NTVMSNBC, Türkiye'de doğal hayat tehlikesini mercek altına aldı.

Dünya Basınından
-
Aa
+
a
a
a

İSTANBUL - Ramsar Sözleşmesi’yle koruma altında olan Göksu Deltası’nda önceki gün bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı. Gece çıkan yangın, arazi şartlarının uygun olmaması nedeniyle sabaha karşı söndürülebildi. Deniz kaplumbağalarının önemli bir konaklama alanı olan, 332 kuş türünün yanında 6’sı endemik, 38’i de kırmızı listede olan önemli bitki türlerini barındıran deltadaki yangının zararı henüz resmen açıklanmadı. Yetkililer, “Kuşlar kuluçkada değildi, uçup gittiler” diyor ama, çevreci örgütlere göre buna inanmak güç. Zarar gören hayvanların sayısı kesin olarak bilinmiyor; yaklaşık 2 hektar alanın yanması sonucu ekosistemin onarılmaz bir şekilde bozulduğu belirtiliyor. Yangından sonra bölgeye giderek inceleme yapan DSP Genel Başkan Yardımcıları Hasan Macit ve Osman Kılıç da, büyük zarar gözlediklerini açıkladılar. Gözlemlerini rapor haline getirecek olan milletvekilleri, Ramsar Sözleşmesi’ne göre avlanma yasağına rağmen, bölgede boş fişekler gördüklerini belirterek denetim zaafiyetinden de söz ettiler.

İran’ın Ramsar kentinde 1971 yılında imzalanan ve kentin adıyla anılan sözleşme, sulak alan eko sisteminin dünya çapında koruma altına alınmasını amaçlayan tek uluslararası sözleşme niteliğinde. 90’dan fazla ülkenin imzaladığı sözleşmeye 1994 yılında taraf olan Türkiye’de Göksu Deltası, Seyfe Gölü, Burdur Gölü, Sultan Sazlığı, Manyas Gölü, Kızılırmak Deltası, Uluabat Gölü, Gediz Deltası, Akyatan Gölü Ramsar alanı ilan edildi. Ve bugün tüm bu alanlar yok olma yolunda.

Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) Başkanı Neriman Özhatay, TBMM’de yaptığı sunumda 1950’den günümüze Marmara Denizi büyüklüğünde doğal sulak alanın kuruduğunu açıkladı. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) de son raporunda, sulak alanlardaki kirlenmeyi ortaya koydu.

Aslında Türkiye, son 15 yılda sulak alanları korumak için hukuki ve kurumsal anlamda önemli ilerlemeler kaydetti. 1993 yılında Başbakanlık genelgesi yayınlandı, 1994 yılında Ramsar Sözleşmesi’ne imza atıldı. 1998’de Ulusal Sulak Alan Stratejisi yayınlandı. 2002’de Çevre Bakanlığı tarafından Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği çıkarıldı. Ancak tüm bu gelişmeler sulak alanların tükenişini durduramadı.

MİKRO KLİMA ARTIK ISITMIYORSulak alanların en temel özelliği, bulundukları bölgenin en çukur yerinde veya en alt noktasında yer almaları. Bu özellikleri nedeniyle her türlü sanayi, yerleşim alanı ve tarımsal faaliyet atıkları en son sulak alanlarda toplanıyor.

Dünyadaki karbon oranının yüzde 40’ını muhafaza eden sulak alanların kuruması veya tarım alanına dönüştürülmesi halinde, büyük miktarda karbondioksit açığa çıkarıyor.

Sulak alanlar aynı zamanda, yeraltı sularını besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu engelleyerek, sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol ederek, kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek bulundukları bölgenin su rejimini düzenliyor.

Uzmanlara göre, özellikle İç Anadolu’da son yıllarda görülen don olaylarının temel sebebi bölgedeki sulak alanların küçülmesi veya tamamen kuruması. Sulak alanların sağladığı mikro klima etkisi ortadan kalktığı için son dönemde don ve sel gibi olaylarda artış yaşandı.

SULAK ALANLARIN SON RAPORU

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü nedeniyle “Türkiye’nin 12 Ramsar Alanı Değerlendirme Raporu” yayınladı. Resmi kurumlar ve yöre halkıyla görüşülerek Gediz Deltası, Manyas (Kuş) Gölü, Burdur Gölü, Sultansazlığı, Seyfe Gölü, Göksu Deltası, Kızılırmak Deltası, Uluabat Gölü, Akyatan Lagünü, Yumurtalık Lagünü, Meke Maarı ve Kızören Obruğu’nun son durumu gözler önüne serildi.

