Sayın Ömer Madra ve Avi Haligua,
Olanak buldukça izlediğim Açık Gaste yayınlarından, aklımda kalan bazı haber ve yorumlar ile ilgili sorularım var.
Bu sorularıma alacağım cevaplar benim için önemli.
Çünkü bu cevaplarınıza göre, sorduğum sorular ile ilgili konularda, benim de bazı yorumlarım olabilir.
İlk sorum Sayın Madra'ya:
1-Siz, Mustafa Kemal'in borç isteyecek kadar kendini yakın hissettiği Madra ailesinden misiniz, yoksa bir soyadı benzerliği mi söz konusu?
İkinci sorum,bir dönem Açık Gaste ve Açık Radyo'dan katılım anonsları yapılan, Ermenilerden özür dileme kampanyası ile ilgili:
2-Anadolu'da,meşrutiyetin ilanından,Doğu Anadolu'nun Ruslarca işgaline kadar ne kadar Müslüman Osmanlı Vatandaşının Ermeni çetelerince katledildiğini, Rus işgalinden tehcire kadar Ermeni çetelerinin,özellikle işgal bölgelerinde neler yaptıkları konusunda elinizde bilgi var mı?
Bir diğer sorum,ancak yayının bantları hala varsa cevaplayabileceğiniz bir soru:
3-2009 Veya 2008 10 Kasımında Sayın Madra'nın "10 Kasım kutlamaları" tanımlaması için bir açıklama yapmak ister misiniz?
Başka bir sorum ise,hiç sevmediğim, zamanında Kenan Evren ve Turgut Özal'ı arkasına alıp,Haliç'teki insanların ekmek parası ile oynayan, onların Anayasal haklarını hiçe sayan ve bu marifetleri Danıştay kararları ile sabit Bedrettin Dalan ile, hiç tanımadığım, hakkında hiç bir fikrim ve bilgim olmayan Turhan Çömez ile ilgili.
Ergenekon soruşturması kapsamında aranan ve tedavi için Amerika'da bulunduğunu açıklayarak, tedavim bitince geleceğim diyen Dalan'ın, rahatsızlığının bir türlü bitmemesi ile epey dalga geçtiniz. Aynı soruşturmada aranan ve İngiltere'de olan, dil eğitimi alıyorum, bitince geleceğim deyip, gelmeyen Turhan Çömez ile de, herhalde yeni bir kura geçti, o yüzden bitirmeden gelemiyor diye dalga geçtiniz.
4-İnsanların sadece savcıların tartışmaya açık şüpheleriyle göz altına alınıp, yasal gözaltı ve tutukluluk süreleri yıllarla ifade edilen zaman dilimleriyle ihlal edilen bir süreçte, siz olsaydınız gelip, ne ile suçlandığınızın yasal süresi içinde yüzünüze karşı açıklanmayacağından, masumiyet karinenize asla riayet edilmeyeceğinden, sanık değil suçlu muamelesi göreceğinizden, önünüzdeki Silivri dolusu yüzlerce örnekle emin olduğunuz bir maceraya, kendinizi atar mıydınız?
İstiklal caddesine çıkan yollarda ve özellikle Kasımpaşa -Dolapdere güzergahında, PKK yanlısı gösteriler yapan gruplara, semt halkı silah çekme dahil, çok sert tepkiler göstermişti. O günlerde, Sayın Avi Haligua bu durumu bir konuğu ile konuşurken, göstericilere satırla müdahale edildiğini gündeme getirerek, bu tepkiyi eleştirmişti. Kasımpaşa ve Dolapdere'de yerleşik ve çoğunluğunun Roman kökenli olduğu bilinen o insanların tepki gösterdikleri göstericilerin, dükkanlara ve park halindeki araçlara molotof kokteyli attıkları, vitrin camlarını taşla kırdıkları, banka ATM’lerine sopa ve taşla saldırdıkları, televizyon ve gazetelerde yer aldı:
5-Yayında sadece satırlı karşı göstericiler yerilirken, esas göstericilerin saga sola attıkları molotof ve taşlardan, ellerindeki sopalarla indirdikleri vitrinlerden söz edilmemesinin sebebi nedir?
Ergenekon ile ilgili, özellikle Taraf gazetesinde yapılan yayınları temel alan haberlere yer veriyorsunuz. Bir çok haber ve belge, önce Taraf gazetesine ulaşıyor, sonra da savcılık konunun üzerine gidiyor.
