Merhaba kâinat!
Kime güveneceğimizi şaşırdık. ABŞ’nin (Amerika Birleşik Şirketleri) gözlerimizin önünde dağılıp gitmesi hem Amerikan, hem de dünya şirketlerine, dahası serbest piyasa ekonomisine olan güvenimizi sarsıyor. Şimdi borsada daha tedirgin spekülasyon davranışları sergilemeye başlarsak ne olacak peki? Dünyanın en büyük enerji şirketlerinden biri olan ve Dabya’nın “Kenny boy” diye şefkatle andığı Kenneth Lay’in sevgili Enron’u gümledi; sanal dünyanın sevgililerinden, dünyanın en büyük internet şirketlerinden biri olan ve boş vakitlerinde boğa burmakla meşhur Bernie Ebbers’in sevgili WorldCom’u gümledi; başarılı üniversite eğitimimizin baş yardımcısı fotokopilerimizi, fakslarımızı filân borçlu olduğumuz Xerox gümledi; şimdi de medyanın krallarından Fransız Vivendi, muhasebe defterleri ile oynayıp 1,5 milyar Avro’yu cebellezi ederek gümlüyor: bir zamanların “dâhî”si Amerikan mukallidi karizmatik şef Messier, istifa etmek zorunda kalmış: “Ben gideyim ki, Universal kurtulsun” demiş. Ne? Universal mı? Evet, o da dünyadaki şirket izdivaçları manyaklığının sonucu Vivendi’ye “dünya evi”ne girmiş meğer. Telif haklarını korumak adına -Türkiye’de de- radyo ve televizyonlara “korsan” muamelesi çeken şirket hani – Bon Jovi’yi, Boyzyone’u Pavarotti’yi, vb. de “istihdam eden”. İşin kötüsü, Messier’nin gitmesi de kurtaramayacakmış Universal’imizi... Gümleyen şirketlerimizin iki ortak noktası var:
1) Hepsinin, sınırsız-denetimsiz bir soygunculuk hali içinde olmaları:
2) Hepsinin denetimini aynı meşhur murakabe şirketinin, Andersen’ın yapması.
Ne olacak bu kapitalizmin hali?
Bu sorunun cevabını, bundan 50 yıl önce billûr gibi bir kalemle vermiş olsa da, gene ebedi “muhalif” iktisatçı John Kenneth Galbraith’e soralım: “Masum Üçkâğıtçılığın Ekonomisi” adlı kitabını yeni tamamlamış olan 93 yaşındaki o ihtiyar delikanlı Galbraith’e göre:
1. Enron ve tüm öteki dev modern şirketler “maliye zanaatçileri”nin manipülasyonu altında öylesine karmaşık hale geliyorlar ki, her türlü denetimin dışına çıkıyorlar neredeyse.
2. Dolayısıyla, bu yeni birimler, yönetimin ve onların kiraladığı yöneticilerin mutlak kontroluna girip akıl durdurucu ücret ve kârlar elde ediyor.
“Şirketlerin gerçek sahipleri olan hisse senedi sahiplerinden çıt çıkmıyor... Gene 1929 Buhranı’nda olduğu gibi ‘sessizlik kumkuması’ var ortada.”
Eh, buna da kapitalizm diyemiyoruz tabii artık. Oyunun adı bile aldatmaca. “Buna artık ‘kapitalizm’ denmiyor... Şimdi, sözümona tüketicilerce denetlenen ‘piyasa sistemi’ adı veriliyor – En büyük entelektüel ve sanatsal yeteneklerin tüketicileri yönetmeye harcandığı bir dünyada.” Bir avuç aşırı zenginin, Dabya gibi siyasetçiler yardımıyla elde ettikleri vergi indirimleriyle kendilerini ebediyyen güvence altına aldıkları bir dünyanın geleceğinden biraz kaygılı, hayli de öfkeli olan Galbraith, gene de, korkunç bir çöküş değil, bir tür silkiniş bekliyor. Asıl umudu da “vicdanı çok gelişmiş olan toplum.” (‘Toplumsal vicdan’dan bahsetmişken, özel hayatına müdahale edilmesi karşısında büyük bir sivil eylem’e girişen ve ‘ölüm orucu’na girerek hayatına son veren 108 yaşındaki Alice Knight’ın akıllara durgunluk veren kahramanlık hikâyesine de Açık Site’mizde yer verdiğimizi belirtelim.)
Tabii, Galbraith gibi bir dev’i 93 yaşında biraz fazla iyimser bulmanız da mümkün. Karamsarlığa mahal var aslında: Bilim tarihçisi Mark Buchanan’ın yeni çıkacak kitabına bir göz atmak yeter. Buchanan’a göre, Jean-Philippe Bouchaud ile Marc Mézard adlı iki Fransız fizikçinin evrensel gelir dağılımı üzerine kurdukları matematik modelden çıkan sonuçlara bakılırsa, hatta, karamsar olmak için fazlasıyla neden var. İtalyan mühendis ve iktisatçı Pareto’nun yüz küsur yıllık gelir dağılımı eğrisinin evrenselliğini doğrulayan bu Fransız fizikçilerin modeli, 1980’lerde ve 90’larda doruğuna çıkan o çılgın “serbest piyasa” (neo-liberal) ideolojisine uygulandığında tamamen doğrulanıyor: Zenginlikler alta doğru süzülmek bir yana, alta kalan geniş kitlelerin canını çıkarıyor. Dahası, bu iki bilimadamına göre, yatırım getirilerinin volatilitesi (iniş çıkışlılığı) yeterince artarsa, alışverişle sağlanan eşitlikçi etki de siliniyor ve – alın size bütün bir ekonominin, bütün bir ülkenin öte yana devrilme noktası! Yani, birdenbire, zenginliklerin büyük bölümünü elinde tutan küçük azınlığın servetleri – âniden! – bir avuç süper zengin haydut baronun eline geçiveriyor! ABD’nin servetinden bahsediyoruz! Bu servetin büyük bölümünün 5 ilâ 6 kişinin cebine girmesinden bahsediyoruz! Bu olayın “birdenbire” olmasından bahsediyoruz! Birdenbire olan bu olayın dünyanın çeşitli ülkelerinde aynı anda olmasından bahsediyoruz!
Ve artık başka birşeyden bahsetmez oluyoruz – başımıza taş yağacak korkusuyla...
Devamı yarın...