Rapora göre, Türkiye’de son 40 yılda yaklaşık 1.300.000 hektar sulak alan; kurutma, doldurma, su sistemlerine müdahaleler ve kirlilik nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelliğini yitirdi. Bu oran, Türkiye’nin sulak alanlarının yarısını son 40 yılda kaybettiğini ortaya koyuyor.

Uluslararası öneme sahip 12 sulak alan, aşırı tarımsal sulama, yeraltı sularının kaçak kullanımı, tarımdan dönen suların yarattığı kimyasal kirlilik, arıtılmadan sulak alanlara verilen sanayi ve evsel kaynaklı kirlilik gibi nedenlerle tehdit altında.

‘İÇİLECEK’ SULAR KİRLENDİKızılırmak Deltası (İç Anadolu)En önemli sorun endüstriyel, evsel ve tarımsal kaynaklı kirlilik. Deltanın yüzde 50’den fazlası tarım arazisi olarak kullanılıyor. Normalde 0.02 miligram litre olması gereken amonyak değeri Kızılırmak’ın bölgeye giriş yaptığı yerde 0.117 miligram litre. Yani, sulak alana giriş yapan su hali hazırda kirli. Deltada bulunan yerleşim merkezlerinin hiç birinde kanalizasyon arıtma sistemi bulunmuyor. Yapılaşma ve kum çıkarımı diğer önemli sorunlar olarak göze çarpıyor.

Sultansazlığı (Kayseri)Bilinçsiz ve aşırı tarımsal su çekimi nedeniyle bugün gelinen noktada sazlıkları besleyen su neredeyse bitmek üzere. Bölgenin iklimi sertleşti, sulak alana bağlı sazcılık gibi ekonomik faaliyetler azaldı.

Akyatan Lagünü (Adana)Türkiye’nin en büyük lagünü olan ve en büyük kumullarını barındıran Akyatan Lagünü’ne drenaj kanallarıyla tarım ilacı, gübre ve alüvyon taşınıyor. Üst kesimlerdeki tarım alanlarının yerleşime ve sanayiye açılması, hızlı nüfus artışı ve yoğun göç deltadaki doğal alanlar üzerindeki baskının artmasına neden olurken, göl çevresindeki geçici sulak alanların tamamına yakını direne edilerek tarıma açıldı.

Yumurtalık Lagünü (Adana)Barajlar yüzünden tatlı su girişi azaldı. Balıkçılar Yumurtalık Lagünü’nde avlanan balık miktarının son 10 yılda yüzde 30- 40 oranında azaldığını söylüyor.

Gediz Deltası (Ege)Arıtılmadan bırakılan evsel ve sanayi kaynaklı atık sularla her gün daha da kirleniyor. Ayrıca deltada atık çamuru ve moloz depolanıyor.

Uluabat Gölü (Bursa)Birçok usta fotoğrafçının çekim yaptığı Bursa’daki Uluabat Gölü, hem doğal güzelliği hem de temiz suyuyla ünlüydü. Göl, 20 yıl önce Bursa’nın içme suyu olarak düşünülüyordu. Ancak bugün tarımsal, endüstriyel ve evsel kullanım kıskacı altında. Ayrıca gölden pompalarla su çekiliyor ve göl çevresindeki 6.350 hektar tarım arazisi sulanıyor. Sığ bir göl olan Uluabat çevresinde yaşayanların en önemli geçim kaynağı balıkçılık ve balıkçılar göldeki kirlilikten ve suyun azalmasından doğrudan etkileniyor.

Göksu Deltası (Mersin)Göksu Kuş Cenneti.

Çıkan yangınla büyük zarar gören deltayı tarımsal, kentsel, endüstriyel ve evsel atıklar kaynaklı kirlilik, erozyon, kaçak kum alımı, kaçak avcılık, yazlık konut inşaatları tehdit ediyor.

Kızören Obruğu (Konya)

Su seviyesi son 30 yılda yeraltı suyunun aşırı kullanımı sonucunda 30 metre düştü.

KONYA OVASI’NDA VAHİM TABLO

WWF’nin Konya Havzası’nda Yeraltı Suyu Seviyesinin Değişimi Araştırması; Selçuk Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç. Dr. Güler Göçmez, DSİ IV. Bölge Müdürlüğü ve Konya Jeoloji Mühendisleri Odası’nın desteğiyle gerçekleştirildi.

Belirlenen 100 gözlem kuyusunda 2006-2007 yılları boyunca her ay periyodik olarak seviye ölçümü yapıldı, yeraltı suyu seviyesinin değişimiyle suyun kimyasal kompozisyonundaki değişim tespit edildi. Yeraltı suyu seviyesinin değişimiyle ilgili elde edilen bulgular, önceki yılların verileriyle karşılaştırıldı.

