"Avrupa yoksa, jazz da yok" diyor ünlü emprezaryo ve 19 yıllık JVC Jazz Festivali’nin yapımcısı George Wein, Avrupalı dinleyici kitlesinin jazz piyasasındaki anahtar rolüne işaret ederek. İngiliz caz yazarlarından Stuart Nicholson ise, New York Times’a yazdığı bir makalesinde, “Amerikalı caz müzisyenleri, eğer trompetçi Wynton Marsalis’in başını çektiği 'revivalist' (=mainstream yani ana-akım cazı yeniden canlandırma) hareketin dışına çıkamazlar ve güvenli sularda çalmaya devam ederlerse, bu karasularını yenilikçi Avrupalı meslektaşlarıyla paylaşmak zorunda kalacaklar gibi gözüküyor” diyor. Bence, kuvvetli adaylardan birisi İsveçli grup “Esbjörn Svensson Trio”, nam-ı diğer E.S.T. Grubun lideri Esbjörn Svensson, Alman “Der Spiegel” dergisi tarafından, Amerikalı piyanist Brad Mehldau ile birlikte “caz piyanosunun geleceği” olarak nitelendirilirken, bu üçlünün “Good Morning Susie Soho” isimli albümleri de, İngiltere’nin en önemli | Esbjörn Svensson |
Svensson yılın bestecisi
“Caz deyince artık akla Avrupa gelecek. Buna hazırız ve farklı bir ‘sound’umuz olsun istiyoruz” diyor grubun beyni ve piyanisti Esbjörn Svensson. Öyle ya da böyle, şurası kesin: Avrupa cazı, Afrika kökenli Amerikan cazının yanı sıra kendine özgü bir dil geliştirdi artık. Şimdi Hollanda’da yaşayan, Amerikalı saksafoncu ve klarinetçi Michael Moore’un dedikleri de Svensson’u onaylar nitelikte: “Bugün Amerika’da konformist çalan bir caz müzisyeni çok daha rahat iş bulur kendisine. Avrupa’da ise durum farklıdır. Son 25 yıla bakıldığında, Amerika’ya göre çok daha büyük bir dinleyici kitlesinin, deneysel caz dinleyerek büyüdüğü görülür. Bunlar, aynı yemeğin defalarca ısıtılıp önlerine konulacağı tipler değildir... Doğal olarak, farklı tatlar arayacaklardır. İşte, Esbjörn Svensson Trio onlara bu aradıkları farklı tadı verebilecek bir grup. İsveç folk geleneğinden tutun da, Avrupa Klasik Müziği ve hatta rock’n roll’a kadar değişik etkileri barındıran, erişilebilir, dans edilebilir, jazzy bir sound..”
Dan Berglund | Maceraları, 1993 yılının sonunda çıkardıkları ve eleştirmenlerden gayet iyi not alan “When Everyone Has Gone” isimli albümleri ile başladı. Sonrasında kesif bir kulüp çalışmasına girdiler ve bunun sonucunda da 1995 yılının ürünü “E.S.T. Live ‘95” çıktı ortaya. Artık basta Dan Berglund, davullarda Magnus Öström ve piyanoda Esbjörn Svensson’dan oluşan bu grubu İsveç’te pek tanımayan kalmamıştı. Şimdi bir “E.S.T. Klasiği” sayılan “Esbjörn Svensson Trio Plays Monk” albümü piyasaya çıktığında ise sadece çok olumlu eleştiriler almakla kalmadı, |
"Bu kadar hassas bir piyanist olduğunuzu bilseydim..."
İstanbul Caz Festivali etkinlikleri çerçevesinde konser vermek üzere bu yaz ikinci kez İstanbul’a gelen E.S.T.'nin Mart 2002’de çıkardıkları son albümleri “Strange Place For Snow” alışageldiğimiz “Esbjörn Svensson Trio sound”unun bir devamı... biraz modern jazz, biraz melankolik folk, biraz rock... Keith Jarrett etkisi hemen ilk parçada (The Message) kendini hissettiriyor. Her zaman piyanosundan böyle yumuşak, ilahimsi sesler çıkmıyor Esbjörn Svensson’un ama, bazen de özellikle akordu bozuk bir piyano kullanmayı seçiyor ve son İstanbul konserinde de yaptığı gibi, zaman zaman piyanonun tuşlarını terkedip, tellerine geçerek değişik sesler yaratabiliyor. Bu konuyla ilgili komik bir anekdotu da var: 500 kişilik saygın bir tiyatro salonunda verdiği bir konserde oldukça kötü bir piyanoyla boğuşmak zorunda bırakılıyor. Konser sonunda, su katılmamış, ciddi bir klasik müzik dinleyicisi olduğu her halinden belli olan tiyatro yönetmeni mahçup bir edayla, “Eğer bu kadar hassas bir piyanist olduğunuzu bilseydim, size bunu değil, salonumuzun bir numaralı piyanosunu verirdim!” diyor.
Magnus Öström | En çok hangi müzisyenleri dinliyor ve beğeniyorsunuz sorusuna herkes en azından bir caz müzisyeni adını vermelerini beklerken, yanıtları “Radiohead” oluyor. Bu etki de zaten albümdeki ikinci parçada kendini gösteriyor, hatta o parçanın “Serenade For The Renegade” ismini almadan önce, aralarındaki adının “Radiohead-Melodisi” olduğunu belirtiyorlar. Albüme adını veren parçayı ise önce hiç koymamaya karar vermişler. Nedeni ise çok “pop kokması...”Parça ancak sıkı bir revizyondan geçirildikten sonra albümdeki yerini alabilmiş ama sonra da bu haliyle |
Sevdiklerini bilmiyorlar
Son albümlerinin tahmini başarısı ile ilgili bir soruyu, “Bilmem ki” diyerek cevaplamaya başlıyor Esbjörn Svensson, “İnsanların bir çoğu jazz müziğini sevmediklerini düşünüyorlar ve bunun doğal sonucu olarak da caz kulüplerine gitmiyorlar, caz olarak kategorize edilen albümleri almıyorlar. Bu durumda bizim gibi gruplara da onların ayağına gitmek düşüyor, tercih ettikleri rock kulüplerine gidip oralarda konserler vermek gibi... Bizi dinledikten sonra ise ‘daha evvel hiç caz konserine gitmemiştim, ama çok beğendim... harikaydı’ diyorlar. Yani aslında ortada caz müziğini seven bir sürü insan var, var olmasına da, sorun bunu bilmemelerinden kaynaklanıyor bence!”
(Bu yazı Jazz Dergisi'nin Temmuz-Eylül 2002 sayısında yayımlanmıştır.)