6-Tirajı masrafını karşılamaktan uzak bir gazetenin, bu maddi handikaplarını hiçe sayarak yayınını sürdürmesini; yürürlükteki yasalara göre bir kısmı askeri sır niteliği taşıyan belgeleri rahatlıkla açıklayan bu yayın organı hakkında, alışılmamış biçimde, halen bir soruşturma açılmamış olmasını ve özellikle de adresi savcılık veya diğer adli makamlar olması gereken belge ve ihbarların, bu gazeteye yapılması ve bu gazetenin muhabiri tarafından savcılığa teslim edilmesini, normal buluyor musunuz?
8 Mart sabahı, Sayın Haligua bir Japon gemisinden söz etti. Dünyanın muhtelif ülkelerinden gençleri alan ve Dünya turu yapan bir gemiden. Orada Meksikalı gençlerin Meksika yerel giysileri ile, diğer ülkelerin gençlerinin de kendi yerel giysileri ile görüntüye geldiklerini, Türkiyeli gençlerin ise, kızların siyah döpyes, erkeklerin koyu renk takım elbise ile yer aldığını belirtti ve arkasından da şu tanımı kullandı "Atatürk Gençliği kıyafeti". Sonra da, siz veya Sayın Haligua, mahalli folklor gösterisi olarak da, Vals mi yaptılar? dediniz gülerek..
7-Ne demek istediniz??????
Alacağım cevaplar için yorum hakkımın saklı kalması dileğiyle
ve
Saygılarımla
Nizami Ondalıkoğlu
Sayın Nizami Ondalıkoğlu,
Mesajınız için teşekkürler. "Olanak buldukça" izlediğinizi söyleyerek hayli mütevazı bir ifade kullanmış olmanıza rağmen, özellikle Açık Gazete programını büyük bir dikkatle takip etmiş olduğunuzu memnuniyetle görüyoruz. Olumsuz eleştiriler getiren dinleyicilerimizin görüşleri bizler için gayet değerli. Fazla vaktinizi almadan sorularınızı cevaplamaya çalışayım.
1) Evet. Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal ile dedem Sezai Ömer Madra arasında yakın sayılabilecek bir dostluk olduğu doğrudur. Mustafa Kemal'in, Anadolu'ya giderken, hem geride kalan aile efradına (annesi ile kızkardeşine) ilgi gösterilmesini rica eden, hem de borç isteyen 19 Mayıs 1919 tarihli bir mektubu aile evrakı içinde mevcuttur; kendisinin Sezai Ömer Bey'e hitaben yazılmış bir başka dostane mektubu da keza aile arşivinde yer almaktadır. Sorunuzda yer almayan ikinci bir noktayı da izninizle belirteyim: Diğer dedem (annemin babası) Fuat Ağralı da, Mustafa Kemal'in yakın çalışma arkadaşları arasında yer almış, Atatürk döneminde ve onun ölümünden sonra İnönü hükümetlerinde Maliye ve o zamanki adıyla Nafıa gibi bakanlıkların başında bulunmuştur.
2) Önce bir düzeltme: Açık Radyo'da ve Açık Gazete'de "özür kampanyası" ile ilgili olarak herhangi bir "katılım anonsu" yapılmadı. Tamamen kişisel beyanlardan oluşan, yani her bireyin kendi adına bir kampanya konusunda böyle tanıtım yapılması da yayın ilkelerimiz açısından doğru olmazdı zaten. Yanlış duymuş olmalısınız. Biz sadece bunun haberini verdik ve haber takibi yaptık. Her zaman yaptığımız gibi. Bunu böylece tavzih ettikten sonra, sorunuza gelirsek: Ermeni çeteleri ile Anadolu'daki çatışmalar, kıt'aller vb. hakkında olduğu gibi, Ermeni tehciri ve katliam olayları hakkında yazılmış epey sayıda kitabın bir kısmını görme fırsatımız oldu. Ermeni çetelerin kıtallere, işgallere katıldığı, bir sürü insanı öldürdükleri tarihçilerce yazılıyor. İttihat ve Terakki yönetiminin Ermenilere yaptıkları konusunda da "Talat Paşa evrâk-ı metrukesi" de dahil olmak üzere epey belge de var. Çok sayıda Ermeni'nin, o özür dileme dilekçesinde belirtildiği gibi "Büyük Felaket" denebilecek bir yıkım sonucunda "terk-i diyar ve hatta terk-i dünya" ettiklerine dair epey bilgi içeriyor bunlar. İlaveten, "sorunuza soru"yla cevap verirsek, 1915 yılına kadar binlerce yıldır bu topraklarda yaşamış oldukları bilinen ve sayıları kimi kaynaklara göre 1 milyonu aşan, hatta belki 1,5 milyona varan Ermenilerin "1915 olayları" sonrasında nereye gittikleri, ne oldukları hakkında sizin bir fikriniz var mı?