Sonuç; Konya, Çumra, Karapınar, Sultanhanı, Obruk ovaları’nda yıllık 615 milimetre emniyetli bir su rezervi bulunuyor. Ancak bu alanlardan yapılan fiili çekim 886 hekta metreküp. Yıllık 267 hekta metreküp fazla su çekimi yeraltı suyu seviyesinin düşmesine, rezervin gittikçe azalmasına neden oluyor.

Konya Kapalı Havzası’nda yeraltı suyu seviyesi 2007 yılında 2006’dan iki kat daha fazla olarak 1-15 metre arasında düşüş gösterdi. Bölgede DSİ’nin tespit ettiği 25 bin kaçak su kuyusu bulunuyor.

MANYAS’TAN KUŞLAR NEDEN GÖÇTÜ?Manyas Kuş Cenneti’nde yaşananları ise Kuş Araştırmaları Derneği Genel Koordinatörü Osman Erdem şu sözlerle anlattı:

“1992 yılında Manyas sularını boşaltan Karadere üzerine regülatör yapıldı ve su seviyesi 1 metre kadar yükseltildi. 1998 yılına kadar süren yüksek su seviyesi Kuş Cenneti’nin bulunduğu alandaki kuşların üzerine yuva yaptığı söğütlerin tamamını kuruttu. 1998’ten itibaren su seviyesi eski doğal seviyesine indirildi ancak yaşanan kayıp büyüktü. 10 yıldır ekosistem kendini yenileyemedi. Gölün çevresindeki tavuk çiftliklerinden ve sanayi tesislerinden gelen atıklar doğrudan göl sularına karışıyor.”

TAMAMEN KAYBETTİĞİMİZ ALANLAR“Ekosistemi besleyen suların barajlarda tutulması, yönlerinin değiştirilmesi ve yeraltı suyunun aşırı kullanımıyla su rejimine müdahale edildi” diyen Kuş Araştırmaları Derneği Genel Koordinatörü Osman Erdem, sonuçları şöyle açıklıyor:

“Ereğli ve Hotamış Sazlıkları, Tersakan ve Eşmekaya gölleri sadece Orta Anadolu’da son 10 yılda tamamen kaybettiklerimiz. Eber, Akşehir, Kulu, Bolluk ve Türkiye’nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü hemen önlem almadığımız takdirde kaybetmek üzere olduklarımızdan. Hemen bütün sulakalanlarımız büyük kirlilik tehditi altında, Manyas, Uluabat, Eber, Beyşehir, Eğirdir ülkemizin en büyük tatlı su gölleri, ancak hepsi kirlilik nedeniyle ekolojik özelliklerini kaybetmek üzere. Akarsularımızın durumu da farklı değil, Büyük Menderes, Gediz, Ergene, Seyhan, Ceyhan gibi önemli akarsularımız her geçen gün biraz daha kirleniyor ve kullanılamaz hale geliyor. Yeraltı sularımız her yıl biraz daha azalıyor. Yer altı su seviyesi düştüğü için dünyanın incisi Meke Gölü kurudu, Konya Ovasındaki obruklarda su seviyesi son 10 yılda 15-20 metre düştü. Eğer bu şekilde kullanmaya devam edersek yaşadığımız su sorunu daha da artarak devam edecek, bırakın sulama suyunu Türkiye içme suyunu dahi bulamayacak.”

SUYU AZ TÜKETEN BİTKİ TÜRLERİ, DAMLA SULAMA

Erdem, suyun aşırı kullanımını engellemek için özellikle Orta Anadolu’da suyu tasarruflu kullanmanın yollarını geliştirmeyi öneriyor. Erdem’in önerileri şöyle:* Suyu daha tasarruflu kullanmalıyız. Bunun için ülkemizin kurak bölgelerinde özellikle Orta Anadolu da az su tüketen tarımsal ürünlerin ekimi teşvik etmeli, acilen suyun tasarruflu kullanımını sağlayacak damla sulama yöntemine geçilmesi sağlanmalı.* Dünyanın birçok ülkesinde olduğu üzere, kaybedilen sulak alanların geri kazanılması (yeniden oluşturulması) için acil eylem planları geliştirilmeli ve uygulanmalı.* Su ve arazi kullanım planları yapılırken sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı mutlaka dikkate alınmalı.* Kirliliğin önlenmesi için yasaların öngördüğü tüm tedbirleri acilen uygulanmalı.