Merhaba kâinat!
‘Sambacılar’ diyor herkes, Brezilya Dünya Kupası’nı beşinci defa kazandı. Almanya ile oynanan ve futbol ziyafetinden ziyade temkinin, ihtiyatın öne çıktığı bir final maçında Ronaldo’nun iki golüyle kazandı kupayı Brezilya.
Temkinin, ihtiyatın büyük ölçüde bir kenara bırakıldığı, ‘kaybedecek’ bir şey olmadığı için rahatlığın öne çıktığı üçüncülük maçı belki de sırf bu nedenle daha seyredilesi oldu. Türkiye ile Güney Kore, son ana kadar sanki bu sefer ‘başkaları’ için değil de kendileri için oynadılar, hatta gerilmediler bile, dostane bir hava içinde, son ana kadar çetin bir futbol mücadelesi verdiler: Güney Kore, ikinci golünü üç dakikalık kayıp zamanın ikinci dakikasında, 92. dakikada attı.
Milli Takım’ın 3-2’lik galibiyetinin ardından gelen dünya üçüncülüğü, bundan herhalde 1 ay önce kolay kolay kurulamayacak bir hayaldi. Fazlasıyla şaşkınlık dolu bir sevinç yaşandığını ve bu sevincin de Milli Takım’ın Türkiye’ye dönüşüyle beraber bir bayram havası halini aldığını söylemek mümkün.
Bayram havası deyince, Pazar günü akşam saatlerinden itibaren Milli Takım’ın Atatürk Havalimanı’ndan Taksim Meydanı’na seyrini izleyenler, o gün milli bayram ilan edilemez mi acaba, diye düşünmüşlerdir ister istemez. Hele, eğri oturup doğru konuşalım, uzun zamandan beri genellikle bir formalite havasında cereyan eden milli bayramların ardından coşkunun bunca içten ve müşterek olduğu bir gün neden bayram olmasın?.. Latife elbette bu söylediklerimiz. Tebessüm etmek için. Bir de, F-16’lar havalandıysa mutlaka bayram olmalı, diye düşündüğümüz için...
Brezilya’ya ‘sambacılar’ deniyorsa ABD’ye de ABŞ (Amerika Büyük Şirketi) deniyor aşağı yukarı son on yıldır. ‘Corporate America’ diye, tumturaklı bir söylenişi de var Amerikan dilinde. Kamu yararının pek önemsenmediği, her şeyin piyasa için varolduğu, denetimin bir danışıklı dövüş haline geldiği, paranın siyaseti iyiden iyiye yönlendirdiği, serbestinin alıp başını gittiği bir yer ABŞ. İşte bu diyardan bir süredir mali skandal haberleri geliyordu ya; hafta sonunda da boş durmadı Skandal Tanrısı ve ofis donanımı konusunda, ismi artık fotokopi çekmek fiilinin ta kendisi haline gelmiş, meşhur Xerox firmasının gelirlerini 2 milyar dolar kadar şişirdiği ortaya çıktı. ABŞ’nin haline üzülerek Hay Allah falan derken biz bir de ne görelim? Ampul alırken patlak olup olmadıklarına yakından bakmak için burnumuzun dibine fazlaca soktuğumuzdan logosu da beynimize otomatikman kazınmış bir firma, General Electric, son iki senedir ‘zarardayım’ deyip deyip kâr etmiyor muymuş emeklilik maaşı fonundan? Meblağı merak ederseniz o da 2 milyar dolar kadar... Adları çocukluğumuzdan bu yana aklımıza kazınmış şirketlerin birbiri ardına dolandırıcılık haberleri gelince, kızıp köpürmüş Bush sonunda: “halkın güvenini kötüye kullananlar hapislerden hapis cezası beğensinler” diyesiymiş. Gene de küçük bir mesele var burada: Başkan’ın sağ kolu Cheney’in başkanın sağ kolu olana dek yönettiği ve büyük hissedarlarından olduğu Halliburton da topun ağzındaymış. Başkan’a maazallah birşey olursa (diyelim bu sefer kraker büyük gelirse) üstelik de sağ kol hapse filân girmişse, kim tutacak ABŞ gemisinin dümenini?
Paradan bahis açıldı; iyi haberi verelim: Türkiye ekonomisi, yılın ilk çeyreğinde yüzde 0.7 oranında büyümüş. Söz konusu büyüme, aynı dönemde daralma bekleyen herkesi hem şaşırtmış, hem de memnun etmiş, ama Independent gazetesi’nde ‘Hastalıklı Türkiye Umut Vermiyor’ başlıklı ve Johnny Dymond imzasını taşıyan yazıda, “Ekonomisi paramparça ve emektar lideri ölmekte olan Türkiye’nin kaderi, ya İslamcılar’ın ya da aşırı sağın elinde,” ifadesine yer veriliyor.
Bitirmeden mutlaka söyleyelim istedik; Zaman, Yeni Şafak ve Vakit gazeteleri dışında basında yer bulamadığı için muhtemelen haberiniz olmamıştır. Medine Bircan isimli, 71 yaşındaki bir kadın, sağlık karnesindeki fotoğrafı başörtülü olduğu için İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’ne kabul edilmemiş ve hayatını kaybetmişti. Şimdi bu sorun, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun gündemine geliyormuş.
Medine Hanım’ın oğlu Mustafa Bircan, çaresiz, annesinin hastaneye kabulü için fotoğrafa bilgisayar marifetiyle saç bile ekletmiş, ama geç kalmış. Yeni fotoğraf yetiştirilemeden ölmüş Medine Bircan. Aslında, bir bayram havası içinde dalgınlık gösterip bununla kalmamalı yetkililer; Mustafa Bircan hakkında da evrakta sahtecilikten neden bir güzel dava açılmasın? Neden?..
Devamı yarın...