Merhaba kâinat!..
Bir süredir kafamızda dolaşıp duran bir soruyu geçenlerde not düşme fırsatını bulmuştuk: Derviş neden biran önce karar vermek zorundaydı ki?
Türkiye’de siyaset neden Kemal Derviş’in hangi partiye katılmayı seçeceğine ilişkin kararına kilitlenmişti?
Bu durum, kusura bakılmasın ama, Derviş’in katılmasını bekleyen, Derviş ile her görüşmesinde bir an önce karar verilmesi ısrarında bulunan YTP için de nahoş bir durumdu.
Kritik isimlerin, önemli şahsiyetlerin toplumsal hareketlerin şekillenmesinde büyük rol oynadıklarını biliyoruz elbette. Ancak, Derviş’in kimliğinde ve son zamanlardaki ‘karar süreci’nde, geleneksel karizmatik lider tavrının dışında bir yeni bakışın ipuçlarını görmemek mümkün değil. Bu yeni bakışın Derviş’e kazandırdığı karizma, kerâmeti kendinden menkul ve biraz da tanrısal diyebileceğimiz hasletlerin bileşimiden oluşan bir karizma ile şeffaflığın ve açıksözlülüğün vücuda getirdiği ve güveneni güvenilenden daha alt seviyeye yerleştirmeyen bir karizma arasındaki fark sayesinde tanımlanabilir herhalde.
Çetin Altan, yıllar önce bir yazısında, neredeyse kendini bildiğinden beri hep aynı basit gerçeği anlatmaya çalıştığından, ama bunu bir türlü tam anlamıyla başaramadığından bahsetmişti. Basit aslında, diyordu Altan: “Üç civciv tarlaya giderken birincisi önde, ikincisi ortada ve üçüncüsü arkada yürür.”
Gerçek bu kadar yalındır aslında.
Bu yalınlığın görülmemesi diye bir sorun da yoktur. Sorun, görülmek istenmemesindedir.
Kemal Derviş, rahatlıkla bir tür dönüm noktası olarak niteleyebileceğimiz son konuşmasında çok yalın bir gerçeğin altını tekrar ve yüksek sesle vurguluyor: “Hükumette çalışırken şunu gördüm ki gerçek bir eşgüdüm, fikir ve gönül birlikteliği olmadan devleti etkin kılmak mümkün değil. (...) Aslında ekonomik krizin temel nedeni de parasal ve mali nedenlerden çok, bu parçalanmış siyasi yapı. (...) Bu ittifakın, bu birlikteliğin olması gerekir. Bunda inat etmeyi, kararsızlık değil, daha ziyade kararlılık olarak algılıyorum.”
Bu görüşleri paylaşıyorsak -ki üç civciv örneğinden çok daha açıktırlar- Radikal gazetesinin “Ümitlerin söndüğü gün”, Yeni Şafak gazetesinin “Büyük satış” ya da Star gazetesinin (Derviş ile Baykal’ın çoktan anlaştıkları duyumlarına atfen) “Gizli Anlaşma” manşetlerini anlamakta zorlanmamız gerekiyor.
Neden mi? Derviş’in ‘siyaset’ konusunda çok tecrübeli olmadığını, ‘kulis’ ve ‘ayak oyunları’ konularında çok parlak bir performans gösteremediğini, ekonomiyi halihazırdaki ‘siyaset’ten ayırmak konusunda daha önünde uzun bir yol olduğunu söyleyebilirsiniz, ama şeffaf olmadığını söyleyemezsiniz. Derviş, medya önünde söylediği ile arkasında söylediği arasında bir fark olmadığı izlenimini bütün kuvvetiyle verebilen tek politikacı.
İşte tam da bu nedenle, ümitlerin sönmesi için bir neden yok. Gerekçelerini açıklayarak YTP’den uzaklaştığı için bir satış yok ve gizli bir anlaşma da yok.
Esasen, Başbakan Ecevit'in, Derviş'in konuşmasına televizyon ekranından verdiği cevap da tastamam bunu koyuyor ortaya: "Yarım asırdır politika içindeyim; böyle olaylara rastlamadım." Teşhis tamamen doğru: Düşündüğünü söyleyen ve söylediğini düşünen siyasetçi olayına yarım asırdır raslanmamıştı Türkiye'de.
CHP lideri Deniz Baykal’ın samimiyetsiz ve içten pazarlıklı olduğundan çokça bahsediliyor ya bugünlerde; kamuoyunun karşısında çağdaş değerleri benimsemiş, medeni bir insan olarak çıkan Derviş’in rüzgârının - ve tabii, yıllardan beri çağdaş değerleri, medeniyeti ve katılımcı demokrasiyi talep eden sivil toplum 'dip dalgası'nın - karşısında Baykal’ın da tavrını gözden geçirmek zorunda kalabileceğini neden düşünmeyelim? Hüsamettin Özkan’ın ‘yeni Türkiye’yi temsil edebileceğine ikna olduğumuza göre...
Sakin olup şunu tespit etmemiz yararlı olabilir: Sağlık sorunu olan, yönetemez duruma gelmiş bir liderin partisinden ve artık işlevini yitirmeye başlamış bir koalisyondan ayrılmak saygıdeğer bir tavırdır, ama sadece saygıdeğer bir tavırdır. ‘Yeni’ Türkiye’nin partisi olmak ise fazlasını, hem de epey fazlasını gerektirir.
Bu gerekenlerin neler olduğunu Derviş’ten öğrenmek durumunda kalmak içimizi biraz buruyor mudur, nedir?..
Devamı haftaya...