Merhaba kâinat!
Dünya Çevre Günü’nün geçen hafta kutlanması gerekiyordu, ama gelen haberler yeni bir ‘kutlama’yı zorunlu kılıyor.
Üstelik bu haberler tamamen ‘kaynağından’ geliyor. Şerpalardan...
Baştan alalım.
Dağcıların uluslarası derneği UIAA’nın başkanı Ian McNaught-Davis, duyduklarına inanamış ve Himalayalar’a tırmanmış. Kolay kolay şaşırmayan, sürprizlere aşina bir insanmış Ian McNaught-Davis. Ancak, bu son tırmanışı sırasında küçük dilini yutacak gibi olmuş. Çünkü, Everest’teki buzullar akıl almaz bir hızla eriyormuş. McNaught-Davis, tırmanmaya karar vermeden önce Şerpa Tenzing Norgay ailesinin mensuplarıyla sohbet etmiş biraz. Tenzing Norgay, 1953 yılında Sir Edmund Hillary ile birlikte Everest’i fetheden şerpa olarak biliniyor. Aile üyeleri, Norgay ile Hillary’nin yola çıktığı noktaya kadar uzanan Khumbu buzulunun süratle geri gittiğini belirtmişler. McNaught-Davis de gidip kendi gözleriyle görmeye karar vermiş ve bin pişman olmuş ne yazık ki. Yaklaşık 5 km kadar geriye çekilmiş buzulun etekleri...
McNaught-Davis, tırmanışı sırasında 20 sene önce buzul göletlerinin bulunduğu yerlerde bütün göletlerin birleşerek kocaman bir göl oluşturduklarını görmüş. O kadar hızla eriyormuş ki buzullar, haritacılar yetişemiyormuş bu hıza.
Bu manzaraları biz haberlerden öğreniyoruz, kimi dağcılar da gözleriyle görebiliyor ve büyük bir hayalkırıklığı yaşıyorlar, ama tahminler doğru çıkar ve 2100 yılında hava sıcaklığı 1990 yılına oranla 5.8 derece artarsa işte o zaman dağcıların hayalkırıklığının ötesine geçecek mesele. On milyonlarca insanın ölmesi ihtimalinden bahsediyor uzmanlar!..
McNaught-Davis, kürenin batısında araba kullanan ya da kürenin diğer yarısından uçakla getirilmiş meyveleri dişleyen herkes, atmosfere pompalanan karbondioksitten mesuldur, diyor ve de ekliyor: “Kaybedecek zaman yok. ABD kıçını kaldırırsa belki birileri de ayağa kalkar ve birşeyler yapar.”
Bu vahim gidişatın arasında bir yerde ne oldu biliyor musunuz? Bush yönetimi ‘uyandı’ ve Birleşmiş Milletler’e gönderdiği bir raporda -sıkı durun- küresel ısınmanın varlığını kabul ettiğini belirtti. Ancak, bu gelişmeyle ilgili makaleyi kaleme alan Bill McKibben sevinmeden evvel biraz durmak gerektiğini söylüyor. Durduğumuz zaman şunu görüyoruz: Bush yönetimi, küresel ısınmanın etkileri o kadar büyük ki, diyor, yapacak hemen hiçbir şey yok; ancak denize setler çekebiliriz. Amerikan Seddi?! Bitmedi; resmi tahminlere göre ABD’nin sera gazları salınımının 2020 yılına kadar yüzde 43 oranında artması da öngörülüyormuş.
Bu gelişmenin en sevindirici tarafı, dağcıların hayalkırıklıklarının bir bölümünün bertaraf edilecek olmasıdır, diye düşünüyoruz. Çünkü, ısınmanın bizzat şahidi olarak dağcılar Bush’un küresel ısınmanın varlığını kabul etmemesini anlayamıyorlardı herhalde. Biz de anlayamıyorduk pek. Şimdi bu ‘görüş ayrılığı’ ortadan kalktı hiç olmazsa.
