13 Kasım 2009Referans Gazetesi
Merkez Bankası bu yılın ocak-eylül döneminde cari açığımızın 8.64 milyar dolar olduğunu açıkladı. Bu rakam 2008'in aynı dönemindeki cari açığımızın sadece yüzde 24,1'i. İyi haber diyebiliriz. Ama bunun temel nedeni de dünyada ve Türkiye'deki gelir düşüşünün dış ticareti olumsuz yönde etkilemesi. Türkiye'nin ihracat gelirleri bu dönemde yüzde 29,7, ithalat harcamaları ise yüzde 39 düşmüş. Bu hem dış ticarete konu olan malların fiyatlarında hem de miktarlarındaki düşüşlerden kaynaklanmış. Ham petrol buna örnek olarak verilebilir. DPT 2009'un ilk altı ayı için ham petrol ithalatına ilişkin verileri yayımladı. Ham petrol ithalatına bu yılın ilk yarısında 2.7 milyar dolar ödemişiz. Bu 2008'in ilk yarısında yaptığımız ödemenin yüzde 69 altında. Oysa ithal ettiğimiz ham petrol miktarındaki düşüş çok daha az; sadece yüzde 37,7. Çünkü ithal ettiğimiz ham petrolün ortalama maliyeti 2008'in ilk yarısında 103.4 dolar iken, bu yıl 51.6 dolar. Bu nokta üzerinde durmamın temel nedeni, önümüzdeki dönemde fiyat hareketlerinin önem kazanacak olması. Dünya ekonomisinde canlanma başladığında ihraç ettiğimiz ürünlerin fiyatlarında mı yukarıya doğru hareket göreceğiz, yoksa ithal ettiklerimizde mi?
Ödemeler dengesi istatistiklerinde bir süredir göze çarpan bir başka nokta daha önceki aylar için verilen tahminlere ilişkin düzeltmeler yapılmış olması. Bu, doğal karşılanması gereken bir süreç. Verilerde eksiklikler/yanlışlıklar olabiliyor. Gerekli açıklamalar yapılmak kaydıyla doğru bilgilerin kamuoyuna olabildiğince çabuk aktarılmasında büyük yarar var.
Bu arada, "Net hata ve noksan" kalemi hâlâ, ödemeler dengesinin finans hesaplarının rahat yorumlanmasını engelleyecek kadar yüksek. Bu yılın ilk dokuz ayı itibariyle bu kalem 6.2 milyar dolar. Bunun cari açığa oranı yüzde 71,5. Resmi rezervlerdeki düşüş de cari açığın yüzde 7,7'sine eşit olduğuna göre 2009'un ilk dokuz ayında ödemeler dengesinin finans hesapları, cari açığın sadece yüzde 20,8'ini karşılayabilmiş! Oysa 2008'in aynı döneminde net hata ve noksan kalemi 1.6 milyar dolar ve bu rakamın o dönemdeki cari açığa oranı sadece yüzde 4,6 idi! Dolayısıyla cari açığın nasıl finanse edildiğini anlayabiliyorduk.
Finans hesapları kalemi, küresel mali krizin Türkiye'nin kapısını nasıl çaldığının neredeyse fotoğrafı gibi. Geçen senenin ilk dokuz ayında Türkiye bu hesaplar çerçevesinde 37.53 milyar dolar net kaynak sağlamış. Bu sene aynı dönemde sağlanan net finansman ise sadece 2.46 milyar dolar. Geçen yıl temin edilenin sadece yüzde 6,6'sı! Dış finansman olanaklarında bu kadar büyük bir düşüşün üretimi olumsuz yönde etkilemiş olması doğal. Hele iç mali sistemin bunu ikame edecek güçte olmadığı anımsanırsa...
Bu bağlamda reel sektörde faaliyet gösteren şirketlerin temin ettikleri uzun vadeli kredilere (diğer sektörler kalemi) biraz daha dikkatle bakmakta yarar var. 2008'in ilk dokuz ayında bu şirketler 39.9 milyar dolar tutarında uzun vadeli kredi temin etmişler. Buna karşılık vadesi gelen 17.7 milyar dolar tutarında kredi borçlarını ödemişler. 2009 yılının aynı döneminde ise görünüm tamamen değişik. Bir kere bu şirketlerin temin ettiği uzun vadeli kredi 16.8 milyar dolara inmiş. Üstelik bu defa geri ödenen miktar temin edilenden yüzde 43 daha fazla. Yani bu kesim, net olarak, uzun vadeli kredi borçlarından 7.2 milyar dolarlık kısmını kapatmak zorunda kalmış. Bu kesim geçen seneye oranla daha az uzun vadeli dış kredi kullanmış. Peki kredi bulamadıkları için mi daha az kullanmışlar, yoksa iç talepteki düşüş ve ileriye ilişkin belirsizlikler nedeniyle kredi talepleri mi azalmış? Galiba her iki neden de geçerli. Ama bunların göreli ağırlıklarını kestirmek zor. Oysa bu önemli bir konu. İlk durumda kredi arzının artması üretimi artırabilir, ikinci durumda ise toplam talebin artmasını sağlamak gerekiyor.