3) Cumhuriyet'in kurucusunun ölüm yıldönümünü "kutlama" olarak anmak "abesle iştigal" olurdu. Böyle birşey yapmak için hiçbir sebep yok. Sizin de böyle bir soruyu iyi niyetle sorduğunuzu düşünmek istiyoruz.
4) Sözünü ettiğiniz insanların, yani sayın Dalan'la, sayın Çömez'in eskiden de yimdi de nasıl bir ruh hali içinde olduklarını bilmiyoruz. Kendilerine sormak lazım herhalde. Bizim yaptığımız, onların "tedavileri, lisan kursları vb. bitince hemen ülkeye dönecekleri" şeklinde gazete ve televizyon haberlerinde kendilerine izafe edilen beyanları nakletmekti. Bu beyanları da fazla inandırıcı bulmadığımız için ironik bir dil kullanmıştık.
5) PKK yanlısı gösteri yapan gruplara herhangi bir sempati beslemiyoruz, insanları roman veya türk diye ayırmıyoruz, "satırlı göstericiler"le, "esas göstericiler" diye bir ayrım gözetmiyoruz, sopayla vitrin kırmayı filan saklamıyoruz, olup bitenleri gördüğümüz gibi anlatmaya çalışıyoruz; siz niye ayırdığımızı, sakladığımızı vb. düşünüyorsunuz?
6) Evet, normal buluyoruz. Tarafın tirajını ve işi nasıl sürdürdüklerini bilmiyoruz, bunları Taraf yöneticilerine sormak lazım; soruşturma açılıp açılmadığını da bilmiyoruz, kendileri gazete sık sık soruşturma açıldığından, mahkemeye verildiklerinden şikayet ediyorlar, bunları yazıyorlar, soruşturma açması gereken makamlara sormak lazım.
7. Yayında yaptığımız sohbetler hakkında "ne demek istediniz?" diye hesap sormaya kalkmanız da, doğrusu, dinleyici-yayıncı ilişkisini biraz zorlar nitelikte geldi bize. Hele 6 soru işaretinin turbo çengelleri ile bize işaret parmağınızı salladığınızda.
Ne olur sayın Ondalıklıoğlu, biraz insaf edin. Burayı bir duruşma salonuna çevirmeyin. Nâçizane önerim şu: Bizi her cümlemizle "istintak" etmek yerine, bilgi ve yorum paylaşmaya çalışan, biraz sıra dışı olmak, azıcık da gülümsetmek için gayret gösteren demokrat bir haber-yorum programının keyfini çıkarmaya bakın. Kendinize de, bize de eziyet etmeye değmez, şu ölümlü dünyada.
Saygılar
Ömer Madra
Açık Gazete programı yapımcılarından
Sayın Ömer Madra,
Zaman ayırdığınız ve kısa sürede bana döndüğünüz için, çok teşekkür ederim.
Bilgi sahibi olmadan fikir taslamamak adına, sorularıma cevap alınca, yorum yapmak isteyebileceğimi iletmiştim.
İzninizle bu beyanımı kazanılmış hak olarak görüp, aldığım cevaplar ve sorduğunuz sorular üzerine bir şeyler yazmak istiyorum.
Sanıyorum 2008 yılı 10 Kasım günü veya bir gün sonrasındaki Açık Gaste (ben özellikle siz telaffuz ederken “gaste” dediğiniz ve o şekline ısındığım için,”gazete” diye yazmıyorum) programında, bir cümleniz içinde 10 Kasım kutlamaları tabiri geçmişti.
Canlı yayında olabilecek bu dil sürçmesini ,Ömer Madra düzeltir, o farkına varamazsa da, izleyen birileri ikaz eder diye düşünmüştüm. Arabadaydım ve ben de arayamadım. İçimde ukde oldu.
Sorma nedenim, bende uyandırdığınız izlenimlerden kaynaklanıyor. Yayın sırasındaki dikkatli ve kılı kırk yaran kimliğinizi, 15 yıldır, “fırsat buldukça” gözlemleyebildim.
Ayrıca, “abesle iştigal” ile sizi bir arada düşünmenin, esas abesle iştigal olacağını içtenlikle belirtmek isterim.
Ermenilerden özür dileme kampanyası ile ilgili kullandığım katılım anonsu tabiri, katılım çağrısı kastı taşımıyordu ama, katılımcıların anonsu demem, daha doğru olurdu.
Ben Erzincan’ın Kıtmana köyünde doğdum. Bu isim büyük bir ihtimalle Ermenice.
Ondalıkoğlu soyadı, dedemin Ermenilerin tarlalarında ondalıkçılık yapmasından geliyor.
Ailemden birlikte yaşadıkları Ermeniler için, olumsuz bir şey hiç duymadım.