Gözümüzü diktik, Johannesburg’daki Yeryüzü Zirvesi’ni bekliyoruz artık. Ama çevrecilere göre ‘gezegeni kurtarmak için acil eylem zirvesi’ olarak gerçekleşmesi gereken bu toplantı, gene onların ifadesiyle, ya bir komediye dönüşecekmiş ya da Amerika denen ‘büyük şirket’in çevre üzerindeki tahakkümünün kabulüne. Başkirletici de (polluter-in-chief) Bush elbette...
Johannesburg’daki Ağustos zirvesinden neler beklemiyor ki dünya... Küresel ısınmayla mücadele, açlıkla savaşa ilişkin ayrıntılı bir program vs... Bu nedenle Bali’de, bilhassa açlık konusunda bir ön toplantı yapıldı malum. Mamafih, münafık çevreciler bu toplantının da bir palavradan ibaret olduğunu söyleyip konuyu kapatmışlar. Yeryüzü Dostları’nın sözcüsü Craig Bennett, “Yeryüzü Zirvesi bir başarı haline dönüştürülmezse iklim değişikliği, orman tahribatı, su kıtlığı ve açlıktan başımızı alamayacağız.”
Diğer yandan Roma’da da Dünya Gıda Zirvesi toplanıyor. Sorunun bir kısmı şöyle özetlenebilir: Afrika’nın güneyinde 13 milyon kişinin hayatı tehdid altında. Açlık ve AIDS, fakirlerin çalışamayacak kadar hasta ve toprağın da kupkuru olduğu bir kıtada el ele vermiş durumdalar. Hedef de çok basit aslında: 2015 yılına kadar dünyadaki açlığı yarı yarıya azaltmak. Bunun başarılabilmesi için liderler düzeyinde bir kararlılık gerekiyor gerekmesine, ama bu zirvenin ilginç yanı liderlerin büyük bir bölümünün katılmayacak olmasıymış. Tuhaflık şurda ki AB içinde seyahat yasağı bulunan Zimbabwe Devlet Başkanı Robert Mugabe ne yapıp edip katılacak toplantıya, ama Avrupa’nın her yöne vizeli liderleri boy göstermeyecekler... Çevreciler münafık mı sahiden?..
Ne küresel ısınma, ne de açlık; insanlık belki de daha evvel terk edecek gezegeni... Keşmir’de nükleer savaş korkusu, sanki böyle bir korku yokmuşçasına sıradanlaşıyor gazete haberlerinde. Hindistan, muson yağmurlarının ortalığı balçığa çevirdiği Temmuz ayından önce girmek taraflısıymış savaşa -ki parmak hesabıyla iki hafta ediyor.
İyi haber, son zamanlarda genellikle olduğu üzere, Türkiye’den geliyor: Başbakan Ecevit basın mensuplarının karşısına çıktı ve sağlığının yerinde olduğunu söyledi. Tabii, bir iki hafta daha dinlenmesi gerekiyormuş, ama kimin ihtiyacı yok ki dinlenmeye?..
“Bakın,” dedi Başbakan, “Ellerim titremiyor.” Bu konuda, basın mensuplarının ve onların sayesinde bizim de şahitliğimizle mutabakat sağlandıktan sonra Avrupa Birliği’ne katılım sürecinin de yoluna gireceğini söyledi Ecevit. MHP’nin muhalefet ettiği hususların TBMM çatısı altında çözülebileceğini, koalisyonun da bir güzel devam edeceğini söyledi.
Rahşan Ecevit’in gazetecilere, “Lutfen çimlere basmayın, gülleri kırmayın” uyarısının ardından çimlerin üzerinde, mavi ekose gömleğinin içinde kısa bir yürüyüşle, ama hızlı adımlarla gelip masasına oturdu Başbakan Ecevit. Ecevit’in her hareketinden sıhhat raporu tanzim eden medya da yerine oturdu. Hava sıcaktı, hepimizin içi Başbakan’ın ellerinin tersine tir tir titriyordu, Kosta Rika maçı kötü gidiyordu, Rahşan Hanım küçük bir notla Başbakan’a toplantıyı maçtan önce bitirmesini bildiriyordu, toplantı bitiyordu, maç da bitiyordu... Maç, 1-1 bitiyordu.
Devamı yarın...