasında Romanların ülkeye alınmayacağını söyledi. Kaya, buna rağmen yasanın uygulanışı ile ilgili elde kaynak bulunmadığını ekledi.Yazar Nazım Alpman ise, 1989'da Bulgaristan'dan yaşanan göç sırasında Türkiye'nin bu kanuna dayanarak bütün Romanları geri çevirdiğini anlattı. Alpman, eski Demokratik Sol Parti'li (DSP) milletvekili Erdal Kesebir'in bu yasayı değiştirmek için çok çalıştığını ama başarılı olamadığını hatırlattı.İçişleri Bakanlığı'nın "dilenci ve çingenelerin vatandaşlığa alınmaması için" bir genelgesi olduğunu söyleyen Kaya, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde başvurduğunda kendisine böyle bir genelgenin olmadığının söylendiğini anlattı.Bu yasal düzenlemelerin yanı sıra yakın zamana kadar Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk Dil Kurumu'nun (TDK) sözlüklerinde çingene ve romanlarla ilgili olumsuz tanımlar yer aldığını söyleyen Kaya, bazı ders kitaplarında hala bu gruplara yönelik olumsuz ifadelerin yer aldığını vurguladı. Mevzuatta olumlu yönlerin de bulunduğunu söyleyen Kaya, Anayasa'nın "kanun önünde eşitlik", "çalışma hakkı" gibi konuları belirleyen 10., 70. ve 49. maddelerine dikkat çekti.1 Nisan'da yürürlüğe girecek yeni Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) ilk defa ırk ayrımcılığı açıkça suç olarak tanımlandı. Kaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS), İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin, Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) gibi birçok uluslararası metinde ırk ayrımcılığına karşı maddeler bulunduğunu da vurguladı.Ayrımcılığın yasal düzenlemelerden ya da kanunun keyfi olarak uygulanmasından kaynaklanabileceğini söyleyen Kaya demokratik toplum düzeninin tam anlamıyla kurulamamış olmasını da bir neden olarak söyledi. Farklı eğitim modelleri İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi'nden İdil Elveriş ise çocuklarda hak ve hukuk nosyonunun oluşmasını sağlayacak varolandan farklı bir eğitim modelinden bahsetti.Önemli olanın çocuklara bilgi vermek değil davranış aktarmak olduğunu söyleyen Elveriş, "Belli senaryolar yaratarak çocukların buradaki tepkilerini sorgulamaları sağlanırsa davranış değişikliği gerçekleşebilir" dedi.(EÜ/BB)
http://www.bianet.org/php/yazdir.php?DosyaX=../2005/02/18/54773.htm