Sadece annemin babasının:
-Rus gelince Ermeniler köyleri basıp, köydeki Müslümanları kadın, çocuk demeden kestiler. Bazı köylerde hiç nüfus kalmadı. Sonra Rus giderken, bunlar da arkasından kaçtılar. Millet peşlerine düştü, yakaladıkları yerde de bu sefer onlar Ermenileri kestiler. Dediğini hatırlıyorum.
Bence, yukarıdaki anlatım, o günleri yaşamış birinin ağzından, yüzlerce yıl yan yana yaşamış iki halkın, sebebi konusunda asla tatminkar bir cevap bulamayacakları düşmanlığın başlangıcını, anlamsızlığını ve içerdiği vahşeti açıkça ortaya koyuyor.
Anadolu’da yaşayan 1 veya 1,5 milyon Osmanlı Vatandaşı Ermeni’nin, ne olduklarını veya nereye gittiklerini sormuşsunuz.
Sayın Madra, bu sorunuzun da, benim sorumun da, vicdanlarda soru işareti bırakmayacak kadar kesin ve emin olunacak bir cevabı olsaydı, zaten bu meseleyi yazışıyor olmazdık.
Dolapdere olaylarında Esas göstericiler tanımı ile kastettiğim kesim, molotof kokteyli ile araçlara ve binalara saldıran, taş ve sopalarla vitrin ve ATM leri kırıp geçiren, kesimdir.
Satırlı müdahaleciler için Roman tanımı, ertesi günkü gazetelerin kullandığı bir tanımdı. Benim işaret etmek istediğim şey, haberin, demokratik bir hak arama girişimine, bir takım insanların satır çekerek engel olmaya kalkıştıkları anlamına gelebilecek şekilde verilmesidir.
Taraf gazetesi, kendi yayın doğruları içerisinde, açıkça taraf oluyor. Bu onların kendi bilecekleri iştir. Ama benim 15 yılda şekillenen Açık Radyo dinleyicisi damak tadım, açıktaki hoşgörüye , taraftaki agresifliğin zaman zaman karışmasını yadırgıyor.
Son olarak, 6 soru işaretinin turbo çengelleri, parmak sallamak ve dinleyici yayıncı ilişkisini zorlar nitelikte hesap sorma konusuna değinmek istiyorum.
Yazdıklarınızı okuyunca, “Atatürk Geçliği Kıyafeti” ve “ folklor olarak da Vals mi yapmışlar” ifadeleri geçen konuşmalar, sanki yayında değil de, koridorda yaptığınız sohbette geçmiş; ben de çaktırmadan kulak misafiri olup, size musallat olmuşum, hatta aba altından sopa göstermişim gibi hissettim.
Basitçe açıklarsam,
Atatürk ile dalga geçiliyormuş gibi hissettiğim ama öyle olmadığını duymak istediğim için, “ne demek istediniz” sorusunu, arkasına hiçbir anlam sıkıştırma kastı taşımadan, en basit şekliyle sordum. Çok şaşırdığımı anlatmak için de, birden fazla soru işareti kullandım.
Sizi istintak etmek, yani sorgulamak gibi bir hakkım olduğunu düşünmem mümkün değil. Öyle bir izlenime yol açtıysam, bağışlamanızı rica ederim.
Neticede, kastım o olmasa da,kaş yaparken göz çıkarıp, işi duruşma salonu eziyetine getirmişim.
Kendimi, kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık bir radyonun dinleyiciliğine fazla kaptırmış olmalıyım.
Saygılar
Nizami Ondalıkoğlu
Sayın Ondalıkoğlu,
Nazik cevabınız için teşekkürler. Bizim "şenlik" diye de adlandırmaktan hoşlandığımız dinleyici destek projesi çok yaklaştı. Bütün radyo efradı, fena halde onun telaşı içindeyiz. Fikret'in benzersiz güzellikteki dizelerini --ki Mustafa Kemal de çok beğendiği için olsa gerek, öğretmenlere hitabında bu deyişi aynen benimsemişti yanılmıyorsam-- biz de "üstümüze aldık" ve "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür" radyomuzu 15 yıldır yalnızca bu ilkelere yaslamaya çalıştık. Hürriyet ve bağımsızlığımızı sürdürebilmenin en önemli --hatta biricik-- yolu olarak gördüğümüz destek projesinin özel yayını (20 - 28 Mart) atlattıktan sonra sizi radyomuzda bir kahvemizi içmeye davet etmekten mutluluk duyarız. (Elbette özel yayın sırasındada olur, ama o zaman özel bir ilgi gösteremeyeceğimizin garantisini veremeyiz.)
İlginizi eksik etmeyin lûtfen.
Saygılar, selamlar,
Ömer Madra